“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
165 - *REİS-İ MUHTEREM* *(A.S.M)*
Anlamı: Kendinden evvelki
peygamberlerden A.S.. yoluna tabi olan ümmetinden, kıymet ve hakikatini bildiği
masnuat.. mevcudat ve mahlukat tarafından, mübarek olan yer ve gök ehlinden
hürmet gören eşsiz bir lider.. müstakim bir önder.. gayet azim vazife ile
vazifeli bir imam olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
… Ve keza, bu âlemin Sâni’inde pek rahîmâne bir şefkat vardır. Zîra
görüyoruz ki, bu âlemde yardım isteyen bir musibetzedeye kemâl-i sür’atle
yardım ediliyor. Dergâh-ı izzete iltica eden kurtuluyor. Sual eden sâillerin
istekleri veriliyor. En âdi bir zîhayatın sesi işitiliyor ve hâceti kabul
ediliyor. İşte böyle bir şefkat sahibi, nev-i beşerin en büyük, en lâzım, en
zarurî, şedit bir hâceti hakkında, bütün insanlar namına yaptığı duada istediği
Cenneti ve saadet-i ebediyeyi ve ba’sü ba’del mevti yapacaktır. Bilhassa, o
reis-i muhteremin şu umumî duasına, bütün zevilhayat, bütün mahlûkat “Âmin!
Âmin!” diyorlar.
Bak, o zât öyle bir maksat, öyle bir gaye için saadet isteyip dua
ediyor ki, insanı ve bütün mahlûkatı, esfel-i sâfilîn olan fenâ-yı mutlaka
sukuttan, kıymetsizlikten, faidesizlikten, abesiyetten, âlâ-yı illiyîn olan
kıymete, bekàya, ulvî vazifeye, mektubat-ı Samedâniye olması derecesine
çıkarıyor.
Bak, hem öyle yüksek bir fîzar-ı istimdatkârâneyle istiyor ve öyle
tatlı bir niyaz-ı istirhamkârâneyle yalvarıyor ki, güya bütün mevcudata,
semâvâta, arşa işittirip, vecde getirip, duasına “Âmin, Allahümme, âmin!”
dedirtiyor. Mesnevi-i Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… bir iki defa ordu susuz kaldığı
vakit bulut geliyordu, yağmur veriyordu. Hattâ, nübüvvetten evvel, cedd-i Nebî
Abdülmuttalib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın küçüklük zamanında
mübarek yüzüyle yağmur duasına giderdi.
Onun yüzü hürmetine gelirdi ki, o
hâdise Abdülmuttalib’in bir şiiriyle iştihar bulmuş.
Hem vefat-ı Nebevîden sonra, Hazret-i
Ömer, Hazret-i Abbas’ı vesile yapıp demiş: “Yâ Rab, bu Senin habibinin
amcasıdır. Onun yüzü hürmetine yağmur ver.” Yağmur gelmiş.
Hem İmam-ı Buharî ve Müslim haber
veriyorlar ki: Yağmur için dua talep edildi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm dua etti. Yağmur öyle geldi ki, mecbur oldular: “Aman dua et, kesilsin.”
Dua etti, birden kesildi. Mektubat
… Evet, berekete dair o mu’cizeler
gösteriyorlar ki, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, umuma rızık veren ve
rızıkları halk eden bir Zât-ı Rahîm ve Kerîmin sevgili memurudur, pek hürmetli
bir abdidir ki, rızkın envâında, hilâf-ı âdet olarak, ona hiçten ve sırf
gaybdan ziyafetler gönderiyor. Mektubat
… Hazret-i Hâlid ibni Velid’e
(Seyfullaha) birkaç saçını verip nusretine dua etmiş. Hazret-i Hâlid, o saçları
külâhında hıfzetmiş. İşte o saç ve duanın bereketi hürmetine, hiçbir harbe
girmemiş, illâ muzaffer çıkmış. Mektubat
… İmam-ı Beyhakî ve İmam-ı İbni
Adiyy gibi bazı mühim imamlar, Hazret-i Enes ibni Mâlik’ten haber veriyorlar
ki, Enes demiş: Bir ihtiyare kadının birtek oğlu vardı, birden vefat etti. O
saliha kadın çok müteessir oldu. Dedi: “Yâ Rab! Senin rızan için, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın biatı ve hizmeti için hicret edip buraya geldim. Benim
hayatımda istirahatimi temin edecek tek evlâtçığımı, o Resulün hürmetine
bağışla.” Enes der: O ölmüş adam kalktı, bizimle yemek yedi.
İşte, şu hâdise-i acibeye işaret ve
ifade eden, İmam-ı Busayrî’nin Kaside-i Bürdede şu fıkrasıdır:
….. *Eğer alâmetleri, onun kadrine
muvafık derecesinde azametini ve makbuliyetini gösterseydiler, değil yeni
ölmüşler, belki onun ismiyle çürümüş kemikler de ihyâ edilebilirdi*. Mektubat
… Nasıl ki taşlar, ağaçlar, kamer,
güneş onu tanıyorlar, birer mu’cizesini göstermekle nübüvvetini tasdik
ediyorlar…………..Hayvânat cinsi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tanıyorlar
ve mu’cizâtını da izhar ediyorlar………..Ey insan, ibret alınız! Kurt, arslan,
Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı tanıyor, itaat ediyorlar. Sizlerin
hayvandan, kurttan aşağı düşmemeye çalışmanız iktiza eder…. Mektubat
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
… Hem deme ki: “Ben hiçim; ne
ehemmiyetim var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana
teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?”
Çünkü, sen çendan nefsin ve suretin
itibarıyla hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli
kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belâğatli bir lisan-ı
nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalâacısı ve şu tesbih eden
mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden masnuâtın hürmetli bir
ustabaşısı hükmündesin. Sözler
… Ey İlâhım, Esmâ-i Hüsnân
hürmetine, İsm-i Âzamın hürmetine, Furkan-ı Hakîmin hürmetine, Habib-i Ekremin
hürmetine, Kelâm-ı Kadîmin hürmetine, Arş-ı Âzamın hürmetine, milyonlar “Kul
hüvallahü ehad” ile, bana merhamet etmeni istiyorum; ey bütün kemal sıfatların
sahibi ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah; ey iyi kötü, dost
düşman ayırt etmeden yarattığı bütün varlıklara rızıklarını yetiştiren Rahmân;
ey eserlerinde sonsuz rahmetin en lâtif cilvelerini gösteren sınırsız şefkat
sahibi Hannân; ey bitmez tükenmez ikramlarıyla ve nimetleriyle, varlıkları
terbiye edip besleyen Mennân; ey kullarının küçük büyük her türlü amellerinin
karşılığını hiç zayi etmeden hakkıyla veren Deyyân.
Beni bağışla; ey fazl ve ihsânıyla,
her türlü günahları çok çok bağışlayan Gaffâr; ey ayıp ve kusurları örten ve
çirkinlikleri perdeler altında saklayan Settâr; ey işlediği günahlardan pişman
olanların tevbelerini daima kabul eden Tevvâb; ey her varlığa tükenmez rahmet
hediyelerinden lâyık olduğu ihsanı veren Vehhâb.
Beni affet ey yarattığı varlıkları
çok seven ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd; ey her bir
canlıya hususî şefkat ve ihsanı olan ve onlar üzerinde iltifatının incelikleri
görünen Raûf; ey her türlü kusur ve günahları bolca affeden Afüvv; ey bütün
günahları bağışlayan Gafûr.
Bana lütufta bulun; ey varlıkları
nazik ve lâtif güzelliklerle yaratıp onlara lütufta bulunan ve ilmi her şeyin
bütün inceliklerine nüfuz eden Lâtif; ey bütün varlıkların küçük büyük, gizli
açık her hâlinden her an haberdâr olan Habîr; ey her şeyi, gizli açık bütün
sesleri ve yapılan bütün duaları işiten ve varlıklara işitme kàbiliyeti veren
Semî’, gizli ve açık her şeyi bütün incelikleriyle gören ve varlıklara da görme
kàbiliyeti ve basîreti ihsan eden Basîr.
Günahlarımı sil; ey zâlim ve
isyancıları hemen cezalandırmayıp yumuşaklıkla muâmele eden, tevbe etmeleri
için onlara fırsat tanıyan Halîm; ey gizli açık, küçük büyük her şeyi hakkıyla
bilen ve ilmi, ezelden ebede her şeyi kuşatan Alîm; ey bütün canlıları çeşitli
duygularla donatıp sayısız rahmet meyvelerini ve nimetlerini önlerine seren ve
iyiliği bol olan Kerîm; ey rahmeti her şeyi kuşatmakla birlikte imanlı
kullarına hususî ihsan ve şefkatte bulunan Rahîm.
Bizi yolun doğrusuna ilet; ey
kâinattaki her bir varlığın bütün ihtiyaçlarını giderip onları bizzat terbiye
eden ve hiçbir vezir ve yardımcısı olmayan ve asla öyle bir şeye ihtiyacı da
bulunmayan Rab; ey kâinattaki her şey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi
hiçbir şeye asla muhtaç olmayan Samed; ey varlıkları yaratılış gayelerine sevk
eden ve dilediğine doğru yolu gösteren Hâdî.
Fazlınla bana cevâdâne (cömertçe)
ihsanlarda bulun; ey kâinatı hiçten ve benzersiz bir şekilde yaratıp bin bir
isminin tecellileriyle süsleyen Bedî'; ey bütün isimleri, sıfatları ve zâtı ile
ebediyen var olan ve yok olması asla mümkün olmayan Bâkî; ey kâinatı ince
hesaplarla yaratan, her varlığın bütün ihtiyaçlarını adaletle veren ve
haksızları cezalandırıp iyileri de mükâfatlandıran Adl; ey Hû……. Kalbimi ve kabrimi iman ve Kur’ân nuruyla nurlandır;
ey sonsuz nuruyla bütün kâinatı nurlandıran ve isimlerinin tecellisiyle her
şeyi aydınlatan Nûr…………….. Âmîn … Mesnevi-i Nuriye / Habbe Arabi olan Tazarru
ve Niyaz Mealiden…