18.4.13

Farkında olmadığımız muhteşem bir hazine: Hacet Namazı...


Sizi mutsuz eden büyük bir derdiniz mi var?
Ulaşmak istediğiniz muhteşem bir idealin peşine mi düştünüz?
Huzursuzluk, ailenizin ayrılmaz bir parçası mı oldu? Birisi kalbinizi mi kırdı? Önemli bir sınava mı gireceksiniz? Günü gelmiş bir borcunuzu hâlâ ödeyemediniz mi? İşsiz misiniz? İşten mi atıldınız? İşinizde bir türlü arzuladığınız başarıyı yakalayamadınız mı? İyi bir evlilik mi istiyorsunuz? Çocuğunuz mu olmuyor?
Bunlardan çok daha önemli yüce gayeler uğruna çaba harcıyor, insanlığa İslâmı ve Kur’an’ı anlatmak için çırpınıyor, bir dizi plân ve program yapıyorsunuz. Ancak bir tarafta önünüze konan engeller, diğer tarafta gerçekleştirmeyi istediğiniz manevî projeler var. Bilhassa İslâm âleminin maruz kaldığı acılar, ıztıraplar, saldırılar, tuzaklar yüreğinizi yakıyor.
Kısaca maddî manevî, küçük büyük, dünyevî uhrevî bütün dertleriniz veya arzularınız için kılacağınız muhteşem bir namaz var: Hacet namazı.
Elbette bir kul olarak sebeplere sarılacak, üzerinize düşeni yapacaksınız. Ama bazen olur ki, sebepler tükenir ya da etkisiz kalır, bütün yollar denenir, çareler biter, ne yapacağını bilememenin ıztırabıyla yapayalnız kalırsınız. Artık kalbiniz kederli, gözünüz yaşlı hüzün denizinde yüzerken hacet namazı sizi sahile çıkaracak bir can simididir.
İşte bu muhteşem fırsatı değerlendirenlerden birisi olan Hz. Enes (r.a.), harika bir sonuç alır.
Bir yaz günü Hazret-i Enes’e bahçıvanı gelerek, yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı.
Bu haber üzerine Hazret-i Enes, Resulullah’ın (a.s.m.) “Herhangi bir ihtiyacı olan kimse iki rekât namaz kıldıktan sonra Allah’a dua etsin” şeklindeki “hacet namazı”tavsiyesini hatırladı.
Su isteyerek abdest aldı ve namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvanına:
– Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun, diye sordu.
Bahçıvan:
– Göremiyorum, dedi. Enes, tekrar içeri girip namaz kılmaya devam etti.
Birkaç kez bahçıvana:
– Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun, diye sorunca adam:
– Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi.
Bunun üzerine Enes namazını ve duasını sürdürdü. Az sonra bahçıvan Hazret-i Enes’in yanına girdi ve:
– Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağmaya başladı, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Enes:
– Haydi, ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığına bak, dedi.
Bahçıvan etrafı dolaştığında, yağmurun sadece Hazret-i Enes’in büyük bahçesine yağdığını gördü. (İbn-i Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, c.7: 21-22)
İşte tüm sıkıntılı zamanlarımızda uygulayabileceğimiz bir başka örnek:


Sahabelerden Ebû Mı’lâk (r.a.) isminde ticaretle uğraşan bir zat vardı. Bir defasında ticaret için yolculuk yapıyordu. O zamanlarda yol güvenliği yoktu. Bu yüzden karşısına silâhlı bir eşkıya çıktı.
– Neyin varsa çıkar, seni öldüreceğim, dedi. Bu tehdit karşısında Ebu Mı’lâk:
– Maksadın mal almaksa al, dedi. Hırsız ise, malı almakla birlikte izini de kaybettirmek istiyordu:
– Ben sadece senin canını istiyorum, dedi. Ebu Mı’lâk:
– Öyleyse bana izin ver namaz kılayım, dedi. Hırsız:
– İstediğin kadar namaz kıl, deyince Ebu Mı’lâk namaz kıldı ve şöyle dua etti:

– Ey kalplerin sevgilisi! Ey yüce arşın sahibi! Ey her dilediğini yapan Allah’ım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve arşını kaplayan nurun hürmetine beni şu adamın şerrinden korumanı istiyorum! Ey imdada koşan Allah’ım, yetiş imdadıma!
Ebu Mı’lâk, bu duayı üç defa tekrarladı. Duasını bitirir bitirmez, silâhlı bir atlının hızla yaklaştığını gördü. Atlı hırsızı bir mızrak saplayarak öldürdü. Sonra da Ebu Mı’lâk’a döndü. Allah’ın lûtfuyla kurtulan sahabe:
– Kimsin sen? Allah seninle bana yardım etti, diye şaşkınlıkla sorunca atlı kişi şu cevabı verdi:
– Ben dördüncü kat gökteki meleklerdenim. İlk duanı yapınca gök kapılarının çatırdadığını işittim. İkinci defa dua edince, gök ehlinin senin kurtulman için feryat ettiğini işittim. Üçüncü defa dua edince, “Zorda kalan biri dua ediyor!” denildi. Bunu duyunca Allah’tan, hırsızı öldürmek için beni görevlendirmesini istedim. Allah da kabul etti ve yardımına geldim. Şunu bil ki abdest alıp dört rekât namaz kılan ve bu duayı yapan kimsenin, zorda olsun veya olmasın duası kabul edilir. (İbn-i Hacer, el-İsabe, c.4: 182)

ÜÇÜNCÜ MİSAL: Başta Neseî olarak, erbab-ı siyer, Osman ibni Huneyf'ten haber veriyorlar ki:
Osman diyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına bir âmâ geldi, dedi: "Benim gözlerimin açılması için dua et." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona ferman etti:



O gitti, öyle yaptı, geldi. Gözü açılmış, güzel görüyormuş, gördük. [6)

 [5]  "Şimdi git, abdest al. Sonra iki rekât namaz kıl ve de ki: 'Allah'ım! Hâcetimi sana arz ediyor ve nebiyy-i rahmet olan Peygamberin Muhammed ile Sana teveccüh ediyorum. Yâ Muhammed! Gözümden perdeyi kaldırması için senin Rabbine seninle teveccüh ediyorum. Allahım, onu bana şefaatçi kıl.'"
 [6] Tirmizî, Daavât: 119 (hadis no. 3578); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:526; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 6:166; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:322.

Hacet namazı kılarak bir derdinden kurtulan veya muradına kavuşan çok kimse vardır. Elbette bu örneklerin hepsi, yukarıdaki gibi çok harika olmayabilir. Çünkü, hacet namazından alacağımız verimin derecesi, ihlâs, huşu, ıztırar hâli, yakînimiz ile Allah’ın takdir ve hikmetine göre değişir.

Hacet namazı nasıl kılınır?
Hacet namazı, yatsı namazından sonra iki, dört ya da on iki rekât olarak kılınır. Hz. Peygamber'den gelen bir rivâyete göre hâcet namazının ilk rekâtında Fâtiha'dan sonra üç defa Âyetel-Kürsî, diğer rekatlarda Fâtiha'dan sonra sırasıyla birer defa İhlâs, Felâk ve Nâs sûreleri okunur.
Hâcet namazı bitince Allah'a hamd ve senâ, Rasûlullah'a salât ve selâmdan sonra bir hâcet duası okunması sünnettir. Çeşitli hâcet duaları vardır. Bunlardan birisi şudur:
"Allahümme innî es’elüke tevfîka ehli’l-hüdâ ve a’mele ehli'l-yakîni ve münâsahete ehli't-tevbeti ve azme ehli-s-sabri ve cidde ehli'l-haşyeti ve talebe ehli'r-rağbeti ve teabbüde ehli'l-vera'i ve irfâne ehli'l-ilmi hattâ ehâfek. Allahümme innî es'elüke mehâfeten tahcizünî an ma’siyetike hatta a'mele bi tâatike a’melen estehikku bihi rızâke ve hattâ ünâsıhake bi't-tevbeti havfen minke ve hattâ uhlisa leke'n-nasîhate hubben leke ve hattâ etevekkele aleyke fi'l-umûri ve husni zannin bike. Subhâne hâliki'n-nûr."
Bu duanın anlamı şu şekildedir:


"Allah'ım, Senden hidâyet ehlinin başarısını, yakîn ehlinin amellerini, tövbe ehlinin öğütleşmesini, sabır ehlinin azmini, haşyet ehlinin ciddiyetini, rağbet ehlinin talebini, verâ ehlinin ibadetini, ilim ehlinin irfânını isterim ki, Senden gereği gibi korkayım. Allah'ım, Senden öyle bir korku isterim ki, o beni Sana isyandan menetsin; tâ ki, Sana itâat ile öyle amel edeyim ki, onunla Senin rızana ereyim; Senden korkarak tövbeyle Sana döneyim; sırf Senin sevgini kazanmak için hâlis nasihat edeyim; her işte Sana güvenip Sana dayanayım; Sana güzel zan besleyeyim. Nûrun yaratıcısı Allah'ı tesbih ederim."
Hâcet duasını okuduktan sonra Allah'tan ihtiyacımızın giderilmesi yolunda dilekte bulunmalıyız. Duaları okurken, çektiğimiz acının tesiriyle tamamen Allah’a yönelmeli, çok samimi bir şekilde yalvarmalı, halimizi düşünerek gözyaşı dökmeliyiz.
Hacet namazının ne zaman, nasıl kılınacağı ve ne okunacağı hususunda kendi halet-i ruhiyenize göre davranabilirsiniz. Bazı sıkıntılar ve istekler anlıktır. Mesela, bir haksızlığa uğradınız, bir eşyanız kayboldu, merak ettiğiniz bir kimseden haber alamadınız, acil yatırmanız gereken bir borcunuz var… Bu durumlarda hemen abdest alıp hacet namazı kılıp dua edebilirsiniz.
Eğer geniş zamana yayılan bir derdiniz veya arzunuz varsa, mesela, üniversite sınavını kazanmak, çocuğunuzun veya eşinizin ıslahını istemek, iyi bir iş bulmak, çok ağır borçlardan kurtulmak, uzun süren bir hastalık için şifa istemek ve benzeri durumlarda yatsı veya teheccüt namazından sonra kılabilirsiniz.
Bilhassa ülkemizin ve İslâm âleminin maruz kaldığı mağlûbiyet ve sıkıntılardan kurtulması, hak ve hakikatin dünyaya hâkim olması için kılınacak hacet namazlarının 40 gün veya daha fazla bir süreye yayılması gerekir.
Hacet namazında etkili olan en mühim unsur kişinin halet-i ruhiyesi, namazının ve duasının kalitesidir. Size acı veren derdiniz yüreğinizi dağlarken, ulaşmak istediğiniz arzunuz her an aklınızdayken, çaresizliğinizi ve kimsesizliğinizi hissettiğiniz anda hacet namazıyla Allah’ın rahmet kapısını çalın. Çünkü, O her şeyin sahibi, yaratıcısıdır, bütün düğümler Onun iradesiyle çözülür, bütün dertlerin dermanı Ondadır, bütün işlerin dizgini Onun kudretindedir, O merhametlilerin en merhametlisidir.
Hacet namazında ve tüm nafile namazlarda, rükûda, rukûdan kalkınca, secdede, iki secde arasında, oturuşlarda tesbih ve tahiyyatı okuduktan sonra Kur’an’daki dua ayetlerini okuyabilirsiniz. Özellikle Kur’an’da geçen peygamber duaları çok önemlidir. Mesela, başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Eyyûb, Hz. Yunus, Hz. İbrahim, Hz. Zekeriya, Hz. Yakub, Hz. Yusuf (aleyhimüsselâm) gibi peygamberlerin dualarını okurken, onların hallerini hatırlayarak, duaların manalarını düşünerek, Rabbimizin şefkat ve merhametine sığınırsak duamız kabul olabilir. Yine Kur’an’da “Âmenerresulü”de geçtiği gibi, “Rabbenâ” veya “Rabbî” ile başlayan ayetler dua ayetleri olduğu için bunların manasını düşünerek okuyabiliriz.
Çünkü, Rabbimiz, “De ki: Duanız olmazsa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?”(Furkan:77) buyuruyor. Yine “Dua edin, cevap vereyim” (Mümin:60) diyor. Ayrıca şu ayet duanın namazla desteklenmesini ve birlikte yapılmasını emrediyor:
“Ey iman edenler! Allah’tan sabırla ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara:153)
Demek ki, en başta beş vakit namaz kılarak dua etmek gerektiği gibi, özel durumlar ve olağanüstü sıkıntılarda da o duruma uygun namazlar kılmalıyız. Hacet, tesbih, yağmur, istihare namazları; dua ile namazı birleştiren muhteşem ibadetlerdir.
Biz müminlerin hacet namazı gibi benzersiz bir hazinesi olmasına rağmen hakkıyla değerlendirmiyoruz. Beş vakit namaz kılan birçok kimse hacet namazını ya hiç kılmamış ya da çok az kılıyor. Oysa hacet namazında çektiğimiz acıdan ve taşıdığımız arzudan kaynaklanan bir “acz, fakr ve yakîn” hâli vardır. İnsan bu durumlarda kendisini çok aciz, çok muhtaç, çok kimsesiz, çok çaresiz hisseder. Tam bir huşu, dikkat, iştiyakla Rabbine yönelir. Belki de musibet ve belâların, büyük hedef ve ideallerin mümine bakan en önemli kazancı, insanın bütün zerreleriyle ve duygularıyla Allah’a yalvarmasıdır.
Maalesef yaptığımız bir ankete katılan müminlerin yüzde 47’si “hacet namazını hiç kılmadığını” söylemiştir. (Kaynak: www.namazladirilis.com) Oysa bu insanlar, nice amansız derdi veya kavuşmak istediği bir hedefi için birçok kapıyı çalıyor, birçok sebebe başvuruyor, bir yığın masraf ediyor. Elbette kendine düşen vazifeyi yaparak Allah’a hacet namazıyla yönelmek, muhteşem bir hazineden istifade etmek demektir.

Başkası İçin Hacet Kılınabilir

Kişi kendi adına hacet namazı kılıp dua edebildiği gibi, bir mümin kardeşinin hacetinin gerçekleşmesi için de namaz kılıp dua edebilir. Bu bir dua olduğu için kişi mü'min kardeşinin derdini kendi derdi kabul edip onun için dua edebilir. Bunun dinen bir sakıncası olmadığı gibi, büyük sevap da kazandırır. Çünkü, hadislerde buyrulduğu gibi, “mümin kardeşine dua eden kişiye melekler dua eder”, “kim bir mümin kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir.”
Bilhassa eşiniz, kardeşiniz, anne babanız veya arkadaşınız için hacet namazı kılıp dua edebilirsiniz.
İnşallah kendiniz veya başkası için kıldığınız hacet namazı ve yaptığınız duadan sonra harika sonuçlar göreceksiniz.
Cemil TOKPINAR

10.4.13

Gafil olan insan, kendi vazifesini terk eder,


Bismillahirrahmanirrahim

İ’lem eyyühe’l-aziz!

Gafil olan insan, kendi vazifesini terk eder, Allah’ın vazifesiyle meşgul olur. Evet, insan, gafletten dolayı, iktidarı dahilinde kolay olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zayıf kalbiyle rububiyet vazife-i sakîlesinin altına girer, altında ezilir. Ve aynı zamanda bütün istirahatini kaybetmekle âsi, şakî, hâin adamların partisine dahil olur.

Evet, insan bir askerdir. Askerlik vazifesi başka, hükûmetin vazifesi başkadır. Askerlik vazifesi tâlim, cihad gibi din ve vatanı koruyacak işlerdir. Hükûmetin vazifesi ise, erzakını, libasını, silâhını vermektir. Binaenaleyh, erzakını temin için askerliğe ait vazifesini terk edip ticaretle-meselâ-iştigal eden bir asker, şakî ve hâin olur. Bu itibarla, insanın Allah’a karşı ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebâir, takvâsıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.

Amma gerek nefsine, gerek evlât ve taallûkatına hayat malzemesini tedarik etmek Allah’ın vazifesidir. Evet, madem hayatı veren Odur. O hayatı koruyacak levazımatı da O verecektir. Yalnız, hükûmetin asker için ofislerde cem ettiği erzakı askerlere taşıttırdığı, temizlettirdiği, öğüttürdüğü, pişirttiği gibi, Cenâb-ı Hak da hayat için lâzım olan levazımatı küre-i arz ofisinde yaratıp cem ettikten sonra, o erzakın toplanmasını ve sair ahvalini insana yaptırır ki, insana bir meşguliyet, bir eğlence olsun ve atâlet, betâlet azabından kurtulsun.

Ey insan! Rahm-ı mâderde iken, tıfl iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklar ile besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir. Baksana: Her bahar mevsiminde sath-ı arzda yaratılan enva-ı erzakı kim yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına getirip sokacak değil ya! Yahu, eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf versin!

Hülâsa: Allah’ı itham etmekle işini terk edip Allah’ın işine karışma ki, nankör âsiler defterine kaydolmayasın. (Mesnevi-i Nuriye-Onuncu Risale)

Bediüzzaman Said Nursi

8.4.13

Ey üzüntüleri gideren, kederlere son veren;


Ey üzüntüleri gideren, kederlere son veren; ey dünyada da, ahirette de Rahman ve Rahîm olan; Muhammed ve âl-i Muhammed’e salat eyle ve benim üzüntümü gider, kederime son ver.
Ey bir; ey tek; ey samed (ihtiyaçlar için başvurulan mutlak gani); ey doğurmamış, doğmamış ve dengi olmayan (yüce Allah)! Beni koru, temizle ve üzüntümü gider.
(Bu arada Ayete’l-Kürsi ile Nâs, Felak ve İhlas surelerini okuyup sonra şöyle de:)
Allah’ım, ben; oldukça muhtaç, gücü az, günahları çok ve senden başka ihtiyacını giderecek, güçsüzlüğünü güçlendirecek ve günahlarını bağışlayacak birini tanımayan biri olarak senden rahmetini dileniyorum.
Ey celal ve ikram sahibi, senden; yapanını sevdiğin bir amel ve emrinin geçerliliği hususunda gerçek yakine sebep olacak bir yakin istiyorum.
Allah’ım, Muhammed ve âl-i Muhammed’e salat eyle ve canımı doğruluk üzere al; dünyadan ihtiyacımı kes (dünyaya ihtiyacım kalmasın); katındakini arzu etmeye ve sana kavuşmaya müştak kıl beni ve gerçek anlamda sana güvenmeyi nasip et bana.
(Allah’ım,) Bu güne kadar yazılmış (mukadder edilmiş) olan en iyi şeyi senden istiyorum ve bu güne kadar yazılmış olan en kötü şeyden sana sığınıyorum. Senden; sana kulluk sunanların korkusunu, yüceliğinin önünde alçalanların ibadetini, sana güvenenlerin (tevekkül edenlerin) yakinini ve sana inananların güvenini (tevekkülünü) istiyorum.
Allah’ım, dileklerime olan rağbetimi, dostlarının dileklerine olan rağbeti gibi; korkumu da dostlarının korkusu gibi kıl. Hoşnutluğun doğrultusunda beni öyle bir amele muvaffak et ki, artık yaratıklarından herhangi birisinin korkusuyla dininden hiçbir şeyi terketmeyeyim.
Allah’ım, işte benim isteklerim! Onlara karşı içimde büyük bir rağbet oluştur; onlardan dolayı beni mazur gör; onları istemek için ileri süreceğim delilleri bana ilham et ve o isteklerde bedenime bağışıklık ver (onlara layık olduğumu sınamak için bedenimi musibetlere duçar etme).
Allah’ım, kim senden başkasına güveni veya ümidi olarak sabahlarsa sabahlasın, ben, tüm işlerde sana güvenerek ve sana ümidim olarak sabahlamışımdır. Şu halde, işlerin sonuç bakımından en iyi olanını benim hakkımda mukadder eyle ve rahmetinle beni saptırıcı fitnelerden kurtar; ey rahmedenlerin en merhametlisi!
Allah, efendimiz olan elçisi Muhammed Mustafa’ya ve onun tertemiz âline salat etsin.
Amin..Amin..Amin...

Zeynelabidin RA

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve kazâna gönül hoşluğuyla razı olmamı sağla;


Allah’ın hükmüne hoşnutluğumun ifadesi olarak, Allah’a hamd olsun. Şehadet ederim ki Allah, kullarının geçimliklerini aralarında adaletle paylaştırmış ve tüm yaratıklarına lütfuyla davranmıştır.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve beni insanlara verdiklerinle, onları da benden esirgediklerinle sınama; sonra insanları kıskanır, hükmünü yadırgarım.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve kazâna gönül hoşluğuyla razı olmamı sağla; hükmünün gerçekleştiği hususlarda göğsümü aç; bana, kazân sadece hayır üzere cari olur, dedirtebilecek bir güven ver; benden esirgediklerin için sana şükrümü, bana verdiklerin için olan şükrümden bol eyle. Yoksul biri için aşağılık, servet sahibi biri için de üstünlük düşünmekten beni koru. Çünkü gerçek şeref sahibi, sana itaat edişi sebebiyle şereflenen; gerçek izzet sahibi ise sana ibadet edişi sebebiyle izzet bulan kimsedir. Şu halde, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tükenmeyen bir servetle faydalandır; yitirilmeyen bir izzetle destekle; ebediyet yurduna salıver. Hiç kuşkusuz, sen; birsin, teksin, samedsin (herkes sana muhtaçtır, senin kimseye ihtiyacın yoktur), doğurmamışsın, doğmamışsın ve kimse senin dengin olmamıştır.

Amin..Amin..Amin...

Zeynelabidin RA

Senden Hayrı İstiyorum...


Allah'ım, bildiğin için, senden hayrı istiyorum. O halde, Muhammed ve âline salat eyle ve benim için hayrı mukadder et; iyiyi seçebilme bilgisini bana ver; bunu, bizim için mukadder ettiğin şeye hoşnutluk ve hakkımızda hükmettiğin şeye teslimiyet vesilesi kıl. Kuşkulanma kaygısını bizden uzaklaştır; ihlaslı kullarının yakiniyle bizi destekle. Senin seçtiğini anlayamama aczine düşürme bizi. Yoksa, takdirini küçümser; hoşnutluğunun bulunduğu şeylerden hoşlanmaz; güzel sonucu olmayanı, selamete aykırı olanı seçeriz. Hoşlanmadığımız yargını sevdir bize; güç bulduğumuz hükmünü kolaylaştır bize. Hakkımızda geçerli olan iradene teslimiyeti bize ilham et; böylece öne aldığının gecikmesini, geciktirdiğinin öne alınmasını istemeyelim; sevdiğinden hoşlanalım, sevmediğini seçmeyelim. İşimizi sonuç olarak en övgün, dönüş olarak en saygın olan ile bitir. Hiç kuşku yok, sen, büyük ve değerli nimetler verir, dilediğini yaparsın. Çünkü sen, her şeye kadirsin.

Amin..Amin..Amin...

Zeynelabidin R.A

6.4.13

Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.


hasbunallah ve nimel vekil
hasbunallah ve nimel vekil

Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.

HASBUNALLAHU VE Nİ'MEL VEKİL

"Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; 'Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!' dediklerinde,
bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler."
(Âl-i İmrân: 3/173) 



"De ki: sizi bu zor durumdan ve bütün sıkıntılardan Allah kurtarır." (Enam Suresi 64 )



"...Her kim de Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu sağlar." (Talak Suresi 2 )



"...Her kim Allah'a tevekkül ederse O ona yeter..." (Talak Suresi 3 )



"...Her kim Allah'tan korkarsa, Allah onun işine bir kolaylık verir." (Talak 4 )


,"...Her kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kabahatlerini örter ve mükafatını büyütür." (Talak 5)

"Ey Rabbim! Bana bahşedeceğin her hayıra öyle muhtacım ki." (Kasas 24)


ALLAH’ım, senden (bir şey) istememe üç haslet engel oluyor; bir haslet de senden (bir şey) istemeye itiyor beni.

(Rabbim,) Yerine getirmediğim, getirmekte ağır davrandığım emirlerine, tereddüt etmeden işlediğim yasaklarına ve şükrünü eda etmekte kusur ettiğim nimetlerine bakınca, senden (bir şey) istemeye utanıyorum. 


Sana yönelenlere, hüsnü zanla dergâhına gelenlere olan lütuf ve fazlını görünce de, senden istekte bulunmaya cüret ediyorum. Çünkü, senin bütün ihsanların bir lütuf, bütün nimetlerin karşılıksız bir bağıştır.

Ey mâbudum, şimdi ben, zilletle boyun eğmiş bir halde izzet kapının önünde durmuş, çoluk çocuğu çok, fakr-u zaruret içindeki biri gibi utanarak senden (lütuf ve merhametini) dileniyorum ve itiraf ediyorum ki, bana ihsanda bulunduğun zaman sana karşı gelmemeye gayret etmekten başka bir şey yapmış değilim ve hiçbir zaman da senin lütuf ve fazlından mahrum kalmamışım.



Şimdi ey Rabbim, katında kötü şeyler kazandığımı ikrar etmek, bana bir yarar sağlar mı? 


Çirkin işler yaptığımı itiraf etmek, beni senden (senin azabından) kurtarır mı? 


Yoksa, bulunduğum durum itibariyle gazabını mı hakkettim?! Yoksa seni çağırırken gazabınla mı cevap vereceksin?!


Seni tenzih ediyorum! 


Tövbe kapısını yüzüme açık bıraktıktan sonra senden ümit kesmem. Aksine, günahları büyük, bahtı dönmüş, amel zamanının bittiğini, ömrünün sona erdiğini görüp senden kurtulamayacağını, senden kaçamayacağını anlayınca, tertemiz bir kalple sana dönüp ihlasla tövbe eden, sonra da karşında eğilip bükülerek, başını aşağı salarak, korkudan dizleri titreyerek gözyaşları suratını ıslatmış bir halde kısık bir sesle seni çağıran, sana yalvaran, kendine zulmetmiş, Rabbinin saygınlığını küçümsemiş hakir bir kul gibi; 


“ey merhametlilerin en merhametlisi; ey merhamet arayanların yöneldiği en merhametli zat; ey mağfiret dileyenlerin etrafında dolaştığı en şefkatli Zât-ı Kibriya; 

ey affı cezalandırmasından çok olan; ey rızası gazabından bol olan; 

ey güzel affıyla yaratıklarına minnet koyan; ey kullarını tövbelerinin kabul olacağına alıştıran; 

ey kötülerin tövbeyle ıslah olmalarını sağlayan; ey kullarının az amellerine razı olan; 

ey onların az amellerine çok mükâfat veren; 

ey dualarına icabet etmeyi onlar için tazmin eden ve ey lütfuyla onlara en iyi ödülü vereceğini vaad eden (yüce ALLAH)!” diyerek seni çağırırım, sana yalvarırım. 

Çünkü ben, sana isyan edip de bağışladığın en isyankâr, mazeret gösterip de mazur gördüğün en kötü ve tövbe edip de tövbesini kabul ettiğin en zalim kişi değilim.


Buradan sana yönelerek, kaçırdığı fırsatlara pişman olan; 

devşirdiği günahlardan korkan; 

yaptıklarından utanç duyan; 

senin indinde büyük günahı affetmenin büyük bir şey olmadığını, bunun sana göre kolay bir iş olduğunu, hadsiz hesapsız suçlara göz yumabileceğini bilen ve sana en sevimli kulun; 

sana karşı büyüklük taslamayı terkeden, günahlardan sakınan ve sürekli bağışlanma talebinde bulunan kul olduğunun bilincinde olan biri olarak tövbe ediyorum.

(Ey Rabbim,) Büyüklük taslamaktan, günahlara devam etmekten sana sığınırım. Kusur ettiğim hususlarda senden bağışlanmamı dilerim. Âciz olduğum, güç yetiremediğim konularda senden yardım isterim.


ALLAH’ım, MUHAMMED ve âline salat eyle ve üzerime farz ettiklerini bana bağışla; hakkettiğim cezalandırmalarından beni kurtar; günah ehlinin korktuğu (cehennem azabı)ndan bana güvence ver. Çünkü sen, af ile dolusun; mağfiret için umulansın; bağışlama ile tanınmışsın; hacetimi senden başka kimseden dilemem; günahımı senden başka bağışlayacak olan yoktur. Her türlü eksiklik sıfatından münezzehsin sen. Senden başka kimse bana zarar veremez, senden başka kimseden korkmam. Hiç şüphesiz, sen takva ehlisin; mağfiret ehlisin. 


MUHAMMED ve âline salat eyle ve hacetimi gider, dileğimi kabul et; günahımı bağışla, korkumu güvene çevir. Hiç kuşku yok, sen her şeye kadirsin ve bunlar sana pek kolaydır.


Âmin, ya Rabbe’l-âlemin.



Zeynelabidin (ra)

Amin..Amin..Amin...Ya Müsteân...