Her güzellik her insana başka bir açıdan görünür..O güzelliği
o açılardan görebilen göz ve his sahipleri, kendi bakış açılarına ve duygu
dünyalarına göre o güzellikten hisse alırlar.
Güzelliği görebilen ve hüsnü hissedebilenler, kendilerine akseden cemalden kendi kemallerine yürürler. Güzel görmüşlerdir, güzeli görebiliyorlardır güzelliği anlayabiliyor ve güzelliği güzel olarak hissedebiliyorlardır. Ve kendi güzellerine sadıktırlar…
Onun güzelliği ile baş başa kalırlar. O güzellikten nebean
eden güzelliğin cilvelerine meftun bir şekilde her şulesine, her şuaına, her
ihrakına ki muhabbetin meczini oluşturan hararetlerdir, onlar o cazibenin
etrafında celb edilmiş bir manevra ile maveraya pervaz ederler.
Herkesin güzelliği kendinedir. Herkes kendi güzelliği ile
baş başadır. Kalbinde o güzellik pırıltısını parıldatan hüsne olan
kabiliyetlerini şükrederek, iradesiz mazhar oldukları bu letafeti bozmamak ve
kaçırmamak için nazik ve dikkatlidirler.
Güzelliği hissetmek, idrak etmek, iz’an etmek iradi bir zorlama değil, fıtri bir meyilden ibarettir. Fıtrat hüsne âşık, kemale meftundur.
Güzelliğin güzel olması o güzelliği takdir edebilme ona ram
olabilme, onun peşinden gidebilme, ona perverde olabilme, onun etrafında
pervane olabilme, onun aksi nuruyla kendinden geçebilme özelliklerine haizdir
ki, fıtratları su-i istimal olmamış gönüller, kalpler ve ruhlar ve akıllar,
kendilerine göre teçhiz edilmiş muhibbi özellikler ile güzelliğe teveccüh
ederler.
Dolayısıyla güzelliğin varlığından tezahür edebilen güzellik
sevdası, görebilme ve sevebilme yetisini güzelliğin kendine borçludur.
Eğer hakiki bir güzellik olmasa güzelliğin aşkı da olamaz…
Dolayısıyla güzelliğin kendisi bir merkez..bir cazibe burcudur..Bütün güzelperestler ise o güzelliğin etrafında dönen sevgili peykleridir…
Onları bir birine bağlayan o güzelliğin bir kaynaktan tuluu ve
oluşturduğu hüsnün cazibesidir… Aşıklar o güzellikten nakışlarını çevirseler
bakacakları yer, o muhibbilerin o güzellikten kendi ayinelerine olan akisleri
olacaktır. Bir birilerine bakmaya başlayan ayineler, kendi içlerinde âdemi bir
sonsuzluk ve gölgelerden müteşekkil bir hayal dünyası bulacaklardır.
Ve cazibe bozulur,o aşık seyyareler meczup bir şekilde
boşluğa dağılırlar…Ve aralarında bir çarpışma bir müzaheme meydana
gelir..Güzellikten uzaklaştıklarından düştükleri karanlıklar ve o çarpışmalar
onların güzellikleri bozar ve mahiyetlerindeki sevimli manaları soldurur.Hani
meyvelerin kabuklarının soyulmasıyla başlayan kararmalar gibi…
Güzellik ağacın meyvesi, o güzelliği görebilen ve güzelliği
taşıyabilen güzelliklerden ibarettir. Dalından kopmuş her hüsün, cildi soyulmuş
bir meyve gibidir.
Eğer o meyve var oluş köklerine bağlı kalsa, sadakat ve kanaat ile olgunlaşsa bir güzellik çekirdeğini rıza ve hoşnutluk bahçesinde nurani bir toprağa bir güzellik olarak düşecek ve o çekirdek için ebedi semereler verebilecek bir Şecere-i Ahsen şekline girecektir…
.