19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MUKÎT

EL-MUKÎT

ANLAMI: , Yarattığı mahlûkatın azıklarını temin eden, hayati levazımatlarını veren, cismani ve ruhani gıdaları yaratan ve açlığı gideren, Her şeyi lâyıkıyla bilip gözeten ve her şeye kudreti yeten anlamına gelmektedir.

Fâtır sûresi (35), 3: "Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Allah'tan başka bir yaratıcı mı var? O size gökten ve yerden rızık verir. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz?"

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Rabbimiz ihsan ve keremini, sahavet ve cömertliğini izhar etmek için tüm mahlûkatını nihayetsiz bir acz ve ihtiyaç içinde yaratmıştır. Bu ihtiyaçları temini Rezzak ismi ile külliyen münasebeti olduğu gibi, Mukit ismi bu rızıkların bedenlerde yerleştirilmesine, vitamin, enerji, mineral vd. gibi faydaların temini için, gerekli dağılımı yerli yerinde sevk ve idaresine daha ziyade bakar. Manevi ihtiyaçlar da gıdalar da böyledir. Sevk ve idareye muhtaçtır….Mesela;

…Hem iman yalnız ilim ile değil; imanda çok letâifin hisseleri var. Nasıl ki, bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor. İlimle gelen mesâil-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecâta göre ruh, kalb, sır, nefis, ve hâkezâ, letâif kendine göre birer hisse alır, masseder…Mektubat Yirmi Altıncı Mektub ………….

Maddi manevi İhtiyaç meselesine atfen; 17’nci sözden ;

İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir..

Hattâ, hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider; orada da hâcet vardır. Belki, her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır; elde bulunmayan ise hadsizdir.

Halbuki daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır.

Sermayem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz’î bir şeydir.

İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede? Ve bu beş paralık cüz-ü ihtiyarî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez, bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir……………………bu dersin okunması tavsiye edilir.

……Hem cismânî ihtiyaç gibi, mânevî hâcat dahi muhteliftir. Bazısına insan her nefes muhtaç olur: cisme hava, ruha Hû gibi. Bazısına her saat: Bismillâh gibi ve hâkezâ... On Dokuzuncu Söz

Bununla birlikte bu ismin insanın mahiyetinde bir diğer tecelli boyutu olarak şunu ifade edebiliriz ki; İnsan yüksek değerleri manevi bünyesinde barındırması bu ismin tecellisi iledir. Hadsiz ihtiyaçları istidat ve kabiliyetince ve ihtiyacına olan şuur ve talep lisanı ile mazhar olduğu bu nimetleri ahiret azığı olarak hayat heybesinde muhafaza eder.

İktisad ve itidal planında hayatı dünyeviye noktasındaki ihtiyat ve tedbir vs. bu ismin tecellisinden bir cilvedir…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Mukît isminin tecellisi ve tezahürüne ait yukarıda kısmen konular içinde ifade edilen umumi manasının hakikati yanında, yine bu isme tahakkuk eden  hususi manalarının izharı noktasında şunları da ilaveten söylebiliriz. Örneğin maddi ve manevi ihtiyaçları gidererek mahlûkatının yaşamasını temin edecek güç ve kuvveti de bu ismin tasarrufu meydana getirir. İşle bu havl ve kuvvetin o rızıktan gelmesinin takdiri ve zamanlamasının planı bu ismin tecellisidir.

Yine bunun yanında kalp ve ruhların rızıklarını ihsan ederek, kuvve ve latifelerdeki manevi ihtiyacı gidererek onları doyurur, itminan verir. Ve uhrevi hayatın can suyunu lütfeder…..kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur… Ra’d 28…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsan bu ismin tecellisinden iman ve itminan ile elde edeceği hisse-i şuur ile kalp ve ruhunda kazandığı nimetler dolayısıyla,Ebnay-ı cinsine gereğince cömert olmakla, nefsini hayırlı işlere sevk etmekle, tebliğ ve nasihat ile istihdama mazhar olabilir.

Burada şuna dikkat çekmek gerekir ki; insan her ne kadar iman ve marifet ihtiyacını hissetse ve tedarik etmek yolunda gayret etse manevi açlığı sonsuz derecede büyür. Ve bu açlık ancak ebedi bir sofrada giderilebilir…Yoksa insan bu ihtiyacını hissetmez ise kalbi ve ruhi iştihasını kaybeder ve bu sonsuz nimetlerin tatlarından mahrum kalır…Bu nedenle sonsuz marifet nurlarına sonsuz açlık ile  “helmin mezid”  ( daha yok mu?) iştihası maneviyesine mazhar olmayı Rabbimizden diliyoruz..Âmîn


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HASÎB

EL-HASÎB

ANLAMI: Kemalinde sınır olmayan, kullarını işlediklerinden dolayı hesaba çekecek olan, herkesin hesabını en ince şekilde tutan, muhasebeye çekilecek olan her şeyi muhafaza eden, her şeyin hesabını en iyi bilen ve amellerin karşılığını vermekte kâfi gelen demektir.

“Ve bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Rabbin kimseye zulmetmez.”(Kehf 18/49)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

… bu âlemde çok üstün kumandanlık vazifesi bulunan insan, toprağa girip her amelinden sual olunacaktır. (Şuâlar)

"Kişiye beş şey sorulacaktır: Ömrünü nerede tüketti, gençliğini nerede çürüttü, malını nerede kazandı, nereye harcadı, bildiği ile ne derece amel etti." (Hz. Muhammed A.S.M)

Evet, İnsan yaşayış itibariyle elde ettiği ve amel defterine yazılan her şeyden sorumludur. Mükâfat ve mücazat yahut af ve ihsan gibi neticeler itibariyle bu ismin muhasebe dairesine girecek ve geçecektir.

Bu nedenle şuurlu bir şekilde hayatı tanzim etmek ve bu bilince ulaşmak, istikamet ve denge hususiyetini insanın amelinde galip kılabilir… Bununla birlikte kendi gereksinimleri ilgili yeterince nimete mazhar olmak, iaşe defterinde kayıtlı olmak yine bu ismin insan hayatına taalluk etmesindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Evet O kullarına bildirdiği üzere; hesaba çekecek olan ancak O’dur. Yarattıklarının ihtiyaçlarını görecek ve o ihtiyaçları gidermeye kâfi olan O’dur. Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan,her şeyin kendine muhtaç olduğu yalnızca O’dur. Medet verecek, imdada yetişecek olan O’dur. Salih ve mazlum kulların layık olduğu mükâfatın, zalim ve facirlerin hak ettikleri mücazatın hesabı ondadır.

"Din gününün, hesap gününün tek hâkimidir." (Fatiha, 1/4)

«Din günü, mahlûkatın hesab günüdür. O gün kıya­met günüdür. Allah insanları amelleriyle muhakeme eder. Ameli hayır ise, karşılığını hayır verir, ameli şer ise, karşılığını şer verir. Ancak af ettiği kimseler müstesnadır.» İbn-u Abbas R.A

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Hz. Ömer R.A’dan rivayet edilen şu hakikat belki hissemizin ne olması konusunda en hulasa noktayı göstermektedir. O hutbesinde şöyle buyurmuştur:

“Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. Hesaba çekilmek üzere, kıyamet günündeki en büyük arz, huzura alınma için gerekli güzel hazırlıklarınızı yapınız. O gün huzura alınırsınız, öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak.” ( konu hakkında hadis rivayetinden söz edilmektedir. Ancak kaynaklar bu sözün Hz. Ömer’e R.A ait olduğu konusunda içtima etmişlerdir)

"Eğer benden sonra peygamber gelecek olsaydı, bu Ömer olurdu.",

"Allah, hakkı Ömer'in diline ve kalbine koydu.",

"Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı." Hz. Muhammed A.S.M

Evet, kulun meşru olmayan şeylere karşı dikkatli olması, nefsi muhasebe ve murakabede uyanık bulunması, hak ve hakikati uygulamada hassasiyeti, Allah korkusunun kalbine yerleşmesi bu ismin tecellisinden kazanımlardır.

….İlâhî, ihtiyarım zayıf bir kıl gibi; emellerim ise hesaba gelmez. Hiçbir zaman vazgeçemeyeceğim şeylere ulaşmaktan ise, her zaman âcizim. Kudret ve kuvvet ancak Senindir, ey hiçbir varlığa ve hiçbir şeye muhtaç olmayan ve servet ve zenginliğinin sınırı bulunmayan Ganî, ey bütün canlıları çeşitli duygularla donatıp sayısız rahmet meyvelerini ve nimetlerini önlerine seren ve iyiliği bol olan Kerîm, ey bütün varlıklara lâzım olan herşeyi noksansız, vakti vaktine yetiştiren Kefîl, ey varlıkların bütün amellerini kaydedip muhasebelerini bir anda gören ve onların her türlü ihtiyaçlarını görüp gözeten hasîb, ey isimlerinin tecellileri varlıkların her türlü ihtiyaçlarına yeten Kâfî!.................Yirmi Dokuzuncu Lem'a / / Altıncı Bab Arabi Metnin Tercümesinden….


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-CELÎL

 EL-CELÎL

ANLAMI: Azamet, heybet sahibi, tüm sıfatları sonsuz mükemmellikte bulunan, akılların idrak edemediği büyüklüğe malik olan anlamına gelmektedir.

"Celâl ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!" Rahmân sûresi (55), 78

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan, Aziz ve Celil olan, tüm sıfatları mutlak kemalde bulunan Rabbine itaat etmekle şereflenir. Ve bu aidiyet mükemmel bir istinaddır. Bununla birlikte kulun fıtratında bulunan yükselme istidadı iktizasınca, iradi olarak ihlas ile yöneldiği mükerrem hedeflere bu ismin taliindeki tecellisi ile ulaşır. Ve yine bu ismin mahiyet aynasındaki tecellisi ile mazhar olduğu tevazu nedeniyle bulunduğu cemiyet içinde saygı görür, melekler ve ruhaniler nezdinde itibarı olur.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu bölümde El Celîl isminin hakikatine genel olarak bazı meselelerden tefekküre havale atıflar yapılacaktır.

Tüm Celâl sıfatlarını kendinde cem eden CELÎL esmasıdır. Aynen bunun gibi tüm Cemal sıfatlarını da kendinde cem eden CEMÎL esmasıdır. Bu iki esmanın mazharlarda birlikte taalluku ise mükemmel bir Rububiyet ve Uluhiyet tecellisinin tezahürünü ortaya çıkartır.

  •  “Evet cemalin gözünde celal ne kadar cemildir, celalin gözünde dahi cemal o kadar celildir.’’ Mesnev-i Nuriye
  •  “Celîl ismi sıfatların kemâline delalet eder. Azîm ismi ise, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder.”
  •  “İsm-i Celâl, alelekser nevilerde, külliyatta tecelli eder. İsm-i Cemâl ise mevcudatın cüz’iyatına tecelli eder... Ve keza celâl, vâhidiyetin tecellisinden, cemâl dahi ehadiyetin tecellisinden zahir olur.”  (Mesnevî-i Nuriye)
  • “Eğer o yüksek hakikatleri yakından temâşâ etmek istersen, git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Azîz, yâ Cebbâr“ dediklerini işiteceksin….Sözler
  • “Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm“ diyecekler..Sözler
  •  “Cenâb-ı Hak bize akrebdir ve herşeyden daha ziyade yakındır; biz ise Ondan nihayetsiz uzağız.”Sözler
  •  “Öyle de, o Zât-ı Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız. Fakat Onun ziya-yı rahmeti Onu bize yakın ediyor.” Lem’alar
  • “Takdis ederiz o Zâtı ki, en büyük lûtfu en büyük azamete, en yüksek şefkati en yüksek ceberûta ithal ettiği gibi, nihayetsiz kurbu nihayetsiz bu’d ile cem edip, zerrelerle şemsler arasında uhuvveti tesis etmiştir. Birbirine zıt olan bu şeyleri cem etmekle derece-i azametini bir derece göstermiştir.” Mesnevi-i Nuriye

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan bu celali tecelli içinde bir toz zerresi olduğunu idrak ederek, bulunduğu yeri kendine telkin ederek, Rabbini, nefsinin nihayetsiz küçüklüğü içinde tazim etmeli. Malik-i Zü-l Celâl'inin Büyüklüğünü Allahuekber ile âleminde ve yerince âlemde ilan etmeli. O’na asi gelmekten cehennemden kaçar gibi kaçmalı. Güzel  ahlâk seciyesi ile izzet lütfuna mazhar olunmalıdır.

………..herbir şey, hattâ anâsır-ı asliye ve tabâyî-i esâsiye Onun emrine bakar, Onun kuvvetiyle hareket eder. Hiçbirisi, başıboş olup tabiatıyla hareket etmediğini gösteren bir Zâttan, topraktan yapılan ve sonra toprağa dönen insanı topraktan yeniden çıkarması istib’âd edilmez, isyan ile Ona meydan okunmaz….sözler



Evet, bu ismin tecellisinden istifadesi ziyade olan bir insan Kur’an-i ahlâk sahibi olur. Çünkü haddini bilir ve sınırları aşmaz. Yaşamı ihtimam ve dikkat içinde geçer. Tevazu sahibi olur. Kendini beğendirme gibi tekeffüllere girerek kendini hak nazarında sefil etmez. Rabbine aidiyetten alacağı hazzı, itaat ile pekiştirme iradesini severek gösterir. Celal ve Cemal tecellisi olarak  korku ve ümit dengesi dünyasında hakim olur.Allah onu makbul ibadı yanında yüceltir. Düşmanlarına karşı heybet verir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KERÎM

EL-KERÎM

ANLAMI: Keremi ve lütfu bol olan, yardımı ve ikramı sonsuz, hiçbir karşılık beklemeden veren, hadsiz cömert, faziletiyle, inayetiyle ihsan eden anlamında gelmektedir.

“...Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Ğani‘dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır), Kerîm’dir.” (Neml, 27/40)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Rabbimizin Kerim sıfatı da tüm sıfatları gibi hayatı ihata etmiştir. Ve o kadar geniştir ki tüm mevcudat,ancak bu ismin tecellisi ile varlıklarını idame ettirebilirler. Bu geniş konuyla olan bağımızı,konun genişliği münasebetiyle, yine Risale-i Nur’a havale edip, bazı atıflarla değineceğiz.
 ...................
… "Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nazeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir; ve binden ancak birisine eli yetişemediği hâcâtına dair Kâdıu'l-Hâcâta lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve dua etmektir. Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-yı ubudiyete uçmaktır."….

…………"İşte, insan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir san'atıdır. Ve en nazik ve nazenin bir mucize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar ve kâinata bir misal-i musaggar suretinde yaratmıştır."…………

….."Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü'min, şuurla okur ve o intisapla okutur. Yani, 'Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım.” gibi mânâlarla, insandaki san'at-ı Rabbâniye tezahür eder………..gibi derslerimiz bu isimle olan irtibatımızı,mahlukatın münasebetini anlatmakta,bize nasıl karşılık vereceğimizi öğretmekte,fikri ve tefekküri yapımıza lazım olan düşünce tarzını vermekte ve de iman nazarırı talim edip,tesis etmektedir....
Evet,
Bununla birlikte, insanın ahlaki değerlere sahip olması, menfi şeylerden uzak durması bu ismin insan mahiyetindeki kerem tecellilerindendir.
  
BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bâb-ı Kerem ve Rahmettir ki, Kerîm ve Rahîm isminin cilvesidir.

Hiç mümkün müdür ki, gösterdiği âsâr ile nihayetsiz bir kerem ve nihayetsiz bir rahmet ve nihayetsiz bir izzet ve nihayetsiz bir gayret sahibi olan şu âlemin Rabbi, kerem ve rahmetine lâyık mükâfat, izzet ve gayretine şayeste mücazatta bulunmasın?

Evet, şu dünya gidişatına bakılsa görülüyor ki, en âciz, en zayıftan tut, …..ta en kavîye kadar her canlıya lâyık bir rızık veriliyor. En zayıf, en âcize en iyi rızık veriliyor. Her dertliye ummadığı yerden derman yetiştiriliyor. Öyle ulvî bir keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki, nihayetsiz bir kerem eli, içinde işlediğini bedaheten gösteriyor…Onuncu Söz İkinci Hakikat okunması tavsiye edilir…

………..

Ayrıca Kerim sıfatı isteyen kullarına karşılıksız veren anlamıyla tümüyle ihsan lütuf hakikatlerini kendinde toplamıştır. Rahmeti içindeki hakikatiyle tüm dilsiz ibadı olan hayvanata da ihsan eden Onun keremidir mutlak hayrın sahibidir. Allah keremi ile her şeye kafi geldiğinden kullarının onun huzurundan başka şeylere teveccüh etmesinden, beklentiye girmesinden memnun olmaz.

Bununla birlikte hulasa olarak şunları da söyleyebiliriz:

O'nun ihsan ve keremi ve bu hakikatin yarattıkları üzerinde işleyişiyle övülmüştür ve sürekli övgüye layıktır. Ve o bu sıfatından insanı da hissedar ederek, muhatap kabul etmiş, hilafet vermiş ve onu fıtraten mükerrem yaratmıştır.

….İnsan fıtraten mükerrem  (Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan.) olduğundan, hakkı arıyor………….Mektubat.
  
BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Özetle; Kulun Allah’ın razı olduğu güzellikleri üzerinde toplaması, faydasız malayani şeylerden uzak durması bu ismin tecellisine kulca mazhar olduğunu gösterir. O insandan tezahür noktasında ise şunları söyleyebiliriz:

O Kul Allah’ın Kerim-i Mutlak olduğunu bilir. Allah’ın C.C keremine ümidi tam olur ve olumsuz bir şeyde hayal kırıklığına düşmez. Daimi şükür sahibi olur. Üzerindeki ve imanına vaad edilen nimetleri tahattur ederek hamdini ziyadeleştirir.

Yaşadığı toplum içinde kendisine, sözüyle, özüyle, işiyle güvenilirdir. Yaptığı iyiliklerde, ikramlarda minnet edip başa kakmaz. Kendini helak edecek böbürlenmeden kaçar.

İkram etmek onda mazhariyeti itibariyle asli fıtratında olan bir şeydir. Herkes için ikram edeceği bir şeyi vardır. Tebessümden, ilme, ilimden sadakaya, zekâta, infak ve isar’a kadar… Ve Onlar bunu asla bir karşılık beklemeden yaparlar. Çünkü maddi ve manevi karşılık beklemek suretiyle iyilikte bulunan insanlar kerim sıfatı ile anılamazlar. Allah’ın rızasını düşünmeyip, bu tür karşılık beklentisi ile çıkar temin etmeye çalışan insanlar bu ismin tecelli ve ikramından mahrum kalmış değersiz insanlardır.

“Cömert, Allah’a yakın, Cennete yakın, insanlara yakın, Cehennemden uzaktır.” Hz.Muhammed A.S.M

Rabbimiz cümlemizi razı olacağı şekliyle bu isme hem nefsi, hem de nefsimizden tezahürü noktasında mazhar etsin ..Âmîn


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-RAKÎB

ER-RAKÎB

ANLAMI: Yarattığı her şeyi ilmi, nazarı, murakabesi, kontrolü, müşahedesi altında tutup gözeten demektir.

 “Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde Rakîb’dir.” (Nisâ, 4/1)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

" Allah her şeyi görüp gözetendir." Ahzâb sûresi (33), 52

" Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir." Hadîd sûresi (57), 4

“ Mü'min sûresi (40), 19: " O (Allah), gözlerin hain bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de."

“…İhsân, Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor."..Hz Muhammed A.S.M

Buradan da anlaşıldığı üzere insan üzerinde kendisini gözeten bir Rakîb’in olduğu unutmamalı ve nefsini kontrol altında tutmalıdır. İstikametini muhafaza etmeli, O’nun emirleri dairesinde kalmalı ve menfi olan şeylerden kendini uzaklaştırmalıdır. Bu huzur bağlılığının murakabesini muhabbetle yapmalıdır.

Bununla birlikte İnsanın doğru yaşayışı, kulluk sınırlarını aşmaması, kendini kötü şeylerden muhafaza etmesi, Rakip esmasının kulun iradesi üzerindeki “ Allah Görüyor “  şuuruna, iman ve yakin tecellisi olarak kendini ihsas etmesidir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah yarattığı kullarının tüm yaptıklarını mutlak ve eksiksiz görür, hiçbir şey onun murakabesine perde olamaz. O, yarattıklarını devamlı bir şekilde müşahedesi altında  tuttuğundan yukarıdaki ayetler ve hadis-i şerifte olduğu gibi kullarını haberdar eder. Kulun müspet menfi her hareketini muhafaza için saklar.

…Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın. Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir. Sûr’a üfürülür; işte bu, geleceği vâdedilen gündür. Kâf 16/17/18/19/20….

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle yukarıda da kısmen değinildiği gibi, Rabbimizin nazarı altında olduğumuzu, kendisinden hiçbir şeyin gizlenemeyeceğini unutmamalıyız. Gaflete neden olan durumları kendimizden uzak tutmalıyız. Yalnızken veya cemiyet içinde olsun, İmanımız ve yakinden neşet eden hayâ duygusunu muhafaza etmeli, edep perdesinin yırtılmamasına gayret göstermeliyiz. Emanet olarak verilen zahiri ve batıni aza ve latifelerimizin ifsad edilmemesine, değerini yitirmemesine karşı azami hassasiyet ve ciddiyet içinde bulunmalıyız. Ve nefsimizi murakabe altında tutup, şeytanın desiselerine karşı uyanık olmalıyız.

Özetle;

Doğru ve yanlışı görüp, malikinin müşahedesi altında olduğunu bilip, istikamet dairesinde gitmeye karar veren ve bu yolda gitmek için sağlam irade gösteren, hevâ ve hevesin taslitinden kurtulup, kendinde söz ettiğimiz bu kontrole muvaffak olan kimse, bu ismin tecellisine mazhardır. Ve ziyade hissedar olmuştur. Allah’ın emirlerine karşı dikkatlidir. Rabbinin nazarında mükerrem değerini düşürmemek için hassasiyet ve titizlik kazanmıştır.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MUCÎB

EL-MUCÎB

ANLAMI: Kendisinden gerek istidat lisanıyla, gerek ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla, gerekse lisan-ı ıztırariyle olsun dua edip istekte bulunan kullarının dualarına karşılık verip icabet eden anlamına gelmektedir.

“Rabbiniz buyurdu: Bana dua edin. Size cevap vereyim.”(Mü’min, 40/60)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Konunun genişliği ve tüm hayatı her şeyi ile kuşatması, yaratılışın ana gayesi oluşu gibi muhteviyatı çok şümullü olduğundan yine kısa atıflarla iktifa edeceğiz..

“ Deki: Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki.”(Furkan, 25/77),

“ İbadetlerin en büyüğü, ibadetin tâ kendisi ve "ibadetin özüdür, iliğidir." ( Hz.Muhammed A.S.M )

" Allah'ın fazlından isteyin, zira Allah istenmesini sever." ( Hz.Muhammed A.S.M )

….Dua bir sırr-ı azîm-i ubûdiyettir. Belki ubûdiyetin ruhu hükmündedir… Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeyli..Okunması tavsiye edilir

………..Evet, hakikat-i halde, âyât-ı beyyinâtın beyânıyla sabit olan budur ki: Bütün mevcudât, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususi ibâdet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duâdır. ……..Yirmi Üçüncü Söz okunması tavsiye edilir.

…….."Ezcümle, dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli; sonra, makbul bir dua olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur." Risale-i Nur /Mektubat

“…Biz de duayı ne güzel kabul ederiz” Sâffat 75

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah tüm mahlûkatının kendilerine mahsus lisanlarla ettikleri dualarını bilir, iştir, hayırlı ve ya şerli bir istek olsun icabet eder. Cevapsız bırakmaz. Ancak O her şeyin hakiki durumuna bakar ve mutlak hayır yönüyle karşılık verir.Aşağıda paylaşacağımız paragraf içeriğindeki harika izah ile bu ismin hakikatini göstermektedir.

“Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevab vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenâb-ı Hakk’ın hikmetine tâbidir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: ‘Ya Hekim! Bana bak.’ Hekim: ‘Lebbeyk’ der.. ‘Ne istersin?’ cevab verir. Çocuk: ‘Şu ilâcı ver bana’ der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hâzır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.” (Sözler)

Bununla birlikte Rabbimizin MUCÎP oluşu nasıl mahlûkatın yaşayışında bir emniyet ve ünsiyet noktası oluşturuyor. Öyle de Rabbimiz de bizden onun emirlerine, yoluna, rızasına yapılan davetlere icabet etmemizi ister.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle İnsan, Allah’a C.C her şeyi ile muhtaç olduğunu unutmamalıdır ve Dua gibi bir hazineyi elden bırakmamalıdır. Ve Rabbimizin MUCÎP olduğuna iman etmek ve onun hikmetine itimat etmek çok önemlidir. Bu bizi ümitsizlik ve sabırsızlık da bulunan zarardan muhafaza edecek bir noktadır. Ayrıca yukarıda ifade edildiği gibi duanın bir ibadet olduğu bilincine sahip olmak, asıl neticesinin uhrevi olduğunu bilmek ve o teslimiyetle sükûnet ve sekinet bulmak huzur verici bir durumdur. O her şeye kafidir…

İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce ve mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce ve mence odur…..Mesnev-i Nuriye

………..Yani, “o hal gösteriyor ki, onun öyle bir Rabbi var ki, ona, herşeye bedel bir teveccühü var ve bütün eşyanın yerini tutar bir nazarı var; bütün eşya Onun bir teveccühünün yerini tutamaz.” Sözler



Bununla birlikte; Emr-i İlahiye ve Sünnet-i Seniyeye icabet etmek noktasında gösterilen hassasiyet.. ve bizden bir şey talep edenlerin talepleri ile samimi ilgilenmek, elden geldiği kadar isteklerini yerine getirmeye çalışmak, kaba olmamak, “İsteyiciye gelince, onu da azarlayıp kovma” Duha 10. “kendimiz için istediklerimizi başkası içinde isteyebilecek bir konuma gelmek gibi bir ruh hali kazanmak bu isimden güzel ahlâk olarak istifade ettiğimizin göstergesidir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VÂSİ’

EL-VÂSİ’

ANLAMI: Bütün sıfatları sonsuz ve sınırsız olan. Geniş rahmetiyle bütün varlıkları kuşatan. Sınırsız ilmi, olmuş ve olacak her şeyi içine alan. İhsanında had olmayan, küçük büyük her şeyin ihtiyacına kâfi gelen, sınırsız imkânlar sahibi, gani olduğunu her yerde, her şeyle gösteren anlamına gelmektedir.

“Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah, Vasi’dir, Alîm’dir.” (Mâide, 5/54)

"Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Onun için nereye döner, yönelirseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) oradadır. Şüphe yok ki, Allah Vâsi' (rahmeti geniş)dir, her şeyi bilendir." (Bakara sûresi,2 115)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isim Allah’ın sınırsız kuşatıcılığı ile zatı ile ilgilidir. Ancak insanın Rabbini tanıması noktasında benliğine emanet bırakılan ölçüler nezdinde, kendinde bulunan mizancıklarla onun şuunatına bakabilir. Bu bağlamda İnsanın kâinatta alakadar olduğu her şeyin bilgisine ulaşması, sınırlı kabiliyetiyle alakadar olduğu eşyanın mahiyetinin marifetini elde etmesi, bu ismin irade-i cüz-iye üzerine taalluku ile mümkündür. Yani, Münasebettar olduğu âlemi ve ilgilendiği muhteviyatı, VasÎ’ isminin nefsi üzerindeki tecellisinden tezahür eden mahdut kavrayışla idrak eder.

Dolayısıyla insan, bu ismin ihatası altında olan ve yaratılış mahiyetine istidadınca idraki lütfedilen, eşyanın hakikatini anlama da azami istifade için İlminin ziyadeleşmesi talep etmelidir.

"...Rabbim! ilmimi artır" de." (Tâ-Hâ sûresi 20/ 14)

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Sizin ilâhınız yalnızca kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. (Tâhâ 20/98)

Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. (Araf 7/89)

Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ ibret almıyor musunuz? (En’am 6/80)

“O’nun Kürsî’si, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır.” (Bakara, 2/254)

Burada konu ile ilgili olarak paylaşılan ayet-i kerimelerden sadet planında şunu anlıyoruz ki; Cenab-ı Hakk’ın ilmi ve rahmeti her şeyi kuşatır. Her şey ilimi dâhilindedir………… “..Taht-ı saltanatı herşeyi muhittir; ne âsiler hududundan kaçabilirler ve ne de istimdat edenler medetsiz kalırlar."…Lem’alar

Özetle Rabbimizin VasÎ’ isminin hâkimiyet ve ihatasında bir sınır yoktur. Rahmeti, merhameti ile birlikte her şeyi kuşatmıştır. Nihayetsiz ilmi, zenginliği ve kudreti vardır. Ve Allah darlıkları genişletir. Az olanı çoğaltır. İstidatların yetersizliği onun için mani teşkil etmez…

Dolayısıyla Rabbimizin kudretini, hâkimiyetini, mahlûkatını ihatasını sınırlandırıcı fikir ve düşüncelerden uzak durmak, marifet ilmi ile O’nu isim ve sıfatlarının tezahürü ile tanımaya çalışmak ile sağlam bir itikada sahip olmak önemlidir. Çünkü beşeri ölçüler eğer numunelik ve gölgelikten çıksa, tamamıyla kendine asıl olarak baksa gayet dar bir dairede efkârı ruhu boğulur. Hakikati zapt edemez. Ancak nihayetliliğini, O’nun nihayetsizliğine ayine yapsa hadsiz nurlar bulur. Allah onun bu edepli ve dengeli halinden memnun ve razı olup, ilmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin olan meratibi ilmiye kapılarını ona açar…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle kulun kendini Vasî’ isminin rahmet ve merhametli tasarrufu altında görmesi. Bu hâkimiyet ve ihatanın her şeye yetebileceğini bilmesi. Kalbini muhabbet ile yerlere ve göklere sığmayan Rabbinin mahiyet aynasında sığacağını bilerek, maasi ve masivadan temizleyip hazır hale getirmesi.. tefekkür ile marifetini ziyadeleştirmesi..O’nun kendini eserleri ile tesir ederek bildirmesine karşı kulca bir idrak ve teveccühle durması, herşeyi ile ona sığınması, kalp ve ruh genişliğini kazanması, gelecek endişesinin kaybolması, fakirlik korkusunun gitmesi, ilmiyle, imkanları ve hali ile başkalarının da huzurunu temin edecek, sıkıntılarını giderecek, darlıklarına genişlikler sağlayacak  gayretler içinde çalışması, bu isimden  bir hisse-i azimi ifade eder ölçülerdir.



Bu konumu muhafaza etmek için insan kulluğuna yakışır durumda kalmaya gayret göstermelidir. Kendini beğenmemeli, ibadetine, malına ve say ’ine güvenmemeli, başına bir şey geldiğinde veya bir hedefe gayret ettiğinde yahut ihtiyaçları şiddetlendiğinde ümitsiz olmamalı, sadece O’na teveccüh etmeli, her matlubunu ondan istemeli, O’nu sosuz vasıfları ile tazim etmek vazifesini ifa etmelidir…


.