“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
78 -*RAHMETEN LİL-ÂLEMÎN* *(A.S.M)*
Anlamı: Allah’ın bütün yaratıkların
iyiliğini isteyip onlara yardım etme İnceliği, ihsan, affetmek ve acıyıp
esirgemesinin tezahürü, kullarına sevgi, şefkat ve merhametini asar ve hidayeti
ile izhar etmesinin temsilcisi, göstericisi, mahzarı..mülk ve melekut
alemlerinde rahmetin, kendisini kendisiyle gösterdiği zat olan Hz. Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm.
*Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil
âlemîn.**Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik*.(Enbiyâ, 21/107)
*Andolsun içinizden size aziz bir
peygamber gelmiştir*.(Tevbe, 9/128)
*Ey Peygamber! Biz seni bir şahit,
bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah`ın izniyle Allah`a çağıran ve nur saçan bir
kandil olarak gönderdik*. (Ahzap, 33/45 ve 46)
*Ve sen elbette yüksek bir ahlâka
sahipsin*. (Kalem, 68/4)
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
… Hem kendi san’atını beğendirmek ve nazar-ı dikkati celb etmek ve masnuunu
ve seyircilerini memnun etmek için herşeyde öyle bir nazik san’at ve ince
hikmet ve âlî zînet ve şefkatli bir tertib ve tatlı vaziyet görünüyor; bedahet
derecesinde anlaşılır ki, kendini zîşuurlara bildirmek ve tanıttırmak isteyen
perde-i gayb arkasında öyle bir san’atkâr var ki, herbir san’atıyla çok
hünerlerini ve kemâlâtını teşhirle kendini sevdirmek ve medh ü senâsını
ettirmek ister.
Hem zîşuur mahlûkları minnettar ve
mesrur ve kendine dost etmek için tesadüfe havâlesi imkân haricinde ve
umulmadığı yerden leziz nimetlerin her çeşidini onlara ihsan ediyor.
Hem derin bir şefkati ve yüksek bir
merhameti ihsas eden mânevî ve kerîmâne bir muamele, bir muarefe ve lisan-ı hal
ile ve dostâne bir mükâleme ve dualarına rahîmâne bir mukabele görünüyor.
Demek bu güneş gibi zâhir olan
tanıttırmak ve sevdirmek keyfiyeti arkasında müşahede edilen lezzetlendirmek ve
nimetlendirmek ikramı ise, gayet esaslı bir irade-i şefkat ve gayet kuvvetli
bir arzu-yu merhametten ileri geliyor. Ve böyle kuvvetli bir irade-i şefkat ve
rahmet ise, hiçbir cihette ihtiyacı olmayan bir Müstağnî-i Mutlakta bulunması
elbette ve herhalde kendini âyinelerde görmek ve göstermek isteyen ve tezahür
etmek, mâhiyetinin muktezası ve tebarüz etmek, hakikatinin şe’ni bulunan
nihayet kemâlde bir cemâl-i bîmisâl ve ezelî bir hüsn-ü lâyezâli ve sermedî bir
güzellik vardır ki, o cemâl kendini muhtelif âyinelerde görmek ve göstermek
için merhamet ve şefkat suretine girmiş, sonra zîşuur âyinelerinde in’âm ve
ihsan vaziyetini almış, sonra tahabbüb ve taarrüf, yani kendini tanıttırmak ve
bildirmek keyfiyetini takmış, sonra masnuatı ziynetlendirmek, güzelleştirmek
ışığını vermiş….Şualar
…İsm-i Rahmân’ın cilvesi olan
rahmet-i vâsia, o Rahmeten li’l-Âlemîn ile tezahür eder. Ve ism-i Vedûdun
cilvesi olan tahabbüb-ü İlâhî ve taarrüf-ü Rabbânî, o Habib-i Rabbü’l-Âlemîn
ile netice verir, mukabele görür…Lem’alar
…Hem o melek, cin ve beşerin seyyidi
olan zât, şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve Rahmet-i
İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbâniyenin misali ve Hakkın en münevver
burhanı ve hakikatin en parlak sirâcı ve tılsım-ı kâinatın miftahı ve muammâ-yı
hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şârihi ve saltanat-ı İlâhiyenin dellâlı ve
mehâsin-i san’at-ı Rabbâniyenin vassâfı; ve câmiiyet-i istidat cihetiyle, o zât
mevcudattaki kemâlâtın en mükemmel enmuzecidir. Öyle ise, o zâtın şu evsâfı ve
şahsiyet-i mâneviyesi işaret eder, belki gösterir ki, o zât kâinatın illet-i
gaiyesidir. Yani, “O zâta şu kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı halk etmiştir.
Eğer onu icad etmeseydi, kâinatı dahi icad etmezdi” denilebilir. Evet, cin ve inse
getirdiği hakaik-i Kur’âniye ve envâr-ı imaniye ve zâtında görünen ahlâk-ı
âliye ve kemâlât-ı sâmiye, şu hakikate şahid-i katı’dır…Mektubat
…İnsanı halk edip Kur’ân’ı ona talim
eden Zât-ı Zülcelâlin Rahmân ismiyle tecellî-yi kübrasına, Rahmetin tecelliyatı
adedince ona hamd ü senâ ederek ve Seyyidü’l-beşer Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâmı Rahmeten Lil’âlemîn gönderdiği o Resul-i Ekremine Risaletin
semereleri adedince ona, âl ve ashabına salât ü selâm ve hadsiz şükrediyoruz
ki, onun mu’cize-i kübrası ve hakaik-ı kâinatın remizleri ve işaretleri ile
tamamıyla cem edilen Kur’ân-ı Azîmüşşan asırların geçmesi ile dâim, bâkî ve
nev-i beşere mürşid, tâ kıyamete kadar beka vermiş. Ve o Resul-i Ekremi onlara
Üstad-ı Azam eylemiş… Emirdağ
Lâhikası – II
…Muhammed Senin kulun, peygamberin,
âlemlerde seçkin kıldığın kulun, dostun, mülkünün güzelliği, san’atının melîki,
inayetinin pınarı, hidayetinin güneşi, muhabbetinin lisanı, rahmetinin misali,
mahlûkatının nuru, mevcudatının şerefi, kâinatının tılsımının keşfedicisi,
rububiyet saltanatının dellâlı, isimlerinin hazinelerinin tarif edicisi,
kullarına Senin emirlerini talim edici, kâinat kitabının âyetlerinin tefsir
edicisi, yarattığın varlıklar üzerindeki tecellilerini görmek ve şuurlu
kullarına göstermek için medar yaptığın zat, kendi cemâline ve isimlerine olan
muhabbetinin ve san’atına ve san’at eserlerine ve mahlûkatının güzelliklerine
olan muhabbetinin aynası; âlemlere rahmet olarak ve bu âlem sarayının
nakışlarındaki renk ve san’atların hikmetleriyle rububiyet saltanatının
mükemmel yapısındaki güzellikleri beyan etmek ve kâinat kitabının
kelimelerindeki, âyetlerindeki ve satırlarındaki hikmetlerin işaretiyle Senin
isimlerinin hazinelerini tarif etmek ve razı olduğun şeyleri bildirmek üzere
gönderdiğin sevgilin ve resulündür, ey Göklerin ve Yerlerin Rabbi! Ona ve âline
ve ashabına ve kardeşlerine, her anda ve her zamanda milyonlar salât ve selâm
olsun…. Yirmi Dokuzuncu
Lem'a / Dördüncü Bab
….Sual: Salâvatın bu kadar kesretle
hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı nedir?
Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâma salâvat getirmek, tek başıyla bir tarik-i hakikattır. Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm nihayet derecede Rahmete mazhar olduğu halde, nihayetsiz
salâvata ihtiyaç göstermiştir. Çünkü, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
bütün ümmetin dertleriyle alâkadar ve saadetleriyle nasibedardır. Nihayetsiz
istikbalde, ebedü’l-âbâdda, nihayetsiz ahvâle mâruz ümmetin, bütün
saadetleriyle alâkadarlığının ihtiyacındandır ki, nihayetsiz salâvata ihtiyaç
göstermiştir.
Hem Resul-i Ekrem hem abd, hem resul
olduğundan, ubudiyet cihetiyle salât ister, risalet cihetiyle selâm ister ki:
Ubudiyet halktan Hakka gider, mahbubiyet ve Rahmete mazhar olur. Bunu es-salât
ifade eder. Risalet Haktan halka bir elçiliktir ki, selâmet ve teslim ve
memuriyetinin kabul ve vazifesinin icrâsına muvaffakıyet ister ki, selâm lâfzı
onu ifade ediyor. Hem biz seyyidinâ lâfzıyla tabir ettiğimizden, diyoruz ki: *Ya
Rab! Yanımızda elçiniz ve dergâhınızda elçimiz olan reisimize merhamet et ki,
bize sirayet etsin*.
*Allah’ım, Senin kulun ve resulün
olan efendimiz Muhammed’e ve onun bütün âl ve ashabına salât eyle*…Barla
Lahikası
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan,
ebedî, tükenmez bir hazine-i nur buluyor. O hazineyi bulmasının çaresi, rahmetin
en parlak bir misali ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisanı ve dellâlı
olan ve Rahmeten li’l-Âlemîn ünvanıyla Kur’ân’da tesmiye edilen Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebaiyetidir. Ve bu Rahmeten li’l-Âlemîn
olan rahmet-i mücessemeye vesile ise, salâvattır.
Evet, salâvatın mânâsı rahmettir. Ve
o zîhayat mücessem rahmete rahmet duası olan salâvat ise, o Rahmeten
li’l-Âlemînin vüsulüne vesiledir. Öyle ise, sen salâvatı kendine, o Rahmeten
li’l-Âlemîne vesile yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmân’a vesile ittihaz et. Umum
ümmetin, Rahmeten li’l-Âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir
kesretle, rahmet mânâsıyla salâvat getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir
hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir surette
ispat eder.
Elhasıl: Hazine-i rahmetin en
kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu
gibi, en birinci anahtarı dahi Bismillâhirrahmânirrahîm’dir. Ve en kolay bir
anahtarı da salâvattır.
Allahım!
“Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin
zâta ve bütün âl ve ashabına, Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır bir
şekilde salât ve selâm et. Bize de, Senden gayrı, Senin mahlûkatından hiç
kimsenin merhametine muhtaç olmayacağımız bir rahmet ile merhamet et…Lem’alar