19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ET-TEVVÂB

ET-TEVVÂB

ANLAMI: Kusurlarından, günahlarından nedamet edip, tövbe edenlerin tövbesini kabul edici, kendine rücu ve yöneliş yolunu kolaylaştırıcı, çeşitli nimetler ile karşılayıcı demektir.

“Ancak, tövbe edip hareketlerini düzeltenler ve hakikati gizlemeyip açıklayanlar(agelince); artık Ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben, Tevvâb ve Rahîm’im.” (Bakara Sûresi, 2/160)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsanın tüm hayatınca karşılayan, onun kusurlu yolculuğunda yanında olan, ona dönüş yollarını kolaylaştıran ve bu karşılayış ve dönüş kabulünü merhametiyle, şefkatiyle yapan O’dur. İşte insan mahiyetindeki eksiklikler, fena temayüller sonucu hacaletli yüzünü döneceği, onu her haliyle kabul eden O’dur…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

TÖVBE yapılan fena fiilden geri dönmek anlamına gelmektedir. İnsan bu dönüş ve yönelişle fıtratında ki masumiyete teveccüh eder..o vaziyetten önceki halini tahattur eder..o asli hüviyete kavuşmak ister. Allah’ın C.C bu fiilin karşılığında takdir ettiği ceza ve gadabını, kulun pişmanlıkla yaptığı tövbesi, Tevvâb ismi ile karşılattırır. Ceza affa, gadap şefkate mağfirete döner… Ve unutmamalı ki; tövbe etmek nasip olmuş ise, bu merhametli bu yönlendiriş kabulün sebebi addedilmiştir………… Sonra da ona (o kişiye) günâhını ve takvâsını (neyin isyan, neyin itâat olduğunu bildirerek) ilhâm edene (yemîn olsun)! Şems/8

Ve Allah (c.c) TEVVÂB ismi ile; İbadını günahlarından temizlenmeye, rücuya davet edendir bağışlayandır. Tertemiz kılandır. Yeniden başlamanın tek mercii, yol ayrımı, dönüş noktası O’dur…

…………………..

"Allah'ü Teâlâ, gündüz günah işleyip, gece tevbe edenin tevbesini kabul etmekle ve gece günah işleyip, gündüz tevbe edenin tevbesini kabul etmekle kerem sahibidir. Güneş batıdan doğuncaya kadar böyledir." Hz.Muhammed A.S.M

"Gündüzün her iki tarafında (öğle ve ikindi) ve gecenin saçaklarında (akşam, yatsı ve sabahda) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür." Hûd sûresi / 114

" Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin." Hûd sûresi /52

" Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz." Nûr sûresi /31

" Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün." Tahrim sûresi / 8

" Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir.İşte Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet sahibidir)." Nisâ sûresi / 17

Bakara sûresi (2), 160: "Ancak tevbe edip halini düzelterek gizlediği gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben tevbeleri çokça kabul ederim, çok merhamet ediciyim."

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan tövbe etmeyi kendinde sürekli kılmalıdır. Tövbe şuuruna erildiğinde insanı fenalıklardan koruyan bir kalkandır. Kusurlarını küçük görmek bir aldanıştır. Çünkü ;………….. "Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor."….Lem’alar

"Vallahi ben Allah'a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum." Hz.Muhammed A.S.M

“ Bir başka hadis-i şerifte, Hz. Peygamberin (asm) günde yüz defa istiğfar ettiği belirtilir..” (Müslim)

" Peygamberden daha çok istiğfar edeni görmedim." Ebu Hureyre (ra)

………..Ey insan! Senin elinde gayet zayıf, fakat seyyiâtta ve tahribâtta eli gayet uzun ve hasenâtta eli gayet kısa cüz-i ihtiyârî nâmında bir irâden var. O irâdenin bir eline duâyı ver ki, silsile-i hasenâtın bir meyvesi olan Cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiâttan kısalsın ve o şecere-i mel’unenin bir meyvesi olan zakkum-u Cehenneme yetişmesin.

Demek, duâ ve tevekkül meyelân-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzâtını kırar…………Yirmi Altıncı Söz

Şûra sûresi (42), 25: "Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur."

Bakara sûresi (2), 222: "...Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever."

"Bütün insanlar hatalıdır; hatalı insanların Allah (cc) katında en makbul olanları tevbe edenleridir." Hz.Muhammed A.S.M

………………Ve insanın günahtan içtinap etmesi,tövbeden elini gevşetmemesi,başkaları içinde engel olmaya çalışması ve kendine karşı yapılan haksızlıkları da  bağışlayıcı affedici olması bu isimden ahlak noktasında  istifadeli olduğunu gösterir…

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÜNTAKİM

EL-MÜNTAKİM

ANLAMI: Hatalarından pişman olmayıp devam edenlere tevbe için mühlet veren, ısrar edip haddi aşanları adaletiyle cezalandıran, cürm-ü azim sahiplerine, asilere, canilere zulüm etmeksizin şiddetli azap eden, haksızlık etmeyen …

 “Vakta ki, bizi böylece gazaba davet ettiler; biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.” (Zuhruf Sûresi, 43/55)

"Andolsun ki Biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Mü'minlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu." (Rûm sûresi 30/ 47)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan hakkını almaktan aciz, uğradığı zulümden mağdur olduğu durumlarda O’nun hukukunu muhafaza edecek, hakkını alacak, adalet edip cezalandıracak, hesap soracak olan O’dur.

“Hesap sorucu olarak Allah yeter (Nisa 6, Ahzab 39).

Mazlumun ahı ile ilgilenen O’dur…

Bununla birlikte İnsanın kendini nefsin kötülüğü emrettiği fenalıklardan korumak amacıyla, bu ismin adalet ve takibinden elde ettiği marifet şuurundan istifade eder.

………..Elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstehak olduklarını bilir; hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek. Ey insan! Aklını başına al, dikkat et: Nasıl bir Zât seni bilir ve bakar, bil ve ayıl! ……Mektubat | Yirminci Mektup

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar. Ben de hilelerine karşılık veririm. Onun için sen kâfirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı." Târık sûresi 86/ 15-17

"Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlar. Fakat bu anlamanın ona ne yararı var?" Fecr sûresi 89/23

"Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten Biz, günahkârlardan intikam alıcıyız." Secde sûresi 32/ 22

Evet, Allah C.C bağışlanmayan günahları hesaba çekendir. Suç sahiplerini cezalandırmaya gücü yetendir. Zulüm etmeyendir. Çünkü O tüm uyarıları yapmış, doğru ve yanlışı takdir etmiş ve talim ettirmiştir. Emrettikleri kul için mutlak hayır olduğu gibi dünya hayatında huzura, ahiret hayatında sonsuz nimetlere vesiledir. Kural tanımaz asilere muvakkat ömürlerinde muvakkaten hayat hakkı tanınır. Adalet ile fırsatlar verilir. Ancak kalbinin kapısını hatmettiren zalim ve facirler, sebep ve fail oldukları cinayetlerinin elbette karşılığını bulacaklardır.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu isimin nurundan en büyük istifade kulun nefsini gemlemesidir. Bilerek ve bilmeyerek birçok hukuku ihlal etmek anlamına gelen vazifesizlik ve gaflet şer hesabına geçer şerirlere kuvvet verir, âleme manen kargaşa, elem olarak akseden bir ciheti vardır. Hem kendi de zarar eder. Hem de fıtratındaki cevhere yakışmaz bir zaaftır. Bu nedenle insan bir abd-i külli gibi davranmalı, alakadar ve sorumlu olduğu dünyaya karşı Ahlaki yükümlülüğünü yerine getirmelidir.

Bununla birlikte Allah’ın düşmanlarına düşman olmak, sevmediği şeyle buğz etmekte bu ismin, kul üzerindeki iktizasındandır.

Ancak şu hassasiyetleri de göz önünde bulundurmak lazımdır:

Şahsi çıkarlarımız için,dünyaya bakan neticeler, fena ve fani şeyler için intikam peşinde, planında olmamak önemlidir…………….. Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir…. A'RAF-199

Yine bununla birlikte geldiği zaman mazlumlara da isabet eden musibetlerden insanları ikaz etmekte gerekmektedir………… Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele yap! NAHL Suresi 125

Ve insan başına gelen şeyleri Allah’ın intikamı anlamında değerlendirmekten de çekinmelidir.Çünkü bazı sıkıntılar dereceleri yükselmek,bazıları temizlemek,bazılarıda umumun hatasına terettüp eder.Hüsn-ü zannı ve sabrı ve şükrü elden bırakmamak lazımdır…

……….. İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Helâk etme yâ Rabbî!) Bu, senin imtihânından başka bir şey değildir. Onunla kimi dilersen(küfürlerindeki ısrarları sebebiyle) dalâlete atar, kimi de dilersen (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirirsin. Sen bizim velîmizsin; artık bize mağfiret eyle; ve bize merhamet buyur; çünki sen bağışlayanların en hayırlısısın!'…. A'RAF-155

.

18.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-AFÜVV

EL-AFÜVV

ANLAMI: Hiçbir sorumluluk ve bir iz kalmayacak şekilde kullarının günahlarını affedip silen…

“Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, Afüvv ve Kadîr’dir.” (Nisâ Sûresi, 4/149)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsanın bu isimle münasebeti, tüm hayatını kuşatmıştır. Ve insan bu ismin tecellisine her daim muhtaçtır…....Ey herşeyi bilen, herşeyi kuşatan, herşeyi gören, herşeye şâhid olan, herşeyi gözetip kontrol eden, herşeye lütûfta bulunan, herşeyden haberdar olan Allah'ım! Bütün günah ve hatâlarımı bağışla! Öyleki, beni hesâba çekeceğin hiçbir şey kalmasın……………Şemme/Bediüzzaman

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah affettiğinde kulunu mükellefiyetten kurtarır… Tazipten, gönül ezikliğinden azad eder… O’nu meleklerine ve şahitlere unutturur. Kulun kalbini af nimetinin tezahürü ile kendine döndürür. Ve günahlarını sadece silmekle bırakmaz sevaba çevirir…………

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım. Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah (c.c.) bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” Zümer 39/53

“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başkadır. Allah (c.c.) onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.) çok bağışlayandır, engin merhamet sahibidir. Furkan 25/70

“….Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah (c.c.) denemek için sizi onlardan alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah (c.c.) müminlere karşı çok lütufkârdır.” Al-i İmran 3/152

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan affı kabil olmayan günahlardan azami çekinmelidir. Kendisi de bu ismin tecellisindeki lütfu düşünüp, kimsenin kusuru, hatası üzerinde durmayarak affedici olmalıdır.

Özürleri kabul etmesi gereklidir…… “Özür dilemek üzere gelen din kardeşiniz, niyetinde samimi olmasa da, özrünü kabul edin. Böyle yapmayan Kevser havuzu başında yanıma gelemez." Hz. Muhammed A.S.M

"Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur." Hz. Muhammed A.S.M

"Müslüman kardeşinin özrünü kabul etmemek günahtır." Hz. Muhammed A.S.M

"Allah Teâlâ özür dileyenin özrünü kabul eder(Allah son nefeslerini vermeden önce kulunun yaptığı tövbesini kabul eder)." Hz. Muhammed A.S.M

……………. O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever…. Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler…. ALİ İMRAN Suresi 134-135

Ve İnsan mahzar olduğu af nimetinden dolayı şükür ehli olmalıdır….Özetle bu isimdeki İlahi Ahlâktan istifade eden bir kişi affedici olur..en önemli aksediş budur……………….

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-RAÛF

ER-RAÛF

ANLAMI: Yarattıklarına karşı çok şefkatli, merhametli ve çok cömert olan, kulları için kolaylıklar dileyen ve bunu herşeyi ile gösteren, re’fetini esirgemeyendir…

“Allah, sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz, Allah, Raûf’tur, Rahîm’dir.”

(Bakara Sûresi, 2/143)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Kul bu ismin mazharı olmak tecellisinden istifade etmekle, şefkat, merhamet, acımak, ihsan ve kerem bulmak lütfuna gark edilmiştir. Ve her lahza ve an, tüm hayatında muhtaç olduğu bir irtibat söz konusudur. Bu isimin manevi sofrasından yoksun olmak ne azim bir mahrumiyettir.

"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." (Hadîd sûresi 57/9)

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Rabbimiz kâinatı ve insanı yaratmaktaki amacını gizli bırakmayarak hikmetini izhar etmiştir. Böylelikle iman ve hayat sahasında tüm âlemi ve şuur sahiplerinin akıl ve kalplerini aydınlatmış, vicdanlarını nurlandırmıştır.

İmtihan iktizasınca da hakiki kullarına lütfettiği ve edeceği nimetlerin, rızasını ve muhabbetini kazanmakla mümkün olacağı o güzel, tazim, takdir, tesbih, tahmid, ubudiyet, şükür yolunu açmış ki, herşey hakiki kıymetini ve sahibini bulsun.

İnsanın bu yolculuğunda ise, rıfk, şefkat ve merhametini ona refik etmiş, ne ihtiyacı olacaksa onu azık torbasına koymuştur. Karanlıkları aydınlığa döndürüp, ihtiyaçlarına, arayışlarına yoldaş olmuştur.

Evet, İnsaniyet-i Kübra olan İslamiyet onun, kulundan talep ettiği marziyatını gösteren bir fiiller manzumesidir, Peygamberler A.S ve peygamberimiz A.S.M ve inzal edilen kitaplar, insanın hıfzına vazifeli melekler, mürşidler, veliler onun Rehberleri, yol göstericileri, uzattığı dostluk ve merhamet elidir.

İyi ve kötünün ne olduğunu tefrik etmesi, makuliyet içerisinde güzelliğin tercihine davet etmesi, her vesile ile kulunu sakınması, fenalıklardan esirgemesi, yanlış yollara gitmesin diye yaptığı tahşidatı, affediciliğini noksanlıklarına karşı hazır tutması, kâinatı insana musahhar etmesi, taşıyamayacağı yük yüklememesi, kederli kalbini teselli etmesi hep onun ibadına şefkatindendir.

“ Herkesin iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir..”(Âl-i İmran/30)

"...Çünkü O, gerçekten onlara çok şefkatli, çok merhametlidir." Tevbe sûresi / 117

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu isimle ahlaklanan bir insanda en bariz hasiyet; müminlere şefkat merhamet sahibi olması, mahlûkata acımak hissi ile kendini gösterir.

Şefkat ve merhamete layık olmayan şuur sahiplerine karşı Allah C.C ve Mümin kulları için, adavet, buğz etmek, mesafeli durmak yine hak ve şefkate layık olanlar safında olduğunu, yersiz bir şefkat sahibi olmadığını izhar eden dengeli bir özelliğin varlığını gösterir.

Ayrıca tevazu ve cömertlik sahibi olmak, zorlukları kolaylaştırıcı davranmak bu isimden müstefid olmuş bir kuldan görünen tezahürlerdendir.

"Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok şefkatlidir." Bakara sûresi /207

Evet,Rabbimizin isimlerinden isim verdiği ve İlahi ahlaka mazhariyette en cami olana Peygamberimizin S.A.S bu külli mazhariyetini gösteren bir ayetle bitiriyoruz:

“Andolsun ki size kendinizden bir peygamber gelmiştir. Sizin sıkıntıya uğramanız kendisine çok ağır gelir, sizin üzerinize/size çok düşkündür. Mü’minlere Raûf ve Rahîm’dir.”

 (Tevbe Suresi, âyet: 128)

Allahümme salli ve sellim ve barik alâ seyyidina muhammedinil fatihi limâ uğlika vel hâtimi limâ sebeka ven nâsırıl hakkı bil hakkı vel hâdi ila sırâtikel müstekıymi sallellahü aleyhi ve alâ âlihi ve eshâbihi hakka kadrihi ve miktârihil aziym.



(“Allah’ım, kapalılıkları açan, geçmişe son veren, hakka hakikatle destek olan, mahlûkatı senin doğru yoluna ileten Efendimiz Muhammed’e, onun âline ve ashabına onun yüce kadrü kıymetince salât eyle, selam eyle ve onu mübarek kıl!)


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / MÂLİKÜ'L-MÜLK

MÂLİKÜ'L-MÜLK

ANLAMI: Kâinatın ve içindeki tüm varlıkların tek malik ve hâkimi, mülkünde istediği gibi tasarruf eden irade ve kudret sahibi…

“De ki: Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil edersin; ‘hayır’ senin elindedir. Gerçekten sen, her şeye kâdirsin.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/26)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

En özet ifadeyle;

….Sen, hem onun mülküsün, hem memluküsün, hem mülkünde çalışıyorsun..Mektubat

…. Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.. Mektubat

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

En özet ifadeyle;

…………..Yani: MÜLK UMUMEN ONUNDUR. Sen, hem onun mülküsün, hem memluküsün, hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor:

Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik sayma. Çünki sen kendini idare edemezsin, o yük ağırdır. Kendi başına muhafaza edemezsin, belalardan sakınıp, levazımatını yerine getiremezsin. Öyle ise beyhude ızdıraba düşüp azab çekme, mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr'dir, hem Rahîm'dir; kudretine istinad et, rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safayı bul.

Hem der ki: Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm'in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, ona bırak.. cefasını değil, safasını çek. O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme……… Mektubat

………… Yani, ferşten Arşa, serâdan Süreyya’ya, zerrattan seyyârâta, ezelden ebede kadar herbir mevcut, semâvât ve arz, dünya ve âhiret, herşey Onun mülküdür… İlgili yerdeki ( 20’ni Mektup İkinci Makam 4’ncü Kelime) Arabi Fıkra meali:

“Mülk umumen Ona aittir. Zira şu büyük âlem, tıpkı bu küçük âlem gibidir; her ikisi de Onun kudretinin masnuu ve kaderinin mektubudur. Şu büyük âlemi ibdâ ederek onu bir mescid haline getirmiş, bu küçük âlemi icad ederek onu da bir sâcid kılmıştır. Şunu bir mülk şeklinde inşa etmiş, bunu da bir memlük olarak icad etmiştir. Şundaki san’atı bir kitap olarak tezahür etmiş, bundaki sıbğası ise hitap çiçekleri suretinde açmıştır. Şunda kudretiyle haşmetini gösterir; bunda ise rahmetiyle nimetlerini tanzim eder. Şundaki haşmeti Onun vâhidiyetine şehadet eder; bundaki nimetleri ise Onun ehadiyetini ilân eder. Şu büyük âlemin küll ve eczalarında Onun sikkesi okunduğu gibi, bu küçük âlemin cisim ve âzâlarında da Onun hâtemi vardır..”

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Risale-i nurdan naklettiğimiz ve yukarıda iki kez geçen ve burada anahtar olan cümle şudur:

“……Sen, hem onun mülküsün, hem memluküsün, hem mülkünde çalışıyorsun..”

 Bu mana insanın aleminde hakim olsa,kendini ve elinde olanları,yaşadığı çevrede olup bitenleri ve dahi dünyayı muvakkat olduğunu hakikatiyle kabul etse,yine yukarıda alıntıladığımız cümleye uygun olarak “……….dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.......... Şeklinde bilerek huzur ve huşu ve tevekkül ile yaşayabilse ,şuurlu bir kul olarak Allah'ın C.C mülkünde,rızasına uygun memlukiyet vazifesini ifa etmiş olur.

Ve bununla birlikte nefsine olan hakimiyeti ile alem-i asgarında, kendine vedia olarak verilen mülkü ,Rabbisinin istediği şekliyle idareye malik bulunduğunun tezahürü ise bu isimden istifade etmiş bir iradeyi gösterir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ZÜLCELÂLÎ VE-L’İKRÂM

ZÜLCELÂLÎ VE-L’İKRÂM

ANLAMI: Azamet ve Kibriya’sıyla tüm ihsanın tam sahibi, Celâl ve cemâl sıfatları ile kaim, her nimet ve ikram zatından gelen, sonsuz kerim olan…

“Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir!”(Rahmân Sûresi, 55/78)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan Celal ve İkram sahibi Rabbinin keremine her zaman sonsuz derece muhtaçtır. Her nimet onun hazinesinden çıkar ve onun iradesiyle dilediğine dilediği ölçüde verilir. İnsan ve tüm varlıkların hayati hacetleri O’nun lütfu ile giderilir.

Ayrıca insan, insanlar mabeyninde bulduğu hürmet ve saygı ve sair mahlukatın kendine musahhar edilmesi bu ismin tecelli nimetlerindendir.


BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR; (Saymakla bitmeyecek hadsiz geniş bu hakikate Risale-i Nurdan damlalar şeklinde iktifa edeceğiz)

……. her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahmân-ı Rahîm-i Zülcelâli ve’l-İkramın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış,…Şulalar

…….Şu koca dağları şu suretle hane-i hayatımız olan zemine direk yapan ve maişetimize hazinedar tayin eden Sâni-i Zü’l-Celâl ve’l-İkrâma, kemâl-i tazimle hamd ü senâ eder…Sözler

……. Mâlikü’l-Mülk-i Zü’l-Celâli ve’l-Cemâli ve’l-İkramın bârgâh-ı merhametine en lâtif bir tesbihi, en lâtif bir şevk içinde, gül gibi en lâtif bir yüzde takdim etmektir…Sözler

…… rüzgârın tasrifiyle hadsiz Rabbânî hizmetlerde istimal ve bulutların teshiriyle, hadsiz Rahmânî işlerde istihdam ve havayı o surette icad eden, ancak Vâcibü’l-Vücud ve Kàdir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey bir Rabb-i Zülcelâl-i ve’l-İkramdır der, hükmeder…Şualar

…..Evet, kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahmân, Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâlık-ı Zülcelâli ve’l-İkram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet lâtif bir surette gönderir…….Mektubat

Bununla birlikte bu esma içerisinde hem celal hem de cemal vardır.Bu konunun bu boyutuna yine Nurlar’dan tefekküre bir atıfta değinip bir alt başlığa geçeceğiz..

Arkadaş! Cenab-ı Hakkın sıfat-ı ezeliye aleminde biri celali, diğeri cemali, iki türlü tecellisi vardır. Celal ile cemalin sıfat-ı ef’al aleminde tecellisinden lütuf ve kahır, hüsün ve heybet tezahür eder. Ef’al alemine tecelli edince, tahliye ile tahliye, tezyin ile tenzih doğar. Asar ve a’mal aleminden alem-i ahirete intıba’ edince, lütuf Cennet ve nur olarak, kahır da Cehennem ve nar olarak tecelli eder. Sonra alem-i zikre in’ikas edince, biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır. Sonra alem-i kelamda tecelli edince, kelamın emir ve nehye taksimine sebep olur. Sonra alem-i irşada intikal edince, irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzara taksim eder.

Sonra vicdana tecelli edince, reca ve havf husule gelir.

Sonra irşadın iktizasındandır ki, havf ile reca arasındaki müvazene devamla muhafaza edilsin ki, reca ile doğru yollara süluk edilsin, havf ile de, eğri yollara gidilmesin; ne Allah’ın rahmetinden me’yus, ne de azabından emin olunsun. İşarat’ül İ’caz

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu isimden istifade etmiş olmanın en önemli tezahürü, nefsi kontrolün sağlanması ve kişinin dünyasında korku ve ümit dengesinin varlığıdır.

İkinci olarak, kendinde, nev’inde, yaşadığı dünyada nimetlerin farkına varacak, ahiret âleminde ehl-i imana vaad edilen niam-ı İlahiyeyi tefekkür edecek ve şükründe bulunacak bir yapıya kavuşmuş olmaktır.



Üçüncü olarak kendisine verilen nimetlerden dengeli bir şekilde ikram edebilmektir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL MUKSÎT

EL MUKSÎT

ANLAMI: Tam adaletle, insaf ve merhametle hükmeden, bütün işlerini denklik ve tenasüple yerli yerinde hikmetle yapan, mazlumların hakkını zalimlerden alan, haksızlıkları giderip hakkı galip kılan…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bütün esma tecellilerinde insan ile fıtratı itibariyle tüm isimler ile bağlıdır. Allah C.C insanın nefsi ile kendi isim ve sıfatlarının marifetini ihsas ediyor. Muksit ismi de tüm isimler gibi insanın fiil, durum, sonuç noktasında muhtevi olduğu hasiyet ile mütecellidir. İnsanın adalete olan ihtiyacı veya adalet ile üzerindeki bir yükümlülüğü yerine getirmesi, hakkındaki hükümlerde merhamete olan muhtaçlığı, yitirdiği hakkın ikmali, kazanılması gibi yaşadığı şeyler münasebetiyle, daimi bir irtibat söz konusudur.

Bununla birlikte insanın düşünce, değerlendirme, karar dünyasındaki itidal bu ismin cüz-i irade üzerindeki tecellisiyledir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isim adaleti tesis etmesi hakkı muhafaza etmesi, hukukun gözetilmesi hakikatiyle bir emniyet kaynağıdır.

Mazlumlar bu isimden adaleti umud ederler. Hakları elinden alınmış olanlar kaybettiklerinin kendilerine verilmesini bu ismin tecellisinden isterler.

"Mazlumun (bed-kötü) duasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur" Hz.Muhammed A.S.M

Ve O mahlûkatının her ameline vakıf ve durumlarına hâkimdir.

O kendisi adaletle muamele ettiğinden kullarından da öyle davranmalarını ister. Çünkü insan halifedir. Yeryüzünden hizmet ettiği esma-i ilahiyenin, ayinesi ve temsilcisidir.

"Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın mallarını eksik vermeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin." Hûd sûresi / 85

"Sakın tartıda taşkınlık etmeyin. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın." Rahmân sûresi / 8, 9

"...Çünkü Allah adaletli olanları sever." Mümtehıne sûresi /8

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Yine insanın nefsi üzerinde kurduğu otorite ve sevk ve idaresindeki hikmetli hâkimiyet bu isimden istifadeyi ifade eder.

İkinci olarak insanın yaptığı işlerinde dengeli olması, insaf ve dikkat ölçüsünü kaybetmemesidir.

Üçüncü olarak, Allah’ın C.C her hakkın gözeticisi olduğunu idrak ederek, hatalardan ve onlarla gelecek sorumluluklara karşı korkmakla, Fazl-ı İlahiyeden ümidvar olmaktır.

Dördüncü olarak mazlumların ve sair mahlûkların hukukunu korumak, onlara karşı yapılabilecek haksızlıklardan çekinmek ve yapılan haksızlıkları önlemek gibi bir ahlaki yapıya sahip olmak bu isimden elde edilen kazanımlardandır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-CÂMİ

EL-CÂMİ

ANLAMI: Tüm mehasini hakikiye ve asliyeyi kendi zatında kemaliyle cem eden, tüm varlıkları; insan, hayvan, nebatat, camidat, ne olursa olsun cinsine göre, konum ve hayat şartlarına uygun, en münasip yerde mutlak hikmet ile bir araya getiren ve din gününde tüm mahlûkatına elde ettiklerinin karşılığını vermek için mahşerde toplayacak olandır.

“Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten toplayacak olan sensin. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.” Âl-i İmrân Sûresi /9

"Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" Nisâ sûresi / 87

"O, (Allah) onların kalplerini birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O Azîz'dir, Hakîm'dir." Enfâl sûresi / 63

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan dünya ve ahiret bu ismin tecellisi altındadır. Bununla birlikte nefsinde hâkimiyet kurmakla, latife ve cihazatını münasip olduğu yerde kullanması, rıza istikamet dairesinde tutması yine bu ismin tecellilerindendir. Ve yine bununla birlikte insan bazı gaflet ve hata ile Rabbisinden uzak düştüğünde, onun dağınıklığını toplayıp, dönüşünü mümkün kılan ve huzurda olanların içinde dahil edip kabul eden O’dur. Bu durum da bu isimle Allah’ın C.C lütuf tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR; (Meselenin hakikati çok şümüllü olduğundan, dünyaya ve ukbaya bakan yönlerine Risale-i Nur’dan bazı konulara atfen müracaat edeceğiz..)

………İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde camid, dağınık bir şekilde iken, bakarsın ki, mahsus bir kanunla, muayyen bir nizamla intizam altına alınarak âlem-i anâsıra gönderilir.

Âlem-i anâsırda sâkit, sâkin, gizli bir vaziyette iken, birden bire kafile kafile, muayyen bir düsturla, yevmî bir intizamla, bir kast ve hikmet altında âlem-i mevalide intikal eder. Âlem-i mevalidde de, sükût içinde iken, birdenbire acip, garip bir tarz ile nutfeye inkılâp eder. Sonra müteselsil inkılâplar ile “alaka” olur, sonra mudga olur, sonra et, kemik olur…..İşarat-ül İ’caz

……... İşte, herbir hayvan, öyle bir kasr-ı İlâhîdir. Hususan insan, o kasırların en güzeli ve o sarayların en acibidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri, bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı âlem-i misalden ve Levh-i Mahfuzdan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nur âleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış, emelleri semâvat ve arzın aktârında intişar etmiş, rabıtaları, alâkaları dünya ve âhiret edvârında dağılmış bir saray-ı acip ve bir kasr-ı gariptir.

İşte, ey kendini insan zanneden insan! Madem mahiyetin böyledir; seni yapan ancak o Zat olabilir ki, dünya ve âhiret birer menzil, arz ve semâ birer sayfa, ezel ve ebed, dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir Zat olabilir. Öyleyse, insanın mâbûdu ve melcei ve halâskârı O olabilir ki, arz ve semâya hükmeder, dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir……..Lem’alar

…….. Evet, en büyük bir ağacın ruh programını, bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte derc edip muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz, vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, denilir mi? Ve küre-i arzı bir sapan taşı gibi çeviren Zât-ı Kadîr, âhirete giden misafirlerinin yolunda nasıl bu arzı kaldıracak veya dağıtacak, denilir mi? Hem, hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını, bütün cesetlerinin taburlarında kemâl-i intizamla zerrâtı emr-i Künfeye Kün ile kaydedip yerleştiren, ordular icad eden Zât-ı Zülcelâl, tabur-misal cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esasiye ve eczâ-yı asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir, denilir mi? Sözler

“Bütün ins ve cin, birtek sayha ve emirle yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar.” Yâsin Sûresi / 53

“Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması, gözünü kapayıp hemen açmak kadardır, belki daha yakındır.” Nahl Sûresi / 77

“Ey insanlar! Sizin icad ve ihyanız ve haşir ve neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır, kudretime ağır gelmez.” Lokman Sûresi /28

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle İnsanın Allah’ın C.C emir ve yasaklarına itaat ile hayat yolculuğunu devam ettirmesi, Rabbini tanıma çabası içinde nefsini tezkiye edip, fena hasletlerden uzaklaşması, kalp ve ruhun dereceyi hayatına ulaşma azmi içinde olması, letaifinin kendine uygun vazifelerle iştigal etmesi, tüm, gayret himmet ve gayesinin ihlas ile riza dairesinde toplanmasıyla kendi hakikatindeki cevhere, kulluk bilincinin asliyetine ulaşması en cami tezahürdür.

…………. Ciddi sadakate ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette, derecesine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehap ve bahtiyar bir misafiri ve Sahib i Kâinatın en mahbup ve makbul bir abdi olmasıdır….Şualar

Evet, Bütün dağınıklığımızı ve arzu ettiğimiz şeyleri bir araya getirecek ve ahirette anasıra karışmış vücudumuzu tekrar teşekkül ettirecek olan O’dur. İnsan bu külli toplanmaya hazır olmalıdır.

Dünya hayatında da … Madem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul….( sözler)…dediği gibi mecazdan hakikate bir yöneliş mutlu son anlamına gelecektir..

Bununla birlikte ittihadı,tesanüdü muhafaza etmek,fesad ve ayrıştırmanın karşısında durmak, beraberliği korumaya yönelik düşünce ve hissiyat sahipleri bu esmadan müstefid olan kişilerdir.



“ Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz..” Âli İmrân-103

………….

Ve Unutmamalıyız ki;

………. Arkadaş! O zât (a.s.m.), delâil-i âfâkiye denilen haricî delillerle musaddak olduğu gibi, delâil-i enfüsiye denilen zâtında ve nefsinde sabit delil ve işaretlerle dahi musaddaktır. Çünkü o zât şems gibidir; zâtını, zâtıyla ziyalandırarak gösterir. Meselâ, bütün ahlâk-ı hamîdenin en yüksekleri o zâtta içtimâ etmiş olduğuna bütün âlem şehadet ediyor. Ve keza, en nezih hasletleri ve huyları ve en yüksek seciyeleri câmi bir şahsiyet-i mâneviye sahibi olduğuna icmâ vardır….Mesnevi-i Nuriye

……… “Evet, siyer-i Nebevîyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyyen anlar ki, edebin envaını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem’­etmiştir. Onun sünnet-i seniyyesini terkeden, edebi terk eder.”Lem’alar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ĞANİYY / EL-MUĞNÎ

EL-ĞANİYY / EL-MUĞNÎ

ANLAMI:

EL-ĞANİYY, Zatında, Sıfatlarında, fiillerinde hiçbir şeye muhtaç olmayan müstağni, herşeyin kendisine muhtaç olduğu mutlak rahmet ve nimet hazinelerinin sahibi...

EL-MUĞNÎ, Yarattıklarının muhtaç olduğu şeyleri sonsuz hikmetle ve takdirle veren, kullarından dilediğini maddi manevi zengin kılan, salih kullarını kimseye ihtiyaç içinde bırakmayan…

"Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır." Fâtır sûresi / 15

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan mutlak ihtiyaç içindedir. Nihayetsiz aciz ve fakirdir..

“Hem Sensin Ganiyy-i Mutlak. Çünkü biz fakiriz; fakrımızın eline yetişmediği bir gınâ veriliyor. Demek Ganî Sensin, veren Sensin.” ………..Yirminci Mektup | İkinci Makam

“ İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce’ ve mence’dir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce’ ve mence’ odur. Allah Bâkîdir; âlemin bekası ancak Onun bekasıyladır. Allah Mâliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak üzere alıyor. Allah, Ganiyy-i Muğnîdir; herşeyin anahtarı Ondadır. Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur..” Mesnevi-i Nuriye | Habbe

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

İnsanın fakirliği ve maddi manevi nimetlere muhtaç oluşu,onun hacetleri ve Rabbinin gınası arasında bir münasebet hayatı kuşatmıştır.Ve bu ihata ve talep mabeyninde kerem-i ilahi ile insandaki güzel ahlak seciyesi ,kullun Ganiyy ve Muğni olan Allah’a C.C yönelişi,Ganiyy ve Muğni olan Allah’ın C.C kula,bereket,kanaat,nastan istiğna gibi nimeti ile mukabelesi bu taalluk ve tahakkkun kemal noktasını gösterir.

Evet,Allah zatı ile kaimdir..varlığı hiçbir şeye bağlı bulunmayan,istiklal ve infirad sahibidir.Alemlerin tek banisi ve varisi O’dur…………… Yani, hamd ve senâ, medih ve minnet Ona mahsustur, Ona lâyıktır. Demek nimetler Onundur ve Onun hazinesinden çıkar….Hazine ise daimîdir…Mektubat

…………Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan biçâre insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesîle ve ne kadar makbûl bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O Rahmet, öyle bir Sultan-ı Zülcelâle vesiledir ki, yıldızlarla zerrat beraber olarak Kemâl-i intizâm ve itaatle -beraber- ordusunda hizmet ediyorlar. Ve O Zât-ı Zülcelâl’in ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğna-i Zâtîsi var. Ve istiğna-i mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcûdâta ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i alel-ıtlak’tır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve âzameti altında nihayet itâatte, Celâline karşı tezellüldedir. İşte Rahmet seni, ey insan! O Müstağni-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve ona dost yapar ve ona muhatâb eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir….Lem’alar

Evet Zengin Olan Ve Zengin Kılan O’dur.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Kulun Allah’a olan güveni, ihtiyaçlarına karşı O’nun gınasından istimdadı, yalnız O’na karşı olan tenezzülü, Rabbisine olan itimadı ve O’na olan kanaati  ve şükrü,Ganiyy ve Muğni isimlerinden den yüksek ahlâk ile istifade ettiğini gösterir.

Evet Allah bir kulu kendi ile meşgul ettiğinde ona gerçek zenginliği vermiştir.Ve yine Allah bir kulun yüzünü kendi kerem ve rahmetine çevirdi ise Onu zengin kılmıştır............

“Zenginlik mal çokluğu ile değildir. Bilâkis zenginlik göz tokluğuyladır.” ......Hz.Muhammed A.S.M

“Ey insanlar bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse (bir şeye umut bağlamazsa) ondan müstağni olur.".......... Hz.Muhammed A.S.M

“Ensar’dan bir kısım insanlar Rasûlullah (s.a.v) dan bir şeyler istediler. O da yanındakiler tükeninceye kadar kendisinden istenilenleri verdi ve şöyle dedi: Yanımda hayırdan bir şey varsa onu sizden saklamam. Kim iffetli olmak isterse (istemek, dilenmek konusunda ve diğerlerinde) Allah (c.c) onu iffetli kılar, kim ihtiyacını başkalarına ulaştırmak istemezse onu gani kılar, kim sabırlı olmaya çalışırsa onu sabırlı kılar, hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir bağış verilmemiştir.”....... Hz.Muhammed A.S.M


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÂNİ’

EL-MÂNİ’

ANLAMI: Maddi ve manevi fenalıklara engel olan, O’nun hikmeti ve adaleti iktizasıyla ile men edilmesi ve önü kesilmesi gereken şeylerin olmasına izin vermeyen, dost ve salih kullarını fitne fesat ve fücurdan, kötülüklerden muhafaza eden…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

"Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun lütfunu engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir." Yûnûs sûresi / 107

Evet, maddi manevi, dâhili ve harici görünen ve başa gelen her şeyde bir hayrın olduğu düşüncesini kazanmak ve bununla birlikte her şeyin iyisine bak kaidesi ile amel etmek bu ismin tecellisindeki inayet noktasından ele alınması ve kanaat edilmesi gereken bir manadır.

Yine bununla birlikte mazarratın defi, menfi olumsuz şeylerden uzak kalınması, din ve imanın hıfzı bu ismin lütuf ve eman tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu ismin hakikati mutlak hayrı ve ihsanı ifade etmektedir. Bu ismin tecellisi inayet ve korumak olarak kendini göstermektedir. Fenalıkların önü bu ismin tecellisi ile kesilir. Maddi ve manevi sıhhati hedef alan musibetler bu esmanın tecellisi ile engellenir.

 “Allah’ım, verdiğini engelleyecek, engellediğini verecek kimse yoktur. Varlık sahibi fayda veremez, varlık sendendir” Hz Muhammed A.S.M

Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır onlar azgınlık ve neftette direnip durmaktadırlar. (Mülk /21)

Allah’ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. Onun tuttuğunu O’ndan sonra salıverecek de yoktur. O üstündür, hikmet sahibidir. (Fâtır/2)

Hülasa; bu rahmetin mahsus bir lütfudur kulunu mutlak hayır üzerine hıfz eder. Gerek kulun sonucunu bilmeyerek istediği ve  ona zarar verecek şeylerden ve kötü akıbetlerden ..gerek ona direkt zarar vermeyi kast etmiş şer düzeneklerinden, tuzaklardan muhafaza ederek onu hakkındaki en doğru ve güzel iyiliklere kavuşturur.

……..fakat olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda hayırlıdır. Olur ki, siz birşeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır. Allah bilir, siz bilmezsiniz… Bakara-216

…….Bana Cebrâil gelerek Ey Muhammed Rabbin sana selâm söylüyor ve diyor ki: Kullarımdan, imanını zenginlikle koruduğum kimseler vardır, onarlı fakir tutsam kâfir olurdular. Yine kullarımdan imanını fakirlikle koruduğum kimseler vardır, zengin kılsam kâfir olurdular. Kullarımdan imanını hastalıkla koruduğum kimseler vardır, onları sıhhatte kılsam kâfir olurdular. Kullarımdan imanını sıhhat ile koruduğum kimseler vardır, hastalık versem kâfir olurdular………Hz Muhammed A.S.M

İ’lem eyyühe’l-aziz! Mer’ayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanın attığı taşlara musâb olan bir koyun, lisan-ı haliyle, “Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faidemizi düşünür. Madem onun rızası yoktur, dönelim” diye kendisi döner, sürü de döner. Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsi ve dâll değilsin.

Kaderden sana atılan bir musibet taşına mâruz kaldığın zaman; “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” Bakara Sûresi, 2:156…söyle ve merci-i hakikîye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür… Mesnevî-i Nuriye

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan her ne yaşarsa yaşasın bunun kendisi için hayırlı sonuçları olduğunu, manileri bir inayet veya imtihan itikat etmeli, Rabbisinin rahmetine hikmetine itimat ederek sabır şükür ve tevekkül dairesinde kalmaya gayret göstermelidir.

İkinci olarak insan, gerek maddi gerek manevi kendini, sıhhatini, yaratılış hakikatini, itikad ve İslamiyet’ini korumalı, âlemine zarar verecek şeylere mani olmalıdır.

Üçüncü olarak, kendi için gösterdiği hassasiyeti, gerek aile, gerek çevre, gerek din kardeşleri mabeyninde de göstermeli, aynı sorumluluk bilincinde davranmalıdır

………..Allah’ım, işlerimizin korunması anlamına gelen dînimizi ıslah et, maişetlerimiz temin ettiğimiz dünyamızı ıslah et, dönüş yerimiz olan Âhiretimizi ıslah et, hayatı bizim için her türlü hayırdan ibaret azık kıl, ölümü her türlü şerden rahat etmek kıl… Hz Muhammed A.S.M



Âmîn Âmîn Âmîn



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ED-DÂRR / EN-NÂFİ

ED-DÂRR / EN-NÂFİ

ANLAMI:

ED-DÂRR, Dilediğinde zarar ve elem verici şeyleri yaratan ve mahlûkatını hikmetiyle sıkıntılı durumla duçar eden…

“...Rahmân (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati bana bir fayda vermez, beni kurtaramazlar.” (Yâsin Sûresi /23)

EN-NÂFİ, Faydalı, yarar verici şeyleri yaratan, iyiliğe yönelten ve ulaştıran, lütuf kapılarını keremi ile açan, mutlak hayra kavuşturan…

……… hayrı mutlaktan hayır gelir, cemili mutlaktan güzellik gelir, Hakimi mutlak ‘tan abes bir şey gelmez………….Sözler.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Özetle:……..” Zarar ve menfaat Onun elindedir. O hem Hakîmdir, abes iş yapmaz; hem Rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur.' diye itikad ettiğinden, her şeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur, dua ile çalar. Hem her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür. Rabbisine iltica eder, tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder. Îmânı ona bir emniyet-i tamme verir."..Sözler

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isimler iman rükünleri içinde “hayrıhi ve şerrihi”olarak hayrın ve şerrin yaratılmasının Allah’tan olduğuna iman ettiğimiz iki hususu da ifade eder… Yukarıda da Risale-i Nur’dan alıntı ile ifade edildiği gibi “hayrı mutlaktan hayır gelir, cemili mutlaktan güzellik gelir, Hâkimi mutlak ‘tan abes bir şey gelmez” Hem yine şerrin hilkati noktasında Nurlarda ifade edilen; “Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir. ”…yani şerri işlemek şerdir, yaratmak değil diye izah edilen derslerde ifade edildiği gibi, Allah zararlı faydalı ne varsa her şeyin hilkatini yed-i kudretinde tutar. Bu ulûhiyet ve rububiyetin muktezasıdır ve Allah C.C bunlara hem Hâkimdir ve Kadirdir. Ve şunu unutmamak lazımdır ki: Allah C.C hayra taraftar, Şerre taraftar değildir. Bu nedenle ikazlarda bulunmakta, doğru yola binler vesile ile davet etmektedir. Ancak insanın ihtiyarıyla yahut kâinata koyulan kanunların işleyişindeki binler hikmet sonucunda ortaya çıkan maksatlı ve adaletli sonuçlar da onun takdiri iledir.

……….Meselâ ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar, sû-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şer yapmakla, “Ateşin icadı şerdir” diyemezler.

Öyle de, şeytanların icadı, terakkiyât-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûp olmakla, “Şeytanın hilkati şerdir” diyemez. Belki o, kendi kesbiyle kendine şer yaptı.

Evet, kesb ise, mübaşeret-i cüz’iye olduğu için, hususî bir netice-i şerriyenin mazharı olur; o kesb-i şer, şer olur. Fakat icad umum neticelere baktığı için, icad-ı şer, şer değil, belki hayırdır….Lem’alar

“…Her nerede olsanız olun, ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda da olsanız. Bununla beraber kendilerine bir güzellik erişti mi «Bu Allah'tandır» diyorlar, bir felaket dokundu mu «Bu sendendir» diyorlar. De ki: «Hepsi Allah'tandır!» Fakat niye bu adamlar söz anlamaya çalışmıyorlar?.. Nisâ/78

Hülasa; Allah zarar ve fayda veren şeylerin yaratıcısıdır. Her olumlu olumsuz şey onun izni ile gerçekleşir. Ve bu iki konuya insanların duçar olması veya hayır ve şerle karşı karşıya kaldıklarında iradeleri ile sergiledikleri tercih ve davranışlarla insanın imtihan olduğu en açık konulardır.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle ne olursa olsun İnsan; fenalıklarla meşgul olmaktan içtinap edip,

……… “Bu acip işler birbiriyle alâkadardır. Hem bir emirle hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksat için beni bir yere sevk edip davet ediyor.” Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş’et eder ki: “Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acip yolla bir maksada sevk eden kimdir?” Sözler…..bakış açısını korumalı ve …. “Ey bu yerlerin hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum.”…duruşunu sergilemelidir…

İkinci olarak Rabbimize karşı hüsnü zannımızı muhafaza ile  itimat etmek çok önemlidir…

......Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: "Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir."....Bediüzzaman

…. Madem Onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzım. Kazâ ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda ah, of edip şekvâ etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahîmiyetini ittihamdır. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış elle intikam almak için o eli istimal etmek nasıl kırılmasını tezyid ediyor; öyle de, musibete giriftar olan adam, itirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor….Lem’alar

Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin. Sen, kudreti nihayetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelâlin memlûküsün.Öyle ise, sen kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme. Çünkü hayatı veren Odur, idare eden de Odur.Hem dünya sahipsiz değil ki! Sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvâlini düşünüp merak etme. Çünkü onun sahibi Hakîmdir, Alîmdir.Sen de misafirsin; fuzulî olarak karışma, karıştırma.

Hem insanlar, hayvanlar gibi mevcudat başıboş değiller; belki vazifedar memurdurlar, bir Hakîm-i Rahîmin nazarındadırlar. Onların âlâm ve meşakkatlerini düşünüp ruhuna elem çektirme;ve onların Hâlık-ı Rahîminin rahmetinden daha ileri şefkatini sürme.Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ tâun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri o Rahîm-i Hakîmin elindedirler.O Hakîmdir, abes iş yapmaz; Rahîmdir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var………. Otuz İkinci Söz | Üçüncü Mevkıf

Bırak ey biçare feryadı belâdan kıl tevekkül,
Zira feryat belâ ender hatâ ender belâdır bil.
Eğer belâ vereni buldunsa, safâ ender atâ ender belâdır bil.
Eğer bulmazsan, bütün dünya cefâ ender fenâ ender belâdır bil.
Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.
Tevekkülle belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül…Lem’alar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EN-NÛR

EN-NÛR ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla değineceğiz)

ANLAMI: Hem zatı nur olan ve mazhar olanları nurlandırandır. Yıldızları, gezegenleri, zerre ve küreleri nurlandırdığı gibi, hidayeti, ihsan ettiği iman nur olan, aklı tenvir eden, kalbe, ruha nuruyla tecelli eden...

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan tüm varlığı ile ve hayat dahi tüm herşeyi ile bu ismin maddi ve manevi medet alır. Her şey bu ismin tecellisi ile görünür, zahir olur. Ve yine bu nurun şiddeti ile gizlenir. Manevi ve ruhani hayat bu tecelli ile hayatlanır nurlanır….

…………... Öyleyse, iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kainatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.

Ve keza, iman, Şems-i Ezeliden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider………….İşarat-ül İ’caz

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi (dileyeni de) nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) misaller verir; Allah her şeyi çok iyi bilendir." Nûr sûresi / 35

Ey nurların nuru,

Ey nurları nurlandıran,

Ey nurlara suret ve şekil veren,

Ey nurları yaratan,

Ey nurları takdir eden,

Ey nurları idare eden,

Ey bütün nurlardan evvel olan nur,

Ey bütün nurlardan sonra da var olan nur,

Ey bütün nurların üstünde olan nur,

Ey hiçbir nurun kendisine benzemediği nur… Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin,

Senden başka İlah yok ki bize imdat etsin. Emân ver bize, emân diliyoruz. Bizi Cehennemden kurtar. ………Çevşen

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

"Ey inananlar! Allah'tan korkun, O'nun Resûlü'ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." Hadîd sûresi /28

“ Allah'ım, kalbime nur; kabrime nur ver. Önüme nur; arkama nur ver. Allah'ım, sağıma nur; soluma nur ver. Allah'ım, üstüme nur; altıma nur ver. Allah'ım, kulağıma nur; gözüme nur ver. Allah'ım, saçıma nur, derime nur, etime nur, kanıma nur, kemiğime nur ver...

Allah'ım, nurumu büyüt, söylediklerimin hepsine bedel olan, söylenmeyenleri de kuşatacak bir nur daha ver…” Hz. Muhammed A.S.M

“İmân, nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniye’yi okutturuyor...” Sözler

Evet, insan karanlıktan aydınlığa, zulmetten nura bu ismin tecellisi ile çıkar. Zarar ve menfaat bu ismin tecellisi ile ayrıştırılır. Vicdan bu ismin tecellisi ile ışıklanır. İnsanın hakikati bu nur ile ortaya çıkar. İnsanın manevi ihtiyaçları bu nurun tecellisi ile giderilir ..ve Marifetullaha yolculuk  bu ismin nuru ile olur ve hakeza…………….Risale-i Nur tümüyle bu ismin nuruna hikmet ve rahmetle mazhar olmuş ve ondan aldığı nuru aksettirmektedir. Rabbimizi nurumuzu arttırsın..Âmin


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HÂDÎ

EL-HÂDΠ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla değineceğiz)

ANLAMI: Kullarına ulûhiyet, rububiyet, kudret, ilim, hikmet, hâkimiyet gibi sıfatların bütününde, varlığının delilleri ve marifetinin şuaları ile bilinmek marziyatına, bilmek yolunu açıp gösteren, akıl ve kalplerinde doğru ve yanlışı ayırtıp, hayra hidayete sevk edendir…        

“Şüphesiz, Allah, iman edenleri dosdoğru bir yola yöneltir.” (Hac Sûresi/54)

"Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O'dur. Takdir edip hidayeti gösteren O'dur." (Â'lâ sûresi 1-3)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

………..Hidayette saadet-i dareyn vardır. Hidayetin neticesi, nefs-i hidayettir. Hidayetin semeresi, ayn-ı hidayettir. Zira, hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir. Nasıl ki dalâlet ruhun cehennemidir; öyle de, “Ve bi’l-âhireti” (Ve âhirete iman) âhiretin felah ve saadetini intaç eder…İşaratü’l-İ’câz

Eğer hidâyet-i İlâhiye yetişse, İmân kalbine girse, nefsin firavuniyeti kırılsa, kitâbullahı dinlese, o vâkıada ikinci halime benzeyecek. O vakit, birden, kâinat bir gündüz rengini alır, nur-u İlâhî ile dolar; âlem, “Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nur Sûresi: 35.) âyetini okur. Sözler

"Hem meselâ, dalâletin gayet müthiş mânevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, o cüz’î ve fâni ve âciz adam, bütün kâinatın Hâlıkı ve Sultanı olan Mâbudunun muhatap bir abdi olmak ve o iman vasıtasıyla bir saadet-i ebediyeyi ve şahane ve çok geniş ve şâşaalı bir mülk-ü bâki ve bâki bir dünyayı ihsan etmek; ve onun gibi bütün mü’minleri dahi derecelerine göre o lûtfa mazhar etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında bir Zât-ı Kerîm ve Muhsinin öyle bir hüsn-ü ezelîsi ve öyle bir cemâl-i lâyezâlîsi görünür ki, böyle bir lem’asıyla bütün ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor."…Şualar

Evet,İnsanı hidayet ile dünyevi ve uhrevi nimetlere mazhar eden bu ismin tecellisidir….

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“En büyük hidayet, hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak, bâtılı bâtıl göstermektir.” (İşârât-ül İ’caz)

“Allah zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez.” (Bakara, 2/258)

“Allah kâfirler topluluğunu hidayete eriştirmez.” (Bakara, 2/264)

“Allah fâsıklar topluluğunu hidayete eriştirmez.” (Tevbe, 9/24)

“Doğrusu sen sevdiğine hidayet veremezsin. Fakat Allah kimi dilerse ona hidayet verir. Ve hidayete erecekleri en iyi O bilir.” (Kasas, 28/56)

Evet, Allah C.C şuur sahibi mahlûkatına kendisini bilecek ve bulacak istidadı ve cihazatı vermiştir. Kendisine giden yolu hadsiz deliller ile nurlandırmış ve talep edilmesi gereğini makul kılmıştır. En büyük nimeti olarak hidayeti tesis etmiştir. Çünkü gerçek kazanım, bilmek ve sevmek bu ismin tecellisi iledir.

…… Hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir…. İşaratü’l-İ’câz

“ Musa,Rabbimiz, her şeye bir fıtrat verip, (o yaratılışın gereğini yerine getirmeyi) o şeye hidayet edendir (öğretendir)..dedi (Tâ-Hâ Suresi, 20:50)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle hidayete mazhar olma nimetine şükür içinde olmak önemlidir. Hidayet nurunu örten gafleti hallerden uzak durmak bu vicdani lezzeti kaybetmemek gereklidir.

"... Fakat, bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını âfâka dağıtan ve boğan cereyanlar, iptal-i his nev’inden bir sersemlik vermiş ki, ehl-i dalâlet mânevî azabını muvakkaten tam hissedemiyor; ehl-i hidâyete dahi gaflet basıyor, hakikî lezzetini tam takdir edemiyor… | Hutbe-i Şamiye

“Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” İbrahim Sûresi, 14:3..âyetinin sırr-ı işarîsiyle, âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir. O musibet sırrıyla, hakikî mü’minler dahi bazan ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatâda bulunuyorlar. Cenâb-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin.

Kastamonu Lâhikası/Said Nursî R.A

Ve başkalarının hidayeti için çalışmak çok mühim bir vazifedir…

"Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır."…Emirdağ Lahikası

"(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir." Nahl sûresi /125



……………….Evet, İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun…Şualar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-BEDİ’

EL-BEDİ’

ANLAMI: Eşi ve benzeri olmayan, tüm yarattıklarını örneksiz, alamet-i farikalı, hikmetli ve sanatlı yaratan…

“(Allah), gökleri ve yeri yoktan (örneksiz) yaratandır. O, bir işin olmasını murat etti mi, ona yalnız ‘ol’ der, o da oluverir.” (Bakara Sûresi/117)

"Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur." (Secde sûresi / 7)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan bu isme yaratılışı itibariyle fert fert mazhardır. Parmak ucundan saçının teline kadar kendine mahsus ölçüler ve benzemezlik içinde vücuda getirilmiştir. Ve insan mahiyetine derc edilen özellikleri yerli yerinde kullanması manevi terakkisine bağlı gelişimi, onu emsalinden ayırarak bir farklılık ile mümtaz bir hasiyete sahip kılar. Bu seçkin konumlanma bu ismin tecellisine bağlıdır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah C.C zatında, sıfatlarında eşsiz ve emsalsizdir. Kimseye benzemez ve hiçbir şey ile iktibas edilemez. Ve meydana getirdiği şeyleri bu sıfatıyla örneksiz ve bedi bir şekilde yaratır.

"O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur..." (Haşr sûresi / 24)

“Göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısı O'dur. Eşi olması mümkün değilken O'nun çocuğu nasıl düşünülebilir. O, herşeyi yaratmıştır ve herşeyi bilendir…”( En’am / 101)

Dolayısıyla Allah’ın sanat eserlerine bakarak O’nun eşsiz oluşunu ve yaratışındaki eşsizliğini tefekkür edebiliriz. Mevcudat kadar geniş bu tablodan marifet nurları alabiliriz…..

……….Malûmdur ki, her şeyin hüsnü kendine göredir; hem binler tarzda bulunur ve nevilerin ihtilafı gibi güzellikleri de ayrı ayrıdır. Meselâ, gözle hissedilen bir güzellik, kulakla hissedilen bir hüsün bir olmaması ve akılla fehmedilen bir hüsn-ü aklî, ağızla zevk edilen bir hüsn-ü taam bir olmadığı gibi; kalb, ruh ve sair zâhirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri ve güzel hissettikleri güzellikler, onların ihtilâfı gibi muhteliftir. Meselâ, imanın güzelliği ve hakikatın güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü ve ruhun cemâli ve suretin cemâli ve şefkatin güzelliği ve adaletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve hikmetin hüsnü ayrı ayrı oldukları gibi; Cemîl-i Zülcelâlin nihayet derecede güzel olan Esmâ-i Hüsnâsının güzellikleri dahi ayrı ayrı olduğundan, mevcudatta bulunan hüsünler ayrı ayrı düşmüş……….. Şuâlar Dördüncü Şuâ/Altıncı Mertebe-i Nuriyeyi Hasbiye Okunması tavsiye edilir.

….

Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,

Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş.

Kalmamış bir nokta-i muzlim çeşm-i dil erbâbına,

Sanki âyâtın Hüdâ nur ile tahrir eylemiş.

Bak, ne mu’ciz-i hikmet, iz’an-rübâ-yı kâinat,

Bak, ne âli bir temâşâdır feza-yı kâinat.

Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,

Nâme-i nurîn-i hikmet bak ne takrir eylemiş….Sözler

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsanın yaratılışından beklenen özelliği, kendine has niteliği ile seçkin davranışları, Doğru işlerde bulunması, fayda üretmesi, ortaya bir eser, sonuç veya hizmet çıkarması, doğru ve güzel olamayan davranışlardan kaçınması, istinat ve istimdat noktalarını kaybetmemesi, Allah’tan C.C gafil olmaması bu ismin nurundan istifadesinin ziyade olduğunu anlamına gelir.

……….Esmâ-i Hüsnânın her birisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemâli var ki, birtek cilvesi koca bir âlemi ve hadsiz bir nevi güzelleştiriyor.



Birtek çiçekte bir ismin cilve-i cemâlini gördüğün gibi, bahar dahi bir çiçektir. Ve Cennet dahi görülmedik bir çiçektir. Baharın tamamına bakabilirsen ve Cenneti iman gözüyle görebilirsen bak, gör, cemâl-i sermedînin derece-i haşmetini anla. O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemâliyle mukabele etsen çok güzel bir mahlûk olursun….Şualar

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-BÂKÎ

EL-BÂKΠ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla denizden bir katre mesabesinde değineceğiz)

ANLAMI: Fena ve yok olmaktan, değişip başkalaşmaktan münezzeh, Mahlukat zeval bulduktan  sonra da varlığı daim olandır.

"Yer üzerinde bulunan her şey fânidir. Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır." Rahmân sûresi / 26, 27

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

… Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir…Münacat

… Çünkü ebedî ve sermedi olan bir cemalin seyirci müştakı ve ayinedar âşıkı, elbette baki kalıp ebede gidecektir…Sözler

…. “Hem Sen Hayy-ı Bâkîsin. Çünkü biz ölüyoruz; ölmemizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz.

,..“Hem Sen Bâkîsin. Çünkü biz, fenâ ve zevâlimizde, Senin devam ve bekànı görüyoruz…Mektubat

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Meselâ, nasıl gündüzde çalkanan bir deniz yüzünde ve akan bir nehir üstündeki kabarcıklarda görünen güneşcikler gitmeleriyle arkalarından gelen yeni kabarcıklar, aynen gidenler gibi güneşcikleri gösterip gökteki güneşe işaret ve şehadet ederler ve zeval ve vefatlarıyla bir daimî güneşin mevcudiyetine ve bekasına delâlet ederler.

Aynen öyle de, her vakit değişen kâinat denizinin yüzünde ve tazelenen hadsiz fezasında ve zerrat tarlasında ve bütün hadisatı ve fâni mevcudatı kucağına alarak beraber çalkanan zaman nehrinin içinde mahlûkat, mütemadiyen sür'atle akıp gidiyorlar, zâhirî sebepleriyle beraber vefat ediyorlar. Her sene, hergün bir kâinat ölür, bir tazesi yerine gelir.

Ve zerrat tarlasında, mütemadiyen seyyar dünyalar ve seyyal âlemler mahsulâtı alındığından, elbette kabarcıklar ve güneşcikler zevalleriyle daimî bir güneşi gösterdikleri gibi, o hadsiz mahlûkat ve mahsulâtın vefatları ve zâhirî sebepleriyle beraber kemâl-i intizamla terhisleri, gündüz gibi şüphesiz, güneş gibi zâhir bir kat'iyette bir Hayy-ı Lâyemutun, bir Şems-i Sermedînin, bir Hallâk-ı Bâkînin ve bir Kumandan-ı akdesin vücub-u vücudu ve vahdeti ve mevcudiyeti, kâinatın mevcudiyetinden bin derece zâhir ve kat'îdir diye bütün mevcudat ayrı ayrı ve beraber şehadet ederler."…Şualar, On Beşinci Şua Birinci Makam

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Hem o şuur-u imanî ile, ebedî bir bekà ve daimî bir hayat veren Bâki-i Zülcelâlin bekàsına ve vücuduna iman ve imanın a’mâl-i saliha gibi neticeleri, bu fâni hayatın bâki meyveleri ve ebedî bir bekànın vesileleri olduğunu bildim. Meyvedar bir ağaca inkılâp etmek için kabuğunu terk eden bir çekirdek gibi, ben de o bâki meyveleri vermek için bu bekà-i dünyevînin kabuğunu bırakmaya nefsimi kandırdım. Nefsimle beraber “Hasbünallah ve nî'mel vekîl”  “Onun bekàsı bize yeter” dedim.….Şualar

“Herşey helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesnâ. Hüküm sadece Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz.” Kasas Sûresi, 28:88.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Nefs-i nâtıkanın en yüksek matlubu devam ve bekadır. Hattâ vehmî bir devam ile kendisini aldatmazsa hiçbir lezzet alamaz. Öyleyse, ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zâtın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. Ondan nur al ki sönmeyesin. Onun cevherine sadef ve zarf ol ki kıymetli olasın. Onun nesim-i zikrine beden ol ki, hayattar olasın. Esmâ-i İlâhiyeden birisinin hayt-ı şuaıyla temessük et ki, adem deryâsına düşmeyesin.

Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zât-ı Kayyûma dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz doksan dokuz parça Onun uhdesindedir. Senin elinde yalnız bir parça kalır. En iyisi o parçayı da Onun hazinesine at ki rahat olasın………… Mesnevi-i Nuriye | Zerre

Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî…..Risale-i Nur Külliyatı | Lem'alar | Üçüncü Lem'a………….Okunması bu esma ile elde edilecek Ahlâk ve ulvi hissiyatlarına mühim bir dersidir ve harika bir şifa kaynağıdır .. tavsiye ederiz…Yine bu meyanda 17’nci söz de mühim bir derstir…Rabbimiz istifademizi arttırısın…



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VÂRİS

EL-VÂRİS

ANLAMI: Ezeli ve ebedi malikiyetiyle, tüm eşyanın varlığında da nihayetinde de sahibi, tek varisi olandır.

"Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Âl-i İmrân sûresi / 180)

“Biz, refahından şımarıp azmış nice şehri helâk ettik. İşte meskenleri; kendilerinden sonra bunların pek azında oturuldu. (Onlara) biz vâris olmuşuzdur.” (Kasas / 58)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu ismin mümin bir insana mutlak veraset yoluyla tek intikal eden ve onun için tümüyle hayır getiren yegâne miras Sünnet-i Seniyedir. Ve ittiba-i sünnet ile bu sermayeyi azime’den ziyade istifade eder… Buna muvaffak olan kişiler bu ismin bereketli taallukundan müstefid olurlar…

Bununla birlikte, Peygamberimize A.S.M varis olanlardan (Alimler peygamberlerin varisleridir.Hz Muhammed A.S.M) intikal eden hizmetlere, talim ve derslere varis olmakta, dolayısıyla yine Efendimizin mirasından hissedar olmak anlamına gelir…

Bir başka ibret açısı:

"Ölüyü üç şey takip eder, kabre kadar gider de ikisi tekrar geri döner. Biri orada onunla beraber kalır. Ölüyü ailesi, malı ve ameli takip eder. Neticede ailesi ve malı geriye döner de, kendisiyle beraber sadece ameli kalır." Hz.Muhammed A.S.M

Bir başka şükür ve dikkat kapısı:

“Fesübhanallah, Cenab-ı Hakkın insanlara fazl ve keremi o kadar büyüktür ki, insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa, büyük bir belâya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü, arkasına alırsa, beli kırılır, eliyle tutarsa, kaçar, tutulmaz. En nihayet meccânen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır….Mesnevi-i Nuriye

Miras-ı Diniye ve İmanı muhafaza edenler Müjde:

"O cennet ki, biz kullarımızdan takvâ sahiplerini ona vâris kılacağız." (Meryem sûresi / 63)

“Sizin varis kılındığınız işte bu cennettir.” ( Zuhruf 43-72)

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Her şeyin sahib-i hakikisi O’dur. Aleme koymuş olduğu kanunlar ile gidenler yerine gelenleri muvakkaten varis kılan O’dur. Vazifesini itmam edenlerden sonra her şey onun tasarrufuna kalır…

…………… Hem bütün alâkadar olduğun ve zevâlleriyle müteellim olduğun insanları, mevtleri hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel bir yerde yerleştiren bir Zâtın Vâris, Bâis isimlerine, Bâkî, Kerîm, Muhyî ve Muhsin ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç olduğunu, dikkat etsen anlarsın….Sözler

…………. Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, “Eyvah, malımız harap olup sa’yimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik” demeyiniz, feryad edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır…Mektubat

………… Allahtan başka ilâh yok; Odur bütün varlıkların gerçek maliki ve onlarda görünen her türlü fiil, hal, şe'n ve tasarrufun sahibi olan Melik ve kâinatta herşeyin bir sonu olduğu halde Kendisi bâkî olan ve bütün mülk ve servetin ezelî ve ebedî sahibi olan Vâris…. (Yirmi Dokuzuncu Arabi Lem'a /Dördüncü Bab’dan Tercüme)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsan hem kendine miras bırakılan hakikat ve nurlara sahip çıkmakla, hem de yine kendine emanet edilen cihazatı istimalinden defter-i ameline miras bırakacağı neticelere karşı titiz olmalıdır.

“Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr/18)

………….. “Madem herşey elimizden çıkacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip ibkà etmek çaresi yok mu?” deyip düşünürken, birden semâvî sadâ-yı Kur’ân işitiliyor. Der: “Evet, var. Hem beş mertebe kârlı bir surette, güzel ve rahat bir çaresi var.” Sual : Nedir? Elcevap: Emaneti sahib-i hakikîsine satmak……..Sözler
...
Allah’ım! Bize, bizimle sana düşeceğimiz isyanlar arasına engel olacak haşyet, bizi cennetine ulaştıracak tâat, dünya musibetlerini kolaylaştıracak yakîn nasib eyle. Bizi kulaklar, gözler, dirilttiğin (yaşattığın) kuvvetimizle donat, bizi onlara sahip kıl. Bize zulmedenlerden intikamımızı sen al, bize düşmanlık edenlere karşı yardım et. Musibetlerimizi dînimizle ilgili kılma, dünyamızı en büyük kaygımız ve ilmimizin tamamı kılma. Bize merhamet etmeyecek olanları üzerimize güç sahibi kılma… Hz.Muhammed A.S.M

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-REŞÎD

ER-REŞÎD

ANLAMI: Var ettiklerini, halk ediş gayesi istikametindeki sonuca ulaştıran, işlerinde kimseye hiçbir şekilde ihtiyacı olmayan, ilmi ve kudreti herşeyi yeten, inayetiyle ibadına doğru yolu gösteren, hayra sevk eden, kullarını irşad edendir…

"...Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın." (Kehf sûresi / 17)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan kendi hayatına baksa bu ismin tecellisine ne kadar çok mahzar olduğunu müşahede eder. Geçmişte böyle olduğu gibi gelecekte de bu ismin inayetli tecellisine ne kadar muhtaç olduğunu idrak eder.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah tüm yarattıklarını gayeyi hilkatine doğru sevk edip ulaştırandır.

Tüm yaratma mertebelerinde onun uğradığı menzillerde ona refakat eden odur.

Manevi ve uhrevi hayatının ihtiyaçlarına onu sevk eden inayetin sahibi odur. Yolunu aydınlatan, aklını tenvir edip, onu irşad eden, rüşte erdiren O’dur.

“Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: «Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım.” (Ahkâf sûresi / 15)

“And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk…” Enbiya/51

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsan üzerindeki ihsanı idrak etmeli ve şükründe bulunmalıdır. Ve bu nimetlere erdiren sahibinin ihsan ettiği Rüşde uygun davranmalı, tadat etmelidir…

….Hayvanat içinde beni dahi menşeim olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mucizâne yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış, kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalp, ağzıma öyle bir dil koymuş ki, o dimağ ve kalp ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün Rahmânî hediyeleri, atiyeleri tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve Esmâ-i Hüsnânın nihayetsiz cilvelerinin definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların, renklerin adedince târifeleri o âletlere yardımcı vermiş.

Hem kemâl-i intizamla bu kadar hassas duyguları ve hissiyatları ve gayet muntazam bu mânevî lâtifeleri ve Bâtınî hâsseleri bu cismimde derc etmekle beraber, gayet sanatlı bu cihazatı ve cevârihi ve hayat-ı insaniyece gayet lüzumlu ve mükemmel bu kadar âzâ ve âletleri bu vücudumda kemâl-i hikmetle yaratmış. Tâ ki, nimetlerinin bütün nevilerini ve umum çeşitlerini bana tattırsın ve ihsas etsin ve hadsiz tecelliyat-ı esmâsının ayrı ayrı zuhurlarını o duygular ve hissiyatla ve hassasiyetle bana bildirsin, zevk ettirsin ve bu ehemmiyetsiz görünen hakir ve fakir vücûdumu, her müminin vücudu gibi kâinata bir güzel takvim ve rûznâme ve âlem-i ekbere muhtasar bir nüsha-i enver ve şu dünyaya bir misal-i musağğar ve masnuatına bir mucize-i azhar ve nimetlerinin her nevine talip bir müşteri ve medar ve rububiyetinin kanunlarına ve icraat tellerine santral gibi bir mazhar ve hikmet ve rahmet atiyelerine ve çiçeklerine numune bahçesi gibi bir liste, bir fihriste ve hitabât-ı Sübhâniyesine anlayışlı bir muhatap yaratmış olmakla beraber, en büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi. Ve o hayatla o nimet-i vücudum âlem-i şehadet kadar inbisat edebiliyor.

Hem insaniyeti verdi. O insaniyetle o nimet-i vücud mânevî ve maddî âlemlerde inkişaf ederek insana mahsus duygularla o geniş sofralardan istifade yolunu açtı.

Hem İslâmiyeti bana ihsan etti. O İslâmiyetle o nimet-i vücud âlem-i gayb ve şehadet kadar genişlendi.

Hem iman-ı tahkikîyi in’am etti. O imanla o nimet-i vücud, dünya ve âhireti içine aldı.

Hem o imanda mârifet ve muhabbetini verdi. Ve mârifet ve muhabbetle o nimet-i vücud içinde daire-i mümkinattan âlem-i vücuba ve daire-i esmâ-i İlâhiyeye kadar hamd-ü senâ ile istifade için ellerini uzatabilir bir mertebe ihsan etti.

Hem hususî olarak bir ilm-i Kur’anî ve hikmet-i imaniye verdi. Ve o ihsanıyla çok mahlûkat üstüne bir tefevvuk verdi…………..Üçüncü Mertebe-i Nuriyeyi Hasbiye

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ES-SABÛR

ES-SABÛR

ANLAMI: Çok sabırlı olan, günahkâr, kusurlu kullarını cezalandırmakta acele etmeyen, muktedir olduğu halde azabı tehir edip fırsat verendir…

“Eğer Allah (c.c) zulümleri sebebiyle insanları hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde canlılardan hiçbir şey bırakmazdı, ancak onları belirli bir süreye kadar ertelemektedir.” (Nahl /61)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isimle ne kadar çok muhatap olduğumuzu düşünebilsek ve muhtemelen ne kadar bu ismin tecellisine muhtaç olduğumuzu anlayabilsek, muhtemelen şükründen acizliğimizi ilan ederiz.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

1- Asra yemin olsun ki,

2- İnsan mutlaka ziyandadır.

3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır….Asr Suresi

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“İşittiği ezaya Allah’tan (c.c) daha sabırlı hiç kimse yoktur. Çünkü ona çocuk isnad ederler O ise onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder.” Hz. Muhammed A.S.M

“Ey Muhammed (s.a.v), sakın Allah’ı (c.c) zulmedenlerin yaptıklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.” (İbrahim /42)

O Kullarını hemen cezalandırmaz. Onlara iyilik ve dönüş için zaman verir. Mutlak hayrı gözetir. İmtihan olan kullarına sabrı öğretir.

"Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir." (Bakara sûresi / 153)

"And olsun ki sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri." (Bakara sûresi / 155)

"Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'tan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz." (Âl-i İmrân sûresi / 200)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

“Ben kederimi, hüznümü yalnızca Allah’a (c.c) şikayet ediyorum.” (Yusuf /86) dedi. 

“Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: «Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?» dedi. Çocuk da: «Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın» dedi.” (Saffat/102)

(Ey Habîbim!) Eyyûb’ü de (an)! Hani Rabbine: 'Zarar gerçekten bana dokundu; sen merhametlilerin en merhametlisisin' diye nidâ etmişti. (Enbiya/83)

Evet,

“Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: taat üstünde sabırdır. Birisi: masiyetten sabırdır. Diğeri: musibete karşı sabırdır.”(Sözler)

Rabbimiz bu üç sabra cümlemizi muvaffak kılsın..

"... Öyle de bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı arızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek, 'Aman, ne yaptım böyle başıma geldi?' diye rububiyet-i İlâhiyeyi tenkit etmek gibi bir hâlet, maddî hastalıktan daha musibetli, mânevî bir hastalıktır. Kırılmış elle döğüşmek gibi, şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir."……..Lem’alar

.