İnsan hayat yolculuğu içinde bir çok menzile uğrar..bir çok şeye dokunur ve yine bir çok şeyle münasebet kurar. Yaradılış özelliği ile yaratalılmışlar arasında ilişkilendirilmiş bir dairesi de vardır.
İlgili
olduğu her şeyden kendine bazı payeler çıkarır ve ister istemez hissedar olur.
Edindiği bilgiler, biriktirdiği tecrübeler mizacı üzerinde kendine yer bulur. Karakter
ve istidadının rengiyle boyanır. Veya kendi rengiyle onları boyar…
Böylelikle
kişiden sudur eden ne varsa kendine özgü olarak hallendiği şekilde ortaya
çıkar.
Kazanımların
kârlılık göstergesi yaşanılabilir ölçülerle sahibini huzurlu vicdana taşıması
ile belli olur.
Örneğin insanın
aklı yorucu, karışık ve istikrarsızlık sendromları içinde olmamalı.
Kalbinde bir
hastalık bitkinliği barınmayarak, muhabbet, sevinç ve merhamet yurt tutmalı.
Sürekli
kargaşa ve çatışma hali hakikatin ortaya çıkmasında belirli bir zaman gerekli olmakla
birlikte yerini itminana bırakmayıp devam etmesi bir şeylerin yolunda
gitmediğinin işaretini verir.
İnancın en
temel belirginliği sekinet ve gönül rahatlığıdır. İşin mücadele kısmının yer
aldığı durumlarda ise cesaret ve güven ikliminin hakimiyeti vardır. Yani uzun
süreli bulanıklıklar ve tatmin arayışları bir metot yanlışlığı ile birlikte,
bir konum hatasını da ifade eder.
Bu çok
teferruatlı meseleyi özetle anlatmak mümkündür. En kısa ifade ile insanın mana alemi,
kâinat gibi bir ahenk içinde olmalı, zerreden yıldızlara kadar ne varsa,
sistemli dayanışma ve işleyişlerinin ritmik yapısına benzer bir ünsiyet ve
barış ortamı kişinin dünyasında karar kılmalı.
Çünkü kâinatta
olan her şeyin her şeyle bağlılık ilkesi, insanın varlık programında da ayni
planla bulunmaktadır. Sistem bozulduğunda ve iletişim koptuğunda fizyolojik
hastalıklar nasıl ortaya çıkıyorsa, aynı şekilde manevi donanımlar arasındaki
bağ ve doku zedelendiğinde, insanın manevi işlevselliği adeta kısmi felç geçirir.
Sonuçsuz ve eylemsiz refleksler kendini istemsiz ataklar suretinde izhar eder.
Sürekli
derin denizlerin sahil görmeyen yerlerinde rotasız bir şekilde kısır döngü
akıntısına kapılıp belirsizlikle sürüklenip durulur.
Bu nedenle nerede
olduğunu anlamanın en kısa yolu ne halde olduğuna bakmakla net görünür.
Mutsuzluk,
Başarısızlık,
İtibar
kaybı,
Yalnızlık,
Kendi kendine
yetmeme,
Beğenilme
çabası,
Dikkat
çekmeye çalışma,
Olduğundan
farklı görünme gibi birçok kirli handikap sarmalından oluşan bir abluka altında
hissediliyorsa, yukarıda söz edildiği gibi bir şeyler yanlış gidiyor ve doğruların
yerleri değişmiştir.
Kabiliyetin
yitirilmesi, idrak etme yetisinin zarar görmesi, iltibaslar ve tükenmek
bilmeyen soru ve sorunların her an yediden gündem olması; “ne oluyor böyle” demenin
vaktinin geldiğini haber veren son noktadır.
Eğer inanıyorsanız
diye atfedilen gerçeğin vereceği eman ile iman ve tevekkülden gelen umut
..bilmek ve uygulamaktan gelen işlemek
neşesi gibi bir çok güzel duygunun kişiyi onurlu ve aziz kılması yerine, endişe
ve tereddüt dolu bir ruh hali ne kadar yorucudur.
İnancın
kabul süreci ile birlikte taşıdığı içerik ve önermelerindeki realiteyi
benimsemekle başlayan ısınma süreci, yani hadisenin insanın his dünyasına sirayet
etmesi belirli bir düzen içinde olur.
Bu işletim
ağı içerisine karışan yapay ve niteliği olamayan metastaz gelişim çöküntü
anlamına gelir. Bu nedenle aklın gereği olan istikamet çizgisi, kalbin iktizası
olan muhabbet cilvesi, ruhun mahiyetinde olan sıla özlemi, vicdanı aydınlatan
ilimin ve bilginin enerjisi, varlığı top yekin motive eden yerli yerinde olmanın
dışında bir yerlerde kalmak cehennemi bir
durum olsa gerek.
Her şeyden
etkilenmek,
Tesir altın
girmek,
Vehmi olan
sızmaların baskısı altında kalmak,
Üretim
tarafı olmamak,
Çıkış ve
çözüm bulmakta becerisiz olmak,
Hak ve insaf
ölçüleri kaybetmek,
Zarafet ve
nezaket fukaralığı,
Ve en
önemlisi ne yapacağını bilmemekten gelen telaş ve bundan doğan gerginliğin
oluşturduğu müvazenesizlikle sürekli kaybetmekten gelen üzüntü nasıl teskin
edilebilir ki?.............
Özetle ve Genel
hatları ile yeterli durumda savunma ve koruma yapısına sahip olmayan içsel bir
bağışıklık sistemi, etkiye açık olduğundan her fikrin ve olumsuz düşüncenin
sisteme karışmasına neden olur.
Böylelikle kaçınılmaz
sonuç olan Fikri vertigo başladığında ise hakikati duymak ve anlamakta denge unsuru
olan manevi kulak kristalleri yerinden oynamıştır. Artık ayakta durmak ve bir
zaman var olan değerlerini sakınmak zorlaşır.
Kuvvet kaybı
nedeni ile haksızda olsa kolay olan şeyler tercih edilir. İhtimallerin en zayıf
olanı en güçlü olarak kabul edilir. Oysa bunların hepsi peşi sıra gelecek yeni
mağlubiyetlere yataklık yapan düşkünlük halleridir.
Her şey
böyle karıştığında, tükenmişlik ve yoksunluk hissiyatları karanlık örtüsünü
çekmeye başladığında bulunduğunuz yerden kalkın ve masanın karşınsa geçin …Savaştığınız,
didindiğiniz ve size mutluluk getirmeyen o sandalyeyi terk edip, düşman görüp, hasım
ve adi değerlendirdiğiniz şeylerle yer değiştirin…
…