18.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ZÜLCELÂLÎ VE-L’İKRÂM

ZÜLCELÂLÎ VE-L’İKRÂM

ANLAMI: Azamet ve Kibriya’sıyla tüm ihsanın tam sahibi, Celâl ve cemâl sıfatları ile kaim, her nimet ve ikram zatından gelen, sonsuz kerim olan…

“Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir!”(Rahmân Sûresi, 55/78)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan Celal ve İkram sahibi Rabbinin keremine her zaman sonsuz derece muhtaçtır. Her nimet onun hazinesinden çıkar ve onun iradesiyle dilediğine dilediği ölçüde verilir. İnsan ve tüm varlıkların hayati hacetleri O’nun lütfu ile giderilir.

Ayrıca insan, insanlar mabeyninde bulduğu hürmet ve saygı ve sair mahlukatın kendine musahhar edilmesi bu ismin tecelli nimetlerindendir.


BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR; (Saymakla bitmeyecek hadsiz geniş bu hakikate Risale-i Nurdan damlalar şeklinde iktifa edeceğiz)

……. her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahmân-ı Rahîm-i Zülcelâli ve’l-İkramın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış,…Şulalar

…….Şu koca dağları şu suretle hane-i hayatımız olan zemine direk yapan ve maişetimize hazinedar tayin eden Sâni-i Zü’l-Celâl ve’l-İkrâma, kemâl-i tazimle hamd ü senâ eder…Sözler

……. Mâlikü’l-Mülk-i Zü’l-Celâli ve’l-Cemâli ve’l-İkramın bârgâh-ı merhametine en lâtif bir tesbihi, en lâtif bir şevk içinde, gül gibi en lâtif bir yüzde takdim etmektir…Sözler

…… rüzgârın tasrifiyle hadsiz Rabbânî hizmetlerde istimal ve bulutların teshiriyle, hadsiz Rahmânî işlerde istihdam ve havayı o surette icad eden, ancak Vâcibü’l-Vücud ve Kàdir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey bir Rabb-i Zülcelâl-i ve’l-İkramdır der, hükmeder…Şualar

…..Evet, kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahmân, Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâlık-ı Zülcelâli ve’l-İkram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet lâtif bir surette gönderir…….Mektubat

Bununla birlikte bu esma içerisinde hem celal hem de cemal vardır.Bu konunun bu boyutuna yine Nurlar’dan tefekküre bir atıfta değinip bir alt başlığa geçeceğiz..

Arkadaş! Cenab-ı Hakkın sıfat-ı ezeliye aleminde biri celali, diğeri cemali, iki türlü tecellisi vardır. Celal ile cemalin sıfat-ı ef’al aleminde tecellisinden lütuf ve kahır, hüsün ve heybet tezahür eder. Ef’al alemine tecelli edince, tahliye ile tahliye, tezyin ile tenzih doğar. Asar ve a’mal aleminden alem-i ahirete intıba’ edince, lütuf Cennet ve nur olarak, kahır da Cehennem ve nar olarak tecelli eder. Sonra alem-i zikre in’ikas edince, biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır. Sonra alem-i kelamda tecelli edince, kelamın emir ve nehye taksimine sebep olur. Sonra alem-i irşada intikal edince, irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzara taksim eder.

Sonra vicdana tecelli edince, reca ve havf husule gelir.

Sonra irşadın iktizasındandır ki, havf ile reca arasındaki müvazene devamla muhafaza edilsin ki, reca ile doğru yollara süluk edilsin, havf ile de, eğri yollara gidilmesin; ne Allah’ın rahmetinden me’yus, ne de azabından emin olunsun. İşarat’ül İ’caz

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu isimden istifade etmiş olmanın en önemli tezahürü, nefsi kontrolün sağlanması ve kişinin dünyasında korku ve ümit dengesinin varlığıdır.

İkinci olarak, kendinde, nev’inde, yaşadığı dünyada nimetlerin farkına varacak, ahiret âleminde ehl-i imana vaad edilen niam-ı İlahiyeyi tefekkür edecek ve şükründe bulunacak bir yapıya kavuşmuş olmaktır.



Üçüncü olarak kendisine verilen nimetlerden dengeli bir şekilde ikram edebilmektir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL MUKSÎT

EL MUKSÎT

ANLAMI: Tam adaletle, insaf ve merhametle hükmeden, bütün işlerini denklik ve tenasüple yerli yerinde hikmetle yapan, mazlumların hakkını zalimlerden alan, haksızlıkları giderip hakkı galip kılan…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bütün esma tecellilerinde insan ile fıtratı itibariyle tüm isimler ile bağlıdır. Allah C.C insanın nefsi ile kendi isim ve sıfatlarının marifetini ihsas ediyor. Muksit ismi de tüm isimler gibi insanın fiil, durum, sonuç noktasında muhtevi olduğu hasiyet ile mütecellidir. İnsanın adalete olan ihtiyacı veya adalet ile üzerindeki bir yükümlülüğü yerine getirmesi, hakkındaki hükümlerde merhamete olan muhtaçlığı, yitirdiği hakkın ikmali, kazanılması gibi yaşadığı şeyler münasebetiyle, daimi bir irtibat söz konusudur.

Bununla birlikte insanın düşünce, değerlendirme, karar dünyasındaki itidal bu ismin cüz-i irade üzerindeki tecellisiyledir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isim adaleti tesis etmesi hakkı muhafaza etmesi, hukukun gözetilmesi hakikatiyle bir emniyet kaynağıdır.

Mazlumlar bu isimden adaleti umud ederler. Hakları elinden alınmış olanlar kaybettiklerinin kendilerine verilmesini bu ismin tecellisinden isterler.

"Mazlumun (bed-kötü) duasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur" Hz.Muhammed A.S.M

Ve O mahlûkatının her ameline vakıf ve durumlarına hâkimdir.

O kendisi adaletle muamele ettiğinden kullarından da öyle davranmalarını ister. Çünkü insan halifedir. Yeryüzünden hizmet ettiği esma-i ilahiyenin, ayinesi ve temsilcisidir.

"Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın mallarını eksik vermeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin." Hûd sûresi / 85

"Sakın tartıda taşkınlık etmeyin. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın." Rahmân sûresi / 8, 9

"...Çünkü Allah adaletli olanları sever." Mümtehıne sûresi /8

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Yine insanın nefsi üzerinde kurduğu otorite ve sevk ve idaresindeki hikmetli hâkimiyet bu isimden istifadeyi ifade eder.

İkinci olarak insanın yaptığı işlerinde dengeli olması, insaf ve dikkat ölçüsünü kaybetmemesidir.

Üçüncü olarak, Allah’ın C.C her hakkın gözeticisi olduğunu idrak ederek, hatalardan ve onlarla gelecek sorumluluklara karşı korkmakla, Fazl-ı İlahiyeden ümidvar olmaktır.

Dördüncü olarak mazlumların ve sair mahlûkların hukukunu korumak, onlara karşı yapılabilecek haksızlıklardan çekinmek ve yapılan haksızlıkları önlemek gibi bir ahlaki yapıya sahip olmak bu isimden elde edilen kazanımlardandır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-CÂMİ

EL-CÂMİ

ANLAMI: Tüm mehasini hakikiye ve asliyeyi kendi zatında kemaliyle cem eden, tüm varlıkları; insan, hayvan, nebatat, camidat, ne olursa olsun cinsine göre, konum ve hayat şartlarına uygun, en münasip yerde mutlak hikmet ile bir araya getiren ve din gününde tüm mahlûkatına elde ettiklerinin karşılığını vermek için mahşerde toplayacak olandır.

“Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten toplayacak olan sensin. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.” Âl-i İmrân Sûresi /9

"Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" Nisâ sûresi / 87

"O, (Allah) onların kalplerini birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O Azîz'dir, Hakîm'dir." Enfâl sûresi / 63

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan dünya ve ahiret bu ismin tecellisi altındadır. Bununla birlikte nefsinde hâkimiyet kurmakla, latife ve cihazatını münasip olduğu yerde kullanması, rıza istikamet dairesinde tutması yine bu ismin tecellilerindendir. Ve yine bununla birlikte insan bazı gaflet ve hata ile Rabbisinden uzak düştüğünde, onun dağınıklığını toplayıp, dönüşünü mümkün kılan ve huzurda olanların içinde dahil edip kabul eden O’dur. Bu durum da bu isimle Allah’ın C.C lütuf tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR; (Meselenin hakikati çok şümüllü olduğundan, dünyaya ve ukbaya bakan yönlerine Risale-i Nur’dan bazı konulara atfen müracaat edeceğiz..)

………İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde camid, dağınık bir şekilde iken, bakarsın ki, mahsus bir kanunla, muayyen bir nizamla intizam altına alınarak âlem-i anâsıra gönderilir.

Âlem-i anâsırda sâkit, sâkin, gizli bir vaziyette iken, birden bire kafile kafile, muayyen bir düsturla, yevmî bir intizamla, bir kast ve hikmet altında âlem-i mevalide intikal eder. Âlem-i mevalidde de, sükût içinde iken, birdenbire acip, garip bir tarz ile nutfeye inkılâp eder. Sonra müteselsil inkılâplar ile “alaka” olur, sonra mudga olur, sonra et, kemik olur…..İşarat-ül İ’caz

……... İşte, herbir hayvan, öyle bir kasr-ı İlâhîdir. Hususan insan, o kasırların en güzeli ve o sarayların en acibidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri, bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı âlem-i misalden ve Levh-i Mahfuzdan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nur âleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış, emelleri semâvat ve arzın aktârında intişar etmiş, rabıtaları, alâkaları dünya ve âhiret edvârında dağılmış bir saray-ı acip ve bir kasr-ı gariptir.

İşte, ey kendini insan zanneden insan! Madem mahiyetin böyledir; seni yapan ancak o Zat olabilir ki, dünya ve âhiret birer menzil, arz ve semâ birer sayfa, ezel ve ebed, dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir Zat olabilir. Öyleyse, insanın mâbûdu ve melcei ve halâskârı O olabilir ki, arz ve semâya hükmeder, dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir……..Lem’alar

…….. Evet, en büyük bir ağacın ruh programını, bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte derc edip muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz, vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, denilir mi? Ve küre-i arzı bir sapan taşı gibi çeviren Zât-ı Kadîr, âhirete giden misafirlerinin yolunda nasıl bu arzı kaldıracak veya dağıtacak, denilir mi? Hem, hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını, bütün cesetlerinin taburlarında kemâl-i intizamla zerrâtı emr-i Künfeye Kün ile kaydedip yerleştiren, ordular icad eden Zât-ı Zülcelâl, tabur-misal cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esasiye ve eczâ-yı asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir, denilir mi? Sözler

“Bütün ins ve cin, birtek sayha ve emirle yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar.” Yâsin Sûresi / 53

“Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması, gözünü kapayıp hemen açmak kadardır, belki daha yakındır.” Nahl Sûresi / 77

“Ey insanlar! Sizin icad ve ihyanız ve haşir ve neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır, kudretime ağır gelmez.” Lokman Sûresi /28

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle İnsanın Allah’ın C.C emir ve yasaklarına itaat ile hayat yolculuğunu devam ettirmesi, Rabbini tanıma çabası içinde nefsini tezkiye edip, fena hasletlerden uzaklaşması, kalp ve ruhun dereceyi hayatına ulaşma azmi içinde olması, letaifinin kendine uygun vazifelerle iştigal etmesi, tüm, gayret himmet ve gayesinin ihlas ile riza dairesinde toplanmasıyla kendi hakikatindeki cevhere, kulluk bilincinin asliyetine ulaşması en cami tezahürdür.

…………. Ciddi sadakate ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette, derecesine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehap ve bahtiyar bir misafiri ve Sahib i Kâinatın en mahbup ve makbul bir abdi olmasıdır….Şualar

Evet, Bütün dağınıklığımızı ve arzu ettiğimiz şeyleri bir araya getirecek ve ahirette anasıra karışmış vücudumuzu tekrar teşekkül ettirecek olan O’dur. İnsan bu külli toplanmaya hazır olmalıdır.

Dünya hayatında da … Madem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul….( sözler)…dediği gibi mecazdan hakikate bir yöneliş mutlu son anlamına gelecektir..

Bununla birlikte ittihadı,tesanüdü muhafaza etmek,fesad ve ayrıştırmanın karşısında durmak, beraberliği korumaya yönelik düşünce ve hissiyat sahipleri bu esmadan müstefid olan kişilerdir.



“ Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz..” Âli İmrân-103

………….

Ve Unutmamalıyız ki;

………. Arkadaş! O zât (a.s.m.), delâil-i âfâkiye denilen haricî delillerle musaddak olduğu gibi, delâil-i enfüsiye denilen zâtında ve nefsinde sabit delil ve işaretlerle dahi musaddaktır. Çünkü o zât şems gibidir; zâtını, zâtıyla ziyalandırarak gösterir. Meselâ, bütün ahlâk-ı hamîdenin en yüksekleri o zâtta içtimâ etmiş olduğuna bütün âlem şehadet ediyor. Ve keza, en nezih hasletleri ve huyları ve en yüksek seciyeleri câmi bir şahsiyet-i mâneviye sahibi olduğuna icmâ vardır….Mesnevi-i Nuriye

……… “Evet, siyer-i Nebevîyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyyen anlar ki, edebin envaını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem’­etmiştir. Onun sünnet-i seniyyesini terkeden, edebi terk eder.”Lem’alar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ĞANİYY / EL-MUĞNÎ

EL-ĞANİYY / EL-MUĞNÎ

ANLAMI:

EL-ĞANİYY, Zatında, Sıfatlarında, fiillerinde hiçbir şeye muhtaç olmayan müstağni, herşeyin kendisine muhtaç olduğu mutlak rahmet ve nimet hazinelerinin sahibi...

EL-MUĞNÎ, Yarattıklarının muhtaç olduğu şeyleri sonsuz hikmetle ve takdirle veren, kullarından dilediğini maddi manevi zengin kılan, salih kullarını kimseye ihtiyaç içinde bırakmayan…

"Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır." Fâtır sûresi / 15

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan mutlak ihtiyaç içindedir. Nihayetsiz aciz ve fakirdir..

“Hem Sensin Ganiyy-i Mutlak. Çünkü biz fakiriz; fakrımızın eline yetişmediği bir gınâ veriliyor. Demek Ganî Sensin, veren Sensin.” ………..Yirminci Mektup | İkinci Makam

“ İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce’ ve mence’dir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce’ ve mence’ odur. Allah Bâkîdir; âlemin bekası ancak Onun bekasıyladır. Allah Mâliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak üzere alıyor. Allah, Ganiyy-i Muğnîdir; herşeyin anahtarı Ondadır. Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur..” Mesnevi-i Nuriye | Habbe

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

İnsanın fakirliği ve maddi manevi nimetlere muhtaç oluşu,onun hacetleri ve Rabbinin gınası arasında bir münasebet hayatı kuşatmıştır.Ve bu ihata ve talep mabeyninde kerem-i ilahi ile insandaki güzel ahlak seciyesi ,kullun Ganiyy ve Muğni olan Allah’a C.C yönelişi,Ganiyy ve Muğni olan Allah’ın C.C kula,bereket,kanaat,nastan istiğna gibi nimeti ile mukabelesi bu taalluk ve tahakkkun kemal noktasını gösterir.

Evet,Allah zatı ile kaimdir..varlığı hiçbir şeye bağlı bulunmayan,istiklal ve infirad sahibidir.Alemlerin tek banisi ve varisi O’dur…………… Yani, hamd ve senâ, medih ve minnet Ona mahsustur, Ona lâyıktır. Demek nimetler Onundur ve Onun hazinesinden çıkar….Hazine ise daimîdir…Mektubat

…………Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan biçâre insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesîle ve ne kadar makbûl bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O Rahmet, öyle bir Sultan-ı Zülcelâle vesiledir ki, yıldızlarla zerrat beraber olarak Kemâl-i intizâm ve itaatle -beraber- ordusunda hizmet ediyorlar. Ve O Zât-ı Zülcelâl’in ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğna-i Zâtîsi var. Ve istiğna-i mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcûdâta ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i alel-ıtlak’tır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve âzameti altında nihayet itâatte, Celâline karşı tezellüldedir. İşte Rahmet seni, ey insan! O Müstağni-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve ona dost yapar ve ona muhatâb eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir….Lem’alar

Evet Zengin Olan Ve Zengin Kılan O’dur.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Kulun Allah’a olan güveni, ihtiyaçlarına karşı O’nun gınasından istimdadı, yalnız O’na karşı olan tenezzülü, Rabbisine olan itimadı ve O’na olan kanaati  ve şükrü,Ganiyy ve Muğni isimlerinden den yüksek ahlâk ile istifade ettiğini gösterir.

Evet Allah bir kulu kendi ile meşgul ettiğinde ona gerçek zenginliği vermiştir.Ve yine Allah bir kulun yüzünü kendi kerem ve rahmetine çevirdi ise Onu zengin kılmıştır............

“Zenginlik mal çokluğu ile değildir. Bilâkis zenginlik göz tokluğuyladır.” ......Hz.Muhammed A.S.M

“Ey insanlar bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse (bir şeye umut bağlamazsa) ondan müstağni olur.".......... Hz.Muhammed A.S.M

“Ensar’dan bir kısım insanlar Rasûlullah (s.a.v) dan bir şeyler istediler. O da yanındakiler tükeninceye kadar kendisinden istenilenleri verdi ve şöyle dedi: Yanımda hayırdan bir şey varsa onu sizden saklamam. Kim iffetli olmak isterse (istemek, dilenmek konusunda ve diğerlerinde) Allah (c.c) onu iffetli kılar, kim ihtiyacını başkalarına ulaştırmak istemezse onu gani kılar, kim sabırlı olmaya çalışırsa onu sabırlı kılar, hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir bağış verilmemiştir.”....... Hz.Muhammed A.S.M


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÂNİ’

EL-MÂNİ’

ANLAMI: Maddi ve manevi fenalıklara engel olan, O’nun hikmeti ve adaleti iktizasıyla ile men edilmesi ve önü kesilmesi gereken şeylerin olmasına izin vermeyen, dost ve salih kullarını fitne fesat ve fücurdan, kötülüklerden muhafaza eden…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

"Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun lütfunu engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir." Yûnûs sûresi / 107

Evet, maddi manevi, dâhili ve harici görünen ve başa gelen her şeyde bir hayrın olduğu düşüncesini kazanmak ve bununla birlikte her şeyin iyisine bak kaidesi ile amel etmek bu ismin tecellisindeki inayet noktasından ele alınması ve kanaat edilmesi gereken bir manadır.

Yine bununla birlikte mazarratın defi, menfi olumsuz şeylerden uzak kalınması, din ve imanın hıfzı bu ismin lütuf ve eman tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu ismin hakikati mutlak hayrı ve ihsanı ifade etmektedir. Bu ismin tecellisi inayet ve korumak olarak kendini göstermektedir. Fenalıkların önü bu ismin tecellisi ile kesilir. Maddi ve manevi sıhhati hedef alan musibetler bu esmanın tecellisi ile engellenir.

 “Allah’ım, verdiğini engelleyecek, engellediğini verecek kimse yoktur. Varlık sahibi fayda veremez, varlık sendendir” Hz Muhammed A.S.M

Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır onlar azgınlık ve neftette direnip durmaktadırlar. (Mülk /21)

Allah’ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. Onun tuttuğunu O’ndan sonra salıverecek de yoktur. O üstündür, hikmet sahibidir. (Fâtır/2)

Hülasa; bu rahmetin mahsus bir lütfudur kulunu mutlak hayır üzerine hıfz eder. Gerek kulun sonucunu bilmeyerek istediği ve  ona zarar verecek şeylerden ve kötü akıbetlerden ..gerek ona direkt zarar vermeyi kast etmiş şer düzeneklerinden, tuzaklardan muhafaza ederek onu hakkındaki en doğru ve güzel iyiliklere kavuşturur.

……..fakat olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda hayırlıdır. Olur ki, siz birşeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır. Allah bilir, siz bilmezsiniz… Bakara-216

…….Bana Cebrâil gelerek Ey Muhammed Rabbin sana selâm söylüyor ve diyor ki: Kullarımdan, imanını zenginlikle koruduğum kimseler vardır, onarlı fakir tutsam kâfir olurdular. Yine kullarımdan imanını fakirlikle koruduğum kimseler vardır, zengin kılsam kâfir olurdular. Kullarımdan imanını hastalıkla koruduğum kimseler vardır, onları sıhhatte kılsam kâfir olurdular. Kullarımdan imanını sıhhat ile koruduğum kimseler vardır, hastalık versem kâfir olurdular………Hz Muhammed A.S.M

İ’lem eyyühe’l-aziz! Mer’ayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanın attığı taşlara musâb olan bir koyun, lisan-ı haliyle, “Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faidemizi düşünür. Madem onun rızası yoktur, dönelim” diye kendisi döner, sürü de döner. Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsi ve dâll değilsin.

Kaderden sana atılan bir musibet taşına mâruz kaldığın zaman; “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” Bakara Sûresi, 2:156…söyle ve merci-i hakikîye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür… Mesnevî-i Nuriye

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan her ne yaşarsa yaşasın bunun kendisi için hayırlı sonuçları olduğunu, manileri bir inayet veya imtihan itikat etmeli, Rabbisinin rahmetine hikmetine itimat ederek sabır şükür ve tevekkül dairesinde kalmaya gayret göstermelidir.

İkinci olarak insan, gerek maddi gerek manevi kendini, sıhhatini, yaratılış hakikatini, itikad ve İslamiyet’ini korumalı, âlemine zarar verecek şeylere mani olmalıdır.

Üçüncü olarak, kendi için gösterdiği hassasiyeti, gerek aile, gerek çevre, gerek din kardeşleri mabeyninde de göstermeli, aynı sorumluluk bilincinde davranmalıdır

………..Allah’ım, işlerimizin korunması anlamına gelen dînimizi ıslah et, maişetlerimiz temin ettiğimiz dünyamızı ıslah et, dönüş yerimiz olan Âhiretimizi ıslah et, hayatı bizim için her türlü hayırdan ibaret azık kıl, ölümü her türlü şerden rahat etmek kıl… Hz Muhammed A.S.M



Âmîn Âmîn Âmîn



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ED-DÂRR / EN-NÂFİ

ED-DÂRR / EN-NÂFİ

ANLAMI:

ED-DÂRR, Dilediğinde zarar ve elem verici şeyleri yaratan ve mahlûkatını hikmetiyle sıkıntılı durumla duçar eden…

“...Rahmân (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati bana bir fayda vermez, beni kurtaramazlar.” (Yâsin Sûresi /23)

EN-NÂFİ, Faydalı, yarar verici şeyleri yaratan, iyiliğe yönelten ve ulaştıran, lütuf kapılarını keremi ile açan, mutlak hayra kavuşturan…

……… hayrı mutlaktan hayır gelir, cemili mutlaktan güzellik gelir, Hakimi mutlak ‘tan abes bir şey gelmez………….Sözler.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Özetle:……..” Zarar ve menfaat Onun elindedir. O hem Hakîmdir, abes iş yapmaz; hem Rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur.' diye itikad ettiğinden, her şeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur, dua ile çalar. Hem her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür. Rabbisine iltica eder, tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder. Îmânı ona bir emniyet-i tamme verir."..Sözler

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isimler iman rükünleri içinde “hayrıhi ve şerrihi”olarak hayrın ve şerrin yaratılmasının Allah’tan olduğuna iman ettiğimiz iki hususu da ifade eder… Yukarıda da Risale-i Nur’dan alıntı ile ifade edildiği gibi “hayrı mutlaktan hayır gelir, cemili mutlaktan güzellik gelir, Hâkimi mutlak ‘tan abes bir şey gelmez” Hem yine şerrin hilkati noktasında Nurlarda ifade edilen; “Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir. ”…yani şerri işlemek şerdir, yaratmak değil diye izah edilen derslerde ifade edildiği gibi, Allah zararlı faydalı ne varsa her şeyin hilkatini yed-i kudretinde tutar. Bu ulûhiyet ve rububiyetin muktezasıdır ve Allah C.C bunlara hem Hâkimdir ve Kadirdir. Ve şunu unutmamak lazımdır ki: Allah C.C hayra taraftar, Şerre taraftar değildir. Bu nedenle ikazlarda bulunmakta, doğru yola binler vesile ile davet etmektedir. Ancak insanın ihtiyarıyla yahut kâinata koyulan kanunların işleyişindeki binler hikmet sonucunda ortaya çıkan maksatlı ve adaletli sonuçlar da onun takdiri iledir.

……….Meselâ ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar, sû-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şer yapmakla, “Ateşin icadı şerdir” diyemezler.

Öyle de, şeytanların icadı, terakkiyât-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûp olmakla, “Şeytanın hilkati şerdir” diyemez. Belki o, kendi kesbiyle kendine şer yaptı.

Evet, kesb ise, mübaşeret-i cüz’iye olduğu için, hususî bir netice-i şerriyenin mazharı olur; o kesb-i şer, şer olur. Fakat icad umum neticelere baktığı için, icad-ı şer, şer değil, belki hayırdır….Lem’alar

“…Her nerede olsanız olun, ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda da olsanız. Bununla beraber kendilerine bir güzellik erişti mi «Bu Allah'tandır» diyorlar, bir felaket dokundu mu «Bu sendendir» diyorlar. De ki: «Hepsi Allah'tandır!» Fakat niye bu adamlar söz anlamaya çalışmıyorlar?.. Nisâ/78

Hülasa; Allah zarar ve fayda veren şeylerin yaratıcısıdır. Her olumlu olumsuz şey onun izni ile gerçekleşir. Ve bu iki konuya insanların duçar olması veya hayır ve şerle karşı karşıya kaldıklarında iradeleri ile sergiledikleri tercih ve davranışlarla insanın imtihan olduğu en açık konulardır.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle ne olursa olsun İnsan; fenalıklarla meşgul olmaktan içtinap edip,

……… “Bu acip işler birbiriyle alâkadardır. Hem bir emirle hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksat için beni bir yere sevk edip davet ediyor.” Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş’et eder ki: “Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acip yolla bir maksada sevk eden kimdir?” Sözler…..bakış açısını korumalı ve …. “Ey bu yerlerin hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum.”…duruşunu sergilemelidir…

İkinci olarak Rabbimize karşı hüsnü zannımızı muhafaza ile  itimat etmek çok önemlidir…

......Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: "Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir."....Bediüzzaman

…. Madem Onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzım. Kazâ ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda ah, of edip şekvâ etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahîmiyetini ittihamdır. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış elle intikam almak için o eli istimal etmek nasıl kırılmasını tezyid ediyor; öyle de, musibete giriftar olan adam, itirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor….Lem’alar

Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin. Sen, kudreti nihayetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelâlin memlûküsün.Öyle ise, sen kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme. Çünkü hayatı veren Odur, idare eden de Odur.Hem dünya sahipsiz değil ki! Sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvâlini düşünüp merak etme. Çünkü onun sahibi Hakîmdir, Alîmdir.Sen de misafirsin; fuzulî olarak karışma, karıştırma.

Hem insanlar, hayvanlar gibi mevcudat başıboş değiller; belki vazifedar memurdurlar, bir Hakîm-i Rahîmin nazarındadırlar. Onların âlâm ve meşakkatlerini düşünüp ruhuna elem çektirme;ve onların Hâlık-ı Rahîminin rahmetinden daha ileri şefkatini sürme.Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ tâun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri o Rahîm-i Hakîmin elindedirler.O Hakîmdir, abes iş yapmaz; Rahîmdir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var………. Otuz İkinci Söz | Üçüncü Mevkıf

Bırak ey biçare feryadı belâdan kıl tevekkül,
Zira feryat belâ ender hatâ ender belâdır bil.
Eğer belâ vereni buldunsa, safâ ender atâ ender belâdır bil.
Eğer bulmazsan, bütün dünya cefâ ender fenâ ender belâdır bil.
Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.
Tevekkülle belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül…Lem’alar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EN-NÛR

EN-NÛR ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla değineceğiz)

ANLAMI: Hem zatı nur olan ve mazhar olanları nurlandırandır. Yıldızları, gezegenleri, zerre ve küreleri nurlandırdığı gibi, hidayeti, ihsan ettiği iman nur olan, aklı tenvir eden, kalbe, ruha nuruyla tecelli eden...

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan tüm varlığı ile ve hayat dahi tüm herşeyi ile bu ismin maddi ve manevi medet alır. Her şey bu ismin tecellisi ile görünür, zahir olur. Ve yine bu nurun şiddeti ile gizlenir. Manevi ve ruhani hayat bu tecelli ile hayatlanır nurlanır….

…………... Öyleyse, iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kainatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.

Ve keza, iman, Şems-i Ezeliden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider………….İşarat-ül İ’caz

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi (dileyeni de) nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) misaller verir; Allah her şeyi çok iyi bilendir." Nûr sûresi / 35

Ey nurların nuru,

Ey nurları nurlandıran,

Ey nurlara suret ve şekil veren,

Ey nurları yaratan,

Ey nurları takdir eden,

Ey nurları idare eden,

Ey bütün nurlardan evvel olan nur,

Ey bütün nurlardan sonra da var olan nur,

Ey bütün nurların üstünde olan nur,

Ey hiçbir nurun kendisine benzemediği nur… Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin,

Senden başka İlah yok ki bize imdat etsin. Emân ver bize, emân diliyoruz. Bizi Cehennemden kurtar. ………Çevşen

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

"Ey inananlar! Allah'tan korkun, O'nun Resûlü'ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." Hadîd sûresi /28

“ Allah'ım, kalbime nur; kabrime nur ver. Önüme nur; arkama nur ver. Allah'ım, sağıma nur; soluma nur ver. Allah'ım, üstüme nur; altıma nur ver. Allah'ım, kulağıma nur; gözüme nur ver. Allah'ım, saçıma nur, derime nur, etime nur, kanıma nur, kemiğime nur ver...

Allah'ım, nurumu büyüt, söylediklerimin hepsine bedel olan, söylenmeyenleri de kuşatacak bir nur daha ver…” Hz. Muhammed A.S.M

“İmân, nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniye’yi okutturuyor...” Sözler

Evet, insan karanlıktan aydınlığa, zulmetten nura bu ismin tecellisi ile çıkar. Zarar ve menfaat bu ismin tecellisi ile ayrıştırılır. Vicdan bu ismin tecellisi ile ışıklanır. İnsanın hakikati bu nur ile ortaya çıkar. İnsanın manevi ihtiyaçları bu nurun tecellisi ile giderilir ..ve Marifetullaha yolculuk  bu ismin nuru ile olur ve hakeza…………….Risale-i Nur tümüyle bu ismin nuruna hikmet ve rahmetle mazhar olmuş ve ondan aldığı nuru aksettirmektedir. Rabbimizi nurumuzu arttırsın..Âmin


.