Ey Allah’ım, ey Rabbimiz! Bizi Cehennem ateşinden halâs eyle, muhafaza et, necat ver!
Allah’ım, bize âfiyet ver, bizi affet, bizi iyilerle birlikte pâk ve temiz diyarın olan Cennete koy.
Bunu sadece affınla yap, ey kullarını azaptan koruyan Mücîr! Fazıl ve kereminle olsun, ey bütün günahları bağışlayan Gafur!
Ben, şu kıymetli ve şerefli isimlerinin, şu yüce ve lâtif sıfatlarının hakkı için istiyor ve yalvarıyorum ki, Efendimiz Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâma, onun yaptığı iyilikler sayısınca salât ve selâm eyle!
Allah’ın ismiyle.
Allah bana kâfi.
Allah’tan başka ilâh yok.
Allah her şeye şahit.
De ki; O Allah’tır. Allah’ın dilediği olur. Rabbim Allah’tır. Allah’ın şânı yücedir. Allah âlîdir. Allah’a tevekkül edip güvendim. Allah onlara karşı sana kâfidir. O her şeyi işiten ve bilendir.
Bütün kusurlardan münezzehsin. Ey kendisinden başka ilah olmayan Allah’ım! Eman ver bize, eman diliyorum. Sana olan medih ve senâları sayıp dökemiyorum. Sen, Zâtını övdüğün gibisin.
Ey bütün kemâl sıfatlarını taşıyan hakikî Ma’bud olan Allah! Ey bütün mahlûkata rızık verip merhamet eden Rahman! Ey ahirette sâlih kullarına lütuflarda bulunacak olan Rahîm! Ey bütün günahları bağışlayan Gafûr! Ey kullarının ibâdet ve şükürlerine bol mükâfatla karşılık veren Şekûr!
Zâtın için saydığın güzel isimlerin, yüce sıfatların ve eksiksiz kelimelerin hakkı için Senden istiyor ve yalvarıyorum ki, beni, anne-babamı, Üstadım Said Nursî’yi, Nur Talebelerini ve bütün erkek ve kadın mümin ve Müslümanlardan hayatta olan ve ölenleri bağışla!
Bize öyle bir merhamette bulun ki, Senden başkasının merhametine ihtiyacımız kalmasın!
Dünyada ve ahirette ihtiyaçlarımızı yerine getir ve dilediğimizi ihsan eyle! Dünyadan ayrılırken son nefesimizi saâdet, şehâdet, ikram ve müjdeyle vermemizi nasip eyle!
Bizim adımıza Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı lâyık ve müstahak olduğu şeylerle mükâfatlandır.
Gözümüzü açıp kapayıncaya kadar bizi ne nefsimize, ne de yaratıklarından hiç birine havâle etme!
İşlerimizi ıslah edip, yoluna koy! Bizi, hiç zâil olmayan ilim ve sıyânetinle himâye eyle! Ayrı yaşanamayan desteğinle bizleri muhâfaza eyle, ey Celâl ve İkram Sahibi!
Bizden ve bu isimleri üzerinde taşıyan kimselerden cin, insan ve şeytanlardan gelecek âfetleri, yer sarsıntılarını ve Allah korkusundan meydana gelen dağ parçalanışlarını, tâun ve vebâ musîbetlerini, kem gözleri, vücut ağrılarını ve diğer felâketleri def eyle!
Bizi bütün şer ve kötülüklerden muhâfaza et.
Rahmetinle bize dünyada ve âhirette selâmet, âfiyet ve hayır nasip eyle, ey merhametlilerin en merhametlisi!
Allah, Efendimiz Hazret-i Muhammed’e (a.s.m.), onun âl ve Ashâbına sallât ve selâm eylesin!
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Amin..Amin..Amin...
(CEVŞEN)
Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hadiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî tesirleri ilân ve neşretmekle muvazzaftırlar. Demek, daire-i esbab, hükûmetin kalem dairesi hükmündedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebliğatı o daireden yapılıyor. Çünkü, izzet ve azamet perdeyi iktizâ eder; tevhid ve celâl dahi şirketi reddeder, tesiri esbaba vermiyor.
Evet, Sultan-ı Ezelînin memurları vardır, ama icraatçıları değillerdir ki, saltanat ve rububiyetinde ortak olsunlar. Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin icraatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar, nâzır müşahitlerdir ki, gördükleri evâmir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidatlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar. Demek esbab, ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vaz edilmiş birtakım vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muavenet eden yardımcı değillerdir. Beşer sultanlarının memurları ise, sultanların ihtiyaç ve aczlerini def için tayinlerine zaruret hasıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Binaenaleyh, Allah’ın memurlarıyla insanın memurları arasında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hadiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göremediklerinden, Cenab-ı Haktan şekva ve şikâyetlere başlarlar. İşte o şekva ve şikâyetlerin hedefini değiştirmek için esbab vaz edilmiştir. Çünkü, kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i lâtif sûretinde bir temsil-i mânevî rivayet ediliyor ki:
Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakka demiş ki:
"Kabz-ı ervah vazifesinde Senin ibâdın benden şekva edecekler. Benden küsecekler."
Cenab-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki:
Cenab-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki:
"Seninle ibâdımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler."
Evet, nasıl ki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’ın vazifesine mütealliktir. Öyle de, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasip düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyyeye bir perdedir.
Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.
"Allah herşeyin yaratıcısıdır. Ve O her şey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir." Zümer Suresi, 39:62.
"Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir." Zümer Suresi, 39:63.
"Şanı ne yücedir Onun ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir." Yasin Suresi, 36:83"
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın." Hicr Suresi, 15:21.
"Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın." Hud Suresi, 11:56.