5.12.20

Bir Denge Hasbihali

İnsan hayat yolculuğu içinde bir çok menzile uğrar..bir çok şeye dokunur ve yine bir çok şeyle münasebet kurar. Yaradılış özelliği ile yaratalılmışlar arasında ilişkilendirilmiş bir dairesi de vardır.

İlgili olduğu her şeyden kendine bazı payeler çıkarır ve ister istemez hissedar olur. Edindiği bilgiler, biriktirdiği tecrübeler mizacı üzerinde kendine yer bulur. Karakter ve istidadının rengiyle boyanır. Veya kendi rengiyle onları boyar…

Böylelikle kişiden sudur eden ne varsa kendine özgü olarak hallendiği şekilde ortaya çıkar.

Kazanımların kârlılık göstergesi yaşanılabilir ölçülerle sahibini huzurlu vicdana taşıması ile belli olur.

Örneğin insanın aklı yorucu, karışık ve istikrarsızlık sendromları içinde olmamalı.

Kalbinde bir hastalık bitkinliği barınmayarak, muhabbet, sevinç ve merhamet yurt tutmalı.

Sürekli kargaşa ve çatışma hali hakikatin ortaya çıkmasında belirli bir zaman gerekli olmakla birlikte yerini itminana bırakmayıp devam etmesi bir şeylerin yolunda gitmediğinin işaretini verir.

İnancın en temel belirginliği sekinet ve gönül rahatlığıdır. İşin mücadele kısmının yer aldığı durumlarda ise cesaret ve güven ikliminin hakimiyeti vardır. Yani uzun süreli bulanıklıklar ve tatmin arayışları bir metot yanlışlığı ile birlikte, bir konum hatasını da ifade eder.

Bu çok teferruatlı meseleyi özetle anlatmak mümkündür. En kısa ifade ile insanın mana alemi, kâinat gibi bir ahenk içinde olmalı, zerreden yıldızlara kadar ne varsa, sistemli dayanışma ve işleyişlerinin ritmik yapısına benzer bir ünsiyet ve barış ortamı kişinin dünyasında karar kılmalı.

Çünkü kâinatta olan her şeyin her şeyle bağlılık ilkesi, insanın varlık programında da ayni planla bulunmaktadır. Sistem bozulduğunda ve iletişim koptuğunda fizyolojik hastalıklar nasıl ortaya çıkıyorsa, aynı şekilde manevi donanımlar arasındaki bağ ve doku zedelendiğinde, insanın manevi işlevselliği adeta kısmi felç geçirir. Sonuçsuz ve eylemsiz refleksler kendini istemsiz ataklar suretinde izhar eder.

Sürekli derin denizlerin sahil görmeyen yerlerinde rotasız bir şekilde kısır döngü akıntısına kapılıp belirsizlikle sürüklenip durulur.

Bu nedenle nerede olduğunu anlamanın en kısa yolu ne halde olduğuna bakmakla net görünür.

Mutsuzluk,

Başarısızlık,

İtibar kaybı,

Yalnızlık,

Kendi kendine yetmeme,

Beğenilme çabası,

Dikkat çekmeye çalışma,

Olduğundan farklı görünme gibi birçok kirli handikap sarmalından oluşan bir abluka altında hissediliyorsa, yukarıda söz edildiği gibi bir şeyler yanlış gidiyor ve doğruların yerleri değişmiştir.

Kabiliyetin yitirilmesi, idrak etme yetisinin zarar görmesi, iltibaslar ve tükenmek bilmeyen soru ve sorunların her an yediden gündem olması; “ne oluyor böyle” demenin vaktinin geldiğini haber veren son noktadır.

Eğer inanıyorsanız diye atfedilen gerçeğin vereceği eman ile iman ve tevekkülden gelen umut ..bilmek ve uygulamaktan gelen  işlemek neşesi gibi bir çok güzel duygunun kişiyi onurlu ve aziz kılması yerine, endişe ve tereddüt dolu bir ruh hali ne kadar yorucudur.

İnancın kabul süreci ile birlikte taşıdığı içerik ve önermelerindeki realiteyi benimsemekle başlayan ısınma süreci, yani hadisenin insanın his dünyasına sirayet etmesi belirli bir düzen içinde olur.

Bu işletim ağı içerisine karışan yapay ve niteliği olamayan metastaz gelişim çöküntü anlamına gelir. Bu nedenle aklın gereği olan istikamet çizgisi, kalbin iktizası olan muhabbet cilvesi, ruhun mahiyetinde olan sıla özlemi, vicdanı aydınlatan ilimin ve bilginin enerjisi, varlığı top yekin motive eden yerli yerinde olmanın  dışında bir yerlerde kalmak cehennemi bir durum olsa gerek.

Her şeyden etkilenmek,

Tesir altın girmek,

Vehmi olan sızmaların baskısı altında kalmak,

Üretim tarafı olmamak,

Çıkış ve çözüm bulmakta becerisiz olmak,

Hak ve insaf ölçüleri kaybetmek,

Zarafet ve nezaket fukaralığı,

Ve en önemlisi ne yapacağını bilmemekten gelen telaş ve bundan doğan gerginliğin oluşturduğu müvazenesizlikle sürekli kaybetmekten gelen üzüntü nasıl teskin edilebilir ki?.............

Özetle ve Genel hatları ile yeterli durumda savunma ve koruma yapısına sahip olmayan içsel bir bağışıklık sistemi, etkiye açık olduğundan her fikrin ve olumsuz düşüncenin sisteme karışmasına neden olur.

Böylelikle kaçınılmaz sonuç olan Fikri vertigo başladığında ise hakikati duymak ve anlamakta denge unsuru olan manevi kulak kristalleri yerinden oynamıştır. Artık ayakta durmak ve bir zaman var olan değerlerini sakınmak zorlaşır.

Kuvvet kaybı nedeni ile haksızda olsa kolay olan şeyler tercih edilir. İhtimallerin en zayıf olanı en güçlü olarak kabul edilir. Oysa bunların hepsi peşi sıra gelecek yeni mağlubiyetlere yataklık yapan düşkünlük halleridir.

Her şey böyle karıştığında, tükenmişlik ve yoksunluk hissiyatları karanlık örtüsünü çekmeye başladığında bulunduğunuz yerden kalkın ve masanın karşınsa geçin …Savaştığınız, didindiğiniz ve size mutluluk getirmeyen o sandalyeyi terk edip, düşman görüp, hasım ve adi değerlendirdiğiniz şeylerle yer değiştirin…