8.11.19

4 / 1 Hasbihal...


·      ....................... Ancak insan bu bir bakışta anlaşılması kolaylık olan iradenin karşısında ayak diredi..çünkü kavrama teklifinde sunulan suhulet ,ona BEN yatırımı yapmıyordu. Beş şart altı esasla çevrilen çeperin âdemin egosunu burnunu sürtmekten başka bir işe yaramadığı aşikardı.

Oysa şu dimağda olan kargaşa, zihindeki curcuna, her şeye bir kulp takan cerbeze, savlar arasındaki itiş kakış daha çekiciydi.

Güya bu  akılcıl divanelik, sümüklü beşerin fikir babalarını  aristokratik   bir seviyeye taşıyacak, tâbi kölelerin hikayelerle beyinlerinin sömürülmesiyle de hayatlarını devam edecekti…Öyle de oldu…. İnsan kendini bu kaos içerisinde daha iyi hissetti…. varlık aynasındaki yaratış prospektüsünde okuduğu hilkat yazılarını zimmetine geçirdi….Haris elini yıldızlara uzattı, galaksiler arasında at koşturdu, cennetten bir bidon su alıp, cehennemim ateşini söndürdü……..Eline geçirdiği İKRA yazıtlarını harabeye çevirdi…….sor bi niye ???? Çünkü ;…evet, evren önünde ki kahve net diğeri fulü tüm müştemilatıyla bir planlayıcı ve yaratıcı meşietin eseriydi..fakat o meşiet hiç bir şey karışmıyor, İNSAN DENİLEN SIRRIN iradesine işini bırakmıştı……………… Bu  adı olan Abdullah’ı kaybetmiş azgın özgürlüğün sapkın yorumundan doğan gayri meşru ihtilal beslemeleri kendilerini ortaya atıp ilahlıklarını ilan ediyor ve her şeye küçük küçük tanrılıklar vererek, -siz kendinizin idarecisi ve sahibisiniz- mavalını düğümlüyor, sihir yaparak boyunlarına muskalarını  asıyordu………………………..

Bu yağmanın kanı herkesin üzerine sıçradı….Tabiat bundan payını aldı…ceylan yavrularını parçalayan Aslan da……bir kısım kendi kendine kutsiler de hisselerini istediler…vs ıslah ediciler tasrih işine giriştiler…..Konuştular…konuştular….konuştular……

O ise ;Heybemize beş şartın küskünlüğünü, altı esasın ardını dönük resmini, ve kendi suskunluğu ile susmuş nicelerinin sessizliğini bıraktı………….

Ve her şeyle yabancılaştık. Kendi varlığımızı hayale sardık..ama ayaklarımız dışarıda kaldı…..Bir türlü gözümüze gelmeyen baharlar toplayıp çoluk çocuğu olan çiçeklerini ve dirilişini ülfet perdesi ile gözümüzden nikaplandı….O kadar takdir ettik ki yapmadığımız şeyleri, yapabileceklerimiz gözümüze gelmedi…..Koskoca bir yaz geçti önümüzden sırtında küfesi, içinde binler çeşit meyvesi ile dudak bükümü bir besmele alamadı…..dürülüp dürülüp açıldı ve saçıldı üzerimize gece gündüz de alışkanlığın ölü toprağı kılımızı bile kımıldatamadı…..Her nefesle bir HAY geldi bir HU’ya gitti de bir iç çekemedik…..

Sonra başımızı gerçeğe çarptık…beynimize tünemiş mal-i hülya kuşları havalandı…..aklımız çıplak kaldı…o kadar üşüdü ki..ellerini kalbimizin içine uzattığında kalbimizde zemherir bir mevsim başlamıştı…….Hiç bir şeyin dilini bilmediğimizi anladığımızda şüphe Mieszko'nun Mızrağı böğrümüze saplandı……hayat boyu elde ettiğimiz varidatımız bitkisel hayata girmemize mani olacak can suyunu ruhumuza emziremedi …

Şimdi içimizde ve fikrimizde biriktirdiğimiz tortuları tahliye edip, temiz bir dolaşım sistemi ile yakabildiğimiz kadar ben’ii yakıp, neyi susturduysak hepsiyle  tokalaşıp …………… yeni şeyler söylemek lazım………………

Mesela : 

Hoş geldin, sefa geldin ey sabah ve ey yeni gün! Merha-ba ey mutlu gün! Ve merhaba ey kâtip ve şahit melek! Şu söy-lediklerimizi bizim için yaz:

Ezelden ebede kadar varlıkların halleriyle ve dilleriyle yaptıkları sonsuz hamdler, şükürler ve övgüler yalnız Kendisine ait olan Hamîd; her şeyin üstünde sonsuz derece bir şeref sahibi ve sonsuz takdis ve övgülere lâyık olan Mecîd; dilediğini dilediği şekilde yükselten, yücelten ve herkese lâyık olduğu rütbeyi ve mertebeyi veren Refî’; yarattığı varlıkları çok seven ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd; bütün sıfat, isim ve fiilleriyle her şeyi kuşatan Muhît; mahlûkatı hakkında dilediğini yapan Fa’âl Allah’ın adıyla.

O kuluna şah damarından daha yakındır.

Allah’a îman etmiş, Ona kavuşmaya inanmış ve delillerini kabul etmiş, Allah’ın ulûhiyeti dışında başka ilâhları inkâr etmiş ve Allah’a tevekkül etmiş olarak sabahladık.

Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, Arşını taşıyan meleklerini şâhid tutuyoruz ki: O bütün mükemmel sıfatlara sahip ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tır. Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, O tektir. Onun ortağı yoktur. Ve yine şahadet ediyoruz ki: Muhammed (a.s.m.) Onun kulu ve Resulüdür. Cennet haktır. Cehennem haktır. Kevser Havuzu haktır. Şefaat haktır. Kabirde sorguya çeken Münker ve Nekir melekleri haktır. Allah’ın verdiği söz haktır. Muhakkak Kıyamet Günü gelecektir ve bunda hiçbir şüphe yoktur. Allah, kabirde yatanları da diriltecektir. İşte biz bu inançla yaşıyor, bu inançla öleceğiz, bu inançla yarın diriltileceğiz ve azap da görmeyeceğiz, inşaallahu teâlâ. 

Evrad-ı Kudisye