"Evet insan aldanır, ben de öyle bir dessasa
aldandım?"
(Sözler 7’nci Söz)
İnsanın yaratılış hikmeti ve kainatın yaratılışı,içinde bulunan donanım ve
üzerinde tanzim edilmiş neden ve niçin dokusu..İradenin tercih noktasındaki
hürlüğü..kanaatler..ifadeler..taraftarlıklar..iddi alar vs…
Bütün bu varlık alemi üzerinde insanın ürettiği veya tükettiği fikrin sadece
insanla baş başa olması tedirginlik verici bir şey..
Örneğin;
Herhangi bir konuda duyulan ve öğrenilen bir şeyin kişi tarafından kabul
görmesi veya görmemesi durumunda onu dünyasında arşivlemeden önce, bir neden
belirterek etiketlemek suretiyle dünyasının bir köşesine kaldırır. Uygun zemin
geldiğinde bu zeminin uygun olması düşüncenin doğruluğu anlamında değil de
şartların geliştiği ortamda, konunun konumuna göre, ya sükûnetle, ya takdirle
veya öfke ve inkârla, inatla düşüncesini ortaya koyar.
Küçük alamet ve işaretlere bağlı bu yöneliş kişi üzerinde nefsi manada bir
kanaat veya inadi bir ayak direyişi olması çoğu zaman anlaşılmaz. Çünkü
düşmanın stratejisi geniş alan stratejisidir. Şeytan için olumsuz düşünce veya
olumlu düşüncenin anlık reaksiyonları söz konusu değildir. Mücadelenin sonunu
hedeflemiş olmasından;
İnsanla beraber camiye gelmesi, namaza durması, helal haram hassasiyeti
içerisinde yer alması bir sorun teşkil etmez. Onun en temel hedefi insanın
yalnızlığını sağlamaktır.
İnsanın yalnız olma noktasına gidişinde iki esas etkilidir.Birisi bulunduğu
camiaya bazı bahanelerle küsmek..diğeri ise ilmi bir kisve ile bilmek adına
gerçekleşen ayrıştırmadır.Bu iki süreç aslında bir birine dayanarak kuvvet
alır.Kişi küskündür ama bilgilidir..Kendi kendine yeterlidir..yol bir değil
binlerdir gibi asabiyetini kuvvetlendireceği sebepleri bir araya getirerek
vehimden müteşekkil bir istinad duvarı oluşturur.
Davranış ve düşüncenin sonucu nereye varacaktır?..düşüncesinin sonucu ile
ilgili bir sorun algısı asla oluşmaz..çünkü yüksek hedefli bir etiket bu
sorunun sorun olmaktan çıkarmıştır.
Sineklerin tatlı bir şeye üşüşmesi gibi..tekil olan başlangıç düşüncelerine her
gün kuvvet verecek değişik bölgelerde gerçekleşen kopmalar meydana gelir.Kendi
gibi düşünen insanlar veya kendini güçlendirmek adına toplanan delillerle yeni
bir dünyada yaşamaya başlar.Algı temelinde, tartışmalı konular olması,üzerinde
muhalif fikirlerin bulunması veya bir netlik bulunmaması hele de “yanlış
düşünebilirim”ihtimalinin ortadan tamamen kalkması vardır.
Kişinin oluşturduğu hayal dünyasının güya fikri dayandığı noktalar hezeyanında
ve sürekli güncellemek zorunda kalmaklığında da yalnızlık oluşmuştur.
Çünkü cadde-i Kübra denilen büyük caddeden ayrılan her yolcu münferittir. Ve
yaratılış temel mantığında hedef münferit olan mazhariyetlerle bir birlik
oluşturmak ve olumlu bir ahengi cemiyet, cemaat,millet şuurunu yakalamaktır.
Düşmanlıkla beslenmek,tekfir musluğundan su içmek,kusur aramakla bir ömür
geçirmek neticesinde bir insanın nasıl öleceği ve ihtilaf ile ortaya koyduğu
ittihad bozucu davranışlar neticesinde elde edeceği neticenin adına “Allah
Rızası” diyebilmek..veya diyebileceğini zannetmek ne büyük bir ahmaklıktır.
Kişi belki bu noktada “Ben nasıl bir Allah’a inanıyorum”diye sorarak, Allahın
İslamiyet ile ondan istediği itaat gerekçelerini irdelemesi beklide insanın en
büyük meselesidir.
Evet, İnsan aldanır. Bu aldanmanın en merhametsiz şekli kişinin kendine
davrandığı hatada ısrar biçimidir. Sürekli fikrinin veya düşüncesinin bir
yerinde haklılık gören ve kendine o doğrultuda sürekli bir doğru düşünce
niteliği kazandıran bir insanın Hilkat-i Kâinatın hikmeti anlamış olmaktan
hadsiz derece uzak olduğu anlaşılır.
Hem kendi yürüyüşünü terk etmek ve başkasının da yürüyüşünü öğrenmemek..tabiri
diğerle zarara rızasıyla girmek neticesinde elde edeceği sonucu şeytan onun
boynuna maal iftihar asar.
Böyle muazzam bir kainat..Böyle muhteşem bir yaratış..böyle harika bir
yaratılış..Hadsiz bir sanat eseri..mükemmel bir denge..mütenevvi renkler ve
sonsuz bir ilmin tezahürleri..
Kendini ortaya koyan bir güzellik..maksadını anlatan bir kitap..tüm razı olma
şekillerini ortaya koyan bir din..tarifnameler,tarifçiler ve daha niceleri..
Kan revan içinde bir İslam alemi..
Parçalanmış bir mensubiyet..
Fesada uğramış yüksek gayeler..
Payimal olmuş hasletler ve yüz binlerce acı..
İnsan haklı olsa ne olmasa ne..bu yıkımın içinde elinde bir tahrip kazması
dilinde zehirle bu kargaşanın içine girse ne girmese ne..
Acaba Rabbimiz bizden ne istiyor..
Bu kainatı yaratmasındaki hikmet ve maksat bizim bu amacı bir kenara koyarak
kendimize oluşturduğumuz sorunlarla mücadele etmemiz doğru mu?.
Allah bundan memnun olur mu?
Yani sen tefekkürü bırak..
Hüsnü zannı terk et..
Kendi doğrularınla yaşa..
Kulağını her türlü yapıcı olan düşünceye tıka..
Hiçbir doğru faaliyetin içinde yer alma..
Senin bir şey yapabilmen için senin için kusursuz hazırlanmış bir zemin bekle..
Sürekli kusur arama peşinde git..
Nefsine azami derecede güven..
Şeytanı ve düşmanlarını hiç hatıra getirme..
Güya hiçbir şey yok muş gibi yaşa..
Tüm sorumlulukları çeşitli bahanelerle terk et..
Şahsi hiçbir keyfini terk etme..
Sürekli mazeretler geliştir.
Anlamaktan dem vur.. bu mudur?
Yoksa;
Tamirin yanında..
Mütevazi..
Yapıcı..
Hikmeti düşünerek..
Maksada ehemmiyet vererek..
İncelikleri kavrayarak..
Nazik,anlayış estetiğine sahip..
Müslümanlara merhametli..
Aklı selim sahibi..
Kalbini koruyarak..
Saygılı..
Ahde vefalı..
Yanlış düşünebileceği izzetiyle doğruya müştak yaşamak mı?
Doğru düşünceler insanda yalnızlık yapmazlar. Yani yukarıda konuya girerken
ifade edildiği vecih ile;eğer bir kanaat istikametli bir kanaat ise nefsani bir
telezzüzden çok uzak vicdani bir sürür orada hakimdir.
Allah bir düşünceden razı olduğunda onun insanın bütün letaifine hissettirir ve
memnuniyetini feyz, hoşnutluk, mutluluk suretinde insana ihsas eder.
Yani insan kanaat ettiği bir fikrin
neticesinde..alaycı,öfkeli,saldırgan,kibirli,telaş lı,tereddütlü,dayanaksız,küfürlü
olarak kendini hissediyorsa o kanaat şeytanın ona hediye ettiği bir düşünce
mahsuldür.
Kısaca insan Allah benden nasıl razı olur fikrini yitirmez ise, hatalarına
karşı sorgulayıcı, doğru ve güzel şeyleri ise sürekli olarak alıcı kalır.
Kendi kusurlarıyla uğraşır..
Hikmet penceresi ona açılır..
Hatalarını görür..
Hilkatin maksadını yaradılışın muammasını anlar..
Kendini ilgilendirmeyen ve fayda vermeyen şeylerden uzaklaşır..
Nedenin anlamadığı şeyleri inkar etmez..
Kişiler hakkında hüsn-ü zannını kaybetmez..
Takdir edebilme,teşekkür edebilme istidadını yitirmez..
Nefsani hiçbir hazza,riyakarlığa düşmez..
Varlığını devam ettirmek için dalkavukluk yapmaz..
Dikkat çekmek,şöhret olmak için türlü türlü boyaya girmez..
Allahın yaratma imtihan etme maksadına karşı hizmet edenlere saygısını
yitirmez..
Onların orta çıkardıkları ve sadece Allah rızasını gözeterek neşrettikleri
eserlere karşı hürmetini kaybetmez.
Allah diyen,Rahman diyen onun yarattığı şeylerdeki incelik ve sanatı bir
birinin gözüne gösteren insanlara karşı şefkatten uzaklaşmaz..
Sürekli bir cidal halinde olmaz..
Sükun ve süruru yapmacık olmaz..
Aynı Allaha inanmanın mutlak emniyetini hisseder..Cemiyete dahil olur,milleti
islamiyeye katılır yalnız kalmaz.
Fikrinin ipini şeytanın eline vermez..neden ben hep haklıyım diye düşünerek
onun telkinlerine karşı uyanık olur vs..
Evet, insan aldanır ..Yeter ki; İnsanın geri dönebilecek izler,özürleri
olsun………
Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife
ise, yalnız bir asker gibi, Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah
hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli,
sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli.
“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek
zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin” demeli ve Ona yalvarmalı.