12.4.20

Nezafet..

Alman âlimlerinden ve müsteşriklerinden Jochahim Du Rulph (Yoahim Dü Raf) Kur'anın sıhhate verdiği ehemmiyetten bahsederken şu sözleri söylüyor:

İslâmiyetin şimdiye kadar Avrupa muharrirlerinden hiçbirinin nazar-ı dikkatini celbetmeyen bir safhasını bahis mevzuu etmek istiyorum.

İslâmiyetin bu safhası, onun sıhhatı muhafaza için vukubulan emirleridir.

Evvelâ şunu itiraf etmek lâzımdır:

Kur'an, bu nokta-i nazardan bütün dinî kitablara faiktir.

Kur'anın tarif ettiği basit fakat mükemmel sıhhî kaideleri nazar-ı dikkate alırsak; bu mukaddes kitab sayesinde bütün dünyanın bazı kısımlarıyla, haşerat mahşeri olan Asya'nın, müdhiş bir tehlike olmaktan kurtulduğunu görürüz.

Müslümanlık nezafeti, temizliği, nezaheti bütün sâliklerine farz etmekle, birçok tahribkâr mikropları imha etmiştir.

JOCHAHİM

İşârât-ül İ'caz

Arama Sonuçları

Web sonuçları


20.12.19

HAYAT;









8.11.19

4 / 1 Hasbihal...


·      ....................... Ancak insan bu bir bakışta anlaşılması kolaylık olan iradenin karşısında ayak diredi..çünkü kavrama teklifinde sunulan suhulet ,ona BEN yatırımı yapmıyordu. Beş şart altı esasla çevrilen çeperin âdemin egosunu burnunu sürtmekten başka bir işe yaramadığı aşikardı.

Oysa şu dimağda olan kargaşa, zihindeki curcuna, her şeye bir kulp takan cerbeze, savlar arasındaki itiş kakış daha çekiciydi.

Güya bu  akılcıl divanelik, sümüklü beşerin fikir babalarını  aristokratik   bir seviyeye taşıyacak, tâbi kölelerin hikayelerle beyinlerinin sömürülmesiyle de hayatlarını devam edecekti…Öyle de oldu…. İnsan kendini bu kaos içerisinde daha iyi hissetti…. varlık aynasındaki yaratış prospektüsünde okuduğu hilkat yazılarını zimmetine geçirdi….Haris elini yıldızlara uzattı, galaksiler arasında at koşturdu, cennetten bir bidon su alıp, cehennemim ateşini söndürdü……..Eline geçirdiği İKRA yazıtlarını harabeye çevirdi…….sor bi niye ???? Çünkü ;…evet, evren önünde ki kahve net diğeri fulü tüm müştemilatıyla bir planlayıcı ve yaratıcı meşietin eseriydi..fakat o meşiet hiç bir şey karışmıyor, İNSAN DENİLEN SIRRIN iradesine işini bırakmıştı……………… Bu  adı olan Abdullah’ı kaybetmiş azgın özgürlüğün sapkın yorumundan doğan gayri meşru ihtilal beslemeleri kendilerini ortaya atıp ilahlıklarını ilan ediyor ve her şeye küçük küçük tanrılıklar vererek, -siz kendinizin idarecisi ve sahibisiniz- mavalını düğümlüyor, sihir yaparak boyunlarına muskalarını  asıyordu………………………..

Bu yağmanın kanı herkesin üzerine sıçradı….Tabiat bundan payını aldı…ceylan yavrularını parçalayan Aslan da……bir kısım kendi kendine kutsiler de hisselerini istediler…vs ıslah ediciler tasrih işine giriştiler…..Konuştular…konuştular….konuştular……

O ise ;Heybemize beş şartın küskünlüğünü, altı esasın ardını dönük resmini, ve kendi suskunluğu ile susmuş nicelerinin sessizliğini bıraktı………….

Ve her şeyle yabancılaştık. Kendi varlığımızı hayale sardık..ama ayaklarımız dışarıda kaldı…..Bir türlü gözümüze gelmeyen baharlar toplayıp çoluk çocuğu olan çiçeklerini ve dirilişini ülfet perdesi ile gözümüzden nikaplandı….O kadar takdir ettik ki yapmadığımız şeyleri, yapabileceklerimiz gözümüze gelmedi…..Koskoca bir yaz geçti önümüzden sırtında küfesi, içinde binler çeşit meyvesi ile dudak bükümü bir besmele alamadı…..dürülüp dürülüp açıldı ve saçıldı üzerimize gece gündüz de alışkanlığın ölü toprağı kılımızı bile kımıldatamadı…..Her nefesle bir HAY geldi bir HU’ya gitti de bir iç çekemedik…..

Sonra başımızı gerçeğe çarptık…beynimize tünemiş mal-i hülya kuşları havalandı…..aklımız çıplak kaldı…o kadar üşüdü ki..ellerini kalbimizin içine uzattığında kalbimizde zemherir bir mevsim başlamıştı…….Hiç bir şeyin dilini bilmediğimizi anladığımızda şüphe Mieszko'nun Mızrağı böğrümüze saplandı……hayat boyu elde ettiğimiz varidatımız bitkisel hayata girmemize mani olacak can suyunu ruhumuza emziremedi …

Şimdi içimizde ve fikrimizde biriktirdiğimiz tortuları tahliye edip, temiz bir dolaşım sistemi ile yakabildiğimiz kadar ben’ii yakıp, neyi susturduysak hepsiyle  tokalaşıp …………… yeni şeyler söylemek lazım………………

Mesela : 

Hoş geldin, sefa geldin ey sabah ve ey yeni gün! Merha-ba ey mutlu gün! Ve merhaba ey kâtip ve şahit melek! Şu söy-lediklerimizi bizim için yaz:

Ezelden ebede kadar varlıkların halleriyle ve dilleriyle yaptıkları sonsuz hamdler, şükürler ve övgüler yalnız Kendisine ait olan Hamîd; her şeyin üstünde sonsuz derece bir şeref sahibi ve sonsuz takdis ve övgülere lâyık olan Mecîd; dilediğini dilediği şekilde yükselten, yücelten ve herkese lâyık olduğu rütbeyi ve mertebeyi veren Refî’; yarattığı varlıkları çok seven ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd; bütün sıfat, isim ve fiilleriyle her şeyi kuşatan Muhît; mahlûkatı hakkında dilediğini yapan Fa’âl Allah’ın adıyla.

O kuluna şah damarından daha yakındır.

Allah’a îman etmiş, Ona kavuşmaya inanmış ve delillerini kabul etmiş, Allah’ın ulûhiyeti dışında başka ilâhları inkâr etmiş ve Allah’a tevekkül etmiş olarak sabahladık.

Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, Arşını taşıyan meleklerini şâhid tutuyoruz ki: O bütün mükemmel sıfatlara sahip ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tır. Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, O tektir. Onun ortağı yoktur. Ve yine şahadet ediyoruz ki: Muhammed (a.s.m.) Onun kulu ve Resulüdür. Cennet haktır. Cehennem haktır. Kevser Havuzu haktır. Şefaat haktır. Kabirde sorguya çeken Münker ve Nekir melekleri haktır. Allah’ın verdiği söz haktır. Muhakkak Kıyamet Günü gelecektir ve bunda hiçbir şüphe yoktur. Allah, kabirde yatanları da diriltecektir. İşte biz bu inançla yaşıyor, bu inançla öleceğiz, bu inançla yarın diriltileceğiz ve azap da görmeyeceğiz, inşaallahu teâlâ. 

Evrad-ı Kudisye

9.9.19

Muhasebe ...

..........Ebu Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

*Ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim*.

*Nitekim sema uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu.* (Uğuldama; Meleklerin kesretli ve tesbihatı manasıyla)

*Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur,her tarafta Allah'a secde için alnını koymuş bir melek vardır.*

*Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür,(belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz.*

[Ebu Zerr (radıyallâhu anh) ilâve etti:] *Keşke sökülen bir ağaç olsaydım.*

[Tirmizî, Zühd 9, (2313); İbnu Mâce, Zühd 19, (4190).]


"Nev-i beşerin en büyük meselesi Cehennemden kurtulmaktır.” Bediüzzaman

iki denizin karışmaması ile ilgili görsel sonucu

..........Saîd b. Abd’ul-Aziz, Rabîa b. Yezîd’den, o da Ebi İdris el-Havlâni’den, o da Ebu Zerr Cündüb b. Cünâde’den (r.a), o da Nebi’nin (sav) Allah Teâlâ’dan yaptığı rivâyette ( Hadis-i Kudsî) şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

“Ey kullarım! Şüphesiz Ben zulmü kendime haram kıldığım gibi, onu aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz.

Ey kullarım! Benim hidâyet ettiğim kimseler hariç, hepiniz yolunuzu sapıtmışsınız. O halde Ben’den hidâyet isteyin ki, sizi doğru yola ileteyim.

Ey kullarım! Benim doyurduklarımdan başka hepiniz açsınız. Ben’den rızık isteyin ki sizi yedireyim.

Ey kullarım! Giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız. O halde Ben’den giyecek isteyin ki, sizi giydireyim.

Ey kullarım! Sizler gece-gündüz günah işlersiniz. Ben de günahların tamamını affederim. Bu sebeple, Benden bağışlanmanızı isteyin ki, size mağfiret edeyim.

Ey kullarım! Hiçbir zaman, Bana zarar vermeye gücünüz yetmez ki, veresiniz. Bana fayda verecek hale ulaşamazsınız ki, Bana faydanız dokunabilsin.

Ey kullarım! Sizden öncekiler ve sonrakiler, ins ve cinniniz, içinizden muttakî bir adamın kalbinin en iyi hâli üzere onun kalbi gibi olsa, bu durum Benim mülkümde en küçük bir şey artırmaz.

Ey kullarım, sizden öncekiler ve sonrakiler, ins ve cinniniz, bir alanda toplansalar, sonra Ben’den dileklerini isteseler, mahlûkatın tamamına istediklerini versem, bu, Benim katımdaki hazineyi ancak, iğnenin denize sokulup çıkartıldığında, denizden eksilttiği kadar eksiltebilir.

Ey kullarım, sizden öncekiler ve sonrakiler, ins ve cinniniz, içinizden en kötü bir adamın kalbinin bulunduğu en kötü niyyeti üzere toplansa, bu durum benim mülkümden bir şey eksiltmez.

Ey kullarım, sizin amellerinizi adınıza zabteder, onların karşılığını eksiksiz size veririm. O halde kim hayır bulursa hemen Allah’a hamdetsin. Kim de kötülükle karşılaşırsa kendi nefsini kınasın.”

Saîd der ki: “Ebu İdris bu hadisi rivayet ederken diz üstü çökerdi”. Müslim: 2577. R. Salihîn: 1/111.)


.

7.7.19

???

Ä°lgili resim
Güzel gören, güzel düşünür.
Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

A person who sees the good in things has good thoughts. And he who has good thoughts receives pleasure from life.

12.5.19

Tekellüf

...." Hem Üstadımız, tekellüf ( Gösterişe kapılmak. Özenmek. Yapmacık hal ve hareket)
ve taazzumdan (kibir, büyüklenmekten) aslâ hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzade olmalarını emreder.

Ve buyururlar ki;

Tekellüf, şer'an ve hikmeten fenadır; çünki tekellüf sevdası, insanı hadd-i marufu (İslâm'ın kabul ettiği sınırı) tecavüze sevkeder.

Mütekellif olanlar,(tekeffüle kapılanlar) bazan hodbinane (bencilce) bir tezahür (görünme) ve tefahur (kendiyle övünme) tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz.

Halbuki bunların ikisi de ihlası (Allah için samimi olmayı,o emrettiği için yapılması gerekenleri yapma gayesini,onun rızasını kazanmak için titiz ve dikkatli olmak hassasiyetini) zedeler. "

..................

Yani medar-ı necat ( kurtulma sebebi) ve halâs (kurtuluş), yalnız ihlastır.

...

Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin, âmin.

Lem'alar

20.4.19

Lemeât Tefekkürü

Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, ra’dlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer mânidar nevaz.

Havada ki yüksek sesleri ,kuşların cıvıldaşmalarını, yağmurun çıkardığı ezgiyi, denizlerin dalgalarındaki haykırışı,gökgürültüsünde kayaların yuvarlanışı gibi çıkan uğultuyu, taşların bir birine çarpmasıyla çıkan ,anlamlı tatlı, ahenkli sesleri dinle……………..

Terennümât-ı hava, naarât-ı ra’diye, nağamât-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecâtı, kuşların seceâtı birer tesbih-i rahmet, hakikate bir mecaz.

O havanın çıkardığı huzur veren fısıltılar, gök gürültüsü denilen o semadan işitilen yüksek sesler, dalgaların hareketinden çıkan nağmeler, hoş sesler, büyük bir zikirdir.Yağmurun ölçülü nağmeleri,kuşların ritimli ötüşleri birer rahmet tesbihi olup,kendi görünen anlamı dışında onları dile getiren bir hakikati ifade eden, tanıtan bildiren, bir lütuf ve keremi haber veren sesler manzumesidir…….

Eşyada olan asvat birer savt-ı vücuttur; ben de varım derler. O kâinat-ı sâkit birden söze başlıyor: “Bizi câmid zannetme, ey insan-ı boşboğaz!”

Nesnelerde olan  sesler var oluşun sesidir. Kendi var edilişlerini ilan edip, düşüncesiz insanlara bizi cansız, manasız zannetme derler.

Tuyurları söylettirir ya bir lezzet-i nimet, ya bir nüzul-ü rahmet. Ayrı ayrı seslerle, küçük âğazlarıyla rahmeti alkışlarlar. Nimet üstünde iner, şükür ile eder pervaz.

Kuşları ya bir nimetin lezzeti dile getirir, ya da bir lütfun ve merhametin inişi….(Onlar da)………Ayrı ayrı seslerle, küçük ağızlarıyla rahmeti alkışlayıp, üzerlerinde kanat çırpıp uçarlar …

Remzen onlar derler: “Ey kâinat, kardeşler! Ne güzeldir halimiz.

İşaret dili ile onlar imâ ederler ki;  “Ey her biri bir dünya olan, aynı elden çıkmış, kabiliyetine göre bir ölçü ve intizamla, yaratılış bütününün içine yerleştirilmiş, her biri bir vazife ile tavzif edilmiş kardeşler! Şu durumumuz ne kadar güzeldir….

“Şefkatle perverdeyiz, halimizden memnunuz.” Sivri dimdikleriyle fezaya saçıyorlar birer âvâz-ı pür-naz.

“Sevgiyle ,ilgiyle,merhametle, ihtiyaçlarımız karşılanarak besletiliyoruz bu halimizden memnunuz”……..diyerek …… dik çıkışlı sesleri ile tâ semavat alemlerine kadar çok nazlı sadalarını saçıyorlar….

Güya bütün kâinat ulvî bir musikidir; iman nuru işitir ezkâr ve tesbihleri. Zira hikmet reddeder tesadüf vücudunu; nizam ise tard eder ittifak-ı evham-saz.

Sanki bütün âlem bir yüce hakikatin musikisini terennüm etmektedir. Kainata yayılan bu mizanlı,ahenkli nağme ve seslerle tüm mahlûkatın; Rablerini noksan sıfatlardan tenzih edip, minnetle anışlarını ancak  iman nuruna sahip olanlar işitebilirler.….Zira  herşeyin yerinde yapılışı ve o yapılışa uygun işleyişi rastlantı düşüncesinin varlığını kabul etmez.İntizamla ,özenle yapılmış düzenlilik ise tüm bir araya getirilmiş kuruntuları kendinden kovup uzaklaştırır………..