“
Bismillâhirrahmânirrahim..”
171 - *HABİB-İ YEZDAN* *(A.S.M)*
Anlamı: Allah’ın C.C Zat-ı Akdesiyle sevdiği zat olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
İ’lem eyyühe’l-aziz! Kâinat
bir şeceredir. Anâsır onun dallarıdır. Nebatat yapraklarıdır. Hayvanat onun
çiçekleridir. İnsanlar onun semereleridir. Bu semerelerden en ziyadar, nurlu,
ahsen, ekrem, eşref, eltaf Seyyidü’l-Enbiyâ ve’l-Mürselîn, İmâmü’l-Müttakîn,
Habîbi Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Muhammed’dir.
Mesnevi-i Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… bu kâinatın mânevî güneşi ve Hâlıkımızın en
parlak bir burhanı, bu habibullah denilen zâttır………Şualar
… Demek oluyor ki, insan için en mühim, âli
maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla
gösteriyor ki, o matlab-ı âlânın yolu habibullaha ittibâdır ve Sünnet-i
Seniyyesine iktidâdır………….. Lem’alar
… Sünnet-i Seniyyeyi esas tutan, habibullahın
zılli altında makam-ı mahbubiyete mazhardır… Lem’alar
… İnsan, sevdiği zâta eğer benzemek kabilse,
fıtraten benzemek ister. İşte, habibullahı sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine
ittibâ ile ona benzemeye çalışmaları kat’iyen iktiza eder…….. Lem’alar
… İşte, herhalde, cemâl ve kemâl sahibi
bilbedâhe cemâl ve kemâlini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelâl dahi cemâlini pek çok
sever. Hem kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem cemâlinin şuââtı olan esmâsını
dahi sever. Madem esmâsını sever; elbette esmâsının cemâlini gösteren san’atını
sever.
Öyle ise, cemâl ve kemâline âyine olan
masnuatını dahi sever. Madem cemâl ve kemâlini göstereni sever; elbette cemâl
ve kemâl-i esmâsına işaret eden mahlûkatının mehâsinini sever. Bu beş nevi
muhabbete, Kur’ân-ı Hakîm, âyâtıyla işaret ediyor.
İşte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,
madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde en mümtaz
şahsiyettir.
Hem san’at-ı İlâhiyeyi bir velvele-i zikir ve
tesbihle teşhir ediyor ve istihsan ediyor.
Hem esmâ-i İlâhiyedeki cemâl ve kemâl
hazinelerini lisan-ı Kur’ân ile açmıştır.
Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâniinin
kemâline delâletlerini parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’ân’la beyan
ediyor.
Hem küllî ubûdiyetiyle rububiyet-i İlâhiyeye
âyinedarlık ediyor.
Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esmâ-i
İlâhiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur.
Elbette bunun için denilebilir ki, Cemîl-i
Zülcelâl, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever.
Hem kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın en
parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.
Hem san’atını sevdiği için, elbette Onun
san’atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinata neşreden ve semâvâtın kulağını
çınlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbihle ilân
eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve ona ittibâ edenleri de
sever.
Hem masnuatını sevdiği için, o masnuatın en
mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en
efdali olan insanları ve insanların bil’ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i
Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı elbette daha ziyade sever.
Hem kendi mahlûkatının mehâsin-i ahlâkiyelerini
sevdiği için, mehâsin-i ahlâkiyede bil’ittifak en yüksek mertebede bulunan
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve derecâta göre ona
benzeyenleri dahi sever.
Demek, Cenâb-ı Hakkın rahmeti gibi, muhabbeti
dahi kâinatı ihata etmiş. İşte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr beş vechinin
herbir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma
mahsustur ki, “Habîbullah” lâkabı ona verilmiş………. Mektubat
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİMDEN/SIFATTAN
HİSSEMİZ;*
Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde
yürürken, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba
vazifesini gördüklerini gördüm. Her bir sünnet veya bir hadd-i şer’î, zulmetli
dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda, insan zerre miskal o
sünnetlerden inhiraf ve udûl ederse, şeytanlara mel’ab, evhama merkeb, ehval ve
korkulara ma’rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiye olacaktır.
Ve keza, o sünnetleri, sanki semâdan tedellî ve
tenezzül eden ipler gibi gördüm ki, onlara temessük eden yükselir, saadetlere
nâil olur. Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semâya
çıkmak hamakatinde bulunan Firavun gibi bir firavun olur. Mesnevi-i Nuriye