6.4.14

Abdulkadir Geylani Hz.(k.s) Münacatı

Münacaata besmele çekip tek ilâhın adı ile başlayıp ve yine müracaatı Onu hamd etmekle süslendirip son vereceğim.

Kendisinden başka ilâh olmadığına şehadet eder ve kemalat bakımından akılların ihata edemeyeceği kadar eksik ve noksanlardan münezzehtir.

O ilâh ki, kendisine uyulmak üzere Ahmed’i (a.s) bizlere hak peygamber olarak gönderdi. O Ahmed ki, cismi gittiği halde hakikatı Muhammediyesi devam etmektedir.

O Peygamber ki, bütün hayırları teyit ederek bizlere bildirdi. Aramızda ilmi, hilmi ve Allah’a yaklaştıracak ameli açıkladı.

Ey Allah’tan izzet ve yükseklik hazinesine ulaşmak isteyen talip O’nun yüce isimleriyle dua ve münacatta bulun.


Mütevazı bir kalple temizlenip namazdan sonra de ki: 

(Bu münacaat'a üstadımızın tarzında başlamak niyetiyle,O'nun aşina ve makbul sadasını buraya başlık nevinden ekleyerek sonrasına devam edelim;

O;Dergah-ı İlahiyeye Gavs'ül Azamın makbul ve tanınan sesiyle şöyle seslenmişti:

Allah'ım! Günahlar dilimi tuttu, emrine itaatsizliğim utancımdan ne diyeceğimi bilemez hâle getirdi, şiddetli gaflet sesimi kıstı. Rahmet kapını çalıyor ve efendim, dayanağım olan Şeyh Abdülkadir Geylânî'nin Sence makbul ve kapıcın yanında tanınan sesiyle mağfiret kapında durarak şöyle sesleniyorum:

Allah’ım esma-ı hüsna hakkı için acilen yardım dilerim.


Ya Rahmân: (Ey kullarına acıyıp dünyada merhamet eden Allah’ım) 

..bana acıyıp merhamet eyle.

Ya Rahîm: (Ey ahiret hayatında yalnız müminlere sonsuz merhamet eden Allah’ım) 

..bana merhamet ederek halimi güzelleştir.

Ya Mâlik: (Ey âlemlerin tek sahibi ve maliki.)

Ya Kuddüs: (Ey bütün noksan sıfatlardan, ayıplardan, kusurlardan, hatadan münezzeh olan Allah’ım) 

..kalbimi bütün kötü sıfatlardan temizleyerek mukaddes kıl.

Ya Selâm: (Ey kullarını tehlikelerden, sıkıntılardan, selâmet ve huzura eriştiren Allah’ım) 

..zatımı ayıplardan, sıfatımı noksanlardan, işlerimi şerden koru ve vücuduma selâmet verip, belâ ve musibetlerden muhafaza eyle.

Ya Mü’min: (Ey mümin kullarını ahirette gazap ve azaptan emin kılan Allah’ım) 

..gazabından ve azabından emniyet ihsan eyle.

Ya Müheymin: (Ey kullarını devamlı gözetleyen ve himayesi altında bulunduran Allah’ım) 

..beni himaye edip, her türlü tehlikeden muhafaza eyle.

Ya Azîz: (Ey mağlûbiyet bilmeyen daima galip ve güçlü olan Allah’ım) 

..nefsimdeki zilleti giderip aziz eyle.

Ya Cebbâr:
(Ey hükmünü ve dilediğini hakkıyla yerine getiren Allah’ım) 

..iyileşmesi zor, çözülmesi müşkül, tedavisi olmayan her sıkıntıdan koru.

Ya Mütekebbir: (Ey izzet, şeref ve saltanatından dolayı ihtişam ve büyüklüğünde tek olan Allah’ım) 

..kibirlenip din ve din ehline düşmanlık edenleri zelil eyle.

Ya Hâlik:
(Ey bütün mahlûkatı yoktan var edip yaratan Allah’ım) 

..şerrin her çeşidinden uzaklaştırarak muhafaza eyle.

Ya Bâri:
(Ey eşyayı örneksiz yaratan, icat edip var eden Allah’ım) 

..fazlını, keremini ve nimetlerini bize ihsan eyle.

Ya Musavvir:
(Ey her şeye dilediği şekilde suret ve şekil veren Allah’ım) 

..suretimi güzelleştirdiğin gibi siretimi de güzel eyle.

Ya Gaffâr:
(Ey kulların günahlarını bağışlayan mağfireti çok olan Allah’ım) 

..günahlarımı bağışlayarak tövbemi kabul eyle.

Ya Kahhâr:
(Ey bütün güçleri yenen, isyankârları kahreden, mağlup eden Allah’ım) 

..şeytanımı mağlup ederek kahreyle.

Ya Vehhâb: (Ey nimetlerini karşılıksız veren, bağışta bulunan Allah’ım) 

..bağışta bulunarak ilim ve hikmeti ihsan eyle.

Ya Rezzâk:
(Ey mahlûkata ve kullarına ihtiyaçları olan rızkı veren Allah’ım) 

..kolaylıkla helâl rızk ihsan eyle.

Ya Fettâh:
(Ey kullarına rahmet, hayır, ilim, rızk ve sır kapılarını açan Allah’ım) 

..basiretimi açarak hayır kapılarının açılmasını ihsan eyle.

Ya Alîm: (Ey her şeyin başını ve sonunu, açık ve gizlisini hakkıyla bilen Allah’ım) 

..ilimle şereflendirerek faziletleri ikram eyle. (Faziletlere ulaştır.)

Ya Kâbid:
(Ey dilediğinin nefsini, rızkını ve feyzini alan ve tutan, sıkan ve daraltan Allah’ım) 

..her muanidin (inatçının) kalbini göğsünü daraltarak din ve din ehline saldırmasını engelle.

Ya Bâsit: (Ey dilediğinin nefsini rızkını, ilmini onlara veren, onu açan, rahatlandıran ve genişlendiren Allah’ım) 

..nefsimi rahatlat, ilmimi çoğalt, feyzinle kalbimi nurlandır, göğsümü genişleterek rahatlığa kavuştur.

Ya Hâfid: (Ey dilediği şeyi alçaltan, en yukarı dereceden en aşağı dereceye indiren Allah’ım) 

..münafıkların (nifak ehlinin) kadir ve kıymetini düşürerek en aşağı dereceye indir.

Ya Râfi:
(Ey dilediği şeyi yükselten, en aşağı dereceden en yukarı dereceye kaldıran Allah’ım) 

..esrarınla derecemi âli ve yüksek kıl.

Ya Mu‘iz: (Ey dilediğini aziz, güçlü kılıp şereflendiren Allah’ım) 

..beni ve müminleri buna ehil yaparak aziz eyle.

Ya Muzill: (Ey dilediğini zelil, hor, hakir kılan ve makamlarını en aşağıya indiren Allah’ım) 

..zalimlerin cümlesini (tümünü) zelil, hor ve hakir eyle.

Ya Semi‘:
(Ey her şeyi, gizli açık söylenenleri en iyi bir şekilde işiten, duyan, dua ve ibadetleri kabul eden Allah’ım) 

..dua ve ibadetlerimi dergâhında kabul eyle.

Ya Basîr:
(Ey her şeyi en ince teferruatına kadar en iyi bir şekilde gören Allah’ım) 

..ıslah olunan, kabul görülen kullarından eyle.

Ya Hakem:
(Ey hükmü red edilmeyen tek hâkim, hükmünde hakkı yerine getiren Allah’ım.)

Ya Adl: (Ey verdiği hüküm ve kararlarda hiçbir şekilde adaletsizlik yapmayan tek adil.)

Ya Latîf: (Ey sonsuz lütufkar olan, âlemlerde olan işlerin en ince işlerin sırlarını ve hassasiyetini bilen ve ilahi bir gizlilikte bulunan Allah’ım) 

Hakem, Adl ve Latif isimlerinin hakkı için lütuf ve ihsanlarda bulun.

Ya Habîr: (Ey tüm eşyanın hakikatine vakıf her şeyden tam olarak haberdar olan Allah’ım) 
Sen sır ve sırrın ötesini bilensin.

Ya Halîm: (Ey hilm sahibi, bekleyişi geniş ve yumuşak, suçluları hemen cezalandırmayan Allah’ım) 

..Senden hilm ister ve tek dayanağım da hilmindir.

Ya Azîm:
(Ey akıl ve idrakin erişemeyeceği derecede büyük ve azamet sahibi Allah’ım) 

..büyük kerem ve ihsanından bize nasip eyle.

Ya Gafûr:
(Ey kullarını çok bağışlayan, mağfireti ve yargılaması çok olan Allah’ım) 

..günahkârların günahlarını bağışlayarak af eyle.

Ya Şekûr
: (Ey kendisine itaatkâr olan kullarından razı olan, verdiği nimetleri onlara karşı daha çok artıran Allah’ım) 

..bana ve sevdiklerine, nimetlerini artırarak ulaştır.

Ya Aliy:
(Ey derecesinin ve yüksekliğinin sonu olmayan Allah’ım) 

..benim ve sevdiklerinin makamlarını âli kıl.

Ya Kebîr:
(Ey ululuk ve kibriyası hiç kimsenin erişemeyeceği büyüklükte olan Allah’ım) .

..hayır ve kereminle bizi mükâfatlandır.

Ya Hafîz:
(Ey semaları ve arzın içindekileri koruyan muhafaza ve hıfz edip hiçbir şeyi unutmayan Allah’ım) 

..bizleri arazi ve semavî afetlerden muhafaza eyle.

Ya Mukît: (Ey yarattıklarını geçindiren, barındıran, her canlının rızkını veren Allah’ım) 

..zahiri ve manevî rızıklarınla bizleri rızıklandır.

Ya Hasîb:
(Ey cümle mahlûkatın ihtiyacını gören, herkesi hakkıyla hesaba çeken Allah’ım) 

..ihtiyaçlarımı giderip bana kâfi ol.

Ya Celîl:
(Ey büyük, ululuk, yüce, azamet ve celalet sahibi olan günahkâr kullarına kızan Allah’ım) 

..düşmanlık ve mücadele ettiğim şeytanı korkutarak çekindir ve kaçındır.

Ya Kerîm:
(Ey kullarına çok cömert, keremi ve ihsanı bol olan Allah’ım) 

..mevhibelerinden bol bol ihsan eyle.

Ya Rakîb: (Ey bütün kullarını tek tek gözeten, bütün varlıklar üzerinde görücü olan Allah’ım) 

..düşmanlarıma karşı gözcü ve koruyucu ol.

Ya Mucîb:
(Ey duaları kabul eden, kendisine yalvaranın duasını kabul eden Allah’ım) 

..duada bulunanların duasını kabul eyle.

Ya Vâsi:
(Ey nimeti bol, rahmeti ve ilmi kuşatmış olan, yarattığı âlemlerin ve kudretinin sonuna erişilmeyen Allah’ım) 

..bana ikramda bulunacağın zahiri ve manevî rızıkları geniş eyle.

Ya Hakîm: ( Ey hikmet sahibi her şeyi yerli yerinde ve en iyi bir şekilde yapan Allah’ım) 

..varacağım yeri, meclisi en iyi bir şekilde yapmanı dilerim.

Ya Vedûd:
( Ey iyi kullarını seven bu sevgiyi gönüllere koyan, kendisi de sevilmeye en lâyık olan Allah’ım) 

..Sen bizleri sev, kendini bizlere sevdir.

Ya Mecîd:
( Ey şanı çok yüksek, değer ve şeref sahibi Allah’ım) 

..Senden şeref, saadet, yardım ve sevgi isterim.

Ya Bâis
 : ( Ey kullarına elçi gönderen, ölümden sonra dirilten Allah’ım) 

..nefsimdeki düşmanları gidermeye yardım askerini gönder.

Ya Şehîd: ( Ey mülkünde olan her şeye şahid olan, her yerde hazır bulunan, kendi yolunda ölenlere de edebi hayat veren Allah’ım) 

..dirilip varılacak yeri güzelleştir.

Ya Hakk:
( Ey gerçekten var olan âlemleri hak olarak yaratan, varlığı hiçbir zaman değişmeyen Allah’ım) 

..hakikat meşrebine ulaştırıp içenlerden eyle.

Ya Vekîl:
( Ey kullarının işlerini gören, onların menfaatlerine kafi olan Allah’ım) 

..ihtiyaçlarımı gidermek için sen vekil ol.

Ya Kaviy:
(Ey zaafa ve zayıflığa uğramayan çok güçlü ve kuvvetli Allah’ım) 

..Senin gibi birinin vekil olması elbette yeterlidir, vekil ol ya Rab.

Ya Metîn:
(Ey çok sağlam ve mukkavim olan, hiç bir zaman sarsılmayan Allah’ım)

..zafiyetimi giderip yardımını göndererek kuvvetli kıl ya Rab.

Ya Veliy: (Ey sevdiği kullarına yardım eden, iyi kullarına gerçek dost olan Allah’ım) 

..Seni severek duada bulunan kullarına yardım ederek, sen de sev ve yardımlarında bulun.

Ya Hamîd:
(Ey her âlemde, her lisanda, her varlığın dilinde hamd ile övgü ve sena edilen Allah’ım) 

..Senin varlığına birliğine inanarak hamd ederim.

Ya Muhsi:
(Ey bütün eşyayı kavrayan yarattığı her şeyin sayısını bir bir bilen Allah’ım) 

..kullarının hatalarını adil bir şekilde sayıldığı günde adaletle değil rahmetinle muamele eyle.

Ya Mubdi: (Ey bütün eşyayı ilk kez var edip, yaratan Allah’ım) 

..kereminle hidayet ve rahmet kapılarını aç.

Ya Muîd:
(Ey bütün eşyayı hayattan sonra ölüme ve ölümden sonra hayata çeviren ve buna devam eden Allah’ım.)

Ya Muhyi: ( Ey kullarını dirilten hayat veren, ömür bağışlayan, yaşamaları için sağlık veren Allah’ım) 

..afiyet içinde güzel bir yaşam ihsan eyle.

Ya Mumît:
( Ey kullarını öldüren, canlarını alan, ölümü yaratıp kullarına ölüm acısını tattıran Allah’ım) 

..din-i mübine düşmanlık edenleri acilen öldürüp helak eyle.

Ya Hayy
: (Ey daima diri olan, gerçek olarak yaşayan, sonsuz hayat sahibi olan Allah’ım) 

..ölü kalplerimizi sana zikrederek dirilt.

Ya Kayyûm:
(Ey bütün varlıkları, gökleri, yeri ve her şeyi ayakta tutan Allah’ım) 

..sırlarımı muhafaza ederek kendine ulaştır.

Ya Vâcid:
(Ey hazinelerinde hiç bir şey eksilmeyen, dilediğini dileği vakit bulan Allah’ım)

..beni sevindirecek şeyler ihdas eyle.

Ya Mâcid:
(Ey şan ve şeref sahibi, şan ve şerefi akılların alamayacağı kadar muhteşem olan Allah’ım) 

..sen bana işlerimde yardımcı ve vekil ol.

Ya Vâhid:
(Ey tek olan, zatında ulûhiyet sıfatlarında ve yaptığı işlerinde tek olan Allah’ım)

Ya Samed: (Ey bütün mahlûkatı için başvurduğu tek merci, kendisi ise hiçbir ihtiyaç ve talebi olmayan Allah’ım.)

Ya Kâdir: (Ey kadiri mutlak olan hiç bir mahlûkatın yapma güç ve kudreti gösteremediği şeyleri ve imkânları var edip yerine getiren Allah’ım) 

..düşmanlarımızı helâk ederek yok eyle.

Ya Muktedir:
(Ey iktidar sahibi, her şeyi üzerinde istediğini yapma kuvvet ve kudretine sahip olan Allah’ım) 

..bize hasetlikte bulunanlara azap eyle.

Ya Mukaddim:
(Ey dilediğini öne geçiren, istediğini ileri alan Allah’ım) 

..sırlarımı yücelterek öne al.

Ya Muahhir:
(Ey dilediğini geri bırakan, istediğini arkaya alan Allah’ım) 

..beni geri şeylerden koruyup afiyet ihsan eyle.

Ya Evvel:
(Ey başlangıcı olmayan tek varlık olan Allah’ım) 

..hayır ve hasenat yapıp gönderenlerden eyle.

Ya Âhir:
(Ey nihayeti olmayan, ezelden ebede kadar var olan Allah’ım) 

..kelime-i şahadeti getire getire ömrüme son verip ruhumu al.

Ya Zâhir:
(Ey varlığı aşikâr olan, yarattığı eserleri ile güneş gibi varlığını kabul ettiren Allah’ım) 

..açık ve zahiri nimetlerinden bize ihsan eyle.

Ya Bâtın:
(Ey varlığını gizli tutan, sıfat ve eser tecellileri ile zatı ilâhîsini gizleyen Allah’ım)

..Seni bilin ve tanıya ariflerden eyle.

Ya Vâli:
(Ey bütün eşyada tasarruf sahibi olan, tek başına bütün âlemlerde olanları idare eden Allah’ım) 

..bizlere acıyıp nasihat edecek kişileri başımıza getir.

Ya Müteâlî:
(Ey her şeye tam kudreti ile faik, mahlûkat sıfatlarından âli ve münezzeh olan Allah’ım) 

..başımızdakileri ıslah edip doğru yola ilet.

Ya Ber:
(Ey kullarına karşı ikramı ve iyiliği bol, mahlûkata karşı çok kayırıcı olan Allah’ım) 

..vergilerinden, nimetlerinden bize de ihsan eyle.

Ya Tevvâb:
(Ey kullarının tövbelerini kabul eden günahlarını bağışlayan Allah’ım) 

..günahlardan tevbe etmeyi nasip edip tövbemi kabul eyle.

Ya Muntakim:
(Ey düşmanlarından öç ve intikam alan mücrimleri cezalandıran Allah’ım)

Ya Afuv: (Ey affı bol olan bağışlaması ve affetmesi çok olan Allah’ım) 

..bize acıyarak fazl ve kereminle günahlarımızı affet.

Ya Raûf:
(Ey son derece merhametli, acıması ve şefkati bol olan Allah’ım) 

..dua ederek sana sığınan kullarına şefkat ederek dualarını kabul eyle.

Ya Mâlike’l-Mülk:
(Ey mülkün ve bütün varlığın tek sahibi ve devamlı malıki olan Allah’ım) 

..Sana ihtiyaçlarını arz edenlerin ihtiyaçlarını giderirsin.

Ya Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm:
(Ey celal, büyüklük, azamet, ikram ve iyilik sahibi Allah’ım) 

..yağmur gibi yağan iyilik ve ikramlarından nasiplendirerek istifade edenlerden eyle.

Ya Muksit:
(Ey adaletten şaşmayan âdil, tüm işlerini denk, uygun, yerli yerinde yapan Allah’ım) 

..Görüş ve yönümü hak üzerine sabit kıl.

Ya Cami’:
(Ey mahlûkatı toplayan, bir araya getiren, dilediğini istediği yerde toplayan Allah’ım) 

..mahlûkatını topladığın kıyamet gününde kemalatları toplayarak sana gelmeyi nasip eyle.

Ya Ğaniy: (Ey her şeyden müstağni olan, hiç bir şeye muhtaç olmayan tek zengin) 

..fakirliğimi gidererek, zenginlik ihsan eyle.

Ya Muğni:
(Ey kullarına zenginlik veren, istediğini dilediği kadar zengin eden Allah’ım) 

..hayırlardan yoksun, müflis, nefsimi iflâstan kurtarıp zengin eyle.

Ya Mâni:
(Ey öne geçmiş fiiliyatları önleyen, bir şeyin olmasını istediği zaman mani olan Allah’ım) 

..nefsimi günah hastalığından kurtarıp şifa ihsan eyle.

Ya Dar:
(Ey zarara uğratan, elem, keder ve zarar veren şeyleri yaratan Allah’ım) 

..bize bilerek kasten hasetlik edenleri kına.

Ya Nâfi:
(Ey kullarının menfaatine uygun olan şeyleri veren, faydalı ve yararlı şeyleri yaratan Allah’ım) 

..öyle bir ruhla menfaatlendir ki, o her türlü kemalatı tahsil etsin.

Ya Nûr:
(Ey eşyayı aydınlatan ve onlara ışık veren, istediği gönüllere nur yağdıran Allah’ım) kalplerimizi nurlandır.

Ya Hâdi: (Ey sapıtmış olan kullarına yol gösteren, dilediği kullarını hidayete erdirerek sıratı müstakime yönlendiren Allah’ım) 

..kalbimi nurlandırarak hidayete erdir.

Ya Bedi’:
(Ey numune ve emsali bulunmayan, hayret verici şeyler yaratan ve icat eden Allah’ım) 

..feyz ve keremini dileriz.

Ya Bâki
: (Ey varlığında devamlı olan, fani olmayan, varlığının sonu olmayan Allah’ım.)

Ya Vâris: (Ey bütün varlığı devam ettiren servetlerin ve mülkün gerçek sahibi Alllahım) 

..beni Kur’an ilmine varis eyle.

Ya Reşîd: (Ey kullarını irşad edip kurtuluş ve hidayet yollarını onlara gösteren Allah’ım)

..irşad edip kendi yoluna ilet.

Ya Sabûr: (Ey çok sabırlı olan, günah işleyen kullarına ceza vermekte acele etmeyen, sonucu bekleyen Allah’ım)

Allah’ım; ayetlerini vesile ederek en güzel isimlerinle müracaatta bulundum.

..Allah’ın bu güzel isimlerin hakkı ve fazileti için Senden kemalat dilerim.

Allah’ım; Senden gelen rıza ile rica ve dualarımı kabul edip içinde yaşayacağım zaman dilimi içinde bana kâfi ol.

Allah’ım nefsimdeki hastalığı giderip yardım eyle. Beni hayra ulaştırıp aklıma zarar verecek şeylerden koru.

Allah’ım ana-babamı, müslüman kardeşlerimi ve bu isimlerle dua ve müracaatta bulunanlara merhamet eyle.

Ben aslen Hz. Hasan’ın soyundan olup Kadir olan Allah’ın kuluyum. Büyük soy ağacında (secere) Muhyiddin diye çağırılırım.

Allah’ım sevgili dedem Hz. Muhammed’e (a.s) âline ashabının tümüne salât ve selâmın en güzeli ve en mükemmeli ile salât (rahmet) eyle.

Amin.


12.3.14

Öyle mecnunuz ki,

"Muarrâdır fezâ-yı feyzimiz şeyn-i temennâdan."
Bizim feyzimiz temiz ve ulvi olan İslam’dan gelir, kusur ile alude olan edebsiz edebiyata eyvallahımız ve minnetimiz olmaz.
"Bize dâd-ı ezeldir zîrden bâlâdan istiğnâ."
İslam terbiyesi bize ezeli bir kaynak ve müstakim bir rehberdir. Bu terbiye sistemi onların aşağı yukarı mevhumlarından münezzeh ve mukaddestir.
"Çekildik neşve-i ümitten, tûl-i emellerden, / Öyle mecnunuz ki, ettik vuslat-ı Leylâdan istiğnâ."
İnsan mecazi şeylerden ne kadar sıyrılır ise o nispette yükselir ve ulviyet kazanır. Biz ilahî aşk hesabına mecazi aşklardan ve arzulardan istiğna ettik, edeb ve edebiyatımız da ilahî aşk merkezlidir.
Bediüzzaman

Fehimtü ve Sadakte Ey Üstad...

26.2.14

Evet İnsan...

Evet, insan bilmediği şeye düşman olduğu gibi, eli yetişmediği veyahut tutamadığı şeylerin adâvetkârâne kusurlarını arar, adeta düşmanlık etmek ister. 

Madem bütün kâinatın şehadetiyle Mahbub-u Hakikî ve Cemîl-i Mutlak, bütün güzel Esmâ-i Hüsnâsıyla kendini insana sevdiriyor ve insanların kendini sevmelerini istiyor; elbette ve herhalde, kendisinin hem mahbubu, hem habibi olan insana fıtrî bir adâveti verip derinden derine kendinden küstürmeyecek. Ve fıtraten en ziyade sevimli ve muhabbetli ve perestiş için yarattığı en müstesnâ mahlûku olan insanın fıtratına bütün bütün zıt olarak bir gizli adâveti, insanın ruhuna vermeyecek. 

Çünkü insan, sevdiği ve kıymetini takdir ettiği bir cemâl-i mutlaktan ebedî ayrılmaktan gelen derin yarasını, ancak ona adâvetle, ondan küsmekle ve onu inkâr etmekle tedavi edebilir. 

İşte, kâfirlerin Allah’ın düşmanı olması bu noktadan ileri geliyor. Öyleyse, herhalde o cemâl-i ezelî, kendisinin âyine-i müştâkı olan insan ile ebedü’l-âbâd yolunda seyahatinde beraber bulunmak için, alâ külli hal, bir dâr-ı bekada bir hayat-ı bâkiyeye insanı mazhar edecek.

Evet, madem insan fıtraten bir cemâl-i bâkîye müştak ve muhib bir surette halk edilmiştir. 
Ve madem bâkî bir cemal, zâil bir müştâka razı olamaz. 

Ve madem insan bilmediği veya yetişemediği veya tutamadığı bir maksuddan gelen hüzün ve elemden teselli bulmak için, o maksudun kusurunu bulmakla, belki gizli adâvet etmekle kendini teskin eder. 

Ve madem bu kâinat insan için halk edilmiş ve insan ise marifet ve muhabbet-i İlâhiye için yaratılmış. 
Ve madem bu kâinatın Hâlıkı, esmâsıyla sermedîdir. 
Ve madem esmâlarının cilveleri daim ve bâkî ve ebedî olacaktır. Elbette ve herhalde insan bir dâr-ı bekaya gidecek ve bir hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaktır. 
Ve insanın kıymetini ve vazifelerini ve kemâlâtını bildiren, rehber-i âzam ve insan-ı ekmel olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, insana dair beyan ettiğimiz bütün kemâlâtı ve vazifeleri en ekmel bir surette kendinde ve dininde göstermesiyle gösteriyor ki: 

Nasıl kâinat insan için yaratılmış ve kâinattan maksud ve müntehap insandır. Öyle de, insandan dahi en büyük maksud ve en kıymettar müntehap ve en parlak âyine-i Ehad ve Samed, elbette Ahmed-i Muhammeddir. 



Ona, Onun AI ve Ashabına ümmetinin iyilikleri sayısınca salât ve selâm olsun! Yâ Allah, yâ Rahman, yâ Rahim! Sen Ferd’sin, Hayy’sın, Kayyûm’sun, Hakem’sin, Adl’sin, Kuddüs’sün; Furkan-ı Hakîmin ve Habîb-i Ekremin hürmetine ve İsm-i Âzamın hakkı için Senden niyaz ediyoruz ki, bizi nefis ve şeytanın şerrinden, cin ve insanların şerrinden muhâfaza eyle! Âmin!

21.2.14

Hem dahi, ey bedbaht ehl-i dalâlet ve gaflet!


“Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir” kaidesi sırrınca, siz, fıtratınızdaki Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfât ve esmâsına sarf edilecek muhabbet ve marifet istidadını ve şükür ve ibâdât cihâzâtını nefsinize ve dünyaya gayr-ı meşru bir surette sarf ettiğinizden, bil’istihkak cezasını çekiyorsunuz.

Çünkü Cenâb-ı Hakka ait muhabbeti nefsinize verdiniz; mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belâsını çekiyorsunuz. Çünkü hakikî bir rahatı, o mahbubunuza vermiyorsunuz. Hem onu, hakikî mahbub olan Kadîr-i Mutlaka tevekkül ile teslim etmiyorsunuz, daima elem çekiyorsunuz.

Hem Cenâb-ı Hakkın esmâ ve sıfâtına ait muhabbeti dünyaya verdiniz ve âsâr-ı san’atını, âlemin esbabına taksim ettiniz; belâsını çekiyorsunuz. Çünkü, o hadsiz mahbuplarınızın bir kısmı size Allaha ısmarladık demeyip, size arkasını çevirip, bırakıp gidiyor.

Bir kısmı sizi hiç tanımıyor, tanısa da sizi sevmiyor, sevse de size bir faide vermiyor. Daima hadsiz firaklardan ve ümitsiz, dönmemek üzere zevâllerden azap çekiyorsunuz.

Risale-i Nur Külliyatı | Sözler | Otuz İkinci Söz | Üçüncü Mevkıf

4.2.14

Bismillah her hayrın başıdır

Bismillah her hayrın başıdır"Bismillah" her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın Lisan-ı hâliyle vird-i zebânıdır. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle!. Şöyle ki:
Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himeyesine girsin. Tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi. Diğeri mağrur...
Mütevazii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı... Alanı, her yerde selâmetle gezdi. Bir kâtıü't-tarîka rast gelse, der: "Ben, filân reisin ismiyle gezerim." Şakî defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki, târif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın. Şu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir; şu sahranın Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz Aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: Bütün mevcudat, Lisan-ı hâl ile Bismillah der. Öyle mi?
Evet, nasıl ki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenâb-ı Hakk'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillah der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillah der. Matbaha-i kudretten bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillah der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey ona musahhar olur. Evet havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyyûnun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yi Mûsâ (A.S.) gibi “Asânı taşa vur!” dedik. (Bakara Sûresi: 60.) emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar, birer a'zâ-yi İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı "Ey ateş! Serin ve selâmetli ol!" (Enbiyâ Sûresi: 69.) âyetini okuyorlar.
Mâdem her şey mânen Bismillah der. Allah namına, Allah'ın ni'metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız...
Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiyat istiyor?
Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakiki, bizden o kıymettar ni'metlere, mallara bedel istediği fiyat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir'dir. Başta "Bismillah" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillah" şükürdür. Ortada, ''bu kıymettar hârika-yi san'at olan nimetler Ehad-ü Samed'in mu'cize-i kudreti ve Hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek'' fikirdir. Bir pâdişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imlere medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakiki'yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah namına başla, Allah nâmına işle. Vesselâm.

Lügatçe:

Lisan-hâl: Bir şeyin duruşu ve görünüşü ile bir mana ifade etmesi.
Vird-i Zeban: Dilden düşmeyen zikir.
Hacat: İhtiyaçlar.
Kâtıü't-tarîka: Yol kesen.
Mağrur: Gururlu.
Şaki: Haydut.
Âb-ı Hayat: Hayat için lüzumlu sıvı.
İntişar: Yayılma, Dağılma.
Musahhar: Emre verilmiş.
Nazif: Temiz, Pak.
Nebat: Bitki.
Taam: Yemek, Yiyecek.
İmtisal: Uyma.
Kemal-i Sühulet: Tam bir kolaylık
Nazenin: İnce, Nazik
Salâbet: Sağlamlık
Belâhet: Ahmaklık

Kaynak: Birinci Söz - Risale-i Nur Külliyatı

12.1.14

Yirmi İkinci Söz'den...


On Dokuzuncu Sözde tarif edilen ve kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve o Kur’ân-ı Kebirdeki ism-i âzamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi ve âlem-i İslâmiyetin bedr-i münevveri ve rububiyet-i İlâhiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşâf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz Muhammedü’l-EminAleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiyayı sâyesi altına alan risalet cenâhı ve bütün âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla,hakikatin tabakatında uçan ve bütün enbiya ve mürselîni, bütün evliyave sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkıkîni arkasına alıp, bütün kuvvetiyle vahdâniyeti gösterip, arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiğiiman-ı billâh ve ispat ettiği vahdâniyet-i İlâhiyeye, hiç vehim ve şüphenin haddi var mı ki kapatabilsin ve perde olabilsin?

..............

Allahım! Vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine delâlet ve celâline ve cemâline ve kemâline 
şehadet eden o zâta rahmet et ki, o, bütün kâinatın ve bütün enbiya ve evliyanın tasdikiyle musaddak şahid-i sadık ve bütün ehl-i tahkikin tahkikatıyla müeyyed burhan-ı nâtık, bütün enbiya ve mürselînin icmâ ve tasdik ve mu’cizelerinin sırrına mazhar olan efendisi, bütün evliya ve sıddıkînin ittifak ve tahkikat ve kerametlerini hâvi olan imamı, hakkaniyeti hadsiz tahkikatla teyid ve tasdik edilen mu’cizât-ı bâhire ve havârık-ı zâhire ve delâil-i kàtıa sahibi, zâtında güzel hasletlerin en nihayet merâtibini, vazifesinde ahlâk-ı ulviyeyi, hilâftan münezzeh olan şeriat-i mükemmelesinde en yüksek seciyeleri câmi’, Kur’ân’ı indirenin, indirilen Kur’ân’ın ve kendisine Kur’ân indirilen zâtın ittifakıyla vahy-i Rabbânînin mazharı, âlem-i gayb ve âlem-i melekûtu seyr ü seyahat ve temâşâ eden, ervâhı müşahede ve melâikeye refakat eden, şahsen ve nev’en ve cinsen kâinatın bütün kemâlâtının fihristesi, şecere-i hilkatin en münevver meyvesi, hakkın sirâcı, hakikatin burhanı, rahmetin timsali, muhabbetin misali, kâinat tılsımının keşşâfı, saltanat-ı Rububiyetin dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin remz-i ulviyetiyle, Fâtır-ı Âlemin bu kâinatı onu nazara alarak halk ettiği anlaşılan, düsturlarının vüs’ati ve kuvvetinin işaretiyle Kâinat Nâzımının nizâmı olduğu ve Hâlık-ı Kâinat tarafından vaz edildiği zahir olan şeriatin sahibidir-evet, bu nizâm-ı ahsen ve ecmeli câmi’ olan bu dinin nâzımı, ancak bu nizâm-ı etem ve ekmel olan bu kâinatın Nâzımı olabilir. Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun. Bu doğru söyleyen ve doğrulanan vahdâniyet şahidi, bütün şahitlerin başları üzerinde bir nidâ edici ve beşer taifelerine bir muallim olarak, bütün kuvvetiyle ve gayet-i ciddiyetiyle ve nihayet-i vusukuyla ve kuvvet-i itmi’nânı ve kemâl-i imânıyla, asırların ve kıt’aların gerisinden ulvî bir nidâ ile seslenip, “Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına şehadet ederim. O birdir ve Onun hiçbir şeriki yoktur” diye ilân ediyor.