16.3.22

Nefes

Bugünler de veya dünlerden bugünlere alıp getiremediğimiz büyük yoksunluklardan birisi, belki de en önemlisi dostluk olsa gerek.

Küçük şeylerin bile sevgiyle bir araya getirdiği insanları, artık kocaman şeyler bir araya getiremiyor.

Sanki bir birimiz için ağır sorumluluklar oluşturacakmışız gibi kaçışıyoruz bir birimizden.

Kendi şahsi dünyamıza bağımlılığımız ve bu bağımlılığın yönlendirdiği problemlerimiz var artık. İçinde kimse için kaygılanmanın barınamadığı. Aklımızı kuşatan önceliklerin kimseye bir pencere açmadığı…

……….

Çehremizde donan sevinç renkli yapay mutluluklar.

İçimizi kardeşçe acıtmayan ayrılıklar.

Özlemin adını yitirdiği beklentisizlik ufukları…

Başımızın göğsümüze abandığı belirsizlik ve boynumuza asılmış endişeler…

Karabulutlar gibi gönül semamızı kaplamış karanlık düşünceler.

Şüphe ve tereddüt sultasının tuttuğu köşelerden güven duygusuna gölge düşüren esaret…

Ömür sayfaları çevrildikçe kalbimize daha derin atılan çentikler.

Yılgınlığımızı bastırmak için içimize çektiğimiz boşluk tünelleri.

Eşkalsiz uğultuların kol gezdiği ruh sokakları…

Hiçbir yalnızlığa benzemeyen yalnızlıkların belki on öğün sofra kurup kaldırdığı gündüz ve geceler.

Yine de hiç bir şey yokmuş gibi verdiğimiz maskeli yaşam belirtileri.

Hayat nabzının üzerine yığılmış yıkımların altında son nefesini  veren mavera.

Hissiz bir bencilliğin benlik bile yapamadığı çaresiz gururlar.

Ve için için tükendiğimiz gerçeğinin denge bozan eriyişlerini seyrettiğimiz çaresizlik…

……………..

Bir omuzluk teselli,

Bir dua avucunda içtenlikle yer bulamamak..

Bir kürek kül için olsun kimsenin kapısını çalamamak..

Ahde vefası silinmiş bir veresiye defterini alacaklılık koynunda taşımak ..

Ve yarayıştan uzaklaşarak ,yavaşça her şeyden el çektirilmek..

Yolları arkadaşsız bırakmak ve yollarda yarensiz kalmak..

…….

Bu yakıcılık bir Özyurt daveti midir?

Yoksa gurbet dolu zemheri bir ceza mı?

……..

Bu bir çökmüş mü ?

Kapısı kapanıklığın en açık şekli bu mudur?

Göz göre göre içinde kaybolunan şeyler, alışkanlık yenilgisine neden olan ve en ortada bulduklarımız mıdır?

Yaşam tarzımız aslımıza geçişimizi engellemekte midir?

Yoksa onarıcı kaynaklardan birisi olan, edilemeyenlerin ve tutulamayanların insan kalbine bıraktığı hüzünden mahrum muyuz?

İnsanı erdemli kılan ve kendi kendi yetinmesini sağlayan güç merkezinden biri olan maddi manevi cömertliğimizi, vicdani varlığımızı çöle çeviren cimrilikten kurtulamadık mı?

Yüzlerce dikeni ile canımızı yakan gizli ve açık kibrimizi alçak gönüllük toprağında gömemedik mi?  

Ki ; gerçek hayat oradan filizlenir derler…

……..

Kabuğunu kırmak mı?

Yoksa kabuğunla beraber kırılıp ezilmek midir başımıza gelen…

………

M. Safitürk

İnsana Dair

İnsan yaratılışı itibariyle saygın bir varlıktır.
Ve bu niteliğe erişmek için yaşam yolcuğuna başlatılmıştır.

Hayata ilk adım attığı gün ile birlikte kendi hikâyesini ömür sayfalarına yazan bir kaleme döner. Arayışları ve aranışları arasında kurulan denklem sebebi ile birçok inişler çıkışlar yaşar.

Çatışma ve çarpışmalar ile birlikte zıtların kuşattığı alan hareketliliğinin çekici gücü bir kasırga gibi önünde bulduğu her şeyi içine alır. Bazısını savurur, kimini başkalaştırır, değiştir,
 kimini de kendine özgü bir sınama ile konumlandır.

Her hadisenin gelişimi ve etkisi bir plana bağlı olduğunu gösteren yapıdadır.

Her şey bir düzen içinde işler.

İnsanın karşılaştığı her hadise insana göredir.

Savunma, çekilme, onarma, mücadele etme, kayıtsız kalma, dikkate almaya kadar ne varsa hepsinin durumu, olaylara yönelik gelişen fıtrat planında bulunan refleksleridir.

Yani insan var edilişinin gereksinimi olan tüm donanımına sahiptir. Bu nedenle insanın kendi gerçeğini öğrenmesi, ruhsal bağlarını bilmesi ciddi önem taşır.

Bu anlamda bilgisizliğin olması, insanı sorumlu kılar.

Örneğin yüzme bilmeyen birinin, yüzme bilen birine oranla aynı derinlikte riske edebileceği yaşamı gibi.

Veya eğitim sürecinde yeterli öğrenimini temin edememiş birinin sınav sonucunda karşılaşacağı durum benzeri.

Ve yaşam tüm yaratılış özelliği ve içeriği ile tanımlanmıştır.

Davranışlar ve karşılıkları belirlenmiş ve yürürlüğe koyulmuştur.

Yasalar bütün fonksiyonlarıyla aktif ve etkilidir.

İnsanı bu işleyişe yabancı kılan ise herhangi bir nedenle farkındalığın oluşmaması,

Belki bu gerçeğin tercih öncelik sırasında kendine yer bulamaması,

Belki ilgisizlik, belki de yüzlerce sebeplerdir…

Oysa mazeret gibi görünen engelleyici nedenler de yaşam planının bir parçasıdır.

Çünkü insanı değerli kılan öğrenmek gayreti, keşfetme heyecanı ve kararlılık dirayetidir.

Hiçbir değerli maden yeryüzüne yakın değildir.

Her kıymetli sanat eseri fiziki ve hissi yüzlerce hareket ve durum barındırır.

Söz konusu olan bu hilkat projesi,  hem insanın hem de ilgili kılındığı diğer varlıkların ve hedeflenen sonuçların kaliteli oluşu ile ilgilidir.

Bunun dışında kalan ve bilinçli bir amaç taşımayan tüm unsurların varlık içindeki konumu, planın işlevsel ve tamamlayıcı yerleşimine dairdir.

Bu nedenle insan kendi hakikatinin dışında kalan varlıklara bakarak yaşam modellemesi yapamaz.

Ayrıştırıcı niteliğini belirleyen bilinç ve kâr zarar ayrıştırması, lehinde olana yöneliş ve aleyhinde olandan çekinme gibi özelliklerine uygun davranmalıdır.

Eğer insan; akıl, ruh, vicdan ve duygular ile biçimlendirilmiş bu yapısını, sadece sınırlı ve bedensel gereksinim edinimleri için kullanırsa varlık planında belirlenmiş mükemmellik sonucuna ulaşamaz. Ve sorumlu tutulması kaçınılmazdır.

Çünkü uygun davranmak ve davranmamayı belirleyen tek şey iradedir. Ve bunun için tüm plan içeriği tanımlanmış ve tercih serbest bırakılmıştır. Ve insan kendi yaptığı alış verişten, heybesine ne doldurduğundan yükümlü kılınmıştır.

Bu sorumluluk ve kazanımlarımızın ne olduğu hakkında yaşamımıza bazı iz düşümleri olur.

Örneğin; sıkıntılar, karamsarlıklar veya sevinçler, huzur halleri gibi…

İnsanın hayatından kalıcı hazlar alabilmesi mümkündür.

Bu ise, tüm var oluş ve işlevsel özellik niteliğinin korunmasıyla, olaylara karşı bilinçli muhatap olma etkinliği ile sağlanabilir.

Asli özelliğini kaybetmiş  ya da doğru gelişimi temin edilememiş, ihtiyaçları belirlenmemiş, içeriği tanımlanmamış bir insan dünyası ise, hiç kimseyi ayıt etmeyen döngünün çarkları içinde kargaşa ile baş başa kalacaktır.

Çünkü uyum ve bütünleşmenin verimli işleyişini sağlayacak yegâne husus; belirlenmiş ve belirtilmiş olan şartlar üzerinde kabul ile temin edilen mutabakat ve inanç ile elde edilen uzlaşıdır.

Bununla birlikte bazen; istemsiz gelişmeler, beklenmedik şekilde ortaya çıkan etkileyici durumlar da olur.

İnsanın ne yapacağını bilemediği, belki hiçbir deneyiminin olmadığı şaşkınlık verici gelişmeler…

Çıktı ne olursa olsun mutlaka bir anlamı ve cevabı vardır. Çünkü hayat tesadüf barındırmaz. Rastlantı zannedilen ve betimlenen her şey, düşünmenin ve anlamının önüne getirilen bir an’lık durumlardır. Olayın şekillenmesinde rol olan unsurların sahip olduğu nitelik ve işlevsel özellik tesadüfen sonuçlar vermez.

Evet, bir var oluş amacı tüm yaşamı kuşatmıştır.

Sonuç olarak hedeflenen, sınırlı ve sınırsız yaşamımızın gereksinimlerini en elverişli şekilde edinimimizdir.

İnsan erdemliliğini belirleyen, yaratılış prensiplerine ciddiyet ve zarafet ile uyum göstermek, vefalı olmak, varlık hakkını gözetmek ile teşekkür sahip olmaktır.

Yoksa bu gerçeğin dışında bir yaşam sürerek, adalet işleyişinin kucağına bıraktığı sonuçları kabul etmeyip, ruhunu daha da hırçınlaştırarak içinden çıkılmaz çukurlar ve geri dönülemez yollar açmak demek değildir.

Yanlışlar, doğruya gidişin bir parçasıdır.

Hatalar, güzel şeyleri yapma ve sürdürebilme becerini kazandırır.

Pişmanlıklar, hep yeni başlangıçların temiz adımlarıdır.

Umut, tevekkül ile hayata temiz bir sayfa açmanın inanlı enerji kaynağıdır.

Tüm bunların insanın başına gelmesi, yaratılışı itibariyle SAYGIN kılınmış olmasıdır.

Bu farkındalıkla yaşayan her insan kendisine YAKIŞAN onurlu mutluluğa mutlaka erdirilecektir.

Her ne olursa olsun sadece bir kez yaşama hakkımız bulunan hayat;  VAZGEÇİLECEK, değerleri TERKEDİLECEK, elde edilmesi zor zannedilerek ellerimizin GEVŞETİLECEĞİ bir şey değildir.

Editör / M.Safitürk