19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HAKÎM

EL-HAKÎM

ANLAMI: İlmi, iradesi, kudreti, takdiri ile vücuda getirdiği herşeyi mutlak maslahat üzerine yaratır. Bütün işleri yerli yerindedir. Tüm eşyanın hakikatine hâkimdir. Aczden Müberra, kat-i hikmet sahibidir.

“...En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Haşr Sûresi, 59/24)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Öncelikle bu ismin tasarrufunda ve bu hikmet kaleminin işlediği özelliklere mazhar olmak aidiyet noktasında insana ebediyen kâfi bir şereftir.

Bununla birlikte Hakîm isminden, eşyanın hakikatine nüfuz ile marifetullah noktasında ziyade istifade etmek yaratılış gayemizin aklımızdan istediği en önemli şeydir. ……. Resâili’n-Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîmin mazharı olduğundan ..................Şualar…. Dersleri tefekkür noktasında bu ismin mahiyeti ile ilgili bire bir münasebattadır. Bu meyanda, Şümullü esasatı ona havale ile Risale-i Nur penceresinden 1-2 atıfla iktifa edeceğiz.

…” insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi: Hâlik-ı kâinatı tanımak ve Ona iman edip ibadet etmektir ve o insanın vazife-i fıtratı ve fariza-i zimmeti marifetullah ve iman-ı billah'dır ve iz'an ve yakîn ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir… Şualar "

.. "Zira insanın nefsi, Rahmâniyetin cilveleriyle, kalbi de Rahîmiyetin tecelliyatıyla nimetlendikleri gibi, insanın aklı da hakîmiyetin letaifiyle zevk alır, telezzüz eder."Lem’alar

Ayrıca hususi bir taalluk olarak şunu söyleyebiliriz; İnsanın hayatının yerli yerindeliği, letaifinde tenasüp, işlerindeki denge, kulun bu isimden, aklı, bilgisi, iradesi, idraki ve ahlâkı üzerinde istifade ettiğini gösterir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Geniş manası Risale-i Nur derslerine atfen 1-2 husus:

“Sâni-i Hakîm, insanın eline emânet olarak, rubûbiyetinin sıfât ve şuûnâtının hakikatlerini gösterecek, tanıttıracak işârât ve nümuneleri câmi bir ene vermiştir………………”

“……………..İşte, Cenâb- ı Hakkın ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sıfât ve esmâsı muhît, hudutsuz, şeriksiz olduğu için…………………….”

“Eğer Cemîl-i Zülcelâlin esmâsındaki hüsünlerin mevcûdat aynalarında bir cilvesini müşahede etmek istersen, zeminin yüzünü bir küçük bahçe gibi temâşâ edecek bir geniş, hayâlî gözle bak. Ve hem bil ki, rahmâniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tâbirler, Cenâb-ı Hakkın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe’nlerine işaret ederler."……………………..

“Hem bütün kâinatı envâıyla beraber bir kitab-ı kebîr-i hikmet ve öyle bir kitap ki, her harfi yüz kelime, her kelimesi yüzer satır, her satırı bin bab, her bâbı binler küçük kitap hükmüne getiren hakîmiyet-i İlâhiyenin cemâl-i bîmisâline bak, gör."

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

“Hikmet, varlıkların en yücesini, ilimlerin en faziletlisi ile bilmektir.”İmam-ı Gazali R.A

Evet,Hakîm isminden kazanımlar elde etmenin iki şekilde olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi kulun kendi gayreti ile talip olduğu ilim şeklindedir. Diğeri Allah’ın C.C lütfettiği, pek meşakkate girmeden el edilen ilim şeklindedir. Bunlar Kesbi ve Vehbi olarak adlandırılır.

Ancak bir birleri ile hikmet-i ilahiye gereğince yolları kesişir. Yani bir talep gayret olmadan bu taalluk genel itibariyle gerçekleşmez. Allah kulun iradesini sevkini, dua kabul edip meccanen lütfeder. Veya kendi irade ettiği ve bildiği bir husus nedeniyle herhangi bir sebebe de bağlamaz. Ancak kul kendi üzerine düşen talebi oluşturmalıdır.

Ayet-i Kerime  / Hadis-i Şerif ;

“ Hikmetin başı Allah korkusudur ” Hz. Muhammed A.S.M

"Allah (cc) Hazretleri hakkında hayır dilediği kimseye, din hususunda büyük bir anlayış verir." Hz. Muhammed A.S.M

"Andolsun ki biz, Lokmân'a "Allah'a şükret!" diye hikmet verdik. Kim şükrederse kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır." (Lokmân sûresi/12)

“..derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik…. ( Kefh/65)

“(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona pek çok hayır verilmiştir.” (Bakara Sûresi, 2/269)

Evet bununla birlikte; İnsan tüm fiillerinde hikmetli davranmalı, kendisine verilen yüksek değer nedeniyle kendini seyyiattan korumalı, yaşamında makul ölçülerle tedbirli olmalı………….. Ubudiyet ise, hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona iltica etmeli. Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimat etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli….Mektubat


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VEDÛD

EL-VEDÛD

ANLAMI: Yarattığı mahlûkatını kendine uygun bir hasiyet ile seven, kulları için mutlak hayır isteyen, İhlaslı kullarına şefkatli, sevgili olan, nimetler veren, zararlı şeyleri uzaklaştıran ve kendi sevgisini onlara ihsan ve ihsas eden, çok sevilmeye layık olan anlamına gelmektedir.

"Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim Rahîm (çok merhametli)dir, Vedûd'dur (mü'minleri çok sevendir)." (Hûd sûresi 11 / 90)

“(Rabbin), ilk olarak yaratan ve tekrar diriltendir.O, Ğafur ve Vedûd’dur.” (Bürûc Sûresi, 85/14)

 BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

…Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. (Sözler)

Evet,

Öncelikle Allah’ın C.C sanatı olmak. Sanatını sevmesi geneli ile mahlûku olarak bu durumun muhatabiyetinde bulunmakla beraber, Onun, hali ve akıbeti hayır ve çok şerefli olan nitelikli sevmesinin mazharı olmak için, birçok ayet-i kerime de kendi buyurduğu noktalara dikkat etmek lazım şöyle ki;

Allah C.C Muhsinleri (Allah'ı görüyor gibi ibadet edenleri ve yaşayanları, güzel davranışta bulunanları), Tevbe edenleri, Temizlenenleri, Müttakileri, Sabredenleri, Tevekkül edenleri, Âdil olanları sever…

Dolayısıyla Allah’ın sevgisi ve ebede kadar sürecek ve ebediyen devam edecek olan devamlılığı için yukarıda söz ettiğimiz her biri sevilmeye neden ahlâk güzelliğinin başlığı olan konulardaki nitelikleri kazanmak çok çok önemlidir. Bu sebeple de emrolunduğu gibi doğruluk üzerinde olmak suretiyle, her fiilimizde onun rıza ve sevgisini gözetmek hassasiyetini kazanmalıyız.

*... insan için en mühim, âli maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır...Lem'alar..*

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Aşağıda nakledeceğimiz hülasa bölüm İnşaallah bu konuyu özetlemek için ziyadesi ile kâfidir. Rabbimizi anlamayı ve istifade etmeyi nasip etsin. Âmin

“…Cenâb-ı Hakkın bütün kemâlâtı ve Esmâ-i Hüsnâsının bütün merâtipleri ve bütün faziletleri hakikî kemâlât olduklarından, bizzat sevilirler; mahbûbetün lizâtihâdırlar. Mahbub-u Bilhak ve Habîb-i Hakikî olan Zât-ı Zülcelâl, hakikî olan kemâlâtını ve sıfât ve esmâsının güzelliklerini kendine lâyık bir tarzda sever, muhabbet eder. Hem o kemâlâtın mazharları, aynaları olan san'atını ve masnuatını ve mahlûkatının mehâsinini sever, muhabbet eder. Enbiyasını ve evliyasını, hususan Seyyidü'l-Mürselîn ve Sultanü'l-Evliya olan Habîb-i Ekremini sever. Yani, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin aynası olan Habîbini sever. Ve kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın mazhar-ı câmii ve zîşuuru olan o Habîbini ve ihvânını sever. Ve san'atını sevmesiyle, o san'atın dellâl ve teşhircisi olan o Habîbini ve emsalini sever. Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata karşı 'Maşaallah, bârekâllah, ne kadar güzel yapılmışlar!' diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habîbini ve onun arkasında olanları sever. Ve mahlûkatının mehâsinini sevmesiyle, o mehâsin-i ahlâkın umumunu câmi olan o Habîb-i Ekremini ve onun etbâ ve ihvânını sever, muhabbet eder." Sözler…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu isimden kazanım elde etmenin birkaç açıdan bakılır yönleri vardır. Öncelikle;

Kendisi için istediğini başkaları için de isteteme niteliğine ve İsar hasleti denilen, başkasının nefsini kendisine tercih edenler bu ismin mutlak mazharlarıdır.

İkinci olarak; İnanan din kardeşlerine karşı, sevgi ve iyilik üzerinde kalmak ve kendinden insanları uzaklaştıracak hareketlerden kaçınmak, başkalarının güven içinde kendisine yanaşabilmesini temin edecek muhabbet ve tevazuu göstererek ulaşılabilir bir noktada kalmaktır.

Üçüncü olarak, Ayinedar olduğu mehasin ile ve mazhar olduğu sevilmek nimetiyle, “Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin” Hadisi Muktezasınca, Allah’a C.C ait değerlerin ve nimetlerin naşiri olmak, Peygamberini A.S.M,peygamberlerini  A.S sevmek, Ona benzeyenlere muhabbet etmek ve onların sevilmesi için meziyetlerinin, emeklerinin, hizmetlerinin dellalı olmak için akla, mantığa uygun davranmak, “Müjdeleyin korkutmayın, zorlaştırmayın kolaylaştırın. Prensibine bağlı kalmak lazımdır ve çok önemlidir.

Ve asla unutulmamalı ki Allah’ın kulunu sevmedeki en özel ve kesin ölçüsü aşağıdaki ayettir ;

De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. Âl-i İmrân Suresi / 31…. On Birinci Lem'a. Mirkatü's-Sünne ve Tiryaku Marazı'l-Bid'a risalesinin okunması tavsiye edilir.

Sonuç olarak insan kalbinde imani ve islami değerler karşı bir ilgi ve muhabbet hissediyor ve bunun muhalifi olan konulara karşı bir çekinme ve nefret hissediyorsa bu insan istidadınca bu isme mazhar olmuştur.Ancak takva ve ameli salih ile sünnet-i seniyeye müraatı ile kendini muhabbetin kemaline doğru çıkaracak bir sevimli vaziyet almalıdır.

*Ve yine unutulmamalıdır ki;Rabbimizi isim ve sıfatları ile tanımaya çalışmak müeessir bir muhabbet sebebidir İnşaallah....*

Rasulullah -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz buyuruyor:

“Davud Aleyhisselam şöyle dua ederdi:

“Allahım, Seni sevmeyi, Seni sevenleri sevmeyi ve Senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allahım, Sen’in sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl.” (Tirmizi, Deavat, 73, Tefsirü’l Kur’an, 39)

Bu hadisin bir başka rivayetinde de Rasulullah’ın şöyle dua ettiği bildirilmiştir:

“Allâh’ım! Beni, Sen’in muhabbetinle ve sevgisi Sen’in katında fayda verecek olan kimsenin muhabbetiyle rızıklandır. Allâh’ım! Bana ihsân ettiğin ve benim de kendilerini sevdiğim nîmetleri, Sen’in sevdiğin ve râzı olduğun amelleri işleyebilmem husûsunda bir kuvvet kıl.

Allâh’ım! İstediğim hâlde bana vermediğin şeyleri de, zihnimi Sen’in sevdiğin şeylerle meşgul etmeme ve tamâmen Sen’in tâatine yönelmeme bir sebep kıl.” (Tirmizî, Deavât, 73/3491)

Âmîn Âmîn Âmîn


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL MECÎD

EL MECÎD

ANLAMI: Zat, Sifat, ef’alinde, lütufu keremi ve ihsanı çok, şanı yüce, kadri çok büyük anlamına gelmektedir…

“(Allah) yüce arşın sahibidir; Mecîd’dir.” (Bürûc Sûresi, 85/15)

 (Melekler) dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, Hamid'dir (övülmeye lâyıktır), Mecîd(dir (cömertliği boldur)." (Hûd sûresi 11/73)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bizi yaratan, ikram ve keremine mazhar eden.. Lütfu ile iki dünya hayatımızın ihtiyaçlarını tanzim eden zatın şanı ne yücedir. Böyle bir zatın kulu olmak muti kullar için ebediyen şereftir.

Güzel sıfatları kulunun üzerinde toplayan, verdiği niteliklerle onu kıymetli kılan, insaniyete layık bir şerefle taltif eden Allah C.C ,cömert ve şanı yücedir..O her türlü övgüye layık Meciddir…Onun bu ihsan ve keremine mahzar olan  muti kulları mülk ve melekût aleminde şereflenirler…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah şanı yüce olandır. Kâinat herşeyi ile buna delildir. O zatı, sıfatı fiilleri ile sonsuz şeref sahibidir. Keremi ihsanı çoktur ve hadsiz güzeldir…

…İlâhî, Senin dergâhında hüccetim, hacetimdir; azığım ise fakrım ve çaresizliğimdir.

İlâhî, Senin cömertlik denizlerinden bir damla bana yeter; Senin af nehirlerinden bir zerre bana kâfi gelir; ey Vedûd; ey Vedûd; ey Vedûd; ey şan ve şerefi her şeyden yüce olan Arş-ı Mecîd Sahibi; ey Mübdi’; ey Muîd; ey herşeyi dilediği gibi yapan Fa’âlün limâ Yürîd!

Arşının rükünlerini kaplayan nur-u veçhin hürmetine, bütün mahlûkatını hükmüne râm ettiğin kudretin hürmetine ve herşeyi kuşatan rahmetin hürmetine Senden istiyorum. Senden başka ilâh yoktur; ey Muğîs, bize imdad et. Ve bütün ömrüm boyunca işlediğim bütün günahları ve lisanımın hatâlarını rahmetinle bağışla; ey Erhamü’r-Râhimîn. Âmin. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur…………..Mesnevi-i Nuriye | Şemme

……Allahtan başka ilâh yok; Odur yarattığı varlıkları çok seven ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd ve her şeyden yüce, şeref ve hâkimiyeti herşeyden sonsuz derece üstün olan Mecîd…Yirmi Dokuzuncu Lem'a | Dördüncü Bab

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Mü’minlerin şerefi İslam ve imamlarındadır. Kul hem dinin prensipleri hem imanın iktiza ettiği takva ve amel-i salih esasları ile yücelebilir.

Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır. Hucurat /13

Bu şeref nimetine muvaffak olanlar şükür ve hamdler ile mukabele etmeli ve Allah’ın ihsan ve marifetine naşir olmalıdır. Bu konularda eksikliği olanlar ise ikmal edici gayretlerde bulunarak kendilerini bu hoşnutluk siperine atmalıdır.

Evet;

*"Melikin atiyyelerini ancak matıyyeleri taşır."*

*“İlâhî isimlerin tecellisine mazhar olabilmek için, o tecelliye layık bir mahiyet taşımaK gereklidir” İmam-ı Rabbani R.A*

Yani; Melikin atiyeleri olan ihsanları ve hediyeleri “İlâhî tecelliler”dir. Onlara matiyye, yani o kerem ve sehavetten, şanından verdiklerini taşıyabiliyor olmak ise, bu kutlu münasebete terrettüb eden feyiz ve nurlara ayna olacak bir mazhariyete, tekâmül noktasına ulaşmakla mümkün olabilir.

*“Hayır olmayınca hayrın aynası ve mazharı olmak mümkün değildir.” İmam-ı Rabbani R.A*

Bu nedenle insan mahiyetinde ne taşıdığına ve nasıl bir zatın isim ve sıfatlarına ayine olduğuna dikkat etmeli ve o şerefle şereflenecek vaziyetleri almalıdır..tersi durumlardaki zararlardan da çok uzak durmalıdır.. İnşallah…..Rabbimiz cümlemizi zahiri ve batini alemlerde razı olacağı şekilde  şeferlendirdirsin…Âmîn

Ey Vedûd! Ey Vedûd! Ey yüce Arşın Sahibi! Ey kâinatı hiçten ve benzersiz bir şekilde yaratıp bin bir isminin tecellileriyle emsalsiz bir şekilde süsleyen Mübdi'! Ey varlıkları ölümünden sonra yeniden inşa edip dirilten Muîd! Ey dilediği her şeyi yapan! Arşının rükünlerini dolduran Zâtının nûru hürmetine; yarattığın bütün varlıklara hükmeden kudretin hürmetine ve her şeyi kaplayan rahmetin hürmetine istiyorum/istiyoruz. Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Ey kendisinden yardım isteyene yardım eden! Bana/Bize yardım et. Ey güç durumda olanlara yardım eden ve ummadıkları yerlerden ihtiyaçlarını ellerine veren Muğîs! Bana/bize yardım et!.............. Âmîn.. Âmîn.. Âmîn


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-BÂİS

EL-BÂİS

ANLAMI: Kıyametten sonra ölüleri, İmam-ı Gazali K.S tabiriyle; ikinci bir inşa için diriltecek olan, gafleti izale edip meyyit hükmündeki kalpleri diriltmek, ruhları uyandırmak için Peygamberler, Kitaplar, Mürşidler, Mücedditler gönderen, her kış mevsiminde ölen arzı yağmurlar göndererek ihya edip hayata döndüren anlamına gelmektedir.

 "Muhakkak Kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir." (Hacc sûresi (22/7)

Sonra Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. Bakara 2/213

Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı, sonra tekrar diriltti. (Bakara 2/259)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bizi ölümümüzden sonra diriltecek olan Rabbimizin Bâis ismi ile ebedi bir münasebetimiz var malumdur. Ve Allah C.C buna muktedirdir…….Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız….Taha/55

 Ancak belki en önemli dirilişimiz, sonsuz hayatımız ve onun rızası için kalben ve ruhen dirilişimizdir. Çünkü ancak bu ihya ile ebedi maksatlara ulaşılır. Bu nedenle bu inşa için imana ait her konuya hassasiyet ve dikkat göstermek, dinin değerlerine özenli olmak önemlidir. İbadet ve kulluk vazifelerinde amel-i salih ve takva dairesinde kalmaya azami gayret göstermek çok kıymetlidir.

“….Estağfirullah, sadhezâr estağfirullah! Biz ölmüştük, lehülhamd bize taze hayat bahşedildi….” Barla Lahikası Hâfız Sabri

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu konuyu geniş ve sair münasebetleri ile rükn-ü imani noktası hassasiyetinde, hiçbir açık kapı bırakmayacak şekilde ,Kur’an’ın dörtte birini teşkil eden bir hakikati Onuncu ve Yirmidokuzuncu sözler çok şümullü olarak ders vermektedir. Okunması tavsiye edilir…

Evet Ölüleri diriltecek olan ancak Allah’tır……………….De ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.»…( Yasin/79)

….“İnsan der ki: Ben öldüğüm zaman mı tekrar diri olarak çıkarılacağım? İnsan hiç düşünmez mi ki, kendisi önceden hiçbir şey değilken biz yarattık onu.” (Meryem Sûresi, 19/66, 67)

….”Şimdi bak Allah'ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir…(Rûm / 50)

Ölmüş kalpleri de ancak o diriltir. Ve ilhamlar vasıtasıyla imanlı kalbi canlı tutar. Rahmet ve merhametinin ve marziyatının tahakkuku için vesileler yaratır. Peygamberler ,kitaplar,mürşidler,mücedditler gönderir…."Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir……Hz.Muhammed A.S.M

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle Ahirete ve öldükten sonra dirilmeye kat-i iman etmek, bu ismin tecellisine olan yakinimizi ifade eder. Daha sonra hayır şer, dalalet hidayet, doğru yanlış ayrımını yapan ve bunu bize kalben ve ruhen ihya olmamamız noktasında talim eden tüm maddi ve manevi hayatımıza yön veren, peygamberlere ve kitaplara iman etmek ve saygı göstermek noktasında bir konumlanma da çok önemlidir… Sonuç olarak; Kalbimizin kötü isteklerden kurtulması ise en bariz bir diriliş kazanımını gösterir.

Daha sonra ise ihya-yı din ile kalplerin uyanışı, aklın tenviri gibi vazifeleri uygulamak, hayrı tavsiye etmek, kötülükten insanları uzaklaştırmaya çalışmak hizmetleri gelir.

Unutmamalı ki;aklı,kalbi ve ruhu cehalet hastalığı ile manevi ölüme yüz tutmuş olan insanların iman ve istikamet dairesine girmelerine çalışmak bu ismin,kuldan  tezahürü görünen kutlu bir mazhariyettir.

"Bir tek adam seninle hidayete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun ve keçilerden daha hayırlıdır."..Hz Muhammed A.S.M

İşte, ey Risale-i nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz… Yirmi Birinci Lem'a İhlas Risalesi

…………….Yâ Rabbi! Bunları kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı Kur’aniye ile kemal-i ferah ve sevinçle meşgul eyle, âmin!...Bediüzzaman

Âmin Âmin Âmin…


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EŞ-ŞEHÎD

 EŞ-ŞEHÎD

ANLAMI: Hiçbir şey kendisine gizli olmayıp, idrak ve müşahede sahipleri tarafından bilinen ve bilinmeyen her şeye şâhit olan, her zaman ve her yerde, her mekân ve zamanda hâzır ve nâzır olan anlamına gelmektedir. Ve o günü geldiğinde, şuur ve teklif sahibi olan tüm mahlûkatının şahit olduğu hallerini kendilerine haber verecektir.

"De ki: “Benimle aranızda Şehîd (şahid) olarak Allah yeter; şüphesiz O, Habîr’dir, Basîr’dir.” (İsrâ Sûresi, 17/96)

"Allah, Kendisi ile melekler ve adâlet (ve hakkı) gözeten ilim sahipleri O'ndan başka ilâh olmadığına şâhiddir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O Azîz'dir, (mutlak galiptir) Hakîm'dir (Her işi yerli yerince olandır.)"..(Âl-i İmrân sûresi 3/18)

Bununla birlikte;

Allah yolunda ve geniş anlamıyla, huzuren, kalben, manen Allah CC ile beraber olan ve o yolda ölenler de bu isimle anılmaktadır. Hazırlama ve huzur anlamına da gelen şehadeti bu vasfı değerlendirdiğimizde, onlar Allah’a C.C, O’nun istediği gibi şahit, Allah C.C  ve melekleri de onların razı olunmuş hallerine şahittir. Bu nedenle bu sıfatla isimlendirilmişlerdir..diyebiliriz……

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan herşeyi ile bu emsalsiz şehadetin altındadır. Tüm fiilleri, zahir ve batın halleri O’nun müşahedesi altındadır. Dolayısıyla insan mutmain olmuş kalbi ile bu nazarı şahane altında bulunmak şuuru ile huzur halindedir. Nefsini kontrol altında tutup, edebi hayat dairesinde ömrünü hoşnutlukla geçirir.

Ve bu ismin onun müşahedesine taalluk etmesi ile Allah’ın C.C icraat, sanat ve eserlerine şahit olur. Terakki etmesiyle ise, eşyanın evvel ahir, zahir batın keyfiyetine vukufiyet kesbeder.

"Eğer Allah'ı buldunsa,

Bütün eşya senindir, gör.".

"Eğer Mâlik-i Mülke memlûk isen,

Onun mülkü senindir, gör."……………….Sözler

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“Allah (c.c) şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” (Nisa 1)

“Şüphesiz Allah (c.c) her şeye şahittir” (Mücadele 6)

El hasıl; Allah C.C kendi kendine şahittir. Allah’ın CC melekleri, peygamberleri, Salih kulları, neşrettiği hakikatleri, Ulûhiyet ve Rububiyetine, isim ve sıfatlarına delil olan tüm eşya O’na şahittir.

Ve Allah CC de var ettiği her şeye şahittir .. Her zaman ve mekânda hâzır ve nâzırdır..Hiç bir şey ondan gizlenip, perdelenemez.

………………Ve keza, herşeyin bâtını zahirinden daha lâtif, daha şeffaftır. Bu ise, Sâniin o şeyden hariç ve baîd olmamasına delâlet eder. O şeyin sair eşyayla nizam ve muvazenesinin Sânii tarafından temin edildiği cihetle de, Sâniin o şeyde dahil olmamasını iktiza eder. Öyleyse, bir masnûun zatına bakılırsa, Sâniin ilim ve hikmeti görünür. Gayrısıyla birlikte bakılırsa, Sâniin fevkalküll bir sem’ ve basara mâlik olduğu görünür. Bu hakikatten anlaşıldı ki, Sâni-i Âlem, âlemde dahil olmadığı gibi, âlemden hariç de değildir. İlmi ve kudretiyle herşeyin içinde olduğu gibi, herşeyin fevkindedir. Birşeyi gördüğü gibi, bütün eşyayı da beraber görür….Mesnevî-i Nuriye

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Evet, Allah’ın şehadeti altında olmanın imandaki yakiniyle, insan kendini murakabe altında tutar. Âlemine gereksiz şeylerin girmesine yol açmaz. O’nun üzerindeki ihsanını rencide etmeyecek bir dikkate haiz olur. Kalbindeki dua ve istiaze kapısı daima aralıktır. O Allah’ı C.C görmese de Allah C.C onu görmektedir.. Bilir…..

Bununla birlikte Allah’a olan şehadetini ve onunla olan münasebetini gösteren mü’min vasıfları üzerinde görünür..



Bu tecelliden elde ettiği güzel ahlâk ile ,yalandan gıybetten, kardeşlerine karşı kin ve hased duygularından, kusur aramaktan,hakaretten,kibir ve adavetten ..el hasıl Allah’ın kulunda görmek istemediği nehyettiği şeylerden uzak durur…..Hep O’nun rızası, isteği ve rızası olan şeylere şahit olur ve  şehadet eder…


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HAKK

EL-HAKK

ANLAMI: Varlığı zevalden, değişimden, yokluktan, noksanlıktan müberra ve münezzeh..Vacib'ül Vücud olan, eşyayı hikmetle icad edip, izhar eden…

"Bu da şundandır ki, Allah Hakk'dır. (İnsanların) O'ndan başka taptıkları ise mutlaka batıldır. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür."  (Lokmân sûresi 31/ 30)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan Cenab-ı Hakkın hak isminin iktizasınca, hikmetle vücuda getirip âlem-i şahadete çıkardığı bir mahlûkudur.

Bununla birlikte İnsanın için, Cenab-ı Hakk’ın Hak ismindeki ve bütün isimlerinde olan Hak manasının hakikatine.. Yani; O sabit, değişmekten münezzeh, doğru ve gerçek, zatı, sıfatı ve isimleri ile varlığı mutlaktır diye olan imanı esastır.

Ve bu iman ve hak isminin eserlerdeki, kanunlarını, şualarını müşahede etmekle, emir ve teklifteki hikmeti görmek ve kabulle birlikte; Hakla olmak. Yani gerçekle, değişmez hükümlerin sahibinin ortaya çıkardığı ve muhatabiyetini tarif ettiği şekliyle yaşamak.. Hak söylemek, hakla konuşmak, hakkın izharı ve tahakkuku için çalışabilmek bu ismin insan irade ve temayüllerinde tecellisindedir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Hak kelime anlamıyla; (Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti. Dâva ve iddia.  Hakikate uygunluk. Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse. Münasib. Din. İslamiyet. Kur’an. Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan. Kıyamet. Mahz-ı hakikat. Yapacağını yalansız yapan kimse. (hak etmiş olmakla Musibet.)..gibi manaların karşılığına gelmektedir.

Buradan da anlaşılacağı gibi, Rabbimizin Vacib’ül Vücüd olarak mutlak varlığının hak oluşu, hikmetle yarattığı varlıkların O  hak’tan olduğu ve onlara hayatları ve mahiyetleri çerçevesinde haklar tanındığı, bu hak hakikatinin hem yaşam, hem kanun, hem eser, hem sonuç olarak bir çok şeyi ihtiva ettiği ,sorumluluklar içerdiği, riayet gereken hukukların bulunduğu ve neredeyse her şeyin bu ismin tecelli ve tezahürü ile bir biri ile bağladığı gerçeğidir..

Evet,Cenab-ı Hak hak ile ..yani değişmez zevalden,yokluktan münezzeh varlığı ve  hikmeti ile var ediyor..Hakkını verip,Hak ile yarattığında hakkı var…

Hilkatin gayesi,uluhiyetin muktazisi,rububiyetin marziyatı ile vücuda getirdiğinin de  vazifesini yapmakla ve ya yapmamakla hak ettiği bir karşılığı var..

Hak ile hakkı verilmiş ve hayat sahasına çıkmış her mahlukun bir hakkı hayatı ve bu hakkı içinde muhafazası gereken bir hukuku var..bir birlerine karşı taşıdıkları yükümlülükleri bulunur..hesabı var…

Ve bu hakkın ve hakların yekün bir muhasebesi var...

El hasıl ondan gelen herşeyin,ona rücu edene ,var oluştan mahşer meydanına kadar süren,hakkı görmek, hakkı bulmak,hakkı yaşamak,hakkı korumak gibi bir zimmeti var…

……………….Sakın Feyzî!. Sen gözünü hak yüzünden ayırma,Hakkı gören gerçeklere, hakkı kadar atâ var…..Tarihçe-i Hayat

Ayrıca: ONUNCU SÖZ:ONBİRİNCİ HAKİKAT/ Bab-ı insaniyettir İsm-i hakkın cilvesidir…okunması tavsiye edilir.

Ve;

…. Belki, Senin o sadık elçilerin ve doğru dellâl-ı saltanatının hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde Senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin harika güzel cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. VE BÜTÜN HAKİKATLERİN MERCİİ VE GÜNEŞİ VE HÂMÎSİ OLAN HAK İSMİNİN EN BÜYÜK BİR ŞUÂI, BU HAKİKAT-I EKBER-İ HAŞRİYE OLDUĞUNU, İMAN EDEREK SENİN İBÂDINA DERS VERİYORLAR……Münacat

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle tahkiki bir imanın sahip olmak çok önemlidir.Çünkü hayatın öncesini ve sonrasını ezeli ve ebedi hasiyeti ile ihata etmiş bir hak ve icraat sahibinin marifeti, yakin mertebelerinin en yükseğinde insanın aklına kalbine elzemdir…………………..

Evet, İnsan hayatının her yerinde olan değişimler, firaklar, zevallerin tazip ve tacizinden kurtulmak için; değişmeyen, gerçek olan Rabbi ile kalbini rabt eder, kendini hakka bağlar. Varlığının O’nun varlığından olduğunu idrak eder.

Kulluğu ve İnsani hakikatine olan şuuru ile istidadı nispetinde Hukukullah’ı muhafazaya gayretli ve titiz olur. Bir tabirle Halk içinde Hak ile olur.Kanunlarına karşı itaatkâr davranır. Hayat için yarattıkları arasında tanzim ettiği hukukun ihyasını gözetip, ihlal edilmemesi için hassasiyet içerisindedir. Hareketlerini hikmetli bir plan içinde yapar…Ve hakkın tecelli ettiği herşeyi kabiliyetince  tefekkür etmek yolundan ayrılmaz.

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve «Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru.» derler. ALİ İMRAN-191

Ve hakkın zıddı olan batıldan kendini korur.. Hem hakkı, hem de hakikatini korumaya çalışır.




.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VEKÎL

EL-VEKÎL

ANLAMI: İlmiyle irade, kudretiyle İcra ettiği her şeye kefil olan, güvenilip dayanılan, mutlak yöneliş ve tevekkül ile işlerini kendisine bırakanın işlerini, tüm fayda, hak ve hukuku muhafaza ederek en iyi şekilde yapan demektir.

" O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka ilâh yoktur. O halde yalnız O'nu vekil tut.." Müzzemmil sûresi (73/9)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Hayatımızı kuşatan fıtrat kanunları O’nun irade ve icrası, plan ve programı ile olduğundan en geniş dairede tüm bu faaliyetlere kefil ve vekil olan O’dur..ki kâinat mahiyetinde olan tanzime bağlı olarak işlemektedir.

Diğer açıdan Rabbimizin Vekil ismiyle münasebetimizi direk olarak tevekkül hususu belirlemektedir. Kulun iman ve yakin noktasında elde ettiği güven, onu takatinin yettiği veya yetmediği, yâda bir maksadına ulaşmak noktasında istinad ve istimdat almak için ihtiyaç duyduğu her şey için mütevekkil bir konuma taşır. Dolayısıyla bu bağlılık insan ile sahibi arasında munis bir alış verişi temin eder.

Eğer yakin olmaz ama muvaffak olunursa o, O’nun koyduğu rububiyet kanunlarına olan kefaletindedir. Ancak vekil olarak kendinden iman ile istimdat edildiğinde gelişen muvaffakiyet ise, kanunlar nezdinden ziyade, O,nun bu kefaleti, kulundan razı olarak kabul ettiği manasına gelen, içinde şefkat, merhamet, Nusret, muhabbet olan hakiki vekilliktir…

“ Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır…” (Bakara Suresi/ 257)

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Vekil isminin ehli iman mabeynindeki tahakkuku, onların istiane ve sığınmalarını, tevekküllerine vekâlet edip, işlerini üzerine alarak, Veli isminin taalluku ile yegâne dost hasiyetini izhar ettiğini söyleyebiliriz. Aşağıda arz ettiğimiz ayetleri bu manaya delalet eden nitelikte olan ayet-i kerimelerdir.

" İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.."  (Âl-i İmrân sûresi / 173)

" İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır. O'na kulluk edin, O her şeye vekildir.." (En'âm sûresi / 102)

" Sen, ölümsüz ve daima diri olan (Allah)'a tevekkül et/Allah'ı Vekîl kıl (Allah'a güvenip dayan)..." (Furkân sûresi / 58)

" O tevekkül edenleri sever.." (Al-i İmran 3/159)

"...Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter..." (Talâk sûresi / 3)

" Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.." (Nisâ sûresi /132)

*Ve net olarak şunu da ifade edebilirz ki: Vekil ile Mütevekkil arasında tek hakiki ve müessir bağlantı; Şuur-u imani - intisab-ı imani - iman ve amal-i salih - intisab-ı ubudiyet gibi noktalarda olan bağlantıdır.*

Bu konu Risale-i Nur’da Dördüncü Şua olarak ele alınmıştır. Bu harika dersin okunması önemle tavsiye edilir.

Hulasa olarak buradan anlaşılan şudur ki; Bu ismin insanların mutlak faydasına yönelik tahakkuku, kulların Allah’a C.C tevekkül etmeleri ve vekil olarak,işlerin,ihtiyaçların,isteklerin,dertlerin  kendisine arz edilmesiyle mümkündür….

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan imanının tezahürü noktasında Allah’ı mutlak vekil bilmelidir. Ve bu intisabın gereğince hareket etmeli, O’nun lütfu ihsanı ile dostluğu kazanılmalıdır.

Örneğin; Ne olursa olsun ümitsizliğe, telaşa düşmemeli, güven ve emniyetini asla yitirmemelidir. * Zira benim velim, o kitabı indiren Allah'tır. Ve O, salih kullarına sahip çıkar..*.. A'RAF Suresi 196.

Evet, O’nun izni olmadan hiçbir şey olmaz. Her şey ilmi ve kontrolü altındadır. Mühim olan, iman ve tevekkülümüzle Rabbimizle aramızda olan, Vekillik ve Velilik münasebetini; Basit istekler, muvakkat arzular, geçici işlerimize bağlanarak, enaniyetimize itimat ederek kaybetmemektir.

Bir başka açıdan ise insan bu isimin tecellisi ve ayinesindeki tezahürü noktasında, kendisine tevdi edilen vazifelere sorumluluk ve ahlak prensipleri ile vekillik eder.İşleri uhdesine tevekkül ile alır ve gereğini yapar…

 …………..“Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek ve esbaba teşebbüs ise bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Hakk’dan bilmek, neticeleri O’ndan istemek ve O’na minnettar olmaktan ibarettir.”… Sözler


.