18.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EN-NÛR

EN-NÛR ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla değineceğiz)

ANLAMI: Hem zatı nur olan ve mazhar olanları nurlandırandır. Yıldızları, gezegenleri, zerre ve küreleri nurlandırdığı gibi, hidayeti, ihsan ettiği iman nur olan, aklı tenvir eden, kalbe, ruha nuruyla tecelli eden...

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan tüm varlığı ile ve hayat dahi tüm herşeyi ile bu ismin maddi ve manevi medet alır. Her şey bu ismin tecellisi ile görünür, zahir olur. Ve yine bu nurun şiddeti ile gizlenir. Manevi ve ruhani hayat bu tecelli ile hayatlanır nurlanır….

…………... Öyleyse, iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kainatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.

Ve keza, iman, Şems-i Ezeliden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider………….İşarat-ül İ’caz

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi (dileyeni de) nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) misaller verir; Allah her şeyi çok iyi bilendir." Nûr sûresi / 35

Ey nurların nuru,

Ey nurları nurlandıran,

Ey nurlara suret ve şekil veren,

Ey nurları yaratan,

Ey nurları takdir eden,

Ey nurları idare eden,

Ey bütün nurlardan evvel olan nur,

Ey bütün nurlardan sonra da var olan nur,

Ey bütün nurların üstünde olan nur,

Ey hiçbir nurun kendisine benzemediği nur… Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin,

Senden başka İlah yok ki bize imdat etsin. Emân ver bize, emân diliyoruz. Bizi Cehennemden kurtar. ………Çevşen

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

"Ey inananlar! Allah'tan korkun, O'nun Resûlü'ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." Hadîd sûresi /28

“ Allah'ım, kalbime nur; kabrime nur ver. Önüme nur; arkama nur ver. Allah'ım, sağıma nur; soluma nur ver. Allah'ım, üstüme nur; altıma nur ver. Allah'ım, kulağıma nur; gözüme nur ver. Allah'ım, saçıma nur, derime nur, etime nur, kanıma nur, kemiğime nur ver...

Allah'ım, nurumu büyüt, söylediklerimin hepsine bedel olan, söylenmeyenleri de kuşatacak bir nur daha ver…” Hz. Muhammed A.S.M

“İmân, nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniye’yi okutturuyor...” Sözler

Evet, insan karanlıktan aydınlığa, zulmetten nura bu ismin tecellisi ile çıkar. Zarar ve menfaat bu ismin tecellisi ile ayrıştırılır. Vicdan bu ismin tecellisi ile ışıklanır. İnsanın hakikati bu nur ile ortaya çıkar. İnsanın manevi ihtiyaçları bu nurun tecellisi ile giderilir ..ve Marifetullaha yolculuk  bu ismin nuru ile olur ve hakeza…………….Risale-i Nur tümüyle bu ismin nuruna hikmet ve rahmetle mazhar olmuş ve ondan aldığı nuru aksettirmektedir. Rabbimizi nurumuzu arttırsın..Âmin


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HÂDÎ

EL-HÂDΠ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla değineceğiz)

ANLAMI: Kullarına ulûhiyet, rububiyet, kudret, ilim, hikmet, hâkimiyet gibi sıfatların bütününde, varlığının delilleri ve marifetinin şuaları ile bilinmek marziyatına, bilmek yolunu açıp gösteren, akıl ve kalplerinde doğru ve yanlışı ayırtıp, hayra hidayete sevk edendir…        

“Şüphesiz, Allah, iman edenleri dosdoğru bir yola yöneltir.” (Hac Sûresi/54)

"Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O'dur. Takdir edip hidayeti gösteren O'dur." (Â'lâ sûresi 1-3)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

………..Hidayette saadet-i dareyn vardır. Hidayetin neticesi, nefs-i hidayettir. Hidayetin semeresi, ayn-ı hidayettir. Zira, hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir. Nasıl ki dalâlet ruhun cehennemidir; öyle de, “Ve bi’l-âhireti” (Ve âhirete iman) âhiretin felah ve saadetini intaç eder…İşaratü’l-İ’câz

Eğer hidâyet-i İlâhiye yetişse, İmân kalbine girse, nefsin firavuniyeti kırılsa, kitâbullahı dinlese, o vâkıada ikinci halime benzeyecek. O vakit, birden, kâinat bir gündüz rengini alır, nur-u İlâhî ile dolar; âlem, “Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nur Sûresi: 35.) âyetini okur. Sözler

"Hem meselâ, dalâletin gayet müthiş mânevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, o cüz’î ve fâni ve âciz adam, bütün kâinatın Hâlıkı ve Sultanı olan Mâbudunun muhatap bir abdi olmak ve o iman vasıtasıyla bir saadet-i ebediyeyi ve şahane ve çok geniş ve şâşaalı bir mülk-ü bâki ve bâki bir dünyayı ihsan etmek; ve onun gibi bütün mü’minleri dahi derecelerine göre o lûtfa mazhar etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında bir Zât-ı Kerîm ve Muhsinin öyle bir hüsn-ü ezelîsi ve öyle bir cemâl-i lâyezâlîsi görünür ki, böyle bir lem’asıyla bütün ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor."…Şualar

Evet,İnsanı hidayet ile dünyevi ve uhrevi nimetlere mazhar eden bu ismin tecellisidir….

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“En büyük hidayet, hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak, bâtılı bâtıl göstermektir.” (İşârât-ül İ’caz)

“Allah zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez.” (Bakara, 2/258)

“Allah kâfirler topluluğunu hidayete eriştirmez.” (Bakara, 2/264)

“Allah fâsıklar topluluğunu hidayete eriştirmez.” (Tevbe, 9/24)

“Doğrusu sen sevdiğine hidayet veremezsin. Fakat Allah kimi dilerse ona hidayet verir. Ve hidayete erecekleri en iyi O bilir.” (Kasas, 28/56)

Evet, Allah C.C şuur sahibi mahlûkatına kendisini bilecek ve bulacak istidadı ve cihazatı vermiştir. Kendisine giden yolu hadsiz deliller ile nurlandırmış ve talep edilmesi gereğini makul kılmıştır. En büyük nimeti olarak hidayeti tesis etmiştir. Çünkü gerçek kazanım, bilmek ve sevmek bu ismin tecellisi iledir.

…… Hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir…. İşaratü’l-İ’câz

“ Musa,Rabbimiz, her şeye bir fıtrat verip, (o yaratılışın gereğini yerine getirmeyi) o şeye hidayet edendir (öğretendir)..dedi (Tâ-Hâ Suresi, 20:50)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle hidayete mazhar olma nimetine şükür içinde olmak önemlidir. Hidayet nurunu örten gafleti hallerden uzak durmak bu vicdani lezzeti kaybetmemek gereklidir.

"... Fakat, bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını âfâka dağıtan ve boğan cereyanlar, iptal-i his nev’inden bir sersemlik vermiş ki, ehl-i dalâlet mânevî azabını muvakkaten tam hissedemiyor; ehl-i hidâyete dahi gaflet basıyor, hakikî lezzetini tam takdir edemiyor… | Hutbe-i Şamiye

“Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” İbrahim Sûresi, 14:3..âyetinin sırr-ı işarîsiyle, âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir. O musibet sırrıyla, hakikî mü’minler dahi bazan ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatâda bulunuyorlar. Cenâb-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin.

Kastamonu Lâhikası/Said Nursî R.A

Ve başkalarının hidayeti için çalışmak çok mühim bir vazifedir…

"Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır."…Emirdağ Lahikası

"(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir." Nahl sûresi /125



……………….Evet, İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun…Şualar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-BEDİ’

EL-BEDİ’

ANLAMI: Eşi ve benzeri olmayan, tüm yarattıklarını örneksiz, alamet-i farikalı, hikmetli ve sanatlı yaratan…

“(Allah), gökleri ve yeri yoktan (örneksiz) yaratandır. O, bir işin olmasını murat etti mi, ona yalnız ‘ol’ der, o da oluverir.” (Bakara Sûresi/117)

"Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur." (Secde sûresi / 7)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan bu isme yaratılışı itibariyle fert fert mazhardır. Parmak ucundan saçının teline kadar kendine mahsus ölçüler ve benzemezlik içinde vücuda getirilmiştir. Ve insan mahiyetine derc edilen özellikleri yerli yerinde kullanması manevi terakkisine bağlı gelişimi, onu emsalinden ayırarak bir farklılık ile mümtaz bir hasiyete sahip kılar. Bu seçkin konumlanma bu ismin tecellisine bağlıdır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah C.C zatında, sıfatlarında eşsiz ve emsalsizdir. Kimseye benzemez ve hiçbir şey ile iktibas edilemez. Ve meydana getirdiği şeyleri bu sıfatıyla örneksiz ve bedi bir şekilde yaratır.

"O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur..." (Haşr sûresi / 24)

“Göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısı O'dur. Eşi olması mümkün değilken O'nun çocuğu nasıl düşünülebilir. O, herşeyi yaratmıştır ve herşeyi bilendir…”( En’am / 101)

Dolayısıyla Allah’ın sanat eserlerine bakarak O’nun eşsiz oluşunu ve yaratışındaki eşsizliğini tefekkür edebiliriz. Mevcudat kadar geniş bu tablodan marifet nurları alabiliriz…..

……….Malûmdur ki, her şeyin hüsnü kendine göredir; hem binler tarzda bulunur ve nevilerin ihtilafı gibi güzellikleri de ayrı ayrıdır. Meselâ, gözle hissedilen bir güzellik, kulakla hissedilen bir hüsün bir olmaması ve akılla fehmedilen bir hüsn-ü aklî, ağızla zevk edilen bir hüsn-ü taam bir olmadığı gibi; kalb, ruh ve sair zâhirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri ve güzel hissettikleri güzellikler, onların ihtilâfı gibi muhteliftir. Meselâ, imanın güzelliği ve hakikatın güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü ve ruhun cemâli ve suretin cemâli ve şefkatin güzelliği ve adaletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve hikmetin hüsnü ayrı ayrı oldukları gibi; Cemîl-i Zülcelâlin nihayet derecede güzel olan Esmâ-i Hüsnâsının güzellikleri dahi ayrı ayrı olduğundan, mevcudatta bulunan hüsünler ayrı ayrı düşmüş……….. Şuâlar Dördüncü Şuâ/Altıncı Mertebe-i Nuriyeyi Hasbiye Okunması tavsiye edilir.

….

Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,

Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş.

Kalmamış bir nokta-i muzlim çeşm-i dil erbâbına,

Sanki âyâtın Hüdâ nur ile tahrir eylemiş.

Bak, ne mu’ciz-i hikmet, iz’an-rübâ-yı kâinat,

Bak, ne âli bir temâşâdır feza-yı kâinat.

Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,

Nâme-i nurîn-i hikmet bak ne takrir eylemiş….Sözler

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsanın yaratılışından beklenen özelliği, kendine has niteliği ile seçkin davranışları, Doğru işlerde bulunması, fayda üretmesi, ortaya bir eser, sonuç veya hizmet çıkarması, doğru ve güzel olamayan davranışlardan kaçınması, istinat ve istimdat noktalarını kaybetmemesi, Allah’tan C.C gafil olmaması bu ismin nurundan istifadesinin ziyade olduğunu anlamına gelir.

……….Esmâ-i Hüsnânın her birisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemâli var ki, birtek cilvesi koca bir âlemi ve hadsiz bir nevi güzelleştiriyor.



Birtek çiçekte bir ismin cilve-i cemâlini gördüğün gibi, bahar dahi bir çiçektir. Ve Cennet dahi görülmedik bir çiçektir. Baharın tamamına bakabilirsen ve Cenneti iman gözüyle görebilirsen bak, gör, cemâl-i sermedînin derece-i haşmetini anla. O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemâliyle mukabele etsen çok güzel bir mahlûk olursun….Şualar

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-BÂKÎ

EL-BÂKΠ( çok geniş olan bu konuya çok kısa atıflarla denizden bir katre mesabesinde değineceğiz)

ANLAMI: Fena ve yok olmaktan, değişip başkalaşmaktan münezzeh, Mahlukat zeval bulduktan  sonra da varlığı daim olandır.

"Yer üzerinde bulunan her şey fânidir. Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır." Rahmân sûresi / 26, 27

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

… Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir…Münacat

… Çünkü ebedî ve sermedi olan bir cemalin seyirci müştakı ve ayinedar âşıkı, elbette baki kalıp ebede gidecektir…Sözler

…. “Hem Sen Hayy-ı Bâkîsin. Çünkü biz ölüyoruz; ölmemizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz.

,..“Hem Sen Bâkîsin. Çünkü biz, fenâ ve zevâlimizde, Senin devam ve bekànı görüyoruz…Mektubat

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Meselâ, nasıl gündüzde çalkanan bir deniz yüzünde ve akan bir nehir üstündeki kabarcıklarda görünen güneşcikler gitmeleriyle arkalarından gelen yeni kabarcıklar, aynen gidenler gibi güneşcikleri gösterip gökteki güneşe işaret ve şehadet ederler ve zeval ve vefatlarıyla bir daimî güneşin mevcudiyetine ve bekasına delâlet ederler.

Aynen öyle de, her vakit değişen kâinat denizinin yüzünde ve tazelenen hadsiz fezasında ve zerrat tarlasında ve bütün hadisatı ve fâni mevcudatı kucağına alarak beraber çalkanan zaman nehrinin içinde mahlûkat, mütemadiyen sür'atle akıp gidiyorlar, zâhirî sebepleriyle beraber vefat ediyorlar. Her sene, hergün bir kâinat ölür, bir tazesi yerine gelir.

Ve zerrat tarlasında, mütemadiyen seyyar dünyalar ve seyyal âlemler mahsulâtı alındığından, elbette kabarcıklar ve güneşcikler zevalleriyle daimî bir güneşi gösterdikleri gibi, o hadsiz mahlûkat ve mahsulâtın vefatları ve zâhirî sebepleriyle beraber kemâl-i intizamla terhisleri, gündüz gibi şüphesiz, güneş gibi zâhir bir kat'iyette bir Hayy-ı Lâyemutun, bir Şems-i Sermedînin, bir Hallâk-ı Bâkînin ve bir Kumandan-ı akdesin vücub-u vücudu ve vahdeti ve mevcudiyeti, kâinatın mevcudiyetinden bin derece zâhir ve kat'îdir diye bütün mevcudat ayrı ayrı ve beraber şehadet ederler."…Şualar, On Beşinci Şua Birinci Makam

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Hem o şuur-u imanî ile, ebedî bir bekà ve daimî bir hayat veren Bâki-i Zülcelâlin bekàsına ve vücuduna iman ve imanın a’mâl-i saliha gibi neticeleri, bu fâni hayatın bâki meyveleri ve ebedî bir bekànın vesileleri olduğunu bildim. Meyvedar bir ağaca inkılâp etmek için kabuğunu terk eden bir çekirdek gibi, ben de o bâki meyveleri vermek için bu bekà-i dünyevînin kabuğunu bırakmaya nefsimi kandırdım. Nefsimle beraber “Hasbünallah ve nî'mel vekîl”  “Onun bekàsı bize yeter” dedim.….Şualar

“Herşey helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesnâ. Hüküm sadece Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz.” Kasas Sûresi, 28:88.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Nefs-i nâtıkanın en yüksek matlubu devam ve bekadır. Hattâ vehmî bir devam ile kendisini aldatmazsa hiçbir lezzet alamaz. Öyleyse, ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zâtın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. Ondan nur al ki sönmeyesin. Onun cevherine sadef ve zarf ol ki kıymetli olasın. Onun nesim-i zikrine beden ol ki, hayattar olasın. Esmâ-i İlâhiyeden birisinin hayt-ı şuaıyla temessük et ki, adem deryâsına düşmeyesin.

Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zât-ı Kayyûma dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz doksan dokuz parça Onun uhdesindedir. Senin elinde yalnız bir parça kalır. En iyisi o parçayı da Onun hazinesine at ki rahat olasın………… Mesnevi-i Nuriye | Zerre

Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî…..Risale-i Nur Külliyatı | Lem'alar | Üçüncü Lem'a………….Okunması bu esma ile elde edilecek Ahlâk ve ulvi hissiyatlarına mühim bir dersidir ve harika bir şifa kaynağıdır .. tavsiye ederiz…Yine bu meyanda 17’nci söz de mühim bir derstir…Rabbimiz istifademizi arttırısın…



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VÂRİS

EL-VÂRİS

ANLAMI: Ezeli ve ebedi malikiyetiyle, tüm eşyanın varlığında da nihayetinde de sahibi, tek varisi olandır.

"Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Âl-i İmrân sûresi / 180)

“Biz, refahından şımarıp azmış nice şehri helâk ettik. İşte meskenleri; kendilerinden sonra bunların pek azında oturuldu. (Onlara) biz vâris olmuşuzdur.” (Kasas / 58)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu ismin mümin bir insana mutlak veraset yoluyla tek intikal eden ve onun için tümüyle hayır getiren yegâne miras Sünnet-i Seniyedir. Ve ittiba-i sünnet ile bu sermayeyi azime’den ziyade istifade eder… Buna muvaffak olan kişiler bu ismin bereketli taallukundan müstefid olurlar…

Bununla birlikte, Peygamberimize A.S.M varis olanlardan (Alimler peygamberlerin varisleridir.Hz Muhammed A.S.M) intikal eden hizmetlere, talim ve derslere varis olmakta, dolayısıyla yine Efendimizin mirasından hissedar olmak anlamına gelir…

Bir başka ibret açısı:

"Ölüyü üç şey takip eder, kabre kadar gider de ikisi tekrar geri döner. Biri orada onunla beraber kalır. Ölüyü ailesi, malı ve ameli takip eder. Neticede ailesi ve malı geriye döner de, kendisiyle beraber sadece ameli kalır." Hz.Muhammed A.S.M

Bir başka şükür ve dikkat kapısı:

“Fesübhanallah, Cenab-ı Hakkın insanlara fazl ve keremi o kadar büyüktür ki, insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa, büyük bir belâya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü, arkasına alırsa, beli kırılır, eliyle tutarsa, kaçar, tutulmaz. En nihayet meccânen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır….Mesnevi-i Nuriye

Miras-ı Diniye ve İmanı muhafaza edenler Müjde:

"O cennet ki, biz kullarımızdan takvâ sahiplerini ona vâris kılacağız." (Meryem sûresi / 63)

“Sizin varis kılındığınız işte bu cennettir.” ( Zuhruf 43-72)

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Her şeyin sahib-i hakikisi O’dur. Aleme koymuş olduğu kanunlar ile gidenler yerine gelenleri muvakkaten varis kılan O’dur. Vazifesini itmam edenlerden sonra her şey onun tasarrufuna kalır…

…………… Hem bütün alâkadar olduğun ve zevâlleriyle müteellim olduğun insanları, mevtleri hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel bir yerde yerleştiren bir Zâtın Vâris, Bâis isimlerine, Bâkî, Kerîm, Muhyî ve Muhsin ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç olduğunu, dikkat etsen anlarsın….Sözler

…………. Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, “Eyvah, malımız harap olup sa’yimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik” demeyiniz, feryad edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır…Mektubat

………… Allahtan başka ilâh yok; Odur bütün varlıkların gerçek maliki ve onlarda görünen her türlü fiil, hal, şe'n ve tasarrufun sahibi olan Melik ve kâinatta herşeyin bir sonu olduğu halde Kendisi bâkî olan ve bütün mülk ve servetin ezelî ve ebedî sahibi olan Vâris…. (Yirmi Dokuzuncu Arabi Lem'a /Dördüncü Bab’dan Tercüme)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsan hem kendine miras bırakılan hakikat ve nurlara sahip çıkmakla, hem de yine kendine emanet edilen cihazatı istimalinden defter-i ameline miras bırakacağı neticelere karşı titiz olmalıdır.

“Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr/18)

………….. “Madem herşey elimizden çıkacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip ibkà etmek çaresi yok mu?” deyip düşünürken, birden semâvî sadâ-yı Kur’ân işitiliyor. Der: “Evet, var. Hem beş mertebe kârlı bir surette, güzel ve rahat bir çaresi var.” Sual : Nedir? Elcevap: Emaneti sahib-i hakikîsine satmak……..Sözler
...
Allah’ım! Bize, bizimle sana düşeceğimiz isyanlar arasına engel olacak haşyet, bizi cennetine ulaştıracak tâat, dünya musibetlerini kolaylaştıracak yakîn nasib eyle. Bizi kulaklar, gözler, dirilttiğin (yaşattığın) kuvvetimizle donat, bizi onlara sahip kıl. Bize zulmedenlerden intikamımızı sen al, bize düşmanlık edenlere karşı yardım et. Musibetlerimizi dînimizle ilgili kılma, dünyamızı en büyük kaygımız ve ilmimizin tamamı kılma. Bize merhamet etmeyecek olanları üzerimize güç sahibi kılma… Hz.Muhammed A.S.M

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-REŞÎD

ER-REŞÎD

ANLAMI: Var ettiklerini, halk ediş gayesi istikametindeki sonuca ulaştıran, işlerinde kimseye hiçbir şekilde ihtiyacı olmayan, ilmi ve kudreti herşeyi yeten, inayetiyle ibadına doğru yolu gösteren, hayra sevk eden, kullarını irşad edendir…

"...Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın." (Kehf sûresi / 17)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan kendi hayatına baksa bu ismin tecellisine ne kadar çok mahzar olduğunu müşahede eder. Geçmişte böyle olduğu gibi gelecekte de bu ismin inayetli tecellisine ne kadar muhtaç olduğunu idrak eder.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah tüm yarattıklarını gayeyi hilkatine doğru sevk edip ulaştırandır.

Tüm yaratma mertebelerinde onun uğradığı menzillerde ona refakat eden odur.

Manevi ve uhrevi hayatının ihtiyaçlarına onu sevk eden inayetin sahibi odur. Yolunu aydınlatan, aklını tenvir edip, onu irşad eden, rüşte erdiren O’dur.

“Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: «Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım.” (Ahkâf sûresi / 15)

“And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk…” Enbiya/51

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsan üzerindeki ihsanı idrak etmeli ve şükründe bulunmalıdır. Ve bu nimetlere erdiren sahibinin ihsan ettiği Rüşde uygun davranmalı, tadat etmelidir…

….Hayvanat içinde beni dahi menşeim olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mucizâne yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış, kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalp, ağzıma öyle bir dil koymuş ki, o dimağ ve kalp ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün Rahmânî hediyeleri, atiyeleri tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve Esmâ-i Hüsnânın nihayetsiz cilvelerinin definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların, renklerin adedince târifeleri o âletlere yardımcı vermiş.

Hem kemâl-i intizamla bu kadar hassas duyguları ve hissiyatları ve gayet muntazam bu mânevî lâtifeleri ve Bâtınî hâsseleri bu cismimde derc etmekle beraber, gayet sanatlı bu cihazatı ve cevârihi ve hayat-ı insaniyece gayet lüzumlu ve mükemmel bu kadar âzâ ve âletleri bu vücudumda kemâl-i hikmetle yaratmış. Tâ ki, nimetlerinin bütün nevilerini ve umum çeşitlerini bana tattırsın ve ihsas etsin ve hadsiz tecelliyat-ı esmâsının ayrı ayrı zuhurlarını o duygular ve hissiyatla ve hassasiyetle bana bildirsin, zevk ettirsin ve bu ehemmiyetsiz görünen hakir ve fakir vücûdumu, her müminin vücudu gibi kâinata bir güzel takvim ve rûznâme ve âlem-i ekbere muhtasar bir nüsha-i enver ve şu dünyaya bir misal-i musağğar ve masnuatına bir mucize-i azhar ve nimetlerinin her nevine talip bir müşteri ve medar ve rububiyetinin kanunlarına ve icraat tellerine santral gibi bir mazhar ve hikmet ve rahmet atiyelerine ve çiçeklerine numune bahçesi gibi bir liste, bir fihriste ve hitabât-ı Sübhâniyesine anlayışlı bir muhatap yaratmış olmakla beraber, en büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi. Ve o hayatla o nimet-i vücudum âlem-i şehadet kadar inbisat edebiliyor.

Hem insaniyeti verdi. O insaniyetle o nimet-i vücud mânevî ve maddî âlemlerde inkişaf ederek insana mahsus duygularla o geniş sofralardan istifade yolunu açtı.

Hem İslâmiyeti bana ihsan etti. O İslâmiyetle o nimet-i vücud âlem-i gayb ve şehadet kadar genişlendi.

Hem iman-ı tahkikîyi in’am etti. O imanla o nimet-i vücud, dünya ve âhireti içine aldı.

Hem o imanda mârifet ve muhabbetini verdi. Ve mârifet ve muhabbetle o nimet-i vücud içinde daire-i mümkinattan âlem-i vücuba ve daire-i esmâ-i İlâhiyeye kadar hamd-ü senâ ile istifade için ellerini uzatabilir bir mertebe ihsan etti.

Hem hususî olarak bir ilm-i Kur’anî ve hikmet-i imaniye verdi. Ve o ihsanıyla çok mahlûkat üstüne bir tefevvuk verdi…………..Üçüncü Mertebe-i Nuriyeyi Hasbiye

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ES-SABÛR

ES-SABÛR

ANLAMI: Çok sabırlı olan, günahkâr, kusurlu kullarını cezalandırmakta acele etmeyen, muktedir olduğu halde azabı tehir edip fırsat verendir…

“Eğer Allah (c.c) zulümleri sebebiyle insanları hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde canlılardan hiçbir şey bırakmazdı, ancak onları belirli bir süreye kadar ertelemektedir.” (Nahl /61)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isimle ne kadar çok muhatap olduğumuzu düşünebilsek ve muhtemelen ne kadar bu ismin tecellisine muhtaç olduğumuzu anlayabilsek, muhtemelen şükründen acizliğimizi ilan ederiz.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

1- Asra yemin olsun ki,

2- İnsan mutlaka ziyandadır.

3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır….Asr Suresi

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“İşittiği ezaya Allah’tan (c.c) daha sabırlı hiç kimse yoktur. Çünkü ona çocuk isnad ederler O ise onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder.” Hz. Muhammed A.S.M

“Ey Muhammed (s.a.v), sakın Allah’ı (c.c) zulmedenlerin yaptıklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.” (İbrahim /42)

O Kullarını hemen cezalandırmaz. Onlara iyilik ve dönüş için zaman verir. Mutlak hayrı gözetir. İmtihan olan kullarına sabrı öğretir.

"Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir." (Bakara sûresi / 153)

"And olsun ki sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri." (Bakara sûresi / 155)

"Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'tan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz." (Âl-i İmrân sûresi / 200)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

“Ben kederimi, hüznümü yalnızca Allah’a (c.c) şikayet ediyorum.” (Yusuf /86) dedi. 

“Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: «Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?» dedi. Çocuk da: «Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın» dedi.” (Saffat/102)

(Ey Habîbim!) Eyyûb’ü de (an)! Hani Rabbine: 'Zarar gerçekten bana dokundu; sen merhametlilerin en merhametlisisin' diye nidâ etmişti. (Enbiya/83)

Evet,

“Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: taat üstünde sabırdır. Birisi: masiyetten sabırdır. Diğeri: musibete karşı sabırdır.”(Sözler)

Rabbimiz bu üç sabra cümlemizi muvaffak kılsın..

"... Öyle de bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı arızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek, 'Aman, ne yaptım böyle başıma geldi?' diye rububiyet-i İlâhiyeyi tenkit etmek gibi bir hâlet, maddî hastalıktan daha musibetli, mânevî bir hastalıktır. Kırılmış elle döğüşmek gibi, şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir."……..Lem’alar

.