“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
149 - *MUKTEDA-YI KÜLL* *(A.S.M)*
Anlamı: Herkesin her konuda
uyduğu, örnek aldığı kişi olan Hz.
Muhammed (A.S.M.)
*Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek
vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler
için*. Ahzab / 21
…*Kur’ân’ın beyan ettiği mehâsin-i
ahlâkın Misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ve o mehâsini en ziyade
imtisal eden ve fıtraten o mehâsin üstünde yaratılan odur*. Lem’alar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*,
… Hem o melek, cin ve beşerin
seyyidi olan zât, şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve
rahmet-i İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbâniyenin Misali ve Hakkın en
münevver burhanı ve hakikatin en parlak sirâcı ve tılsım-ı kâinatın miftahı ve
muammâ-yı hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şârihi ve saltanat-ı İlâhiyenin
dellâlı ve mehâsin-i san’at-ı Rabbâniyenin vassâfı; ve câmiiyet-i istidat
cihetiyle, o zât mevcudattaki kemâlâtın en mükemmel enmuzecidir. Öyle ise, o
zâtın şu evsâfı ve şahsiyet-i mâneviyesi işaret eder, belki gösterir ki, o zât
kâinatın illet-i gaiyesidir. Yani, “O zâta şu kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı
halk etmiştir. Eğer onu icad etmeseydi, kâinatı dahi icad etmezdi” denilebilir.
Evet, cin ve inse getirdiği hakaik-i Kur’âniye ve envâr-ı imaniye ve zâtında
görünen ahlâk-ı âliye ve kemâlât-ı sâmiye, şu hakikate şahid-i katı’dır.
Mektubat
… Ve bu kâinatın Sahibi (celle
celâluhu) o şahsiyet-i mâneviye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) saltanat-ı
rububiyetine bir yüksek dellâl ve kâinat tılsımının ve hilkat muammasının bir
doğru keşşafı ve lütuf ve rahmetinin bir parlak Misali ve şefkat ve
muhabbetinin bir beliğ lisanı ve âlem-i bâkideki hayat-ı daime ve saadet-i
ebediyenin en kuvvetli müjdecisi ve elçilerinin en son ve en büyük bir resul
eylemiş. Acaba bu mahiyetteki bir hakikate kanaat etmeyen veya ehemmiyet
vermeyen, ne derece hasâret ve hata ve belâhet ve cinayet ettiğini kıyas
edilsin! Şualar
……Yâ Erhamerrâhimîn, bu Resul-i
Ekremin (a.s.m.) hürmetine, bizi onun şefaatine mazhar ve sünnetinin ittibaına
muvaffak ve dâr-ı saadette onun âl ve ashâbına komşu eyle! Âmin, âmin, âmin. Şualar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
*Allah’a (celle celâluhu) imanınız
varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz; Allah’ın sevdiği
tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz.
Ona benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da
sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin.* Lem’alar
…Muhammed Senin kulun, peygamberin,
âlemlerde seçkin kıldığın kulun, dostun, mülkünün güzelliği, san’atının melîki,
inayetinin pınarı, hidayetinin güneşi, muhabbetinin lisanı, rahmetinin Misali,
mahlûkatının nuru, mevcudatının şerefi, kâinatının tılsımının keşfedicisi,
rububiyet saltanatının dellâlı, isimlerinin hazinelerinin tarif edicisi,
kullarına Senin emirlerini talim edici, kâinat kitabının âyetlerinin tefsir
edicisi, yarattığın varlıklar üzerindeki tecellilerini görmek ve şuurlu
kullarına göstermek için medar yaptığın zat, kendi cemâline ve isimlerine olan
muhabbetinin ve san’atına ve san’at eserlerine ve mahlûkatının güzelliklerine
olan muhabbetinin aynası; âlemlere rahmet olarak ve bu âlem sarayının
nakışlarındaki renk ve san’atların hikmetleriyle rububiyet saltanatının
mükemmel yapısındaki güzellikleri beyan etmek ve kâinat kitabının
kelimelerindeki, âyetlerindeki ve satırlarındaki hikmetlerin işaretiyle Senin
isimlerinin hazinelerini tarif etmek ve razı olduğun şeyleri bildirmek üzere
gönderdiğin sevgilin ve resulündür, ey Göklerin ve Yerlerin Rabbi! Ona ve âline
ve ashabına ve kardeşlerine, her anda ve her zamanda milyonlar salât ve selâm
olsun…Yirmi Dokuzuncu Lem'a | Dördüncü Bab