12.1.14

Yirmi İkinci Söz'den...


On Dokuzuncu Sözde tarif edilen ve kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve o Kur’ân-ı Kebirdeki ism-i âzamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi ve âlem-i İslâmiyetin bedr-i münevveri ve rububiyet-i İlâhiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşâf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz Muhammedü’l-EminAleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiyayı sâyesi altına alan risalet cenâhı ve bütün âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla,hakikatin tabakatında uçan ve bütün enbiya ve mürselîni, bütün evliyave sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkıkîni arkasına alıp, bütün kuvvetiyle vahdâniyeti gösterip, arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiğiiman-ı billâh ve ispat ettiği vahdâniyet-i İlâhiyeye, hiç vehim ve şüphenin haddi var mı ki kapatabilsin ve perde olabilsin?

..............

Allahım! Vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine delâlet ve celâline ve cemâline ve kemâline 
şehadet eden o zâta rahmet et ki, o, bütün kâinatın ve bütün enbiya ve evliyanın tasdikiyle musaddak şahid-i sadık ve bütün ehl-i tahkikin tahkikatıyla müeyyed burhan-ı nâtık, bütün enbiya ve mürselînin icmâ ve tasdik ve mu’cizelerinin sırrına mazhar olan efendisi, bütün evliya ve sıddıkînin ittifak ve tahkikat ve kerametlerini hâvi olan imamı, hakkaniyeti hadsiz tahkikatla teyid ve tasdik edilen mu’cizât-ı bâhire ve havârık-ı zâhire ve delâil-i kàtıa sahibi, zâtında güzel hasletlerin en nihayet merâtibini, vazifesinde ahlâk-ı ulviyeyi, hilâftan münezzeh olan şeriat-i mükemmelesinde en yüksek seciyeleri câmi’, Kur’ân’ı indirenin, indirilen Kur’ân’ın ve kendisine Kur’ân indirilen zâtın ittifakıyla vahy-i Rabbânînin mazharı, âlem-i gayb ve âlem-i melekûtu seyr ü seyahat ve temâşâ eden, ervâhı müşahede ve melâikeye refakat eden, şahsen ve nev’en ve cinsen kâinatın bütün kemâlâtının fihristesi, şecere-i hilkatin en münevver meyvesi, hakkın sirâcı, hakikatin burhanı, rahmetin timsali, muhabbetin misali, kâinat tılsımının keşşâfı, saltanat-ı Rububiyetin dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin remz-i ulviyetiyle, Fâtır-ı Âlemin bu kâinatı onu nazara alarak halk ettiği anlaşılan, düsturlarının vüs’ati ve kuvvetinin işaretiyle Kâinat Nâzımının nizâmı olduğu ve Hâlık-ı Kâinat tarafından vaz edildiği zahir olan şeriatin sahibidir-evet, bu nizâm-ı ahsen ve ecmeli câmi’ olan bu dinin nâzımı, ancak bu nizâm-ı etem ve ekmel olan bu kâinatın Nâzımı olabilir. Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun. Bu doğru söyleyen ve doğrulanan vahdâniyet şahidi, bütün şahitlerin başları üzerinde bir nidâ edici ve beşer taifelerine bir muallim olarak, bütün kuvvetiyle ve gayet-i ciddiyetiyle ve nihayet-i vusukuyla ve kuvvet-i itmi’nânı ve kemâl-i imânıyla, asırların ve kıt’aların gerisinden ulvî bir nidâ ile seslenip, “Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına şehadet ederim. O birdir ve Onun hiçbir şeriki yoktur” diye ilân ediyor.

7.1.14

Feyâ Rabbî, yâ Hâlıkî, yâ Mâlikî!

Seni çağırmakta hüccetim,(delilim) hâcetimdir.(ihtiyaçlarım,muhtaç oluşum) 

Sana yaptığım dualarda uddetim fâkatimdir. (yaşlandığımda gelecekte sıkıntıya düşmemek için hazırlığım) 

Vesilem, fıkdan-ı hile (hilesizliğim)ve fakrimdir. 

Hazinem aczimdir. Re’sülmâlim,(sermayem) emellerimdir. (umudum,şiddetli bir arzuyla isteyişimdir)

Şefîim,(şefaatçim) Habîbin (aleyhissalâtü vesselâm) ve rahmetindir.

Af eyle, mağfiret eyle ve merhamet eyle, yâ Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm!

Âmin.

Bediüzzaman

10.12.13

Ey Hâkim,Hakem,Hakîm,Kerim ve Rahim olan Rabbim!


İdrakimdeki perdeleri aç,
İz'anımdaki hicabı kaldır..
Bana güzel bir anlayış,
Doğru müstakim bir kavrayış ver..
İlmimi arttır,
Marifetimi çoğalt..
İmanımı ziyadeleştir...
Aklımı nurlandır..
Kalbimi nurlandır..




Ya Kuddüs,Ey Mutahhir..

Ruhumu arındır,
Latifelerimdeki pasları gider...

Âmîn..Âmîn..Âmîn...

8.12.13

Ey Kendisinden Şifa İsteyenlere Şifa Veren !...



“Hastalandığımda O’dur bana şifâ veren.” (Şuarâ Sûresi, 26/80)

Ya Şafî !

Zaaf-ı İman hastalığıma şifa ver..
Muvaffak olamadığım,amel-i salihadaki aczime şifa ver.. 
Aklımdaki hastalıklarıma şifa ver..
Düşüncelerimdeki hastalıklarıma şifa ver..
Kalbimdeki hastalıklarıma şifa ver..
Duygularımdaki hastalıklarıma şifa ver..
Ruhumdaki hastalıklarıma şifa ver..
Vicdanımdaki hastalıklarıma şifa ver..
Fıtratıma bulaşan hastalıklarıma şifa ver..
Kuvvelerimdeki hastalıklarıma şifa ver..
Hayallerimdeki hastalıklarıma şifa ver..
Vesvese hastalıklarıma şifa ver..
Atalet ve gayretsizlik hastalıklarıma şifa ver..
İrade ve tercih hastalıklarıma şifa ver..
Muvazenesizlik hastalıklarıma şifa ver..
İstikrarsızlık hastalıklarıma şifa ver..
Sabırsızlık,hoş görüsüzlük,tahammülsüzlük hastalıklarıma şifa ver..
Gurur,kibir,kendini beğenmek,riya meyilli hastalıklarıma şifa ver..
Kabalık,sevgisizlik hastalıklarıma şifa ver..
İhlassızlık hastalığıma şifa ver..
Manevi zayıflıklarımdan neşet eden hastalıklarıma şifa ver..
Can kafesimdeki hastalıklara şifa ver..
İhtiyaç dairemi,fakr ve hacet şubelerimi zenginleştir..
Fakirlikten,ehli dünyaya tabasbus hastalığıma şifa ver..
Sebep saplantılı hastalıklarıma şifa ver..
Beklenti hastalıklarıma şifa ver..
Şeytani desiselerden,fitne ve fesat şebekelerinden bulaşmış hastalıklarıma şifa ver..
İlimsizlik,cehalet,bilgisizlik ve şevksizlik hastalığıma şifa ver..
Hislerimdeki hastalıklarıma şifa ver..
Tarafgirlik,taassup,körü körüne yönelme hastalıklarıma şifa ver..
Günahlarımın kanserleştirdiği,hatalarımla müzmin dertlere giriftar latifelerime şifa ver..
Meyillerime şifa ver..
Sözlerime şifa ver..
Özüme şifa ver..
Himmet,hamiyet ve hizmetime şifa ver..
Sensizliğe düşme hastalığıma şifa ver..
Ömrüme,gönlüme şifa ver...

Âmîn..Âmîn..Âmîn...

Allah mü’minler topluluğunun gönüllerini ferahlandırsın, şifâ versin ve kalblerindeki ızdırabı gidersin.”  (Tevbe Sûresi, 9/14-15)


“Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidâyet ve rahmet geldi.” (Yûnus Sûresi, 10/57)

“Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.” (İsrâ Sûresi, 17/82)


“De ki: Kur’ân, iman edenler için hidayet ve şifadır.” (Fussilet Sûresi, 41/44)

Bu hastaligi gider ey insanlarin Rabbi! Sifâ ver, çünkü sifâ verici sensin. Senin verecegin sifâdan baska sifâ yoktur. Öyle sifâ ver ki hiç bir hastalik birakmasin...

Hz Muhammed A.S.M

Âmîn..Âmîn..Âmin...

25.11.13

...hoşnudiyet-i Peygamberî'yi (A.S.M.) celbedebiliriz"

"Halikımız bizden ne suretle râzı olacak ve bugün ne gibi bir sa'y ile sahife-i hayatımı kapatacağım. Acaba ümmeti bulunduğumuz o sevgili Peygamber-i Zîşân Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin, dalâlet yolunu tutan veyahut dalâlete gidenlerin arkalarından giden ümmetlerini, ne suretle tarîk-ı hidâyete getirmek için sa'y etsek hoşnudiyet-i Peygamberî'yi (A.S.M.) celbedebiliriz"

Barla Lahikası / Husrev RH

21.11.13

Bitamamiha...

Bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım, vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor. Niyazi-i Mısrî’nin 

“Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere, 

Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber” 

dediği gibi, ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taşı düşmekle yıpranıyor. Ve dünya ile beni kuvvetli bağlayan ümitlerim, emellerim kopmaya başladılar. Hadsiz dostlarımdan ve sevdiklerimden mufarakat zamanının yakınlaştığını hissettim. O mânevî ve çok derin ve devâsız görünen yaranın merhemini aradım, bulamadım. Yine Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki: 

“Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim, 

Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber.”.......................................




Lem'alar

Aynıyla Hakikat.........

............Gençlik sersemliğiyle zayi ettiğim sermaye-i ömrümün meyvelerini, bütün günahlar, hatîatlar gördüm. Niyazi-i Mısrî gibi feryad eyleyerek dedim: 

Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ, 

Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber. 

Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip, 

Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber. 



Lem'alar