19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KAHHÂR

EL-KAHHÂR

ANLAMI: Kahrolmaya istihkak kesp edenleri, düşmanlarını zelil ve kahreden, yenilmeyen, güç sahibi, her şeye istediğini yapacak sûrette yegâne gâlip ve tüm mevcudatı kudret elinde emrine ram edip, hâkim olan manasına gelmektedir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan iç ve dış âlemde düşmanlarına galip olmak için bu ismin desteğine muhtaçtır. Çünkü nefsi olsun, şeytani olsun, afaki olsun düşmanlarının hilesini sezmekte kolay muvaffak olamaz. Bu isim, kalbinin göz bebeğine Rabbinin aks-i nurunu yerleştiren insanda tecelli ettiğinde, kendisini desiselerle kötü yollara sevk eden iç ve dıştan gelen hileleri hisseder. Nefsinin ilzam ve tezkiye eder, onu hevaya değil hüdaya sevk edecek iradi ve fiili bir güce sahip olur. Himmet ve hamiyeti gayrete gelir. Ehli dalalet ve fesat komitelerine karşı hakikat cephesine manen kuvvet verir. İman, salih ameller ve güzel ahlak ile de kendisini perişan etmek için çalışan şeytanı kahreder. Böylelikle de mücadelenin bir lazımı olan Allah’ın kahrına hedef olanları kahretmekle cihad vazifesini yerine getirmiş olur.

“Herkes; kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve sünnet-i nebeviyyeyi ihya ile muvazzaftır.”Bediüzzaman

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Kahhar isminin hakiki tecellisi ile görüneceği yer cehennemdir. Ve burada tüm azameti ile kâfir, münafık, müşrikleri perişan edecektir. Hukukuna tecavüz edilmiş tüm mahlûkatın haklarını alarak, bu durumun faillerini layık oldukları kahra duçar edecektir.

“Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarılacaklardır.” (İbrahim14/, 48)

Bu ismin farklı bir yöndeki tecellisi ise; Ulûhiyet iddiasında olan firavun ve firavuncukları zelil ederek, teslim ettiği akıbet ile onların sefil ve zalim varlıklar olduğunu göstermesidir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan nefis ve şeytanla mücadelesinde Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve Sünnet-i Seniye dairesinde hareket ederek elde ettiği kalbi ve ruhi terakki ile azılı bu iki düşmana galip gelmesidir.

İkinci olarak Kahhâr-ı Zül Celâlinden korkarak günahlara giden yolu kapatmasıdır.

Üçüncü olarak; Zayıfları desteklemek, hakikatin ortaya çıkması ve yaşanmasında cehd ve gayret sahibi olmaktır.

Böylelikle insan; dâhili ve harici düşmanlarına karşı kahredici manevi bir kuvvet ve üstünlük elde eder. Ve iç ve dış düşmanlarının ablukasına karşı bu ismin kendi imanlı mahiyetindeki tecellisinden istifade etmeye ihtiyacı vardır. Bunun için ise imani ve İslâmi hassasiyete sahip olmalıdır.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VEHHÂB

EL-VEHHÂB

ANLAMI: İkramı bağışı çok olan,hibe eden, sonsuz nimetler sahibi, insan,hayvan,mümin kafir ayrımı yapmadan, bütün mahlûkuna nimetlerini seren, ihsânda bulunan, hadsiz nimetlerine karşı, onun adıyla tasarruf edilmesini, nimetler sahibinin düşünülmesini ve  sadece şükür edilmesini isteyendir. Ki; bu mukabele-i imaniye ve vazifeyi fıtriyeyi insaniye de ancak onun merhametinin ve muhabbetinin tezahürü noktasında kulun kendi içindir. Çünkü bu muamelenin karşılığı ebedi saadettir. Allah her türlü övgüye layık olup asla muhtaç değildir.

“Yoksa, Azîz, Vehhab olan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?” (Sâd, 38/9)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Kulun bu isimle em temel bağlantısı bu ismin tecellisine hiçbir bedel ödemeden mazhar olmasıdır. Kendisine ihsan edilen tüm nimetler, onu bilen, ihtiyaçlarını gören ve tedarik etmeye takat yettiremeyeceği nimetleri kendisine karşılık veren birisinin olmasıdır. Bununla birlikte yaşadığı dünyayı da çok çeşitli ve mutlak faydalı nimetleri ile doldurup yaşanır kılan ve hayatı her şey ile bir birine bağlayıp o mükemmel döngüyü temin etmesidir. İnsanın bu isme sonsuz derece ihtiyacı vardır ve bu isimle bu nisbette bağlıdır.

"İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir. Hattâ hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider. Orada da hâcet vardır. Belki her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan, ihtiyaçta vardır. Elde bulunmayan ise hadsiz." Bediüzzaman

Ayrıca insanın gidermesi gereken ihtiyaçlarının suhuletle ve aracısız giderilmesi bu ismin tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

EL-VEHHÂB ismi sadece Allah’a C.C mahsustur! Çünkü onun vermesi zatındandır bağışı çok olandır. Bütün kâinat tüm muhteviyatı ve işleyişi ile buna şahittir.

“Şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve terakkiyat-ı beşeriye ve kemâlât-ı medeniyet; celb ile değil, galebe ile değil, cidal ile değil, belki ona onun zaafı için teshir edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş.” (Sözler)

“(Hem onlar derler ki:) “Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz Vehhâb (çok ihsân edici olan) Sensin Sen!” Âl-i İmrân sûresi / 8

“Eğer, gayet mebzuliyetle elimize geçen şu san’atlı meyveler Vâhid-i Ehad’in malı olmazsa, bütün dünyayı verseydik bir tek narı yiyemezdik.” Bediüzzaman

Evet, O; hiçbir ihtiyacı olmayan, bir sebebe bağlı bulunmayan, hiç bir şey kendisini hiç bir şeye zorlayamayan ve var etmek için hiçbir koşula gereksinim duymayan ve var ettiği her şeyi Uluhiyet ve Rububiyetinin iktizasıyla kendinden başka hiçbir şeye muhtaç etmeyen VEHHÂB’tır. Ve tüm mahlukat hakkında hüküm ve söz sahibi O’dur.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle Mün’imi hatıra getirmek. İnamını tahdis-i nimet olarak ikrar etmek. Kendine, ebnayı cinsine ve tüm mahlukata verilen nimetleri tefekkür etmek. Onun ihsanının şahidi olmak ve zikir fikir şükür ile mukabelede bulunmak hasiyetine sahip olmaktır. Sonsuz minnet duygusunu kazanmaktır.

İkinci olarak; Ebnayı cinsine ve mahlûkata mukabelesiz ikram etmek ve cömertlikle, ihtiyaç sahiplerinin nefislerini nefsine tercih etmektir.



Bu tezahürlerin göründüğü insanlar Vehhâb ismine ahlâk kazanımı olarak mazhar olan insanlardır. Ve bu İnsanlar; Allah’ın ihsanını muhtaç olanlara ulaştırmakta istihdam olmakta ve çalıştırılmaktadırlar. Ve bu vesileliğe layık olan ihlas ve nimet sahiplerdir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-REZZÂK

ER-REZZÂK ( Çok geniş bir konu olduğundan elden geldiği kadar muhtasar tutulmaya çalışılmıştır)

ANLAMI: Rızık veren. Maddi ve manevî her türlü rızkı ve bu rızıklara muhtaçları yaratan. Yarattığı hayat sahiplerinin rızkını dilediği şekilde veren anlamına gelmektedir.

“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’a aittir.” Hûd 6

 “Hiç şüphesiz, Allah Rezzak’tır; O, kuvvet sahibi, Metîn’dir.”(Zâriyât, 51/58)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Allah CC Bediüzzaman’ın ifadesiyle Rızkı hayatın merkezine koymuştur. Zahiri rızık münasebetiyle aşağıda hulasa alıntı yaptığımız mesele bu rızkın mahiyeti ifade eden bir kısımdır…

“Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” Zâriyat Sûresi, 51:58. 2 sırrıyla,  “Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın.” Hûd Sûresi, .. sarahatiyle, ummadığı tarzda, yaşayacak kadar rızkını bulacak. Çünkü şu âyet taahhüt ediyor. Evet, rızık ikidir: Biri; hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak. Bu âyetin hükmü ile, o rızık taahhüd-ü Rabbânî altındadır. Beşerin sû-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı herhalde bulabilir. Ne dinini, ne namusunu, ne izzetini feda etmeye mecbur olmaz. İkincisi; rızk-ı mecazîdir ki, sû-i istimâlâtla hâcâtı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belâsıyla tiryaki olup, terk edemiyor. İşte bu rızık taahhüd-ü Rabbânî altında olmadığı için, bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır…………. On Dokuzuncu Lem'a

Bununla birlikte Veysel Karani hazretlerinin münacatından iktibas ile ifade edildiği şekil bu bağlantıyı en güzel ifade eden hususlardandır.

“Hem Rezzâk Sensin. Çünkü biz rızka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren Sensin.

İnsan maddi rızka muhtaç olduğu gibi manevi rızka da muhtaçtır. Aklın, kalbin, ruhun, vicdanın kendi mahiyetlerine uygun rızıkları vardır. İman, marifetullah, muhabbetullah, şefkat, muhabbet, dua, istinad ve istimdat gibi her şey manevi rızıktandır. İnsanda ne kadar latife var ise her biri kendine mahsus ihtiyaç içindedir. Bu ihtiyaçları ise mazhar oldukları esmanın nurlu tecellisi ile giderilir. İnsaniyeti sukut etmiş insanların bu rızk-ı maneviden hisseleri cehennemin zakkum ağacı kabilindendir. Hırs, hased, kin, inad, tahkir, tahrip, zulüm gibi her pes ahlakın itminansız elemli bir zırzkı menhusu bulunur. Ve o iştiha sahipleri manen bu rızıktan beslenerek ebedi bir hastalığa yakalanırlar.

Hulasa insan ve diğer canlılar var olmak ve maddi manevi hayatını sürdürebilmek için bu ismin tecellisine muhtaçtır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Yani, umum zemin yüzünde ve içinde ve havasında ve denizinde bütün zîhayatın ve bilhassa zîruhun ve bilhassa âciz ve zayıfların ve bilhassa yavruların, hem maddî ve midevî, hem mânevî bütün rızıklarını, şefkatkârâne, kuru ve basit bir topraktan ve câmid ve kemik gibi kuru odun parçalarından yapılan ve bilhassa en lâtifi kan ve fışkı ortasından gelen ve bir dirhem kemik gibi birtek çekirdekten yapılan binlerle okka taamların, vakti vaktine, mukannen bir surette, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, gözümüz önünde, bir dest-i gaybî tarafından verilmesi hakikatidir. Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır." Zâriyat Sûresi, 51:58. âyeti, iâşeyi ve infakı Cenâb-ı Hakka tahsis edip hasrettiği gibi, Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a âit olmasın. Allah oların rahimlerdeki yerini de bilir, yaşayıp öleceği yeri de. Bunların hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır." Hûd Sûresi, 11:6. âyeti dahi, bütün insanların ve hayvanların rızıklarını taahhüd ve tekeffül-ü Rabbânî altına aldığı, hem, Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir."Ankebut Sûresi, 29:60. âyeti de, rızkı tedarik edemeyen, âciz ve iktidarsız olan zayıf biçarelerin rızıklarını umulmadık yerden, belki gaybdan, belki hiçten, meselâ, denizin dibindeki böceklere hiçten ve bütün yavrulara umulmadık yerlerden ve bütün hayvanlara her baharda âdetâ sırf gaybdan infaklarını bilfiil tekeffül ederek bilmüşahede vermekle, esbabperest insanlara dahi, esbab perdesi altında yine o veriyor diye ispat ve ilân ettiği gibi, pek çok âyât-ı Kur’âniye ve hadsiz şevâhid-i kevniye, bil’ittifak herbir zîhayatın birtek Rezzâk-ı Zülcelâlin rahîmiyeti ile beslendiklerini gösteriyorlar…Şualar ..Risale-i Nurda Rezzakiyet hakikati ile ilgili bir çok ders bulunmaktadır.Bu hakikat ve tazanmun ettiği bir çok münasebet eserlerde bulunmaktadır. Tavsiye edilir

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insanın zahiri ve batıni olarak her ne rızka muhtaç ise onu verenin Allah olduğunu bilmelidir. Rezzak-ı hakikiden gafil olmamalı, sebeplere takılmamalıdır. Maddi ve manevi her rızkı için Rezzak’ına iltica etmelidir.

….Hem veren Bismillâh demeli, hem alan Bismillâh demeli. Eğer o Bismillâh demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan, sen Bismillâh de, onun başı üstünde rahmet-i İlâhiyenin elini gör, şükürle öp, ondan al. Yani, nimetten in’âma bak, in’amdan Mün’im-i Hakikîyi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirî vasıtaya istersen dua et; çünkü o nimet onun eliyle size gönderildi….Onyedinci Lem’adan

Bir diğer mana olarak ise şunları ifade edebiliriz:

Allah’ın Rezzak ismine itimat ve takdir ettiğine rıza ile kanaat etmelidir. Ve kendisine ihsan edilen maddi manevi rızkından infak etmelidir….mal sahibi olmak ve o mal ile nasıl muhtaçların ihtiyaçları giderilebiliyorsa, ilim dahi bu nevidendir…

"En faziletli en üstün sadaka, müslüman kişinin ilim öğrenmesi, sonra da Müslüman kardeşine öğretmesidir." (Kütüb-i Sitte)

"Sadaka nasıl mal ile olur. İlim ile dâhi olur. Kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor." (25. Söz)

Namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcarlar./ Enfal 3



Böylelikle insan verdikçe azalmayan artan maddi ve manevi nimetlere sahip olur. Allah rızasına giden her yolda en önemli esas ihlas olduğu gibi bu konuda da en büyük rükün İhlasdır.



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-FETTÂH

EL-FETTÂH 

ANLAMI: Rahmet, hayır, rızık kapılarını açan, mazlumlara yardım edip mü'min kullarını zafere ulaştıran, her zorluğa çare bulan, engelleri kaldıran, kullarına hidayeti ile iman, marifet ve muhabbet gibi manevi kapıları açıp, yüreklerden tasaları, kederleri gideren demektir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Fettâh isminin zahiri tecellisi ile üzerimizdeki tasarrufuna, gözümüzün açılması, kulağımızın açılması gibi tüm organlarımızın mahiyetlerine koyulan özelliklere ait programla işleyişi, muhtaç oldukları rızıkların birçok kapıdan geçip hayatın yardıma gönderilmesi şeklinde görünür.

Bununla birlikte manevi ihtiyaçların kapılarının açılması anlamındadır. Kalp ruh, akıl insanda hangi cihazat varsa ona uygun nimetlerin insana ulaştırılması, hidayet, intibah, ikazat, ihtarat, idrak, izan, şuur, muhakeme, mütalaa, müzakere gibi manevi perdelerin kaldırılması noktasındaki tezahürdür.

Bir diğer husus ise, insan; yaşayışı süresince keşfetmeye ihtiyacı olduğu şeyleri, açması gerektiği muhtelif kapıların anahtarını elde etmek ve sahip olduğu şeylerde tasarrufta bulunmak için bu ismin tecellisine muhtaçtır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isim ile ilgili olarak aşağıda bir kısmını alıntıladığımız  Şualar Kitabı/Yedinci Şua/ Beşinci Hakikatta, muhteşem bir izah vardır. Konuyu inşallah oradaki derse havale ediyoruz..

"Fettâhiyet" hakikatıdır."

"Yani Fettâh isminin tecellîsiyle, basit bir maddeden ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılmasıdır."

"Evet, nasıl ki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz mevcudatı, çiçekler misilli, Fettâh ismiyle her birisine münasip bir tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtâze kudret-i fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat daha mucizatlı olarak, zemin bahçesinde dört yüz bin enva-ı zîhayata dahi, her birisine gayet san'atlı ve hikmetli bir suret-i mevzune ve müzeyyene ve mümtâze vermiş………………

……………………

Bir başka açıdan İnsan, kalp ve ruhun derece-i hayatına ait manevi mertebelerdeki terakkisi bu ismin tecellisi iledir…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu ismin buradaki anlamdaki tecellisine en ziyade Allah’ın seçkin kulları mazhar olurlar. Yani fetihler yapmak, devirler açıp kapamak, içtihad sahibi olmak, çığır açmak gibi kitlesel hareketlerin yanında, manevi fetihler yapmak, insanlar için hayır kapılarını açmak, cehenneme giden kapıları yolları kapayıp, rızaya ve cennete açılan kapıları açmak gibi kendilerine fetih verilenlerdir.

Ancak özel mana da bu isim insanın kendi mahfi âlemini feth etmesi için çok önemlidir. Ve ameli anlamda kişinin kendi ibadetlerinde getireceği istikrar ve ciddi süreklilik, gaflet örtüsünün kaldırılması ve hayırlı kapıların açılması anlamında tezahürü vardır.

Bir diğer önemli. Belki kişisel bazda en önemli açı ise ;

“Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de manen kapalıdır. Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan ‘ene’ namında bir miftahı insanın eline vermiştir.” (Mesnevî-i Nuriye) ………..bu hakikatin tahakkukudur. Bu dersin ehemmiyetli muhteviyatı Otuzuncu Söz’dedir. Tavsiye edilir.

Efkârımızda bugün 19’ncusunu işlediğimiz esma notları bir nebze olsun kendimizdeki kapının açılmasına bir nebze katkı sağlamak ve cüz-i de olsa zikrederek bu kapının taliplisi olduğumuzu izhar etmektir.

Ve minallahi't-tevfik

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ALÎM

 EL-ALÎM  ( Konu muhteviyatı çok geniş olduğundan hulasa ve atıflarla sınırlı tutulmuştur)

ANLAMI: Mevcutları, ma’dumları, azları, çokları, mümkün ve muhalleri, daimi olanları değişkenleri, içte dışta olanları, düşünceleri, geçenleri gelecekleri, her şeyi zaman ve mekân kaydı olmaksızın hakkıyla ezelî ilmiyle bilen ve ihata altına alandır. “Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.”(Mülk Sûresi, 67/14)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Allah’ın CC sonsuz ilminin, irade ve kudretinin eseriyiz. Şuur sahibi mahlûklar olarak hayatımızın maddi ve manevi alanlarında öğrenmeye, bilmeye ve ifade etmeye lazım her durumda bu ismin tecellisi ile hareket ederiz.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isim ile ilgili aşağıda küçük bir alıntı ile paylaştığımız hakikate dair geniş izahata ait risale-i nurda birçok konu vardır. Ve bu konu ilgili muhteviyatı İnşallah onun derslerine havale ediyoruz.

…herbiri birer mu’cize-i san’at olan mevcudata bakıyoruz ki, hayretnümâ bir derecede suhuletle, kolaylıkla, külfetsiz, dağdağasız, kısa bir zamanda, fakat mu’ciznümâ bir surette icad edilir. Demek hadsiz bir ilim vardır ki, hadsiz suhuletle yapılır. Ve hâkezâ, mezkûr emâreler gibi binler alâmet-i sadıka var ki, şu kâinatta tasarruf eden Zâtın muhît bir ilmi vardır. Ve herşeyi bütün şuûnâtıyla bilir, sonra yapar.

Madem şu Kâinat Sahibinin böyle bir ilmi vardır. Elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstehak olduklarını bilir; hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek. Ey insan! Aklını başına al, dikkat et: Nasıl bir Zât seni bilir ve bakar, bil ve ayıl! …………………… Bediüzzaman

"Şu kâinatın sahip ve mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor." Mektubat/Bediüzzaman

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

"Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır." 23’ncü Söz

İşte, Cenâb-ı Hakkın, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sıfât ve esmâsı muhit, hudutsuz, şeriksiz olduğu için, onlara hükmedilmez ve ne oldukları bilinmez ve hissolunmaz. Öyle ise, hakikî nihayet ve hadleri olmadığından, farazî ve vehmî bir haddi çizmek lâzım geliyor. Onu da enaniyet yapar. Kendinde bir rububiyet-i mevhume, bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder, bir had çizer, onunla muhit sıfatlara bir hadd-i mevhum vaz eder. “Buraya kadar benim, ondan sonra Onundur” diye bir taksimat yapar. Kendindeki ölçücüklerle onların mahiyetini yavaş yavaş anlar.

Meselâ, daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlıkının rububiyetini anlar. Ve zâhir mâlikiyetiyle, Hâlıkının hakikî mâlikiyetini fehmeder ve “Bu haneye mâlik olduğum gibi, Hâlık da şu kâinatın mâlikidir” der. Ve cüz’î ilmiyle Onun ilmini fehmeder. Ve kisbî san’atçığıyla O Sâni-i Zülcelâlin ibdâ-i san’atını anlar. Meselâ, “Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de, şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş” der. Ve hâkezâ, bütün sıfât ve şuûnât-ı İlâhiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, enede münderiçtir….Sözler 30’ncu söz

Tezahür manasında hususi olarak şunlarıda ifade edebiliriz..

İlmin faydalılığı esastır. Faydasız ilim kişinin başına beladır. Ve ilim insanın çabası ve hakikate yönelişi ile Allah’ın o say ve gayreti kabul etmesi elde edilen bir şeydir. İlmin talibi olmak gereklidir. «Rabbim! benim ilmimi artır» de. Taha/114

Faydalı ilim sahipleri gerçek Alîm ismine mazhar olanlardır. Bu dairede geniş bir dairedir. Ancak bu dairenin önemli bir yerini Ârif olanlar tutar. Arif anlaması, kavraması, sezgisi güçlü, anlayışlı kimseye denir. Bu bağlamda Ârif; Allah’ı bilen ve her şeyi Allah’tan bilendir. Ve bu mahiyeti ile ilminden istifade edilendir. Allah’ı’ razı olduğu şekilde bilmek ve şuur sahibi olmak ile ilgili mühim derslerden biri Sözler 11’nci sözdür. Bu dersteki hasiyeti anlamak ve idraki için çalışmak yüksek kulluk değerleri kazanılmasına sebep olur inşallah.. De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Ancak temiz akıl sahibi olanlar anlar… Zümer /9

Bununla birlikte, kulun kendisinin ilmi ilahide olduğunu bilmesi, hata ve kusurlarına tevbe edip, günahtan çekinmesi. Daim huzurunda olduğunu idrak etmesi, hayatına sabır ve şükrü kazandırması bu ismin tecellisinden istifade ettiğini gösterir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KÂBID / EL-BÂSIT

 EL-KÂBID / EL-BÂSIT ..bu iki esma bir anlamda çok hikmetler için zıt tecellileri, korku ve ümit gibi denge noktasını ifade ettiğinden ikisi ile birlikte ele alacağız inşallah.

ANLAMI:

EL-KÂBID, İmtihan için kalpleri daraltıp sıkan, rızkı azaltıp ,o takdire göre veren, ruhları kabzeden..

EL-BÂSIT, Rahatlatan, ikram, lütuf, huzur kapılarını açan, genişleten, rızkını bollaştıran, sıkıntıdan kurtaran, rahmet ve merhametine mazhar eden, kuluna ihtiyaçlarını ve ihsan ettiği şeyleri cömertlikle çoklukla ziyadeleştirerek veren, kalbi itminan ve hidayet, ruha vakar ve inbisat ihsan eden anlamına gelmektedir. “Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.”( Bakara Sûresi, 2/245)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan tüm yaşayışında her zaman bu iki ismin tecellisine mazhardır. İmtihanın iktiza ettiği her durumda çok açık şekilde müşahede edilir. İnsan bazı şeylerin mahrumiyeti, elinde olanın elinden girmesi gibi şeylerle karşılaşır. Sıkıntılara duçar olur, kalbi daralır. Ve yine tüm bu olanlara karşılık, rahatlık onu bulur, sıkıntıları bertaraf olur, nimetlere kavuşur, kaybettiklerinin fevkinde nimetlere ulaşır. Dolayısıyla hayat bu kabz ve bast tecellisi ile yaşanır. İnsan ise bu iki durumu sabır ve şükrüne vesile yapar ve bu imtihanlara o olgunlukla mukabele ederse imtihanı kazanmış olur. Çünkü o rabbinin verdiği her şeye rıza göstermiştir. Ve ömrü bittiğinde kabz edilen ruhu,bast tecellisine azami mahzar olarak cennete gider. İmtihanı kavrayamayan insanlar ise teklife isyan ile karşılık verirler..işte o zaman kabıd ismi onlar için kahhar gibi iktiza eden diğer esmalar ile ebedi tecelli eder.. El-Iyâzu Billah…

Bununla birlikte kabıd ismi ile direkt olarak lehimizde olan bağ ise; bize ihsan edilen maddi ve manevi nimetleri yerli yerinde kullanmak ve kontrol altında tutmak ve idaresini sağlayabilmek için gerekli iradeye sahip olmak bu ismin insandaki tecellilerindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Neden kabz ve bast ?..diye hatıra gelen bir soruya bu isimlerin hakikati noktasında cevap olur diye düşünülen bir  yeri paylaşalım inşallah..

Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise, neşvünemâya sebeptir. O neşvünemâ ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakaik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubât-ı Samedâniye suretine çevirmesine sebeptir. İşte, şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.İşte, bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden, şu âlemin tagayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti. Tahavvül ve tagayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlere mezc ederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem ederek, hamur gibi yoğurarak, şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı. Vakta ki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i Hüsnâ hükmünü icra etti………………29’ncu söz -2’inci Maksad -4’ncü Esas-3’ncü mesele  okunması tavsiye edilir…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsanın kendisine birçok maddi ve manevi nimetler verilmiştir. İnsan bu nimetlerde hikmetli ve iktisadi planda yani yerli yerine tasarruf etme iradesine sahip olup gereği ile muamelede bulunması, kontrol ve hâkimiyet noktasında bu ismin tecellisinden azami derecede hissedardır.

Örneğin kendinde olan maddi nimetleri israftan sakınmak, İslami prensiplerde istimali onda hem kabıd hem basıt isminin bir göstergesidir…………… Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın…İsra /29

Bununla birlikte Ve hizmet-i diniye noktasında, ilmin izzetini muhafaza etmek, ehil olmayanlara karşı mesafeli durmak, hususi durumunu ile ilgili meseleleri yetersiz ve cahil kimselerle paylaşmamak. Ve Mü’min kardeşlerini fenalıklardan sakındırmak, ihsanda bulunmak, mütevazı olmak, iyilikleri önermek, her iki davranışın akıbetlerinden söz edip hayra temayül ettirmeye vesile olmak, menfi hissi mağlup edip, müspet duyguları açığa çıkarmak gibi gayretler yine bu isimlerin kuldaki manevi tecellilerindendir…

Bu zahir ve batın mahiyete mazhar olanlara karşı varlıkların kalpleri teveccüh eder. Çünkü istikametleri yol gösterici ve Allah’ın CC izniyle güven vericidir.

.




ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HÂFİD / ER-RÂFİ

EL-HÂFİD / ER-RÂFİ ..Bu iki esma-i İlahiye Ehli Dalâlet ve Ehli Hidayete ait tecellileri ifade ettiğinden birlikte ele alınacak inşallah.. “(O), alçaltan ve yüceltendir.” (Vâkıa Sûresi, 56/3)

ANLAMI:

Hâfid: Yaratılışlarında olan ahsen-i takvim keyfiyetini terk eden kâfirleri, asileri, mütekebbir ve zalimleri kendi tercih ettikleri sapkınlıklar ve doğru yoldan çıkmaları, Allah’a ve hidayet ehline olan düşmanlıkları nedeniyle felaketlere uğratarak, tard edip, alçaltarak kendi rahmet ve inayetinden uzaklaştıran, dünyevi akıbetlerinde de ahiret hayatlarında da onları zelil eden ve hak ettikleri esfel-i sâfilîn mertebelerine sukut ettiren anlamına gelmektedir.

Râfi’: Kendine tabi muti kullarını şereflendiren, onlara yakınlığının nurunu ihsan ederek iman ve ünsiyet ile yücelten itaatkâr ibadı arasında; rızasını kazanmakta gayretli, hoşnutluğuna ulaşmak için dikkatli, sevgisine mazhar olmak için ittiba-ı sünnette azmeden, takva ve amel-i salih noktasında ihlaslı olanlara üstünlük dereceleri veren, bununla birlikte dilediği kulunu fıtraten muhlis kılan anlamına gelmektedir.

Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi kesbi ile ihlâs sahibi olan ve lütfunla ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin… İhlâs Risalesi Dua Meali…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu iki esma genel itibariyle insanın cüz-i iradesi ile tercih ettiği yol neticesi olarak elde ettiği sonuç tecellileri ile ilgilidir. “Âdetullah üzerine, irade-i külliye-i İlâhîye abdin irade-i cüz'iyesine bakar.” İşaratü’l-İ’caz

Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zaîf cüz’î iradeyi, irade-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani manen der: “Ey abdim ! İhtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mes’uliyet sana aittir!” Sözler…

Dolayısıyla Hâfid isminin tecellisine tam mazhar olan insanlar iradelerini yanlış tercihlerde kullanan ve küfür sıfatları ve iktizası ile Allah’a isim ve sıfatlarına düşmanlık edenlerdir.

Ancak her bir günah içinde küfre giden bir yol olduğu unutulmamalı mü’minler hatalarını istiğfar ile çabuk izale edip, günahta ısrar etmeyip bu ismin tecelli hududundan uzaklaşmalıdır.

…Fakat mü’minde dahi bir maraz-ı asabî bulunuyor veya maraz-ı kalbî var. O dahi, ehl-i dalâlet gibi, ehemmiyetsiz şeylere ziyade ehemmiyet verir. Lâkin çabuk kusurunu anlar, istiğfar eder, ısrar etmez… Barla Lahikası

"Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme." Bakara Sûresi, 2:286.

Bununla birlikte mü’min kullar üzerinde Hâfid isminin olumlu bir tecellisi de vardır da kulun hakka ait ölçülerde hareket etmesini temin eden tezahürle kendini gösterir. Buna ise alçaltıcı sonuçlara neden olan şeylerden çekinmek ve çekilmek suretiyle mazhar olur.

Râfi ismine kulun bağlılığı ise, takva ve amel-i salih ölçülerinde kalmakla, iman ve güzel ahlâk yolunda istikametli bulunmakla ilgilidir. Bu çerçevede hayatını yaşayan bir insan manevi derecelere ulaşarak bu ismin tecellisinden sonsuz bir saadetle mazhar olur.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“ Her şey Allah’tandır” Nîsâ 78

Her iki durumda da yükseltme ve alçaltma Allah’ın iradesiyle meydana gelir. Çünkü iyi davranışların ve kötü davranışların sonuçlarını o tayin etmiştir.Kulun takdir ve tayine uygun yaşayışındaki yükselişini O’nun CC mutlak rahmeti ..yanlış yollarda tercihi ve ısrarı  ile hak ettiği akbeti ise O’nun adaleti belirler.

Allah CC sonsuz merhameti ile kulun fıtratına koyduğu Ahsen-i Takvim derecelerine yükselişini, tüm esmasıyla ve peygamberleriyle, kitaplarıyla, melekleriyle ve mü’minler mabeynindeki dua ve uhuvvet ile desteklemiştir.

Dâllîn gürûhu ise fıtratlarını bozup, nefis ve şeytana tabi olan gürûhtur. Onlar kâinatta bulunan tüm gayeleri tahkir ettiklerinden hadsiz hukuku ihlal etmiş ve Allah’a abesiyet ile iftira etmişlerdir. Ve Allah’ın CC adaleti onları Hâfid isminin tecellisi ile layık oldukları en alçak seviyeye indirecektir.

1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

2- Hamd o âlemlerin Rabbi,

3- O Rahmân ve Rahim,

4- O, din gününün maliki Allah'ın.

5- Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.

6- Hidayet eyle bizi doğru yola,

7- O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların

ve o sapmışların yoluna değil… Âmîn………….Fâtiha Suresi

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan batıl olan şeyleri hakir ve alçak görmeli ve dikkatli olmalıdır. "Şeytan sizi Allah'ın rahmetiyle kandırmasın" Fatır/5 ayetinde dikkat çekilen noktaya hassasiyetle bakmalı ve ucb ve fahre girecek durumlardan içtinap etmelidir.

Bununla birlikte, tevazu sahibi olmalı, nefsin mahiyetinde bulunan fanilik, acz ve fakrı unutmamalı, heva ve isteklerinin değersizliğini idrak etmelidir. Şeytani desiselere ehemmiyet vermemeli, vesveseleri ile ilgilenmemeli, teklif ettiği menhus şeylerden uzaklaşmalı ve şerrinden Allah’a sığınarak onu alçaltmalı yapılması gereken vazifelere istikrarla devam edilmelidir.

….Madem dünya hayatı ve cismânî yaşayış ve hayvânî hayat böyledir. Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir… Lem’alar



Ve insan Allah’a ve Resulüne A.S.M itaat ederek elde ettiği yüksek değerleri hali,kali ile göstermeli ve kardeşlerinin de bu keyfiyete ulaşması için himmet ve gayret sahibi olmalıdır. Hayırlı tercihlerine kuvvet vermeli helâl şeylere yönelmeleri için iradelerini desteklemelidir...Risale-i Nur’un İman ve Küfür Müvazeneleri Kitabı bu konunun içeriğini kavramak  için güzel bir rehberdir…Tavsiye edilir.

.