“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
65 -*HÂTEM-İ DİVAN-I NÜBÜVVET* *(A.S.M)*
Anlamı: Peygamberler meclisinin mührü, en son halkası olan Hz.
Muhammed (A.S.M.)
1. Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâm, resuldür.
2. Ekmelü’r-Rusüldür.
3. Hâtemü’l-enbiyadır.
4. Risaleti, âmmedir.
5. Şeriati, sâir şeriatlerin
mehâsinini cem ile onların nâsihidir…..İşaratü'l-İ'caz
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
…Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm
Hâtemü’l-enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının
başındadır….Sözler
…Nasıl ki nur-u muhammedî ve
hakikat-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, divan-ı Nübüvvetin hem fatihası, hem
hâtimesidir. Bütün enbiya onun asl-ı nurundan istifaza ve hakikat-i dininin
neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve nur-u Ahmedî (a.s.m.)
cephe-i Âdem’den, tâ zât-ı mübarekine müteselsilen tezahür edip neşr-i nur
ederek, intikal ede ede tâ zuhur-u etemle kendinde cilveger olmuştur….Barla
Lahikası / Bediüzzaman Said Nursî
…Başta İmam-ı Buharî ve İmam-ı
Müslim ve eimme-i hadîs, Hazret-i Aişe’den naklediyorlar ki:
“Allah seni insanlardan
koruyacaktır.” âyeti nâzil
olduktan sonra, ara sıra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı muhafaza eden
zâtlara ferman etti:… “Nöbettarlığa lüzum yok. Benim Rabbim beni hıfz ediyor.”
İşte, şu Risale de, baştan buraya
kadar gösteriyor ki, şu kâinatın her nev’i, her âlemi, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmı tanır, alâkadardır. Herbir nev-i kâinatta onun
mu’cizâtı görünüyor. Demek, o zât-ı Ahmediye (a.s.m.), Cenâb-ı Hakkın fakat
“kâinatın Hâlıkı” itibarıyla ve “bütün mahlûkatın Rabbi” ünvanıyla memurudur ve
resulüdür. Evet, nasıl ki bir padişahın büyük ve müfettiş bir memurunu herbir
daire bilir ve tanır; hangi daireye girse onunla münasebettar olur. Çünkü
umumun padişahı namına bir memuriyeti var. Eğer meselâ yalnız adliye müfettişi
olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebettar olur; başka daireler onu pek
tanımaz. Ve askeriye müfettişi olsa, mülkiye dairesi onu bilmez. Öyle de,
anlaşılıyor ki, bütün devâir-i saltanat-ı İlâhiyede, melekten tut, tâ sineğe ve
örümceğe kadar herbir taife onu tanır ve bilir veya bildirilir. Demek,
Hâtemü’l-Enbiyâ ve Resulü Rabbi’l-Âlemîndir. Ve umum enbiyanın fevkinde,
risaletinin şümulü var….Mektubat
…Hâtem-i divan-ı nübüvvet; ve bütün
enbiyanın mu’cizeleri onun dâvâ-yı risaletine birtek mu’cize hükmünde olan
enbiyanın serveri; ve şu kâinatın mâbihi’l-iftiharı; ve Hazret-i Âdem’e
(aleyhisselâm) icmâlen talim olunan bütün esmânın bütün merâtibiyle tafsilen
mazharı; yukarıya celâl ile parmağını kaldırmakla şakk-ı kamer eden; ve aşağıya
cemâl ile indirmekle yine on parmağından kevser gibi su akıtan; ve bin mu’cizat ile musaddak ve müeyyed olan
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm…Sözler
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
…Hâlık-ı Âlemi bize târif ve ilân
eden deliller ve burhanlar, lâyüad ve lâyuhsâdır. O delillerin en büyükleri
üçtür.
Birincisi: Bazı âyetlerini gördüğün,
işittiğin şu kitab-ı kebir-i kâinattır.
İkincisi: Bu kitabın âyetü’l-kübrâsı
ve divan-ı nübüvvetin hâtemi ve künûzu mahfiyenin miftahı olan Hazret-i
Muhammed Aleyhissalatü Vesselâmdır.
Üçüncüsü: Kitab-ı âlemin tefsiri ve
mahlûkata karşı Allah’ın hücceti olan Kur’ân’dır…………………………Şimdi, şu ikinci
burhan-ı nâtıkı olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımalıyız,
dinlemeliyiz………Reşhalar
…İ’lem eyyühe’l-aziz! Kur’ân-ı Kerim
okunurken, istimâında bulunduğun zaman muhtelif şekillerde dinleyebilirsin.
1. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, nübüvvet kürsüsüne çıkıp nev-i beşere hitaben Kur’ân’ın âyetlerini
tebliğ ederken, kıraatini kalben ve hayalen dinlemek için kulağını o zamana gönder.
O fem-i mübarekinden çıkar gibi dinlemiş olursun.
2. Veya Cebrâil (a.s.) Hazret-i
muhammed’e (a.s.m.) tebliğ ederken, her iki hazretin arasında yapılan
tebliğ-tebellüğ vaziyetini dinler gibi ol.
3. Veya Kab-ı Kavseyn makamında,
yetmiş bin perde arkasında Mütekellim-i Ezelînin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâma olan tekellümünü dinler gibi hayalî bir vaziyete gir….Mesnevi-i
Nuriye