27.12.20

Bir VEFÂ Hasbihali


VEFÂ ibaresinin hem sözlük anlamı hem de mana itibariyle içerdiği hakikatlerden söz etmek, çok da önemli olan ve neredeyse tüm hakikat rükünlerinin insani olan karşılığının ruhunu ihtiva eden esaslarına dikkat çekmek niyetiyle VEFÂ hasbihalimize başlıyoruz İnşallah.

VEFÂ Sözlük anlamıyla:

 1. Sözünde durma, verilen sözü yerine getirme

2. Dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadâkat

3. Yetişmek, elvermek, kâfi gelmek

4. Sevgi ve dostluk göstermek gibi manaları içinde toplayan bir kelimedir.

Bu kelime ibare yapısından müspet manada beşeri fiillere döndüğünde aşağıda ifade edeceğimiz sıfatları tazammun eder.

1. Vefâ-dar (Vefâdar) : Vefâlı, dostluğunda ve sevgisinde sebat eden, dostluğuna bağlı olan kimse

2. Vefâ-kâr (Vefâkâr) : Vefâ gösteren, vefâ sâhibi, vefâlı kimse

3. Vefâ-perver : Sevgisinde sebat eden, sözünde duran, vefâlı kimse

4. Vefâ-şiar : Âdeti vefâ olan, vefâ ile sıfatlanmış vefâlı kimse anlamına gelmekle birlikte, zıddıyet itibariyle :

Vefâ-bîgâne : Sözünde, sevgisinde durmayan, vefâsız manasıyla kendine özgü bir yapıyı tanımlar.

VEFÂ ortak değerler çerçevesinde dünya ve ahirete kadar uzanan niteliği ile ;

1. Bezm-i elestte verilen fıtrat sözü üzerine Allah’a sâdık kalma ( bak: A'râf Suresi – 172)

·         Bu sadakatin alameti olarak:

·         Anlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir (2/177)

·         Verdiğiniz sözü de yerine getirin; çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir (17/34)

·         Ve onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler (23/8)

·         Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler (70/32) gibi tarif edilen hasiyete uygun şuur ile hareket etmek.

2. Dini hakkı tebliğde, Marziyat-ı Rabbaniyeyi talimde, Güzel ahlâkı tesiste, Nefs ıslah ameliyesi ile terbiyede, yüksek hasletlerin derkinde söz ve yetkinlik sahibi olarak kendisine itaat edilmesi emredilen Peygamberimizin A.S.M gayreti, mücadelesi, fedakarlığı, feragati, şefkati ile ortaya koyduğu hizmete karşılık olarak sadakat ve vefa göstermek.

3. Müminlerden öyle erler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirdiler; kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir; (verdikleri sözü) hiçbir şekilde değiştirmediler. Ahzâb Suresi – 23

Sahabe-i Güzin’in  (R.A.ecmain) gösterdiği sadakat ve vefadarlığa hürmeten cümle varlıklarına saygılı olmak ve onlardan mervi olan mesaile karşı tazim içinde bulmakla istifade kanallarını açık tutmak.

4. Allah’a C.C ve Resulüne S.A.V  ve tabi olanlara tabi olanlara ve elden ele asrımıza kadar bu hakikatleri Ehl-i Sünnet Vel Cemaat denilen sırat-ı müstakim ehli olarak istikametle taşıyan tüm zevat-ı mübarekeye hürmetkar olmak ve miraslarına sahip çıkmak.

5. Tartışmasız sadakat vefaya layık olan anne babaya vefadar olmak.

6. Yine emri ilahi ile belirlenmiş ve efendimizce mükerrer dikkat çekilmiş, aile, hısım, akraba mabeynindeki münasebeti muhafaza etmek.

7. Dostluk, arkadaşlık ve kardeşlik dairesinde olan kimselere karşı vefâlı olmak. Şeklinde özetleyebiliriz.

Bu özet açıklamanın anlam bütünlüğünü düşündüğümüzde VEFÂ’nın tek kelime ile bilinçli kulluğu ifade ettiğini görebiliriz.

Yine insan hayatını fesada veren, yaşam kalitesini düşüren şeyleri izlediğimiz hayat aynasının yüzünde VEFÂ’nın kendinde topladığı sorumluluklara uygun davranmamaktan doğan sonuçları rahatlıkla tespit edebiliriz.

Uyulmayan fıtrat ahidleri ile içtimai yükümlülüklerimize yönelik olarak gereğini yapmamakla VEFÂSIZLIK sınıfına dahil olmamız kaçınılmazdır.

Konuyu biraz daha derinleştirelim.

Amir makamca itaat emri verilen her şeyin , memur  makamınca itaati esastır. Bu meyanda Allah’tan C.C gelen her muhatap  emre itaat farzdır. İtaat etmemenin günahı ve cezai karşılığı olması katiyesinin yanı sıra; Fıtri ahdi bozmuş olmanın ve değerler arasında ki sıla-ı rahmi koparmanın acil bir cezası olarak kişinin yaşamını zorlaştıracak kaideler harekete geçecektir.

Örneğin:

·         Zekat vermeyenin, vermesi gerektiği zekat miktarının bir musibetle elinden çıkması,

·         Sadaka ve tasadduktan kaçınanlara hastalık ve müşkülatın isabet etmesi,

·         Ana baba hakkında riayet etmeyenlerin dünyevi işlerinin bozulması, ( bu esas ehl-i islâm arasındadır. tüm insaniyetini dünyaya feda edenler ve ahireti verip dünyaya talip olanlar ticaretleri gereği dünyevi olarak söz konusu durumlarla karşılaşmayabilirler. Çünkü onların bu ticaretlerine karşı Allah’ın taahhüt ettiği muvakkat galibiyet kendini gösterecektir.)

·         İbadette yapılan tembelliklerle, ubudiyet lezzetinin kaçması,

·         Uzun süren gaflet hallerinin çeşitli ruhi hastalıklara dönmesi,

·         Şeriatı fıtriyeye muhalefet etmekten doğan kazalar, belalar gibi birçok olumsuzluk.

Bu konuyu yukarıdaki başlıklar altında hülasa edersek vefa ve sadakat gereken her bir rükne karşı vefasız ve bigane kalmak, ahsen-i takvim hakikatine ters düşmek demektir. BU TERS DÜŞMENİN İNSAN HASİYETİNDE ERİTİP YOK ETTİĞİ ESAS, HİLKATİNDE OLAN FAZİLETTİR.

Fazilet kaybı ise insanlığın mümtaz şahsiyetini faziletsizlik denilen alçak bir kişilikle değiştirmesi anlamına gelir.

İtikadi olan ve bu çerçeveye bağlı sair rabıtalardan ayrılarak, yukarıda 7’nci tanımda bahsi geçen konuya muhtasaran değinip yazımızı bitireceğiz.

İnsanın yaşadığı sosyal hayat içinde üzerinde en çok konuşulan ve birçok vesile ile dile getirilen ve hakkında en çok şikâyet barından VEFASIZLARIN bile VEFASIZLIKTAN şikâyet ettiği bir durum gerçeği vardır.

“Bende yok sabru sükûn, sende vefadan zerre,

İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre”.....................Nâbî

“Ehibbada vefâ yok âşinâ bîgânedir Hayrî

Bu âlem bildiğim âlem değil, bilmem ne hâl oldu.” .......Reisületıbba Hayrullah Efendi / 1866

“Lafz-ı vefayı yazsa da bilmez meâlini

Kimse güvenmesin bu zemâne kibarına”......Ahmed Cevdet Paşa

“Ey dost! Sen, gamlar içinde bulunduğun halde neşeli ol; vefasız olan, vefa nedir bilmeyen şu dünyada, sen vefalı ol! “.......... Hz.Mevlâna

Vb.

Efendimize A.S.M ait olan ve VEFAYA dikkat çeken bazı Hadis-i Şerifler

“İyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra, baba dostunun âilesini kollayıp gözetmesidir.” (Müslim, Birr ve Sıla, 11-13)

Hazret-i Âişe ile beraberken huzûr-i saâdetlerine ihtiyar bir hanım gelir………………………………….. Hazret-i Âişe efendimizin ona yaptığı ihtiramı merak ederek;

“‒Bu yaşlı hanım kimdi yâ Rasûlâllah?” diye sorar. O da;

“‒Hatice’nin arkadaşı olup onun sağlığında bize gelip giderdi. KUŞKUSUZ AHDE GÜZEL BİR ŞEKİLDE VEFÂ GÖSTERMEK ÎMANDANDIR.” buyurur. (Hâkim, Müstedrek, I, 20)

“ ‒ Ben ona merhamet ediyorum, çünkü onun kardeşi (Bi’r-i Maûne’de) benim (ashâbımla beraber şehid edilenler) arasında idi.” (Buhârî, Cihâd, 38)

Onlar benim ashâbıma iyilik yaptılar, ben de bizzat onlara iyilik yapmak istiyorum.”(İbn Kesîr, Bidâye, III, 99)

“‒Kanınız kanım, mezarlığınız mezarımdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Düşmanlarınız düşmanım, dostlarınız dostumdur.” (İbn-i Hanbel, III, 461)

Peygamber A.S.M Allah Teâlâ’nın;

“ ‒ Ben kıyâmet günü şu üç (kısım) insanın düşmanıyım.” buyurduğunu bildirmiş, ilk olarak da “Allah adına yemin ettikten sonra sözünden cayan kişi”yi zikretmiştir. (Buhârî, Buyû, 106)

“ ‒ Kıyâmet günü, ahdine vefâ göstermeyen kimselerin arkasında bir bayrak bulunacak ve vefâsızlığı ölçüsünde o bayrak yükseltilecektir.” (Müslim, Cihâd, 15)

“ ‒ Kim ahdini bozarsa, Allah mutlaka ona bir düşman musallat eder.” ( İbn-i Abbas R.A Muvatta, Cihâd, 4)

Resulullah (SAV) buyurdular ki:

" ‒ Allah eski dostluğu devam ettirmeyi sever. Öyle ise onu devam ettirin." (Camiussağir - 1874).

Gibi birçok hakikat meselenin ciddiyetini ve vefanın tüm sosyal hayat kalitesini belirleyen çeşitli yönlerini göstermek için yeterlidir.

Biz şimdi konuyu daha yakına taşıyalım. Şöyle ki:

Yaşadığımız sıkıntıları, yalnızlık hislerini, sadık dostluktan yakınmalarımızı, gördüğümüz ilgisizlik ve samimiyetsizlikleri insaf ölçüsü ile değerlendirdiğimizde, her şeyi bünyesinde toplayan VEFÂ hakikatine muhalefet ettiğimiz gerçeğini gayet açık göreceğiz.

Dostluklarımıza gerekli sadakat de olmamak ve dostluğun devam etmesini temin etmek için bir çaba göstermemekle içine düşeceğimiz mazeret bataklığı bir karşılık olarak bizi bulacaktır.

Kendini düşünmek hissinin galibiyeti sonucunda, kendini düşünmenin menfaat ötesi ağırlığı ruhu ezecek bir kütleye ulaşacaktır.

Kaçınılan fedakarlıklar sonucunda birçok fenalıklar ortaya çıkarak yeni ve sıkıntılı meşguliyetler olarak bizi saracaktır.

İlişkilerimizde korumadığımız nezaket ve sorumlu geri dönüşler olmadığında, muhalefet etmiş olduğumuz hayırlı karşılıklar yerine kaybettiğimiz şeylerin önemi çok fazladır.

Güzel ve bereketli bir ilişkiyi devam ettirmek için tercih edilecek sözlere olan dikkat bağlamında:

Şeytan, aralarını bozmaması için, kullarım güzel konuşsun! (İsra 53)

Ve en muhtaç olduğun bir zaman nimeti olarak:

“ ‒ Kıyamette hiçbir himayenin bulunmadığı zaman, Allahü teâlânın himayesinde bulunacak yedi kişiden biri, birbirini [sırf Allah rızası için] sevenlerdir. “ (Buhari) Gibi değerleri yitirmenin pişmanlığı sarsıcıdır.

Yine insanın vefâ planında sorumlu olduğu, fakat türlü bahanelerle görmezden geldiği ve bedbin niyetlerin bezediği birçok girişimin aksul-amel yapması yine peşin cezalardandır.

Hülasa huzursuzlukların, sıkıntıların, kargaşaların, istikrarsızlıkların ve daha nice olumsuzlukların sebebi ne görünürse görünsün, hakikati ilgili dairesine karşı yapılan VEFASIZLIKTIR.

Kaderle her efal’e bir karşılık takdir edilmiştir.

Meşru olmayan yollarla -pişmanlık ve vazgeçmek olmaksızın- doğru neticeye varmak imkansızıdır.

Hakikate ve şer-i şeraite RAĞMEN muhalefet etmenin bir özrü yoktur.

Gerçekler zanlarla mahiyetlerini değiştirmezler.

Kanunlar şahısların keyiflerini tabi değildir.

Teklife tabi tutulan insandır. Dolayısıyla sorumlu davranmak onun vazifesidir.

Tevile sapmak, özürler icat edip onlara sığınmanın karşılığı güzel yaşama konusunda birçok engele takılmak olacaktır.

Birçok sıkıntının beceriksizlik ve ortaya koyulan kabiliyetsizlik ve yanlış işlerle telebbüs etmekten neşet ettiği bir hakikattir.

Unutmamalı ki ; yalnız iyilik iyilik getirir.

Vefalı olanlar vefa bekleyebilir ve vefa umud edebilir.

Vefalılar velev vefa görmeseler de bu yüksek hasletlerine karşılık VAFî olan ALLAH onlara KÂFİ gelecektir.

İnsanın en büyük engeli kendi nefsi olduğu gibi düşmanı da emmare namıyla kulak verip her zaman dinlediği vesvastır.

YOKSA İNSAN FITRAT KANUNLARINA MUVAFIK DAVRANSA NEDEN BU ÇARKLARIN ALTINDA KALIP EZİLSİN Kİ…

BAŞINIZA GELEN HER MUSİBET KENDİ YAPIP ETTİKLERİNİZ YÜZÜNDENDİR; KALDI Kİ ALLAH BİRÇOĞUNU DA BAĞIŞLAR………. Şûrâ Suresi – 30

 

Vesselam

 

.