· ....................... Ancak insan bu bir bakışta anlaşılması kolaylık olan
iradenin karşısında ayak diredi..çünkü kavrama teklifinde sunulan suhulet ,ona
BEN yatırımı yapmıyordu. Beş şart altı esasla çevrilen çeperin âdemin egosunu burnunu
sürtmekten başka bir işe yaramadığı aşikardı.
Oysa şu dimağda olan kargaşa, zihindeki
curcuna, her şeye bir kulp takan cerbeze, savlar arasındaki itiş kakış daha
çekiciydi.
Güya bu akılcıl divanelik, sümüklü beşerin fikir
babalarını aristokratik bir
seviyeye taşıyacak, tâbi kölelerin hikayelerle beyinlerinin sömürülmesiyle de
hayatlarını devam edecekti…Öyle de oldu…. İnsan kendini bu kaos içerisinde daha
iyi hissetti…. varlık aynasındaki yaratış prospektüsünde okuduğu hilkat
yazılarını zimmetine geçirdi….Haris elini yıldızlara uzattı, galaksiler
arasında at koşturdu, cennetten bir bidon su alıp, cehennemim ateşini
söndürdü……..Eline geçirdiği İKRA yazıtlarını harabeye çevirdi…….sor bi niye
???? Çünkü ;…evet, evren önünde ki kahve net diğeri fulü tüm müştemilatıyla bir
planlayıcı ve yaratıcı meşietin eseriydi..fakat o meşiet hiç bir şey karışmıyor,
İNSAN DENİLEN SIRRIN iradesine işini bırakmıştı……………… Bu adı olan Abdullah’ı kaybetmiş azgın özgürlüğün
sapkın yorumundan doğan gayri meşru ihtilal beslemeleri kendilerini ortaya atıp
ilahlıklarını ilan ediyor ve her şeye küçük küçük tanrılıklar vererek, -siz
kendinizin idarecisi ve sahibisiniz- mavalını düğümlüyor, sihir yaparak boyunlarına
muskalarını asıyordu………………………..
Bu
yağmanın kanı herkesin üzerine sıçradı….Tabiat bundan payını aldı…ceylan
yavrularını parçalayan Aslan da……bir kısım kendi kendine kutsiler de
hisselerini istediler…vs ıslah ediciler tasrih işine giriştiler…..Konuştular…konuştular….konuştular……
O ise ;Heybemize beş şartın küskünlüğünü,
altı esasın ardını dönük resmini, ve kendi suskunluğu ile susmuş nicelerinin sessizliğini
bıraktı………….
Ve her şeyle yabancılaştık. Kendi
varlığımızı hayale sardık..ama ayaklarımız dışarıda kaldı…..Bir türlü gözümüze
gelmeyen baharlar toplayıp çoluk çocuğu olan çiçeklerini ve dirilişini ülfet
perdesi ile gözümüzden nikaplandı….O kadar takdir ettik ki yapmadığımız şeyleri,
yapabileceklerimiz gözümüze gelmedi…..Koskoca bir yaz geçti önümüzden sırtında küfesi,
içinde binler çeşit meyvesi ile dudak bükümü bir besmele alamadı…..dürülüp
dürülüp açıldı ve saçıldı üzerimize gece gündüz de alışkanlığın ölü toprağı
kılımızı bile kımıldatamadı…..Her nefesle bir HAY geldi bir HU’ya gitti de bir
iç çekemedik…..
Sonra başımızı gerçeğe çarptık…beynimize
tünemiş mal-i hülya kuşları havalandı…..aklımız çıplak kaldı…o kadar üşüdü
ki..ellerini kalbimizin içine uzattığında kalbimizde zemherir bir mevsim
başlamıştı…….Hiç bir şeyin dilini bilmediğimizi anladığımızda şüphe Mieszko'nun
Mızrağı böğrümüze saplandı……hayat boyu elde ettiğimiz varidatımız bitkisel
hayata girmemize mani olacak can suyunu ruhumuza emziremedi …
Şimdi içimizde ve fikrimizde
biriktirdiğimiz tortuları tahliye edip, temiz bir dolaşım sistemi ile
yakabildiğimiz kadar ben’ii yakıp, neyi susturduysak hepsiyle tokalaşıp …………… yeni şeyler söylemek lazım………………
Mesela :
Hoş
geldin, sefa geldin ey sabah ve ey yeni gün! Merha-ba ey mutlu gün! Ve merhaba
ey kâtip ve şahit melek! Şu söy-lediklerimizi bizim için yaz:
Ezelden
ebede kadar varlıkların halleriyle ve dilleriyle yaptıkları sonsuz hamdler,
şükürler ve övgüler yalnız Kendisine ait olan Hamîd; her şeyin üstünde sonsuz
derece bir şeref sahibi ve sonsuz takdis ve övgülere lâyık olan Mecîd;
dilediğini dilediği şekilde yükselten, yücelten ve herkese lâyık olduğu rütbeyi
ve mertebeyi veren Refî’; yarattığı varlıkları çok seven ve onlara da Kendisini
her vesileyle sevdiren Vedûd; bütün sıfat, isim ve fiilleriyle her şeyi kuşatan
Muhît; mahlûkatı hakkında dilediğini yapan Fa’âl Allah’ın adıyla.
O
kuluna şah damarından daha yakındır.
Allah’a
îman etmiş, Ona kavuşmaya inanmış ve delillerini kabul etmiş, Allah’ın
ulûhiyeti dışında başka ilâhları inkâr etmiş ve Allah’a tevekkül etmiş olarak
sabahladık.
Allah’ı,
meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, Arşını taşıyan meleklerini şâhid
tutuyoruz ki: O bütün mükemmel sıfatlara sahip ve noksan sıfatlardan münezzeh
olan Allah’tır. Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, O tektir. Onun ortağı
yoktur. Ve yine şahadet ediyoruz ki: Muhammed (a.s.m.) Onun kulu ve Resulüdür.
Cennet haktır. Cehennem haktır. Kevser Havuzu haktır. Şefaat haktır. Kabirde
sorguya çeken Münker ve Nekir melekleri haktır. Allah’ın verdiği söz haktır.
Muhakkak Kıyamet Günü gelecektir ve bunda hiçbir şüphe yoktur. Allah, kabirde
yatanları da diriltecektir. İşte biz bu inançla yaşıyor, bu inançla öleceğiz,
bu inançla yarın diriltileceğiz ve azap da görmeyeceğiz, inşaallahu teâlâ.
Evrad-ı Kudisye