28.3.19

Eğer sual etseniz ki:

Eğer sual etseniz ki: 

Bi'set-i enbiya ( Peygamberlerin gönderilmesi )  ile beraber şeytanların vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor.

"El-hükmü lil-ekser" kaidesince, ekser ondan şer görse, o vakit halk-ı şer şerdir, hattâ bi'set-i enbiya dahi rahmet değil denilebilir?

Elcevab:

Kemmiyetin,keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok.

Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar.

Meselâ: Yüz hurma çekirdeği bulunsa,

toprak altına konup su verilmezse

ve muamele-i kimyeviye görmezse

ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur…

Fakat su verildiği ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldığı vakit,

sû'-i mizacından sekseni bozulsa, yirmisi meyvedar yirmi hurma ağacı olsa, diyebilir misin ki "Suyu vermek şer oldu, ekserîsini bozdu"?

Elbette diyemezsin.

Çünki o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti.

Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; şer olmaz.

Hem meselâ: Tavus kuşunun yüz yumurtası bulunsa, yumurta itibariyle beşyüz kuruş eder.

Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa; yirmisi, yirmi tavus kuşu olsa, denilebilir mi ki: "Çok zarar oldu, bu muamele şer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, şer oldu"?

Hâyır öyle değil, belki hayırdır.

Çünki o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dörtyüz kuruş fiatında bulunan seksen yumurtayı kaybedip, seksen lira kıymetinde yirmi tavus kuşu kazandı.

İşte nev'-i beşer bi'set-i enbiya ile,

sırr-ı teklif ile,

mücahede ile,

şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde;

kemmiyetçe kesretli,

keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev'inden olan küffarı ve münafıkları kaybetti.

ÜÇÜNCÜ SUALİNİZ: 

Cenab-ı Hak musibetleri veriyor, belaları musallat ediyor.

Hususan masumlara, hattâ hayvanlara bu zulüm değil mi?

Elcevab:

Hâşâ!

Mülk Onundur.

Mülkünde istediği gibi tasarruf eder.

Hem acaba: San'atkâr bir zât, bir ücret mukabilinde seni bir model yapıp gayet san'atkârane yaptığı murassa' bir libası sana giydiriyor, hünerini, maharetini göstermek için kısaltıyor, uzaltıyor, biçiyor, kesiyor.. seni oturtuyor, kaldırıyor.

Sen ona diyebilir misin ki: "Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin; bana, oturtup kaldırmakla zahmet verdin"?

Elbette diyemezsin.

Dersen, divanelik edersin.

Aynen öyle de: Sâni'-i Zülcelal göz, kulak, lisan gibi duygularla murassa' gayet san'atkârane bir vücudu sana giydirmiş.

Mütenevvi esmasının nakışlarını göstermek için seni hasta eder, mübtela eder, aç eder, tok eder, susuz eder.. bu gibi ahvalde yuvarlatır.

Mahiyet-i hayatiyeyi kuvvetleştirmek ve cilve-i esmasını göstermek için, seni böyle çok tavırlarda gezdiriyor.

Sen eğer desen: "Beni ne için bu mesaibe mübtela ediyorsun?" Temsilde işaret edildiği gibi, yüz hikmet seni susturacak.

Zâten sükûn ve sükûnet, atalet, yeknesaklık, tevakkuf; bir nevi ademdir, zarardır.

Hareket ve tebeddül; vücuddur, hayırdır.

Hayat, harekâtla kemalâtını bulur; beliyyat vasıtasıyla terakki eder.

Hayat cilve-i esma ile muhtelif harekâta mazhar olur, tasaffi eder, kuvvet bulur, inkişaf eder, inbisat eder, kendi mukadderatını yazmasına müteharrik bir kalem olur, vazifesini îfa eder, ücret-i uhreviyeye kesb-i istihkak eder....

Mektubat



….insanın mahiyetine, kudretten ehemmiyetli cihazat ve kaderden kıymetli programlar tevdi edilmiş. Eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye toprağı altında o cihâzât-ı mâneviyesini nefsin hevesâtına sarf etse; bozulan çekirdek gibi, bir cüz’î telezzüz için, kısa bir ömürde, dar bir yerde ve sıkıntılı bir halde çürüyüp tefessüh ederek, mes’uliyet-i mâneviyeyi bedbaht ruhuna yüklenecek, şu dünyadan göçüp gidecektir.

Eğer o istidat çekirdeğini İslâmiyet suyuyla, imanın ziyasıyla, ubûdiyet toprağı altında terbiye ederek, evâmir-i Kur’âniyeyi imtisal edip cihâzât-ı mâneviyesini hakikî gayelerine tevcih etse; elbette âlem-i misal ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve Cennette hadsiz kemâlât ve nimetlere medar olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakikat-i daimenin cihâzâtına cami’, kıymettar bir çekirdek ve revnakdâr bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübarek ve münevver bir meyvesi olacaktır.

Evet, hakikî terakki ise, insana verilen kalb, sır, ruh, akıl, hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubûdiyetle meşgul olmaktadır…

Sözler

17.3.19

Merhaba..


Ä°lgili resimMerhaba..

Kalbimin karanlık gecesinden sonra aydınlığına susadığı sabah…

Merhaba..

Yüzünde hüzünden kalma şebnemlerin güzelliğine güzellik kattığı hüsün…

Merhaba..

Ey şifa selam ve emân esintisi…


.