………
Burada beyan edilen berk ve burak dan maksat, İMAN ve
MARİFET SAHİBİ OLUP VE SALİH AMEL İŞLEYEN BİR İNSANIN, EBED YOLCULUĞUNDA
KENDİSİNİ BEKLEYEN ALEM VE BERZAHLARI GEÇİŞİNDE KAZANACAĞI SÜRATİ İFADE ETMEK
İÇİNDİR.
Bunu daha net anlayabilmek için bu paragraftan öne gelen 3
paragrafa bakmamız gerekiyor.
*Birinci paragraftan
kısmi alıntı ile*: *Kur’ân-ı Hakîm*, (Sâd Sûresi, 38:24; İnşikak Sûresi,
84: 25; Tîn Sûresi, 95:6; Asr Sûresi,103:3. gibi ayetlerin nassı ile bildiriyor
ki; ) *İMAN VE AMEL-İ SALİHLE* , *o
esfel-i sâfilîne sukuttan, insanı âlâ-yı illiyyîne çıkarır. Ve delâil-i kat’iye
ile çıkarmasını ispat ediyor ve o derin kuyuyu terakkiyât-ı mâneviyenin
basamaklarıyla ve TEKEMMÜLÂT-I RUHİYENİN* ( ruha ait mükemmel ilerleyiş) *cihâzâtıyla dolduruyor*.
Yine Kur’ân-ı Hakîmin, Meâric Sûresi 1 ve 44 Ayetlerde,
Ehl-i İman ve Ehli Küfrün Ahirete hayatına taalluk eden hadiseleri beyanından
iktibas edilen *İkinci Paragrafta*:
*Hem beşerin uzun ve fırtınalı ve dağdağalı olan ebed
tarafındaki yolculuğunu gayet derecede teshil eder ve kolaylaştırır. BİN, BELKİ
ELLİ BİN SENELİK MESAFEYİ BİR GÜNDE KESTİRECEK VESAİTİ GÖSTERİR*.
Burada söz edilen ELLİ BİN SENELİK mesafe Meâric
Sûresinin: *Melekler ve ruh, O’na,
süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir*. şeklinde beyan buyrulan dördüncü
ayeti den zaman ve menzile vasıl
olmaktaki suhulete istinaden bu hakikattar manayı nazara vermek için istimal
edilmiş.
*Üçüncü paragrafta
ise*: Hem *SULTAN-I EZEL VE EBED OLAN ZÂT-I ZÜLCELÂLİ TANITTIRMAKLA*,
*İNSANI ONA BİR MEMUR ABD VE BİR VAZİFEDAR MİSAFİR
VAZİYETİNİ VERİR*.
HEM DÜNYA MİSAFİRHANESİNDE,
HEM BERZAHÎ VE UHREVÎ MENZİLLERDE *KEMÂL-İ RAHATLA
SEYAHATİNİ* TEMİN EDER.
NASIL Kİ, BİR PADİŞAHIN *MÜSTAKİM BİR MEMURU*, ONUN DAİRE-İ
MEMLEKETİNDE, HEM HER VİLÂYETİN HUDUTLARINDAN *SUHULETLE VE TAYYARE, GEMİ,
ŞİMENDİFER GİBİ SÜR’ATLİ VASITA-İ SEYAHATLE GEZER, GEÇER*.
……………..
Aynen …… *ÖYLE DE*,
Sultan-ı Ezelî'ye İMAN İLE İNTİSAB EDEN ve AMEL-İ SÂLİH İLE
İTAAT EDEN BİR İNSAN,
Şu MİSAFİRHANE-İ DÜNYA MENZİLLERİNDEN ve
ÂLEM-İ BERZAH VE
ÂLEM-İ MAHŞER DAİRELERİNDEN ve hâkeza
KABİRDEN SONRAKİ BÜTÜN ÂLEMLERİN GENİŞ HUDUDLARINDAN *BERK
ve BURAK SÜR'ATİNDE* GEÇER.
*Yani berk ve Burakla geçer manası değil, şimşek ve cennet bineği olan Burak’ın sahip
olduğu hıza sahip gibi o berzah ve menzilleri süratle geçer demektir.*
Sonuç olarak:
Allah’a iman etmiş, O’nu hak mabud bilmiş, Emir ve
Yasaklarını Hırz-ı can etmiş, O’nu tanımakla ona bağlanmış ve itaat etmiş ve
Rabbinin rızasına ermiş bir kul;
*TÂ SAADET-İ EBEDİYEYİ BULUR. VE ŞU HAKİKATI KAT'Î İSBAT
EDER VE ASFİYA VE EVLİYAYA GÖSTERİR*. (
Keşfen ve Şuhudla)
Evet:
*Ebedî, baki bir cennette, Rahîm ve Kerîm bir Rahmân’ın
rahmetinde ve hayal süratinde, ruhun vüsatinde, aklın cevelanında, kalbin bütün
arzularında, mülk ve melekûtunda tenezzühe, seyerana ve cevelana muvaffak
olduğun gibi, saadet-i ebediyede rüyet-i cemaline de muvaffak olursun*.
(Sözler)
*Şimdi bu konuya MEYVE olarak bu sürat meselesi hakkında
birkaç hakikati alıntılıyalım ve sadet bağlamında kısa bir varidat girelim
İnşâallah*.
“ *Zaman öyle yaklaşır /peş peşe gelir / hızlanır ki, bir
sene bir ay, bir ay bir hafta, bir hafta bir gün, bir gün bir saat, bir saat
bir ateş kıvılcımı kadar olur*.” Hz.
Muhammed A.S.M (Tirmizi, Zühd,24)
1-
*BEŞER YOLCULUĞU KESİLMİYOR, SÜRAT PEYDA EDİYOR*.
SÖZLER
2-
*İ’lem eyyühe’l-aziz*! *Tevfik-i İlahi refiki olan adam, tarikat
berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur’an’dan, hakikat-i
tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u
bizzat olan ilimlere ulüm-u aliyeyi okumaksızın isal edici bir yol buldum*.
*SERİÜSSEYİR OLAN BU ZAMANIN EVLADINA, KISA VE SELAMET BİR
TARİKİ İHSAN ETMEK RAHMET-İ HAKİMENİN ŞANINDANDIR*. Mesnevi-i Nuriye
*Aynen öyle de, mânevî bir elektrik olan Resâili'n-Nur dahi
gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse
çalışmaya ve başka üstadlardan taallüm edilmeye ve müderrisînin ağzından
iktibas olmaya muhtaç olmadan, herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi,
meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder,
muhakkik bir âlim olabilir*. S.T.Gaybi
Aşağıda 3 Nolu olarak
paylaşılacak satırlar, Fıtrat ve Fatırı arasında olan kalbi ve ruhi hayattar
rabıtaların ; Allah’ı bulmaya, O’nu
tanımaya, O’nu sevmeye, O’na itaat etmeye olan sevk-i inayet-i Rabbaniye olan
delâletine ait çok sırrı tazammun eden satırlardır.
3-
*Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal
etse, vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür. Onu
düşünür. Ona müteveccihtir*. *HADS—Kİ, ŞİMŞEK GİBİ SÜR'AT-İ İNTİKALDİR* — *daima
onu tahrik eder. *HADSİN MUZAAFI OLAN İLHAM*, *onu daima tenvir eder*.
*MEYELÂNIN MUZÂAFI olan ARZU ve onun
muzaafı olan İŞTİYAK ve onun muzaafı olan AŞK-I İLÂHÎ, onu daima MÂRİFET-İ
ZÜLCELÂLE sevk eder*.
*Şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir
hakikat-i câzibedarın cezbiyledir*.
Yani; İnsanın fıtratında bir latife-i Rabbaniye olan vicdan,
daim hakkı arayan, bundan vaz geçmeyen ve
başka bir şey kanmayan mahiyetiyle Allah’ın varlığının, uluhiyet ve
rububiyetinin lehindedir. İnsan bu cevherini su-i ihtiyariyle ref etmediği
müddetçe, Allah’ta bu yönelişin lehinde ve karşılık veren veçhindedir. Bu
noktada bulunun sevk, ilham, şevk, istek, cezb , cazibe ezelden ebede uzanan
sonsuz bir muhabbet hattının cereyanını temin tesis eden hayt-ı nuranidir. Ve
O’nu bulmakta, tanımakta, hoşnutluk dairesine girip, muhabbetine mazhar olmakta
, HADS—Kİ, ( birden bire, def-i ve ani bir şekilde) ŞİMŞEK GİBİ SÜR'AT-İ
İNTİKALDİR ….
Haşiye: Risale-i Nur dersleri bu intikal ve sevkleri, meyil
ve isaleyi, şevk ile cazibeyi teknik ve manevi bir plan dahilinde içermektedir.
Hem usulleri : sadakat, dikkat, teenni, teveccüh , sünnet-i seniye ,
meşguliyet, şuur, acz-fakr- şeflat –tefekkür, dua, münacat, idrak, tahayyül,
hissiyat, hizmet, feragat, isar,ihlas gibi anahtarlar beyninde ilim ve amel
bileşenleri talim ve tarif etmektedir.
Konular bazen direkt, bazen dolaylı bazen ise aktarımda
kaidelerinden olan belagat-ı bir nevi hâl dili meyil, hissiyat gibi melekut
veçhine hitap eden manalar içine derç edilmiştir.
Bu noktada istifade temel prensip , ciddiyet, ihtiyaç
bilinci ile iştiyaka ve kanaat ile sükre bağlıdır. Bu noktada inkişaf ise
takvanın prensipleri ile bire bir ilgilidir.
Evet,
De ki: “ *Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da
sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok
esirgeyicidir*.” Âl-i İmrân Suresi - 31 .
*Şu âyet diyor ki*: “ *Allah’a (celle celâluhu) imanınız
varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz; Allah’ın sevdiği
tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah’ın sevdiği zâta
benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne vakit ona ittibâ
etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da
sizi sevsin.* ” Lem’alar