Varlık âlemini ve çevresini iki akım zapt altına almak için
ellerinde olanı ortaya koyuyor. Bu iki akım bu zabt-ı rabt hadisesi için
güdülecek güruhu kendine davet eder.
Öneri ve tekliflerini sunarlar. Akımın birisi, tüm varlık
âlemini güçlü bir iradenin kendinde bulunan nitelikleri sergilediği bir âlem
olarak tarif eder. Bu tarifin akabinde ise bu teşhirdeki amaçtan söz eder.
Bu amacın temelinde hüner sahibinin hünerini, estetiğini,
sanatını, ilmini, akıl, göz, kulak, kalp, ruh ve duygularla donattığı bir
kabiliyet tarafından görülmesini, incelenmesini, sanat, bilim, maksat
ölçüleriyle değerlendirilmesini talep eder.
Bu müşahede, iradenin iddia ettiği malikiyet davasını tetkik
edip, varlıklar arasındaki kesişme noktalarını arasında irtibat çizgileri çekip
evet dediğinde. Var ediş ve var ediliş arasındaki köprü kurulmuş olur.
Bu noktada tesadüf reddedilir. Çünkü belirli oranlar,
ölçüler, dengeler, sanat, uygunluk, iletken ilişkiler, varlıklar arası
dayanışma, anatomik analiz, elementsel nitelik, ortaya çıkan eserin
mükemmelliği gibi izlenimler, kasıtlı bir iradenin varlığını kabul eder.
Bu iletken bağlantı tesadüfün çarpık sonuçlara, hatta
tanımlanamaz neticeler ve yukarıda söz edilen irdelemeyi yapamayan bir
düşüncenin, kendi eksikliği örtmek için kullandığı bir perde biçimidir
manasında ele alınır.
Çünkü mükemmel dizayn edilmiş şeyler asla bir rastlantı ile
ifade edilemez. Ve varlık âlemin var den iradesi, mülkün kendisinin olduğunu ve
vücuda getirilen her şeyin, birbirine lazım ve gözetir bir yardımlaşma ile
konumlandırıldığını.
Bir ağacın meyve verebilmesi için ne kadar çok şeye
gereksinim olduğunu ve ancak tüm bu ihtiyaçları bilen ve giderebilecek birinin
hâkim kontrolü altında her şeyin her şey ile irtibatlandırıldığını ve sonuç
için çalıştırıldığını ifade eder.
Örneğin bir elmanın olabilmesi için; güneşin
mesafesi, dünyanın dönüş hızı ve tüm yıldız ve gezegenlerin arasındaki hassas
çekici ve itici güç dengesinin devam etmesi gerekli.
Hava, su, ışık, toprak, uygun mevsim ve tüm bunların
içeriğinde bulunan lazımların bir arada ahenkle bulunması olmazsa olmaz bir
gerçek.
Tüm bunlarla birlikte, akılsız, bilgisiz, elsiz, iradesiz, cansız bu
öğelerin nasıl olur da her şeyi ile müşterisinin; tad alma duyusuna, koku alma
duyusuna, göz zevkine, bedeninin yararına göre bir şey meydana getirsinler ve
neden böyle bir şey yapsınlar. Düşünemezler, acıyamazlar, ihtiyacın ne olduğunu
bilemezler.
Demek ki tün gereksinimleri maddi ve içsel nedenleriyle
bilen birisi, sevgi dolu bir iradeyi göstererek hediyeler sunmuş. Ve bunun
karşılığında verdiğini söylediği her duygu ve cihazın dilleriyle teşekkür almak
istemiş.
Akıl düşünecek, kalp sevecek, ruh tüm hisleri bu meyanda canlı
tutacak, beden kendisi ile ilgili olan ikmallere şükür ile mukabelede bulunacak
Ve tüm bu ibadetleri toplayan namaz ile yekün bir karşılık talep edilmiş.
Bu iddia 124.000 Nebi ve Resuller ile ve onların bir kısmına
verilen kitaplar ile ve bu silsilenin avenelerinden ilim sahibi olanların
bayraktarlığını ile aynı kıstaslar ile delillendirilerek iddia edilmiş.
Yani bu akım yaratıcı namına kâinatı yaratılmış, bir elden
çıkmış şekliyle kabul ederek, bu kabulü ikrar etmiş. Verilen görevleri de almış
ve uygulamış.
Kimi iyi uygulamış,kimi eksik..kimi güzel anlamış kimi tam
anlayamamış,kimi üzerine düşmüş,kimi hiç böyle bir ihtiyaç hissetmemiş,kimi
nedenler ve niçinlerin içeriğini kavramak için inancını sorgulaşmış,kimi hiç
zahmet etmemiş.
Kimi merak etmiş,kimi hiç etmemiş,kimileri körü körüne bir
bağlılıktan çekinip,madem böyle bir iddia var.İddiacı iddiasını ispat etmelidir
deyip,iddiacının neler söylediğini,neler vaad ettiğini öğrenmiş,kimileri ise
kılını kıpırdatmamış.
Yanlış anlayanlar,hiç anlayamayanlar,gayretsizler,isteksizler
kolay hedef haline gelip.birazdan söz etmeye çalışacağımız ikinci akımın
malzemesi ve iddia ettikleri davanın kötü örnekleri olmuşlar.
Anlayanlar,anlamaya çalışanlar,iz sürenler ise hak
gördükleri,doğru bildikleri,yeterli donanımları ile her şeyin doğrusu açısını
göstermek için gayret etmişler.Ve bu mücadele ile bilinmişler,takdir
edilmişler,tebriklerle anılmışlar.
İkinci akıma gelince, onlar akıllarına sığıştıramadıkları
her şeye tesadüf demişler.Ve tüm yukarıda söz edilen intizama dair her şeyin
aslında bir rastlantı eseri olduğunu iddia etmişler.
Tüm yapı taşları,nitelikleri,içerikleri,sonuçlarıyla amaçsız
unsurlar olarak benimsenmiş.Kişisel duygu ve düşünceler ise hislerin tatmini
yolunda kullanılmış.Allayıp pullayıp güzel göstermeye çalıştıkları dünyalarını
sürekli sanal besiye almışlar.
Oyuncular değişmiş,yenilerini bulmuşlar,bencilliğin içsel ve
görüntüdeki tezahürüne karşı sonsuz bir oyalanma sebebi bulup,insanları
kendilerini bir birlerine kabullendirmeye çalışan maskeli zavallılar hükmüne
getirmişler.İnsani bir şey düşündürmemek ve bu noktada ürettikleri ürünlerin
tüketiminden vaz geçilmemesi için yeni yeni gündem maddeleri bulmuşlar.
Rekabet,dedikodu,hırs,kıskançlık,üstünlü
k,farklılık,gösteriş gibi duyguları canlandıracak objeleri öne sürmüşler……Ve
sırf tüketebilmek için,tüm düzeni basitleştirmek,tüm algıyı çürütmek için
ellerinde bir şey olmadığından,kör hissiyat denilen aklı dinlemeyen,ölçümleme
yapamayan,tembel,sorumluluktan kaçan,peşin olanı seven duyguları baştan
çıkaracak sinir uçlarını elde tutarak;ye,iç,keyfine bak temel prensipli bir
felsefe üretmişler ve ona bazı sözcükler ve sözcüklerle tanımlamalar
getirmişler.
Hayat mücadeledir,büyük balık küçük balığı yutar,yükselmek
için ezeceksin,her şeyi kendi varlığına ve çıkarına feda et..Kuvvetli olan
haklıdır gibi özelleştirilen,imrendirilen,fikirsiz insanlara çekici gelen bir
Pazar kurmuşlar.Onlar da müşterilerini davet ediyor.İçiriyor,uyutucu
eğlencelere çağırıyor.
Aklı devreden çıkaracak ,hisleri coşturacak ilgi merkezleri
kuruyorlar.
Filmler,diziler,moda,uyuşturucu içecekler,partiler ve yalan
dizinleri vb. Sırf şu intizam ipleri,sanatlı yüzleri,yüksek
gayeleri,yararlılıkları ile hayatın eline verilmiş gereksinimleri,ömür,yaşam ve
ölüm gibi insanın her şeyini ilgilendiren bu dünyayı kabul etmemek için,ısrarla
yanlış olana doğru demiş ve kendilerine yönelen insanları etkilemeye
çalışmışlar.Akıllarını zora sokup kalplerini perişan etmişler.
Evet dostlar, bir şeyler bizi insanlığımız muhakemeli
penceresinden uzaklaştırıp, hislerimize söylediği ninniler ile uyutuyorsa ve
bizlerde o ninniler ile söylenen şeylere sahip çıkıp aynı ninnileri
söylüyorsak, kulağımızı başka yerlere açmışsız ve sahil-i selametten epey
açılmışız demektir.
İnsan dünyaya bir defa gelmiştir ve bir daha ebediyen gelemeyecektir.
Bu tek perdelik oyunu iyi bir sahne ile kapatma dileğiyle…