19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ES-SAMED

ES-SAMED

ANLAMI: Her şey ona muhtaçtır. O her şeyden müstağnidir ve her ihtiyaç için başvurulan yegâne merci, tek halâskâr’dır.

"De ki; O, Allah'dır, bir tektir. Allah Sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir.) Doğurmadı ve doğurulmadı. Kimse de O'nun dengi değildir." (İhlâs sûresi /1-4.)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan ve yaratılan her şey, herşeyi ile Allah’a C.C muhtaçtır. O ise ihtiyaç sahibi olmaktan münezzeh ve Müberra’dır. Kul bu ismin tecellisi ile tüm hacetini merci-i hakikiyeden giderirken, mahlûkata arz-ı hacet etmekten de Samed esmasının emanına sığınır. Ve insanın anne karnındaki masumiyete olan mazhariyetinde, tüm muhtaç olduğu şeylerin karşılandığı samediyet tecellisine, hayatının diğer safhalarında teslimiyette muvaffak olsa, letaifi ve kuvvalarının safiyetine nail olur.

“Namımı, defter-i uşşakından ihraç eyleme, / Kendi muhtacını, muhtacına muhtaç eyleme.” Ehl-i Aşk Dualarından…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu esmanın tecellisinde insan hayatını ilgilendiren birçok sır bulunmaktadır. Bu esmanın açtığı hacet ve kifayet kapısı tüm ihtiyaçları karşılayacak bir ganinin her şeyden müstağni olduğu bir kapıdır. Dolayısıyla gerek lisan-ı kal ile gerekse hâl ile olsun tüm acziyet ve fakriyet bu sofradan beslenir…

O ise tüm noksan sıfatlar ve bu manayı ima eden isnatlardan beridir. Hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır. Tüm varlıklarının ihtiyaçlarını o deruhte eder. Yegâne sığınılacak olandır. Mahlûkatına habir ve basirdir. Her şeye gücü yeten muktedirdir. Rahmet, şefkat, inayet sahibi Veli ve Vekildir.

“Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan biçare insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesile ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki:

O rahmet, öyle bir Sultan-ı Zülcelâle vesiledir ki, yıldızlarla zerrat beraber olarak, kemâl-i intizam ve itaatle beraber ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir.

İşte rahmet seni, ey insan, o Müstağnî-yi Ale’l-Itlak’ın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve O'na dost yapar ve O'na muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir….Lem’alar

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu isimden müstefid bir insan herşeyi ile Allah’a güven içinde olur ve tüm maddi manevi ihtiyaçları için yalnızca ondan beklenti içindedir. Sebepleri kudret elinin perdesi görüp haddi aşacak yönelişlerde bulunmaz. Bu ulvi münasebetin hayatı olan takvayı dünyasına hâkim yaparak, günahlardan ve hatalardan uzak durarak hakkındaki inayetin hakkını vermeye çalışır. Daim şükür üzerine olur.

İçtimai tezahür noktasında ise, Gerek dili ile gerek eli ile İnsanların ihtiyaçlarını görmek, güven duyulan bir insan olmak bu ismin tecellisinden elde edilen kazanımlardandır.

"Ebed ve ebedî olan Allah'ı tesbih ederim. Bir ve tek olan Allah'ı tesbih ederim. Tek ve her şey kendisine muhtaç olan Allah'ı tesbih ederim. Semayı direksiz yükselten Allah'ı tesbih ederim. Yeryüzünü donmuş su üzerine yayan Allah'ı tesbih ederim. Mahlûkatı yaratan ve onları çeşitlendiren Allah'ı tesbih ederim. Rızkı taksim eden, hiçbir canlıyı unutmayan Allah'ı tespih ederim. Eş ve çocuk edinmeyen Allah'ı tespih ederim. Doğurmamış, doğrulmamış ve hiçbir şey de kendisine denk olmayan Allah'ı tespih ederim. Beni gören, yerimi bilen, beni rızıklandıran ve beni unutmayan Allah'ı tespih ederim." İmam-ı Â'zam R.A


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KADÎR / EL-MUKTEDİR

EL-KADÎR / EL-MUKTEDİR

ANLAMI:

KADÎR: Kudret ve takdir sahibi. Her şeye gücü yeten. Tüm yarattıkları hakkında irade ettiği hüküm veren. Dilediğini yapan, dilemediğini yapmayan..

MUKTEDİR: Mutlak iktidar sahibi. Gücü herşeyi kapsayan ve bunu izhar edip gösterendir.

"Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir." Yâ-Sîn sûresi / 81

"(Ey Muhammed!) Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgârlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir." Kehf sûresi / 45

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Böyle hakim bir kudret ve iktidarın mahluku olmak..o’nun havl ve kudretinden medet almak,tüm hayatımızın dünya ve ahiret işlerinde o’ndan istimdat etmek elbette büyük bir nimettir ve huzurdur.

Bununla birlikte, kulluk noktasında salih amel ve istikamet dairesinde irade ve istikrar göstermek ve bu manada istihdama mazhar olmak bu ismin tecellilerindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah C.C mutlak kudret sahibidir. Ve her şey muktedirdir. Evveli, ahiri, zahiri ve batıni kâinattaki olan tüm sevk ve idare bu şamil kudreti ve azim iktidarı gösterir.

"Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kâdirdir..." Mâide sûresi / 17

O aczden münezzehtir, sonsuz ve mutlak kudret sahibidir. Hiç kayda bağlı olmadığı gibi, kendisini tesir altında bırakacak hiçbir güç yoktur.

………… Ve hüve alâ külli şey'in kadîr. Yani, O Vâhiddir, Ehaddir. Herşeye kàdirdir. Hiçbir şey Ona ağır gelmez. Bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar Ona kolaydır. Cenneti halk etmek, bir bahar kadar Ona rahattır. Her günde, her senede, her asırda yeniden yeniye icad ettiği hadsiz masnuatı, nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla şehadet ederler.

İşte şu kelime dahi şöyle müjde eder; der ki:

Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubûdiyet boşu boşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahall-i saadet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. İbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelâlin vaadine iman ve itimad et. Ona, vaadinde hulf etmek muhaldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine acz müdahale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cenneti dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana vaad etmiş. Ve vaad ettiği için, elbette seni onun içine alacak.

Madem bilmüşahede görüyoruz: Her senede, yeryüzünde hayvânat ve nebâtâtın üç yüz binden ziyade envâlarını ve milletlerini kemâl-i intizam ve mizanla, kemâl-i sür’at ve suhuletle haşredip neşreder. Elbette böyle bir Kadîr-i Zülcelâl, vaadini yerine getirmeye muktedirdir….Mektubat

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

….Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder?

İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur….Mektubat

…………. O Mâlik hem Kadîrdir, hem Rahîmdir. Kudretine istinad et; rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul.

Hem der ki: Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir……..Mektubat

…………. fail muktedirdir…Sözler

Bununla birlikte; Allah’ın kudretinin üzerimizde mütecelli olduğunu, irade ve meşieti gereği halden hale, tavırdan tavıra bu muktazi ile döndüğümüzü rıza ile bilmeliyiz. Ve O’dan başkasından korkmak, beklenti içinde olmak, istek ve dayanak noktaları aramaktan uzak durmalıyız.

Muvaffak olduğumuz her şeyde O’nun dest-i inayeti, kudretinin inayetini görmeliyiz. Enaniyetimize itimat etmek gafletinde bulunmayacak dikkate sahip olmalıyız. Vedia olan güç ve iktidarımızı tekebbür sebebi yapmaktan şiddetle kaçınmalı, iyilik ve hayırda istimal etmek irade ve niyetini göstermeliyiz.

Ve Rabbimizin kudret eserlerini temaşa ederek,iman ve ilmimizin izdiyadına çalışmalıyız…

Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,

Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş….Sözler





.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MUKADDİM / EL-MUAHHİR

 EL-MUKADDİM / EL-MUAHHİR

ANLAMI:

MUKADDİM:  İstediğini öne geçiren.. Hikmeti ile ileri alan..yakınlaştıran…

MUAHHİR: İstediğini geri bırakan..Hikmetiyle tehir edilmesi gerekenleri tehir eden…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isimlerin tecellisi ve ihata ettiği her şey hakkında, istidat kabiliyet, ceza, muvaffakiyet, beklemek, bekletilmek gibi,ilahi planda ileri almak ve geri bırakmak gibi hikmetli bir mahiyet, durum, amaç ve zaman yönetimidir diyebiliriz.

Ayrıca bir tezahür olarak ise; insan sair mahlûkata tefevvuk gibi ileri bir dereceye Mukaddim ismi ile taşınırken, sair mahlûkat ise istidat ve kabiliyetlerince Muahhir ismi ile insana nazaran daha düşük derecelerde tutulmuşlardır. Ve hakeza…

Veya tabiatta ve mana âlemlerinde birçok vaka da örnekleri bulunan bu durum hakkında alt bölümde 1-2 örnek verilecektir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Mukaddim isminin tecellisine mesleğimizden bir örnek………. İ’lem eyyühe’l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur’ân’dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum. Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır.

………Hem o imanda mârifet ve muhabbetini verdi. Ve mârifet ve muhabbetle o nimet-i vücut içinde daire-i mümkinattan âlem-i vücuba ve daire-i esmâ-i İlâhiyeye kadar hamd ü senâ ile istifade için ellerini uzatabilir bir mertebe ihsan etti. Hem hususî olarak bir ilm-i Kur’ânî ve hikmet-i imaniye verdi. Ve o ihsanıyla çok mahlûkat üstüne bir tefevvuk (üstünlük)verdi…

Muaahhir isminin tecellisine bir örnek…. ekseriyetin hâlis duası dahi ferec-i umumîyi cezb eder. Kuvve-i cazibe vücuda gelmediğinden, fütuhat da verilmedi… On Altıncı Lem'a

………… Cenâb-ı Hak mânen diyor ki: Ben duayı kabul ediyorum, fakat şimdi yağmur vermiyorum.” Demek sonra sûre-i Yâsin şefaat edecek. Nitekim öyle olmuştur….Barla Lahikası

……….. Meselâ madenler diyemezler: “Niçin nebâtî olmadık?” Şekvâ edemezler; belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için, hakları Fâtırına şükrandır.

Nebâtat, “Niçin hayvan olmadım?” deyip şekvâ edemez. Belki, vücut ile beraber, hayata mazhar olduğu için, hakkı şükrandır.

Hayvan ise, “Niçin insan olmadım?” diye şikâyet edemez. Belki, hayat ve vücut ile beraber, kıymettar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır. Ve hâkezâ, kıyas et.

Ey insan-ı müştekî! Sen mâdum kalmadın, vücut nimetini giydin, hayatı tattın, câmid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün, ve hâkezâ...Mektubat………….

………….. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir………..Mektubat

Evet,Bu tecelliler ile ilgili insan hayatında, yaşamında, duasında ve tabiatta birçok hadise hikmet tecellisi olarak müşahede edilir…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsanın halife-i arz olarak seçilmesi, mahlûkatın ona musahhar edilmesi mazhariyeti mukaddim isminin tecellisindendir.

İnsanın arza halife olması da Mukaddim isminin tecellisiyledir. Onun hizmetine verilen bitkilerde ve hayvanlarda ise Muahhir ismi tecelli etmiştir. Bu derecede var edilmeyen tüm varlıklar Muahhir isminin tecellisi ile insan nazaran geride bırakılmıştır. Ancak onlarda bazı sıfatlar ve vazifelerle kendilerine münasip mükâfatlar ile taltif edilmişler ve memnuniyet ücretlerini almış ve almaktadır.

Hayatta ileri ve geri olan tüm eşya ve mahiyetlerin maddi manevi yükseliş ve gerileyişler, tüm hadise ve içerikleri ile hayat döngüsünün tesis edilmesi bu isimlerin bir birine bakan hakikatlerinin tecellisindendir.

Yine hayırda yarışmak, teavün, tesanüd Mukaddim ismine mazhar olmanın bir şeklidir. Ve helal dairde başarı ve kazanç yolunda say etmekte böyledir. Bir ilerleme talebi ile mukaddim esmasının kapısını çalmaktır. Ve her konuda teenni ile hareket etmek, acele etmemek, hikmeti davranmak Muahhir ismine mazhariyetin olumlu tecellilerindendir.

Yine Allah’ın C.C emirlerine riayet noktasında gösterilen gayret, huzuzat-ı nefsaniyeyi terketmek,İsar gibi hasletlerde bu Esmalardan elde edilen kazanımlardandır.



“Tarafımızdan kendilerine güzel akıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte onlar Cehennemden uzak tutulur.” Enbiyâ 101


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-EVVEL / EL-ÂHİR

EL-EVVEL / EL-ÂHİR


ANLAMI:

EVVEL :  Varlığının başlangıcı ..kendisinden evvel ve beraber bir şey olmayan, ezelî olan..

ÂHİR : Varlığının sonu olmayan, yok olması muhal olan.. Tüm canlı mahlûkat fena bulduktan sonra baki kalandır. O ezelden ve ebede değişmekten ve dönüşümden münezzehtir.

"O Evveldir; başlangıcı olmadığı gibi, bütün varlıkların başlangıcı da Onun ilim ve kudretine bağlıdır. O Âhirdir; sonu olmadığı gibi bütün varlıkların neticesi Ona bakar ve dönüşü Onadır." (Hadîd sûresi / 3)

"Yer üzerinde bulunan her şey fânidir. Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) bâkî kalacaktır." (Rahmân sûresi / 26, 27)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Öncelikle bu iki esma bize ,ezeli ve ebedi ihatası ile bizimle ilgili iki manayı ihsas eder.. Evvel ismi varlığımız ilk irade edilen evresine bakarken, Ahir esması fena ve zevalimize bakar ve hayatımızı öncesi ve sonrası ile kuşatır.

Bununla birlikte insanın Allah’ın takdirine mazhar olmuş, mekân, iş ve zamanlarda gayret ile bulunması ve ilgili durumun iktizası ile himmet ve şevkle çalışması, kendi âleminde hakikatin, sair meselelere nazaran öncelik kazanmış olmasına bağlı olarak evvel isminin bir tezahürü insanın fiil aynasında müşahede edilir.Ve bu itaat ve inkıyada bağlı olarak elde edilen neticeler ise Âhir isminin tecellisine bağlı bir tezahürdür. Âhir ismi insan için, ömür ve ameli noktada sonu olan bu kazanımı, kendi sonsuzluğundaki in’ama mazhar edip bekaya taşır ve ebedi nimetler ile mükâfatlandırır.

 BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Evvel ve Âhir isimlerinin hakikatlerine atfen ve harici tecellilerine işareten Risale-i Nur’dan 1-2 mesele paylaşılacaktır.

…………“O Evveldir; başlangıcı olmadığı gibi, bütün varlıkların başlangıcı da Onun ilim ve kudretine bağlıdır. O Âhirdir; sonu olmadığı gibi bütün varlıkların neticesi Ona bakar ve dönüşü Onadır.” Hadid Sûresi;........İsm-i Evvel ile işaret edildiği gibi, herbir meyvedar ağacın menşe-i aslîsi olan çekirdek öyle bir sandukçadır ki, o ağacın programını ve fihristesini ve plânını; ve öyle bir destgâhtır ki, onun cihazatını ve levazımatını ve teşkilâtını ve öyle bir makinedir ki, onun iptidadaki incecik vâridatını ve lâtifâne masârifini ve tanzimatını taşıyor.

…………Ve ism-i Âhir’le işaret edildiği gibi, herbir ağacın neticesi ve meyvesi öyle bir tarifenamedir ki, o ağacın eşkâlini ve ahvâlini ve evsafını, ve öyle bir beyannamedir ki, onun vazifelerini ve menfaatlerini ve hassalarını; ve öyle bir fezlekedir ki, o ağacın emsalini ve ensâlini ve nesl-i âtisini o meyvenin kalbinde bulunan çekirdeklerle beyan ediyor, ders veriyor……………Şualar

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Evvel ismi ile ilgili olarak; İnsanın Allah’a emirlerine karşı olan itaat ve tââtinde özen göstermesi, hayatının ilk ve öncelikli, evvel gayesinin kulluk vazifelerini yerine getirmek ve Rabbinin tahsil etmek olduğunu bilip ve nefsinde kabul edip, amelinde göstermesi ile istikamet dairesinde kalmasıdır diyebiliriz.

Âhir ismi olarak ise; Kul ezeli ve ebedi tek merci’nin Allah olduğu yakin ve bilincine ermesi ile kendini âhirete hazırlaması, takva ve ameli salih çerçevesinde ömrünü geçirme dikkat, titizlik ve istikrarını göstermesi, bu isimden istifade etmek noktasında en önemli şuur ve davranış kazanımı olduğunu söyleyebiliriz.



“Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz.” (Bakara/156)

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EZ- ZÂHİR – EL- BÂTIN

 EZ- ZÂHİR – EL- BÂTIN

ANLAMI:

ZÂHİR :  Varlık ve birliğine ait delilleri ile kendini izhar edip  sıfatları ile görünen zahir olan …

BÂTIN :  Zati mahiyeti perdeli, gözlerin idrakinden hislerin teşhisinden gizlenmiş ,yüce olan…

……… "Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve Ey azamet-i kibriyasından tesettür etmiş zat'ı akdes"..Münâcât

"………..O Zâhirdir; varlık ve birliğinin delilleri herşeyde ap açık görünür ve bütün varlıklar dış görünüşleri ve san’atlı yapılışlarıyla Onun kudret ve sanatına şâhitlik eder. O Bâtındır; herşeyin hakikatine vâkıftır ve herşeyin içyüzü Onun kudret ve hikmetine şâhitlik eder.” (Hadîd sûresi / 3)

“Allah, duyu organlarıyla idrak edilemez, bu cihetle Bâtın’dır. Ve yine Allah’ın varlığı istidlâl yoluyla, yani aklî deliller getirilerek isbat edilebilir. Bu bakımdan Allah Zâhir’dir.” İmam-ı Gazâlî R.A

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Öncelikle bu iki esma bize, Rabbimizin zahirimizde ve batınımızda tasarrufu ile bir aidiyet ve ünsiyet, Yaşadığımız dünyada zahir olduğuna asarının şahadeti, batın olduğuna eşyanın mahiyetinin içindeki harikulade işleyişinin delaleti ile de kurbiyet manasını ihsas eder.

Bununla birlikte insanın Allah’ın takdirine mazhar olmuş, makam ve mevkilerde görünmesi, ona ait olan nimetlerin iş ve efkarından zuhur etmesi, şükür ve hamd ile tezahürü..Zâhir esmasından bir tecelli ………….İstemediği hal ve durumlardan uzak kalıp, menfi mana ve yerlerde bulunmaktan içtinab etmesi, kendindeki vedia olan cihazatı ve hilkatine tevdi edilen cevheri sakınması ,Bâtın isminden bir cilve ,bir mübarek tezahürdür… ( manevi makamların setri de bu mananın içerisine girer..yine evvel isminin manevi terakkide mazi ve evvelinden bazı vukuat ve hakikatlerin müşahadesi ve bast-ı zaman tayy-yı mekan gibi durumlar bu Esmaların insan ruhunda açtığı  pencerelerdendir)

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Zâhir ve Bâtın isimlerinin hakikatlerine atfen ve harici tecellilerine işareten Risale-i Nur’dan 1-2 mesele paylaşılacaktır.

…………" O Zâhirdir; varlık ve birliğinin delilleri herşeyde ap açık görünür ve bütün varlıklar dış görünüşleri ve san’atlı yapılışlarıyla Onun kudret ve sanatına şâhitlik eder. O Bâtındır; herşeyin hakikatine vâkıftır ve herşeyin içyüzü Onun kudret ve hikmetine şâhitlik eder.”” Hadid Sûresi;........

..........Ve ism-i Zâhir ile işaret edildiği gibi, her ağacın giydiği suret ve şekil, öyle musannâ ve münakkaş bir hulledir, bir libastır ki, o ağacın dal ve budak ve âzâ ve eczasıyla tam kametine göre biçilmiş, kesilmiş, süslendirilmiş. Ve öyle hassas ve mizanlı ve mânidardır ki, o ağacı bir kitap, bir mektup, bir kaside suretine çevirmiştir...........

……………Ve ism-i Bâtın ile işaret edildiği gibi, her ağacın içinde işleyen tezgâh öyle bir fabrikadır ki, o ağacın bütün ecza ve âzâsını teşkil ve tedbir ve tedbirini gayet hassas mizanla ölçtüğü gibi, bütün ayrı ayrı âzâlarına lâzım olan maddeleri ve rızkları, gayet mükemmel bir intizam altında sevk ve taksim ve tevzi ile beraber akılları hayret içinde bırakan şimşek çakmak gibi bir sürat ve saati kurmak gibi bir suhulet ve bir orduya arş demek gibi bir birlik ve beraberlik ile o hârika fabrika işliyor. ……………Şualar

Ve;
................ Hattâ, birtek zîhayat şeyde, yalnız zâhir olarak yirmi kadar esmâ-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir…Sözler

…………İnsan, üstünde nakışları görünen esmâ-i İlâhiyeye aynadarlık eder. Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başında bir nebze izah edilen insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır…..Sözler

Evet,

"...Ve Biz ona şah damarından daha yakınız." Kaaf sûresi / 16

"...Elbette O, sinelerin içinde olanları da bilir." Fâtır sûresi / 38

" Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir." Kasas sûresi / 69

" Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir." Mülk sûresi / 13

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Yemin olsun güneşe ve aydınlığına. • Ve onu takip eden aya. • Ve onu gösteren güne. • Ve onu örten geceye. • Ve gökyüzüne ve onu binâ edene. • Ve yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene. • Ve insana ve onu intizamla yaratana. (Şems Sûresi: 1-7.)

……….Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzârında saltanatının haşmetini, hem servetinin şâşaasını, hem kendi san’atının hârikalarını, hem kendi mârifetinin garîbelerini izhâr edip, göstersin. Tâ, cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşâhede etsin:

Bir vechi, bizzat nazar-ı dekàik âşinâsıyla görsün; diğeri, gayrın nazarıyla baksın…..Onbirinci Söz

……………Evet, Kendini bildirmek isteyen o ezeli ve ebedi hazine asarı ile zahir olmuş..hakikat ve mahiyeti eşyayı sevk ve idarede manevi bir planla işlettirilişi ile de bir manada Bâtın olmuş…………. “Sâni´-i Âlem, âlemde dâhil olmadığı gibi âlemden hariç de değildir. İlmi ve kudreti ile herşeyin içinde olduğu gibi, her şeyin fevkindedir.” Mesnevi-i Nuriye/Katre

…………Evet, İnsan Rabbimizin murad ettiği mana üzerine işlemelidir. Onun marifetini kazanacak gayretler içinde olmalıdır. İbret ve tefekkür ile O’nu sıfatları ile tanımaya çalışmalıdır. Yani takdire şayan, harika bir güzellik ve özellik sahibi bir şey kendini izhar edip gösteriyor ise o’nu görmek lazımdır. Böyle müşahede ile elde edilen bir yakin, insanı müdakkik, imanını ise tahkiki yapar…

Ve Batın noktasında ise, Allah’ın kalbimizin en ince detayından haberdar olduğunu bilmek ve kendini onun istemediği durum ve nefse itimad, ucb,fahr,meziyetiyle övünmek,başkasına karşı üstünlük sağlamak gibi kötü ahlaktan sakınmak iktiza eder. Bununla birlikte tefani, tesanüd, isar,tevazü gibi hasletlerle içtimai hayatta bulunmak ve konumla da İslamiyet’in güzelliğine imanın terbiyesine hüsn-ü misal olmaktır.



Ayrıca; eşyanın var edilişinin hakiki mahiyetini anlamak ise yine batın isminden elde edilen kazanımlardandır.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VÂLÎ

EL-VÂLÎ

ANLAMI: Yarattığı mahlûkatının tümünü idaresi altında tutan, ihtiyaçlarını bağışlayan, kudretiyle zerreden küreye kadar her şeye hâkim-i mutlak, mutasarrıf ve sahip-i hakiki olan…

"...Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkân yoktur. Onlar için Allah'tan başka bir vâlî (işlerine sahip çıkan kimse) de bulunmaz." Ra’d/13

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Vâli’miz, idare edicimiz, sahibimiz, ihtiyaçlarımızı ihsan eden O’dur C.C………………..

Bununla birlikte; İnsan uhdesinde bulunan işlerinde, sevk idaresinde sorumlu olduğu bir dairede, idaresine bağlı her şeyde bu isimden medet alır.........

"Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz. Devlet başkanı üstlendiği görevden sorumludur. Kişi ailesinin koruyucusu ve eli altında olanlardan sorumludur. Kadın, eşinin, evinin koruyucusu ve eli altında bulunanlardan sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının koruyucusu ve eli altında bulunanlardan sorumludur. Dikkat ediniz. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz." Hz. Muhammed A.S.M

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah C.C tüm yarattıklarının tedbirini görür ve her şey onun daimi tasarruf eli altındadır. Mülkün ezeli ve ebedi sahibi O’dur. Ve tüm icrasını hâkimiyet-i mutlakası, ihsan ve keremi, rahmet ve inayetiyle, rububiyet ve ulûhiyeti muktezasıyla, adilane ve mün’imane yapar. Hami ve Rauf O’dur C.C…

İman sahibi olan muttaki kulları O’nun, hususi sevgisi, muhafazası, inayeti altındadır.

“Allah (c.c) inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (Bakara 257)

Böylelikle, inayet ve lütfuna mahzar olanlar, kendilerini ubudiyetleri ve güzel ahlakları ile  O’na sevdirenler mahsus ikramlara, işlerinde, isteklerinde kolaylıklara mazhar kılınırlar.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Kulun kendi havl ve kuvvetinden teberri ederek, tüm işlerinde itminan-ı kalp ile Rabbisine iltica etmesi, iktidar-i cüz’isini O’nun idaresi altında itimad ile feda ve fena etse, O’nun Vâli’iyeti altında sükûnet ve sekinet bulur.

İdaresi altında buyurduğu emirlere itaat eder, Sünnet-i seniye çizgisinde istikametle yürüme gayreti içinde olur.

Bununla birlikte vazifeli olduğu ve idaresinde sorumlu bulunduğu dairede, şefkatli, merhametli, adilane güzel işler yapmak ona kolaylaşır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL -MÜTEÂLÎ

EL -MÜTEÂLÎ

ANLAMI: Tüm sıfatlarıyla izzet, şeref, hâkimiyet ulviyet bakımından en yüce olan, aklın tasavvur ettiği her şeyden üstün, noksanlıktan münezzeh, kudret, ululuk ve şan sahibi…

"Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir." Ra'd sûresi / 9

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

………. İşte, ruhumun feryadına ve kalbimin vâveylâsına vâfi ve kâfi ve teskin edici ve kanaat verici cevap ise, sırr-ı tevhid ile, Rahmân ve Rahîm olan Zât-ı Zülcelâlin, umumî kanunların tazyikatları ve hadisatın tehacümatı altında ağlayan ve sızlayan o sevimli memlüklerine, kanunların fevkinde olarak, ihsanat-ı hususiyesi ve imdadat-ı hassası ve doğrudan doğruya her şeye karşı rububiyet-i hususiyesi ve her şeyin tedbirini bizzat kendisi görmesi ve her şeyin derdini bizzat dinlemesi ve her şeyin hakikî mâliki, sahibi, hâmîsi olduğunu, sırr-ı Kur’ân ve nur-u iman ile bildim. O hadsiz meyusiyet yerinde, nihayetsiz bir mesruriyet hissettim. Ve herbir zîhayat, öyle bir Mâlik-i Zülcelâle mensubiyeti ve memlûkiyeti cihetiyle, nazarımda binler derece bir ehemmiyet, bir kıymet kesb ettiler.

Çünkü, madem herkes efendisinin şerefiyle ve mensup olduğu zâtın makamıyla ve şöhretiyle iftihar eder, bir izzet peyda eder………………….Şualar

…Ve insan Rabbinin ululuğu karşısında nefsindeki hiçliği bilse..ve mutlak alçak gönüllükle hayatını yaşama gayreti içinde olsa maddi manevi rızkında bir genişlik ve Allah’ın rızasını kazanmak gibi bir nimet-i uzmaya nail olur. Yani onun yüceliği karşında boynunu eğen ve muhabbet ile O’na teveccüh eden El-Müteâlî esmasından kulca yücelmek ihsanına kavuşur…
  
BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Müteâlî ismi, Aliy manâsında olan yücelik anlamını, EN YÜCE olarak zenginleştiren bir esmadır.

Allah (c.c.) kendisinden daha başka ve yüce bir varlık bulunmayan  en yüce varlıktır.O’nun misli,misali,ortağı,dengi yoktur………………… Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir… Lemâlar

O,dilediğini de yüceltendir…………..

“………..Gerçekten Allah (c.c.) alî’dir, kebirdir.” Lokman 31/30

“………..O yüceler yücesi, büyükler büyüğüdür.” Sebe’ 34/23

“………..Hakkınızdaki karar alîy kebîr olan Allah’a (c.c) aittir." Mümin 40/12

“………..O alîyy hakîmdir ………….” Şura 42/51

“Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir..." Tâ-Hâ sûresi 20/114

"Bu böyledir. Allah (c.c) hakkın ta kendisidir. O’ndan başka yalvardıkları batıldır.. gerçekten Allah (c.c.) alîdir kebîrdir." Hacc 22/62

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu esmandan alınmış en büyük hisse, Allah’a CC olan, itikadda, zanda, itaatte, teslimiyette, güvende, ubudiyette ihlas ve istikamet kazanarak, manevi derecata mazhar olmaktır. İdare ve irademiz altında olan her şey ile olan ilişkimiz ve içinde olduğumuz cemiyet ile kurduğumuz münasebetimiz kulluğumuza yakış olmalıdır.

 “...O yüce Allah, Melîk ve Hak olandır. O’nun vahyi sana gelip tamamlanmadan önce, Kur’ân’ı (okumada) acele etme ve de ki: ‘Rabbim, ilmimi arttır.’ ”( Tâhâ Sûresi, 20/114 )

“ Sübhânallahi ve bihamdihi adede halkıhî ve rıdâ nefsihi ve zînete arşihi ve midâde kelimâtihi…..

Yarattıklarının sayısınca, zatını hoşnut edecek kadar, arşının ağırlığınca ve kelimeleri sayısınca yüce Allah’ı hamd ile tesbih ederim…”  Hz.Muhammed S.A.S

………….Ey Kadîr-i Hakîm, ey Rahmân-ı Rahîm, ey Sâdıku’l-Va’di’l-Kerîm, ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhâr-ı Zülcelâl,

Bu kadar sadık dostlarını ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfât ve şuûnatını tekzip edip, saltanat-ı rububiyetinin kat’î mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi Seni tasdik ve itaatle kendilerini Sana sevdiren hadsiz makbul ibâdının hadsiz dualarını ve dâvâlarını reddederek, küfür ve isyan ile ve Seni vaadinde tekzip etmekle Senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyetinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rububiyetini müteessir eden ehl-i dalâlet ve ehl-i küfrü, haşrin inkârında tasdik etmekten yüz bin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin. Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten, Senin nihayetsiz adaletini ve cemâlini ve rahmetini takdis ediyorum.



“Allah, onların söyledikleri şeylerden pek münezzehtir ve pek büyük bir yücelikle yücedir.” İsrâ Sûresi, 17:43.âyetini, vücudumun bütün zerrâtı adedince söylemek istiyorum…………Münâcât


.