4.9.21

İtirafın Gücü

 

Yaşadığımız zaman itibariyle çok yoğunuz. Yapay gündem dayatmaları şahsi dünyamızda kendine gerçek normlarda yer bulabildi.

Bize ait olmayan şeylerle  ilgilenmek, herhangi bir fayda elde edemeyeceğimiz, dokunup düzeltemeyeceğimiz konulara karşı hassasiyetimiz arttı. 

Ne zaman kendimize yönelik bir düşünce içine girmeye çalışsak ,kalp ve fikir dünyamızda bir yolculuk yapmaya hazırlansak , farkında olmadan farklı bir iklimde ,bambaşka bir oyalanmanın ortasında uyanıyoruz.

Hayatımızın sorgulanası kısmına dönüp nereye diye bir soru sormaya kalksak , bir baş kaldırışı ,duygusal bir tepkime ile içimizdeki ayaklanma ortaya çıkıyor.

İrademiz, taş üstüne taş koyma eğilimine girse, bir fidan dikmek amacı elini uzatsa, bir hedef hayali durağanlık duvarından aklımıza yuvarlansa, aniden hisler arasında  büyük bir kaçış başlıyor…

Bize bir şey mi oldu?

Kontrolümüz altında olmayan ömrümüz tükenirken..

Bir şeylere dokunmak ve yaşamın anlamının peşinden gidip kaliteli nefesler almak ve  bu yolculuğu kutlu bir şekilde tamamlayabilmek için hiçbir şeye ihtiyacımız yok mu?

Olması gereken yerde olmayıp, ayağımıza dolaşan onlarca şeyin ne olduğuna bakmayacak mıyız?

Algı dünyamızın güdülmesi, önemsediğimiz şeylerin en önemli olan şeylerimizin yerine geçmiş olmasının nedenini merak etmeyecek miyiz?

Ya tepkisizliğimiz..

Gözümüze çöken hüznün iki saniye geçmeden yerini anlamsızca gülmeye bıraktığı anları görmeyecek miyiz?

Feci bir trafik kazası haberine üzülmekle birlikte iştahımızın kesilmesine bile izin vermeden neler yiyebileceğimizi planlıyor olmak normal mi?

İçinde değer olan iki kelimeyi konuşacak dostumuzun olmamasını nasıl karşılamalıyız?

Kendimizce bulunduğumuz konforu terk etme korkusu ,eylemselliğin getireceği  emek yorgunluğunun tasavvuru nasıl da buz kestiriyor bir şeyler üreteme isteğimizi.

Yine kaybetme telaşı ilişkilerimizi tavizlere taşırken, sabit bir karakter ortaya koymamıza engel olmasını nasıl değerlendireceğiz.

Kendi gerçeğimizi iki yüzlülüğün eşiğine getiren,

Benlik sevgilerin istila ettiği erdem köşeleri gölgelerin karanlığı altında ezilirken,

Yeni bir şeylere başlamak, yenilenmek cesaretini  bir kuruntu uğruna feda ederken ,

Evreni kuşatabilecek ruhumuzu bir nokta içine mahkûm edip,

Tutunacağımız her şeyimizi , desinlere, olsunlara, boş verlere bırakırken ..

Her şey yerli yerindeymiş gibi mi davranacağız yine…

Kaybederken ,yiterken ve biterken artık yeter demeyecek miyiz ???

İNSANIN EN DEĞERLİ VARLIĞI HAYATIDIR. HAYATIMIZIN ANLAMSIZLIKLAR İÇİNDE TÜKENMESİNE İZİN Mİ VERECEĞİZ?

MUŞ GİBİ YAPMAKTAN , MİŞ GİBİ YAŞAMAKTAN NE ZAMAN VAZ GEÇECEĞİZ ?

ASLINDA HİÇ MUTLU OLMADIĞIMIZI KENDİMİZE NE ZAMAN İTİRAF EDECEĞİZ?

Evet,  itirafın gücüne inanın.

İtiraf etmemek sorumluluk dayatmasının oluşturduğu vehmi bir perdedir.

Durumun farkına varmak ve kabul edilmezliğini kendine açıklamak tüm olumsuzluk iklimini değiştirebilir.

İnsanın bu bağlamda ihtiyacı olan en samimi dostluk kedine karşı dürüst davranmasıdır.

Ne olduğumuzu ve ne olmadığımızı,

Ne istediğimizi ve ne istemediğimizi,

Neleri kabul edip , neleri etmediğimizi,

Ne halde olduğumuzu ve nerede olmak isteğimizi,

Yapabileceklerimiz ve yapmayı istediğimiz şeyleri,

Kurtulmak ve kazanmak istediklerimizi  ..

KİM OLDUĞUMUZU VE KİM OLMADIĞIMIZI KENDİMİZE İTİRAF ETMEK YENİ BİR MEVSİM BAŞLANGICININ İLK CEMRE HABERCİSİDİR.


www.piknot.com