“Haricî düşmanların zuhurve tehacümünde dahilî adâvetleri
unutmak ve bırakmak” olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevî kavimler
dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dâvâ
edenlere ne olmuş ki, birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar
varken,cüz’î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır
ediyorlar? Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir, hayat-ı içtimaiye-i
İslâmiyeye bir hıyanettir.
Medar-ı ibret bir hikâye:
Medar-ı ibret bir hikâye:
Bedevî aşiretlerinden
Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden,
belki elli adamdan fazla öldürdükleri halde, Sipkan veya Hayderan aşireti
gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti
unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti
hatırlarına getirmezlerdi.
İŞTE, EY MÜ’MİNLER!
İŞTE, EY MÜ’MİNLER!
Ehl-i
iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde
düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden
fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti
almaya mecburken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i
İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve
adâvetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman
daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine,
tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı
zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırsla
bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var.
Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an, uhuvvet-i
İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle
sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı
İslâmiye olduğunu bil, ayıl.
Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibinifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”
Ey ehl-i iman!
Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibinifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”
Ey ehl-i iman!
Zillet içinde esaret altına girmemek
isterseniz, aklınızı başınıza alınız.
İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı (“Mü’minler ancak kardeştirler.” Hucurat Sûresi, 49:10.) kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafazave ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.
Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.
İşte, ey ehl-i iman!
İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı (“Mü’minler ancak kardeştirler.” Hucurat Sûresi, 49:10.) kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafazave ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.
Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.
İşte, ey ehl-i iman!
İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden,
kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız
varsa, (“Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan binâ
gibidir.” Buharî) düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız,
sefalet-i dünyevîden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz.
Mektubat / Bediüzzaman