10.6.20

BİR DUA HASBİHALİ


Dua tam bir ibadettir. Hz. Muhammed Aleyhisselatu vesselam…
Dua bir sırr-ı azîm-i ubûdiyettir. (kulluğun büyük sırrı)
Belki ubûdiyetin ruhu (Allah’a CC kulluğun, hayat kaynağı, cevheri, canı) hükmündedir.
Duanın şe’ni, (özelliği) terdad ile takrirdir. (tekrar ile sağlamlaştırma) Bediüzzaman

........

Allah’a CC verine fıtraten verilen misaka sadık kalmak uzun soluklu ve daimî bir durum, hayatlı bir daire, titiz yaşanılacak bir ömür çizgisidir.

İbadet denilen hakikat, yaratan ve yaratılan arasındaki münasebeti karşılıklı bir konumda tutan yegâne yoldur. Muhtelif şekli olan ibadetin şuurlu dili ise duadır. Gizli, açık seslendirilen isteklilik hali, düşünceyi, arzuyu itiraf eden, hal ve kâle tercüman olan aracı fiil duadır.

İnsan kendini ne kadar tanırsa acizliğinin ve fakirliğinin farkına varır. İhtiyaçlarını kavrar. Gereksinimlerini giderecek bir yol arar. Çünkü insanlığı kaybolmamış bir insan; - Bediüzzaman’ın ifadesiyle-  “İnsan insaniyete layık bir şerefle yaşamak ister”…

Biraz daha akıl yürüten bir insan maddi manevi ihtiyaçlarını nasıl tedarik edebileceğini düşünmeye ve taharriye başlar. Birçok sebep dairesinin kapısını çalar…

Ve sonunda “isteyende aciz kendisinden istenen de” buyrulan hakikatin kapısına yanaşır…Esbap yolunun bittiğini anlayan veya sebeplerin mahiyeti asliyesini kavrayan bir iz’an “Esbap ise bahanelerdir, vesait de perdelerdir” penceresinden nefes almaya başlar…

Tüm bu iletişim ve etkileşim, birbirine bağlı olan, iman, tanımak bilmek, sevmek üçlüsünün sonucudur.

Bir maliki, yaratanı olduğuna sağlam iman etmemiş birisinde, onu tanımak merakı oluşmaz. O’nu tanımak merakı oluşmayan bir inanç ise taklidi ve örfi bir inançtır. Zayıftır, hatalıdır, tehlikelidir.

Ancak yaratanın varlık ve birlik delilleri ile hüccetledirilmiş olan bir iman, iman sahibinde tanımak, bilmek hissini ve sevkini meydana getirir. Bu nedenle sonsuz bağ ve bu bağlar arasında hadsiz ilişkileri olan bir münasebeti, bildim, buldum zannetmek, küçük bir lem’ayla kifayet edip ışığın kaynağına ulaşamamak anlamına gelir.

Daha yok mu? Yaklaşımıyla genişleyerek yürümeye devam eden bir isteklilik ve ilgi bilmek tanımak ufkunda, sonsuz nur bulmaya neden olur. Muhatabı hakkında elde ettiği her bilgi, ulaştığı her nimet, aklını, kalbini, ruhunu olgunlaştırıp kâmil bir noktaya doğru çekecektir. Bilmek ve bilinmek denge noktası ise birçok sırrı, muhabbetti, aşkı ve vuslat iştiyakını netice verecektir.

İşte dua bu bilmek bilinmek denge yolculuğundaki tekellümdür. Arz-ı haldir. Talepleri, edepleri ifade etme aracı, sevgiyi ilan vasıtasıdır. Razılık ilamını hadsiz nazarlara açan ve temaşaya davet eden, kulluk mayasının gereğinin teşhiridir.

Yani aslında dua, yakın geleceği ilgilendiren bireysel talepleri elde edebilmek için bir usul olmaktan çok daha yüksek bir değere ve dua, edilen muhatabı itibariyle hakiki ihtiyaç, iştiyak ve samimiyete ve istenilen şeyin değeri ile ilgili bir denkleme de sahiptir.

Bazı dünyevi meseleler duanın temas edebileceği her şeyi dikkate alır. Bir amaca uğraşmak amaca tayin edilmiş maksat veya fetvaya namzet, ya da akıbete duçar veyahut nimete mazhar olanların yaşam dairelerindeki tüm münasebeti kapsar.

Bir çocuğun göz yaşına takdir edilmiş şekerlemenin veya bir ailenin sofrasına gelecek ekmek, temas edebileceği, yağmurdan toprağa, topraktan başak'a kadar bir etkileşim alanına sahiptir.

Manzaranın bütününü göremeyen cinayetkâr hırsın müdahale talebi meşieti ilahiye tarafından geri verilir. Üstadımızın dediği gibi, Meşieti ilahiye meşieti beşeriyeyi geri verir. Kader konuşur cüz-i ihtiyari susar.

İşte çok istimal edilen “HAYIRLISI” kelimesi kader bezminde hudutları malum olmayan sınırlara müdahil olmaktan edeple içtinap edip teslim olmanın bir ifadesidir.

“Eğer hak onların keyiflerine tâbi olsaydı, gökler ve yer fesâda uğrardı.” Mü’minûn Sûresi, 23:71. Buyrulduğu ve yine üstadın şiddetli ifadesiyle;

“Ey müteşekkî! Sen nesin? Neye binaen itiraz ediyorsun? Cüz’î hevesini külliyat-ı kâinata mühendis mi yapıyorsun? Kokmuş olan zevkini nimetlerin derecelerine mikyas ve mizan mı yapıyorsun? Ne biliyorsun ki, nikmet olarak gördüğün şey belki ayn-ı nîmettir? Senin ne kıymetin var ki, sineğin kanadına müvâzi olmayan hevesini tatmin ve teskin için felek çarklarıyla hareketten teskin edilsin? Hitabı ile karşılaşır.

Eğer talepte edep olmaz ise bütünüyle bir mahrumiyettir. Çünkü talep dillendirilen bir ihtiyaçtan ileri gelmektedir. Hakikatte bir hak kaybının feveranı değildir. Velev öyle olsa Allah'ın adil olduğunu bilen bir iman teslimiyet yolunu tercih ederek, kaderin adaletini bekleyecektir. Evet bir aczin ve ihtiyacın lisanı olmuş bir lisanın mahviyet ve tevazu içinde bulunması ve ilan ettiğine tevekkül etmesi esastır.

Tereddüt göstermek, delil sorgulamak, acabalar içinde olmak, dua edilen hakkında bilgisizliğe ve inanç zafiyetine delalet eder.

Örneğin; İşitir, bilir, görür ve lakayt kalmaz. Kudretli ve merhametli. Vermeyi sever ve muktedir. Kullarının mutlak hayrını ister. Yaratan ve yarattığına hâkim. Her şey onun izni ile meydana gelir vb. Bilen bir yakarışın vehimle münasebet kurup çelişkiye düşmesi talihsizliktir.

Evet, duanın dua olabilmesi için, imtihanın kavranması, ihtiyacın gerçekliliği, talepteki içeriğin nefsi zaaf ve isyan, tahammülsüzlük içermemesi, tevekkül ve kanaat ile güven ilkesine sahip olması önemlidir.

Yani, umumu alakadar eden şeylerde sana göre diye bir şey olmaz. Zaman, zemin, mekân etki alanı, diğer haklar veya haksızlıklar, takdirler, sonuçlar vb çok geniş bir daireyi içine alan durumlar göz ardı edilmemeli. Kişi kendince ihtiyaç gördüğü şeyleri ve talepleri uygun bir üslupla dile getirip neticeye kanaat etmeli. Olursa nurun ala nur. Olmaz ise vardır bir bildiği deyip, durumu muhabbetle kabullenmeli.

İnsanların konumları karıştırmaları öncelikli meselelere yer değiştirdiğinden, beka yanında sinek kanadı kadar değeri olmayan bir dünyanın işlerine, kırılacak camlarına elmas bahası verildiğinden, kendilerini ilgilendirdiğini düşündükleri boylarından büyük şeylere gözlerini dikmiş, severek isteyerek kendi olumsuz akıbeti için dilekte bulunabiliyor. Oysa kabul olmadığını düşündüğü dualarına yön değiştirip;

Hakiki geleceğimi zenginleştir.
İman selameti ver.
Rızanı kazanmamı nasip et.
Emaneti bir hakkın eda edebilme, sana ulaştırmama yardım et.
Beni kötü hülyadan ve günahların arkadaşlıklarından kurtar.
İlmimi arttır. İmanımı arttır.
Seni sevebilme kabiliyetimi genişlet, sevdire bilme hizmetleri içinde bulundur.
Doğru ahbaplar ve dostlar lütfet.

Cennetine al. Âmin gibi isteklerde bulunsa talebin doğruluğu ve ihtiyacın realitesi itibariyle, ilme, imana, hizmete dair şeylerdeki isteklere gelen cevaba kendisi şaşıracaktır.
Mahiyet itibariyle mezra olan bir yere, kalıcı bir nazarla bağlanmak, orada rahata ulaşmaya çalışmak, ona baki bedeller vermeye hazır olmak, müminler açısından Rahmet-i İlahiye ye uygun olmadığından, zahiren red cevabı ile karşılaşabilir. Hakikatte ise merhamet ile baki meyveler verebilir.

Üstadın dediği gibi. Hikmetine itimat etmeli, rahmetini tenkit etmemeli…

Bazen ise çok ısrar kerhen bir takdire rast gelir. Bir elde edilir bin kaybedilir. El- iyazü-billah…

Konuya girerken paylaştığımız dua ve ibadet ilişkisi ile ilgili konuları nazara almalı. Duayı Rabbimizi tanımaya vesile yapmalı.

Yoksa hakkında hiç bir şey bilmediğimiz, isim ve sıfatları hakkında bir ilme, hangi icraatı hangi sonuca bakar, neyi nasıl verir, ekser faaliyet tarzı hakkında bir görüş ve birikime sahip olmadığımız,sevgisinden,güzelliğinden,cömertliğinden,adaletinden,takdirinden emin bulunmadığımız ,zenginliğinden bihaber kaldığımız, itimat etmekte tereddüt yaşadığımız, onu razı etmek hususunda titizlikle davranmayışımız ibadetlerimizdeki eksiklikler, emirlerine gösterdiğimiz hassasiyet yoksunluğu ile şunu ver. Bunu ver. Niye vermedin gibi bir gaflete düşmek feci bir sonuç olsa gerek… Doyma yeri olmayan bir yerde doymaya çalışmak ne kadar boş…

Evet kısaca neyi nasıl isterim den çok önce, dualarımla Rabbimden kendiyle ilgili bana bahşedeceği marifetten ve mağfiretten ne dileyebilirim. Onu ve kendimi nasıl tanıyabilirim. Benden ne istediğini nasıl öğrenebilir ve nasıl karşılık verebilirim gibi, duayı Onun yakınlığına kavuşma vesilesi yapmalı…

Temelleri olmayan veya zayıf olan hiçbir bina sağlıklı değildir. Doğru talepler, duanın kabul şartları risale-i nurlarda ve birçok alim ve kaynaklarda vardır. Bu bilgilere ulaşmak kolaydır. Âmâ duaya ulaşmak bambaşka bir şeydir.

Herkesin iman ve marifeti nispetin de kendine ait kelimeleri oluşur. Duasının kendine özgü bir dili ve rengi meydana çıkar. Kendi sesi ve iniltisi dileklerini şekillendirir. Ne zaman ki insan, parmak izi gibi, kimseye benzemeyen yüzü gibi, kimsede olmayan hisleri gibi sözcüklere kavuşur. İşte o zaman duaya ulaşır. Sevilenlerin dualarına kendi dualarını karıştırır, öğretilenleri ikrar ile tekrar ederek sağlamlaştırır. Asıl matlup, maksat, kendini gösterir.

Kısaca makul duada devam duaya olan sırra bir yolculuktur.

Dua ile elde edilen neticeden daha önemli olan dua edebilecek bir imana sahip olabilmektir.

Yine dua ile elde edilecek şeylerden daha önemli olan şey, dua edebilecek birinin kulu olabilmektir…

Evet sevgili dostlar duaya ulaşabilmek niyetiyle hoş kalın……….


.