23.9.21

Çekirdek

Yaşadığımız zaman diliminde mevcut şatları olduğu gibi kabullendiren bir akış izliyoruz.

Sanki gözümüzü hayat yeni açtık ve hiçbir şey bilmiyoruz ve öğrenmek içinde ayıracak vaktimiz yok.

Güya fast  food  bir kültür beslenmesi ile ruhsal açlığımızı doyurmaya çalışıyoruz. Öğün atlatmak da diye biliriz.

Bu renkli dayatmadın ve süslü içeriğin değer alt yapısına bu kadar kolay nüfuz etmesinin en birinci sebebi; insanın ulaşması en kolay olana düşkünlüğüdür.  

Oysa bütün gelişim süreçlerinde belirli aşamalar bulunmaktadır. Birçok evreden geçen yetenekler sonuç verene kadar birçok mesafe kat ederler. Mükemmellik noktası şartlar ile birlikte kazanılan olgunluktur.

Örneğin bir çekirdeğin yolculuğu kabuğunu kırmak ile birlikte başlar. Köklenmesi, havayla buluşması, filizlenmesi ve kabiliyetinde olan fidan ve ağaç olma merhalelerini geçmesi, bu süreç içinde göreceği mevsimler, maruz kalacağı yağmurlar, kar altında beklemeler, geçireceği yıllar gibi birçok menzile uğrayarak meyve verir. Bu çekirdeğe ait mükemmelliğin en tepe noktası ise o meyvenin kalbinde sakladığı, kendi özünden meydana gelen, ağaç olup meyve verebilecek bir başka bir çekirdektir.

Tüm canlı varlıkların hayat döngülerinde bu durumu izleyebiliriz. Cansız varlıkların ise tabiatta gelişen olaylarla sürekli başka bir görünüme bürünmeleri, onların bu devir ve devinim içinde en uygun konumu aldıkları gözlenir. Yani büyük bir işleyişin kuşatıcı etkisi her şeyi kapsamıştır.

İyi şeyleri meydana getiren sebepler ile iyi olmayan sonuçları meydana getiren nedenlerde rastlantıya atfedilemez.

Çünkü onarım ve kırım unsurları da bir teknik ve kendi mahiyetlerinde olan bir programa ile iş görürler.

Bugün tüm doğal süreçle elde edilen şeylere, orijinal, natürel, organik gibi tabirler kullanıyoruz. Kast ettiğimiz şey anlam itibariyle oluşum sürecini kendi tabiatıyla dışarıdan bir yapay bir etki olmadan tamamladığına dikkat çekmektir.

Yani aslında neyin değerli olduğunu biliyoruz.

Eksikliklerimizin de ihtiyaçlarımızın da farkındayız.

Fakat bir şeyleri değiştirmenin enerjisini ortaya çıkaracak, amaç, tepki, kararlılık gibi destekleyici duygu ve düşünceler sürekli bir baskı altında..

Buna alışkanlıklar, vaz geçilmez konfor diyebiliriz. Kendimizi mazur da görebiliriz. Ancak bunların hiç birisi gerçek mazeret olmadığından, bir gün ki, -o gün mutlaka gelecek- biriktirdiğimiz boşlukların havaleli yükünün ağırlığı altında kalabiliriz.

Hayatı sarsan fırtınalar, engellenemez değişimler, karşısında duramadığımız çeşitli hadiselere karşı dayanacak gücü bulamayabilir ve aşırı yorulabiliriz.

İşte hayatın kaçınılmaz getirilerine karşı insan sadece hayatı tanımak, yaşamın gerçek içeriğini bilmek, neden ve niçinlerin içerdiği asli unsurları özümsemekle mukabele edebilir.

Bu kaotik gibi görünen durum, çekirdeğin başına gelenler ile aynıdır aslında. Eğer o çekirdek kökleri vasıtasıyla kendisini geliştirecek maddeler yerine, kendine zarar verecek maddeleri özümseseydi, olduğu yerde çürüyüp gidecekti. Ne meyve verebilecek, ne mükemmelleşebilecek, ne de yaşamının harika sonucunu görebilecekti.

Evet,  genetiği değiştirilmiş gıdalar, insan sağlığına zararlı madde ve işlemler ile üretilen tüketim malzemelerini, nasıl hiçbir kaygı taşımadan, hiçbir insan sınıfını ayırt etmeden piyasaya sürenler var ise, sanal âlem tacirleri de öyle.

Örneğin 1-2 saatlik okuma alışkanlığı insana odaklanma kabiliyeti ile birlikte farkındalık yetisi kazandırır. Doğru ve yanlışı ayırt edebilecek muhakeme gücüne ulaştırır. Böyle bir insan ise kendisine zarar verecek olan şeylerden uzak durması gerektiğinin hem bilincine hem de karşı koyma iradesine sahiptir.

Dolayısıyla mevcut tüketici sistemin devamı için okuma alışkanlığı edinmemelidir.

Fakat bu alışkanlığın tamamen terk edilmesi kimsenin işine yaramayacağından, hiç olmazsa etiket ve fiyat okuyabilmeli, yorumlara göz atabilmelidir. Tüm proje bunun üzerinde şekillenmiştir.

Kısa cümleler ve amansız fotoğraflar ve de ilginç videolar.

Gayet sınırlı saniyeler ve satırların peşi sıra gelen değişikliklerle süreklilik kazandırılması, rağbet ve ilginin çokluğu bağlayıcılığı sağlamaktadır. 2 saatlik bir sanal gezinti sonunda kimse kolaylıkla mantıklı ve anlamlı bir cümle ile ne yaptığını izah edemez.

Bu kayıplar meyveye ve kalbimizdeki çekirdeğe giden yolculuğumuzu engelleyecek durumdadır. İşin sonunda hiç bir şey kazanma şansının olmadığı, insan tüketiminin tüm merhametsizlikle yapıldığı bir arena içinde kendine yer aramak ve bunun için hiç gereklilik ve gerçeklilikle bağdaşmayan korkunç bir zayiat olsa gerek.

Şuurlu olmak, farkına varmak, bu bağlamda neticesiz şeyleri terk edecek irade gücünü tetikler. Ve insan aleyhinde olan şeylerden akıl gereği ile uzaklaşıp kendi gerçeğine doğru ilerlemeye başlar.

Özetle, uzun uzun okumalı, uzun uzun gerçek dünyaya bakmalı, uzun uzun düşünerek huzur bulmalı insan…