Ey Rabbim ! Bu gece bütün söylemek istediklerimi bir araya toplayıp ifade etmeye kalksam ancak Üstadım Bediüzzaman’ın duası arkasına saklanır,tüm ruhumla kabul ettiğim bu ilticasına..
"Ey Hayy ve Kayyûm olan! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster"
..binler Amin derim…
Yine başka bir duasını avuçlarıma alıp rahmetine doğru kaldırırım;
İlahi! Günahlar beni lal etti.
İsyanımın çokluğu yüzünden mahcubum.
Gafletin şiddeti ise sesimi kıstı.
İşte, ben de, seyyidim ve senedim şeyh Abdülkadir Geylani’nin sesiyle Senin dergah-ı rahmetinin kapısını çalıyor ve onun, kapıcıya aşina nidasıyla Senin mağfiret kapında nida ediyorum:
• Ey rahmeti herşeyi kuşatan ve ey herşeyin melekütu elinde bulunan Zat,
• Ey hiçbir şey kendisine zarar veya fayda veremeyen Zat,
• Ey hiçbir şey Ona galebe edemeyen ve hiçbir şey Ondan kaçıp gizlenemeyen,
• hiçbir şey Ona ağır gelmeyen ve hiçbir şeyin yardımına muhtaç olmayan,
• hiçbir şey Onu bir başka işten alıkoyamayan,
• hiçbir şey Ona benzemeyen,
• ve hiçbir şey Onu hiçbir şeyden aciz bırakamayan Zat, Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde her şeyimi bağışla.
• Ey her şeyi alnından tutup kudretine boyun eğdiren ve her şeyin anahtarları elinde bulunan Zat,
• Ey her şeyden önce var olan Evvel,
• her şeyden sonra baki kalan Âhir,
• her şeyin fevkinde olan Zahir,
• her şeyin dünuna nüfuz eden Batın,
• kudret ve galebesi her şeyin fevkinde bulunan Kahir, Benim her şeyimi bağışla. Şüphesiz Senin her şeye kudretin yeter.
• Ey her şeyi her haliyle bilen Âlim ve her şeyi kuşatan Muhit ve herşeyi hakkıyla gören Basir,
• Ey her şey her an Onun nazar-ı şuhudunda olan şehid ve herşeyi görüp gözeten Rakib,
Ve ilmi her şeyin bütün inceliklerine nüfuz eden Latif
Ve her şeyden hakkıyla haberdar olan Habir,
Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde, günah ve hata olarak her neyim varsa hepsini bağışla. Hiç şüphesiz, Senin herşeye kudretin yeter.
Allahım, Gafletten ve kötü arzularımdan Senin izzet-i celaline ve celal-i izzetine, Senin kudret-i saltanatına ve saltanat-ı kudretine sığınırım.
Ey kurtuluş isteyenlerin tahassungahı olan Allahım,
Beni şeytani şehvetlerden kurtar;
beşeriyetin kazuratından temizle;
Nebin olan Muhammed’i (s.a.v.) sıddıkiyet muhabbetiyle bana sevdirmek suretiyle beni gaflet paslarından ve cehalet vehimlerinden ter temiz kıl-öyle ki, enaniyet fena bulsun ve Allah’ın minnet bahrinde Allah’ın nimetlerine gark olmuş, Allah’tan alıkoyan her meşgaleye karşı Allah’ın kılıcıyla mansur, Allah’ın inayetiyle mahzuz ve Allah’ın himayesiyle mahfuz olarak herşey Allah için, Allah ile, Allah’a ve Allah’tan olsun.
Ey Nurların Nuru, ey bütün sırların Âlimi, ey gecenin ve gündüzün Müdebbiri,
Ey Melik, ey Aziz, ey Kahhar, ey Rahim, ey Vedüd, ey Gaffar, ey gayb alemlerini her haliyle bilen, kalbleri ve gözleri dilediği gibi halden hale çeviren, ey ayıpları örten ve ey günahları bağışlayan, Günahlarımı bağışla;
Esbabın tazyikatına maruz,
Ve bütün kapılar yüzüne kapanmış
Ve doğru yolda gidenlerin tarikine sülük etmek ona zorlaşmış
Ve bir kazanç elde edemeden ömrünü ve nefsini gaflet ve masiyet meydanlarında bad-ı hava harcamış olan kuluna merhamet et.
Ey dua edildiğinde cevap veren, ey hesapları sür’atle gören, ey Kerim, ey Vehhab,
Hastalığı büyük ve şifası zor, çaresi zayıf ve belası kuvvetli olan ve Senden başka melce ve ümidi bulunmayan kuluna merhamet et.
İlahi, Derdimi, üzüntümü ve şikâyetimi Sana arz ediyorum.
İlahi, Senin dergâhında hüccetim, hacetimdir; azığım ise fakrım ve çaresizliğimdir.
İlahi, Senin cüd bahirlerinden bir katre bana yeter; Senin af nehirlerinden bir zerre bana kafi gelir, ey Vedüd, ey Vedüd, ey Vedüd, ey şan ve şerefi herşeyden yüce olan Arş-ı Mecid Sahibi, ey Mübdi’, ey Muid, ey herşeyi dilediği gibi yapan Fa’alün lima Yürid!
Arşının rükünlerini kaplayan nur-u veçhin hürmetine, bütün mahlükatını hükmüne ram ettiğin kudretin hürmetine ve herşeyi kuşatan rahmetin hürmetine Senden istiyorum. Senden başka ilah yoktur, ey Muğis, bize imdad et.
Ve bütün ömrüm boyunca işlediğim bütün günahları ve lisanımın hatalarını rahmetinle bağışla, ey Erhamü’r-Rahimin. Âmin.
Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
O’nun lisanıyla söyle kendi hacaletimle binler âmîn derim…Benim senden af ve mağfiretini,inayet ve merhametini ummaktan başka sermayem yok..Şu ölmüş ,maziye dökülmüş ömrümü taze bir baharla tebdil et..biliyorsun ki ben buna çok muhtacım…………Amin..Amin..Amin…
İnsan kendi ömür müddeti ile tanzim edilmiş hayat safha ve sayfalarından mürekkep kendi kitabını yazan şahit ve müşahit bir kalemdir…
16.6.13
BEDİÜZZAMAN'DAN ZAMANA MEKTUP..
HÜKÜMET BU MEKTUBU CİDDİYETLE OKUMALI..SİYASET YANLIŞ VE ANLIK ÇÖZÜMLERE YÖNELMEMELİ...
.....Bin seneden beri, âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhâfaza eden ve âlem-i beşeriyetin küfr-ü mutlaktan ve dalâletten şanlı bir sûrette kurtulmasına büyük bir vesîle olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri,
EĞER ŞİMDİ, ESKİ ZAMAN GİBİ, KAHRAMANCASINA KUR'ÂN'A VE HAKAİK-I ÎMÂNA SAHİP ÇIKMAZSANIZ
VE DOĞRUDAN DOĞRUYA HAKAİK-I KUR'ÂNİYE VE ÎMÂNİYEYİ TERVÎCE ÇALIŞMAZSANIZ,
SİZE KATİYEN HABER VERİYORUM VE KATÎ HÜCCETLERLE İSPAT EDERİM Kİ,
ÂLEM-İ İSLÂMIN MUHABBET VE UHUVVETİ YERİNE,
DEHŞETLİ BİR NEFRET VE KAHRAMAN KARDEŞİ VE KUMANDANI OLAN TÜRK MİLLETİNE BİR ADÂVET
VE ŞİMDİ ÂLEM-İ İSLÂMI MAHVA ÇALIŞAN KÜFR-Ü MUTLAK ALTINDAKİ ANARŞÎLİĞE MAĞLÛP OLUP,
ÂLEM-İ İSLÂMIN KAL'ASI VE ŞANLI ORDUSU OLAN BU TÜRK MİLLETİNİN PARÇA PARÇA OLMASINA VE ŞARK-I ŞİMÂLÎDEN ÇIKAN DEHŞETLİ EJDERHANIN İSTİLÂ ETMESİNE SEBEBİYET VERECEK.........
Evet, hariçte iki dehşetli cereyâna karşı,
BU KAHRAMAN MİLLET, KUR'ÂN KUVVETİYLE DAYANABİLİR.
YOKSA, KÜFR-Ü MUTLAKI, İSTİBDÂD-I MUTLAKI, SEFÂHET-İ MUTLAKI VE EHL-İ NÂMUSUN SERVETİNİ SERSERİLERE İBÂHE ETMESİNİ ÂLET EDEREK DEHŞETLİ BİR KUVVETLE GELEN BİR CEREYÂNI DURDURACAK,
ANCAK İSLÂMİYET HAKÎKATİYLE MEZC OLMUŞ,
İTTİHAD ETMİŞ
VE BÜTÜN MÂZİDEKİ ŞEREFİNİ İSLÂMİYETTE BULMUŞ OLAN BU MİLLETTEKİ DİN KUVVETİ VE ÎMAN BÜTÜNLÜĞÜDÜR.
Evet, bu milletin hamiyetperverleri, milliyetperverleri herşeyden evvel bu mümteziç, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan
“HAKAİK-I KUR'ÂNİYEYİ”
“TERBİYE-İ MEDENİYE” YERİNE İKAME ETMEK
VE DÜSTUR-U HAREKET YAPMAKLA O CEREYÂNI DURDURUR, İNŞÂALLAH.
Ikinci cereyan:
Eğer siz, hamiyetperver, milliyetperver adamlar gibi, şimdiye kadar cereyan eden ve MEDENİYET HESÂBINA MUKADESÂTI ÇİĞNEYEN USÛLLERİ MUHÂFAZAYA ÇALIŞIP, , üç dört şahsın inkılâp nâmında yaptıkları icraatı esas tutarak mevcud haseneleri ve inkılâp iyiliklerini onlara verip ve mevcud dehşetli kusurlar millete verilse, o vakit üç dört adamın seyyiesi üç dört milyon seyyie olup,
BU KAHRAMAN VE DİNDAR MİLLETİ VE İSLÂM ORDUSU OLAN TÜRK MİLLETİNİN GEÇMİŞ ASIRLARDAKİ MİLYARLAR ŞEREFLİ MERHUM ORDÛLARINA VE MİLYONLARLA ŞEHİDLERİNE VE MİLLETİNE BÜYÜK BİR MUHÂLEFET VE ERVÂHINA BİR MÂNEVÎ AZAP VE ŞEREFSİZLİK OLMAKLA BERABER,
o üç dört inkılâpçı adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle vücud bulan haseneleri o üç dört adama verilse, o üç dört milyon iyilikler, üç dört haseneye inhisar adip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara keffâret olamaz.
Sâlisen: SİZE KARŞI ELBETTE ÇOK CİHETLERDE DAHİLÎ VE HÂRİCÎ MUÂRIZLAR VAR.
EĞER BU MUÂRIZLARINIZ HAKAİK-I ÎMÂNİYE NÂMINA ÇIKSAYDI, BİRDEN SİZİ MAĞLÛP EDERDİ.
ÇÜNKÜ BU MİLLETİN YÜZDE DOKSANI, BİN SENEDEN BERİ AN'ANE-İ İSLÂMİYE İLE, RUH VE KALB İLE BAĞLANMIŞ. ZÂHİREN MUHÂLİF FITRATINDAKİ EMRE İTAAT CİHETİYLE SERFÜRÛ ETSE DE, KALBEN BAĞLANMAZ.
HEM, BİR MÜSLÜMAN, BAŞKA MİLLETLER GİBİ DEĞİL.
EĞER DÎNİNİ BIRAKSA ANARŞİST OLUR,
HİÇBİR KAYIT ALTINDA KALAMAZ;
İ S T İ B D Â D - I M U T L A K T A N,
R Ü Ş V E T - İ M U T L A K A D A N B A Ş K A H İ Ç B İ R T E R B İ Y E V E T E D B İ R L
E İ D A R E E D İ L M E Z .
BU HAKÎKATİN ÇOK HÜCCETLERİ, ÇOK MİSALLERİ VAR. KISA KESİP SİZİN ZEKÂVETİNİZE HAVÂLE EDİYORUM.
BU ASRIN KUR'ÂN'A ŞİDDET-İ İHTİYACINI HİSSETMEKTE ISVEÇ, NORVEÇ, FİNLANDİYA'DAN GERİ KALMAMAK, SİZE ELZEMDİR; BELKİ ONLARA VE ONLAR GİBİLERE REHBER OLMAK VAZİFENİZDİR.
Siz, şimdiye kadar gelen inkılâp kusurlarını üç dört adamlara verip, şimdiye kadar umûmi harb vesâir inkılâpların icbârıyla yapılan tahribâtları-husûsan an' ane-i dîniye hakkında-tâmire çalışsanız, hem size istikbâlde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusurâtlarınıza keffâret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver nâmına müstehak olursunuz
Râbian: Mâdem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor; ve mâdem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz; ve mâdem o katî ölüm ehl-i dalâlet için îdâm-ı ebedîdir,
…………………..ELBETTE BENİM SİZE KARŞI BU FIKRİMİ TAM NAZARA ALMAK, EHEMMİYETLİ BİR VAZİFENİZDİR. SİZ DÜNYEVÎ ÇOK DİPLOMATLARI HER ZAMAN DİNLİYORSUNUZ; BİR PARÇA DA ÂHİRET HESÂBINA KONUŞAN BENİM GİBİ KABİR KAPISINDA VATANDAŞLARIN HÂLİNE AĞLAYAN BİR BÎÇAREYİ DİNLEMEK LÂZIMDIR…
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
Emirdağ Lahikası
14.6.13
Karanlıklar İçinde Niyaz Etti...
Allah'ım!
"Bismillâhirrahmânirrahîm"in sırları hürmetine, âlemlere rahmet olarak
gönderdiğin zâta ve onun bütün âl ve ashâbına, Senin rahmetine ve onun
hürmetine yaraşır şekilde salât ve selâm eyle. Bize de, Senden başka,
hiçbir mahlûkunun merhametine ihtiyaç bırakmayacak bir şefkat ve
rahmetle merhamet eyle.
Âmin.
“Karanlıklar içinde niyaz
etti: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim.
Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
Ey Rabbim ! Muhtelif karanlıklar,çeşitli zulmetler içerisinde beni senden başka gören olmadı…
“Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise
merhametlilerin en merhametlisisin.’” Enbiyâ Sûresi, 21:83.
Ey Rabbim! Bütün düşünce ve hislerimi saran illetlerden çıkardığım feryadı senden başka duyan olmadı…
“Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan
başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce
Arşın Rabbi Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.
Ey Rabbim ! Bütün ayrılıklar ve yalnızlıklar sebepleri olan belaları boynuma takıp giderken yanımda senden başka kalan olmadı…
“Allah bana yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
Ey Rabbim ! Tüm karışık ahval ve emvaç dehşeti ile asbab dağdağası içinde sağa sola çarparken,senden başka kimse elimi tutmadı…
“Havl ve kuvvet, ancak herşeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah’a aittir.” ( Buhârî- Müslim )
Ey Rabbim ! Hayatımın başlangıcından bugünüme kadar,Aklım,kalbim,ruhum senden başka hiçbir şeyden medet almadı…
“Herşey helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesnâ. Hüküm sadece Ona
aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz.” Kasas Sûresi, 28:88.
Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.
Ey Rabbim ! Senin bekanla kaimdir hayatım ve senin bekanla devam eder…
“[Kur’ân] iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır.” Fussilet Sûresi, 41:44.
Ey Hayy ve Kayyûm olan!
Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. Âmin.
“Rabbim! Benim gönlüme genişlik ver.”
{Taha /25}
"Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak 'ol' der, o da oluverir" (Âl-i İmrân, 47) buyrulur.
“Ey Rabbim! Ben senin bana indireceğin hayra. öylesine muhtacım ki...”
{Kasas / 24}
“En yüce sıfatlar ise, Allah'ındır.” (NAHL/60-)
“Bizden hüznü gideren Allah’a hamdolsun.
Kuşkusuz rabbimiz çok bağışlayan ve şükrün karşılığını verendir”
{Fatır / 34}
Allah’ım Vahidsin birsin,Vâcib-ül Vücudsun mutlaksın,Ezeli ve
ebedisin,Hiçbir şeye benzemez ve benzetilemezsin,varlığı hiçbir varlığa
ve hiçbir sebep ve şarta bağlı olmayansın,Hayyun la yemutsun ölümle
gelen fena ve zevalden münezzeh ve mukaddessin,İlmin sonsuzdur
senin..işiten,bilen ve her şeyi görensin..Kudretin sonsuz,merhametin
nihayetsizdir..Her şeyi yaratan Ahsenül'-Hâlikîn ve ihtiyaçlarını veren
Rahman ve Rahimsin..Bütün güzel isimler senindir..Esma’ül Hüsnanı
şefaatçi yapıp niyaz ediyorum ki;
Razı olacağın matlubumu bana musahhar kıl,
İhtiyaçlarımı gider..Çünkü tek tevekkül ettiğim,yardımını istediğim,umduğum ve beklediğim inayet ve keremin sahibi sensin…
Ey Melik ! Mülkündeki bu aciz memlükünün kusurunu affet..senden başka gidecek ve sığınacak yeri olmayan kölene acı…
...Allahım Duamı Kabul Et.. (İbrahim 40)
Amin ..Amin.. Amin…
Allahım,
Risâlet semâsının güneşi, nübüvvet burcunun ayı olan yüce Peygambere
(a.s.m.), onun hidâyet yıldızları olan Al ve Ashâbına salât ve selâm
eyle. Bize, erkek ve kadın mü'minlere merhamet et.
Amin, âmin, âmin.
10.5.13
" Allâh kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."...mi?
" Allâh kabul etmeyeceği duayı kuluna
ettirmez."
Cümlesini
Necip Fazıl Üstad dan iktibas olarak kabul edilmiş şekliyle, bir çok yerde dua bahislerinde,
orijinal metninden eksik ve önemli bir kelimesi atlanarak istimal edilmiş. Ve
bu manayı göründüğü gibi algılayanlar, muhtemelen ben bu duayı ettiysem kabul
olacak ve olmuştur gibi kabul edebilirler.
Ancak
İmam-ı Rabbaniye ait bu söz tamam metni ve atlanan kelimesi olan “ISRAR”la Şöyle
dir;
"Bir şeyi istemek, ona nâil olmak demektir. Zirâ Allahû Tealâ kabul
etmeyeceği duâyı kuluna ısrarla ettirmez."
İmamı Rabbanî
Burada
vurgulanan “Duanın Israrında Olan Sebat”onun kabul olacağına bir işaret
anlamına gelir. Duada ısrar olmadığında bu duanın içten bir isteyiş olmadığı açıktır.
Dolayısıyla samimi olmayan bir duanın, kabul edilmeyen dualardan olduğu
kaynaklarca ifade edilmiş.
Evet,
konun genel hatlarıyla intişar etmiş hali olan "
Allâh kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."şekli üzerinden fikre gelen manaların
noksanlıklarını giderecek bazı notları paylaşalım.
Üstadım Bediüzzaman’nın Risale-i Nur Derslerinden
konuya birkaç misal ;
1’nci Misal:
"Meselâ,
birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız
evlâdını veriyor. 'Duası kabul olunmadı.' denilmez. 'Daha evlâ bir surette kabul edildi.' denilir. Hem bazan kendi dünyasının saadeti
için dua eder. Duası âhiret için kabul olunur. 'Duası reddedildi.' denilmez. Belki, 'Daha enfâ bir surette kabul edildi.'denilir, ve hâkezâ..."
2’nci Misal
“Madem
Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine
göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal
ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni
dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi,
maksudun iyisini yerine getirdi.”
3’ncü Misal:
İman duayı bir vesile-i kat'iye olarak iktiza
ettiği ve fıtrat-ı insâniyye, onu şiddetle istediği gibi; Cenâb-ı Hak dahi
«Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?» Furkan Sûresi, 25:77. mealinde ferman ediyor. Hem “Bana dua
edin, size cevap vereyim.” Mü’min Sûresi, 40:60. emrediyor.
Eğer desen:
«Bir çok defa dua ediyoruz, kabûl
olmuyor. Halbuki, âyet umumîdir.. her duaya cevab var ifade ediyor.»
Elcevab:
Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Her
dua için cevab vermek var; fakat kabûl etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenâb-ı
Hakk'ın hikmetine tâbi'dir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: «Ya Hekim! Bana
bak.» Hekim: «Lebbeyk» der.. «Ne istersin cevab ver?» Çocuk: «Şu ilâcı ver
bana» der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen
ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
İşte Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hâzır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab
verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete
çevirir. Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki
hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla ya matlûbunu veya daha evlâsını verir veya
hiç vermez.
4’ncü Misal:
Ben
otuz-kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua
ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yâni dua kendi kendini kaldırmadığından anladım
ki, duanın neticesi uhrevîdir; kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalık ile
aczini anlayıp dergâh-ı İlahiyyeye iltica eder. Onun için otuz senedir şifa
duasını ettiğim halde, duam zâhirî
kabul olmadığından, duayı terketmek kalbime gelmedi. Zira hastalık,
duanın vaktidir; şifa, duanın neticesi değil. Belki Cenab-ı Hakîm-i Rahîm şifa
verse, fazlından verir. Hem dua, istediğimiz tarzda kabul olmazsa makbul olmadı
denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayırlı ne ise onu
verir. Bazen dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle
kabul eder.
Gibi…
Dolayısıyla
imanı olan müminlerin duaları sadece o an için veya bir maksad için istedikleri
şeylerin verilmesi anlamıyla kabul edilmesi direkt olarak beklenmez ve aynı
isteğin verilmemesi matlubunun kabul edilmediği anlamına gelmez..buyrulduğu
gibi daha evla bir şekilde,daha geniş bir dairede,daha büyük bir netice olarak
kabul edildiğine itikad edilir.Bu meyanda hadis-i şeriflerde çokça
bulunmaktadır.
Allah’ın
CC bir kulunun dua etmesini dilemesi yorumundan çok,kulun duayı bir kulluk
vazifesi ve emri rabbani cihetinde değerlendirmesi,imana ait,ubudiyete ait şık
bir duruş ve göz ardı edilmeyecek bir zarurettir.Burada önemli olan duanın
içeriğinde ziyade bunun bir görev ve Rabbimiz ile aramızdaki olan ubudiyet ve
uluhiyet dairelerini bir birine yaklaştıran,kesiştiren ve ilişkilendirip bir
alış veriş gerçeklendiren,gayet fıtri bir husus olduğu anlaşılmalıdır.
Yoksa
dua sadece mü’minlere has bir şey değildir. Mü’minlere has olan vechi,mümince
duanın bir vazifeyi ubudiyet olarak telakki edilip kabul edilmesidir.
Duanın
olduğu fakat kabul olmadığı durumlardan bazı misallerle konuyu bu açıdan da ele
alırsak:
· “Kâfirlerin
duası daima boşa çıkar.” (Râ’d, 13/14; Mü’min, 40/50)
· “Biliniz
ki, ALLAH gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez.” (Tirmîzî, De’avât, 66;
bk. Hâkim, De’avât, No: 1817, I, 493)
· “Üstü
başı dağınık, toz toprak içinde yollara düşen, ellerini göğe açıp ‘Ya Rabbi! Ya
Rabbi!’ diye yalvaran, buna karşılık; yediği, içtiği ve giydiği haram olan,
haramla beslenen bir insanın duası nasıl kabul edilir?” (Müslim, Zekât, 65)
· “Nûh,
Rabbine seslendi: ‘Rabbim, dedi, oğlum benim âilemdendir. Senin va’din/sözün
elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin!” (Hûd, 11/45)
Bunun üzerine Yüce ALLAH, Nuh
Peygambere şöyle seslendi:
“Ey
Nûh, dedi, o senin âilenden değildir. Çünkü o sâlih olmayan bir amelin
sahibidir. Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmamanı
öğütlerim!” (Hûd, 11/46). Nuh (a.s.), bu ikaz üzerine şöyle dua etti:
“Nuh;
‘Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen
beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen, ben hüsrana uğrayanlardan
olurum’ diye niyazda bulundu” (Hûd, 11/47)
· “Onlar
(münafıklar) için ister af dile, ister dileme, onlar için yetmiş defa af
dilesen, yine ALLAH onları affetmez. Böyledir, çünkü onlar, ALLAH’ı ve elçisini
tanımadılar/inkâr ettiler; ALLAH, yoldan çıkan kavmi doğru yola iletmez.”
(Tevbe, 9/80)
· De
ki: "Rabbim adaleti emretti; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun;
dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na
döneceksiniz."
· Oysa
onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk etmek,
namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur. Beyyine
98/5
· “ALLAH’la
beraber başka ilâha dua / ibadet etme. O’ndan başka ilâh yoktur. O’ndan başka
her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas,
28/88)
· “Mescitler,
ALLAH’a mahsustur. ALLAH ile beraber hiç kimseye yalvarmayın.” (Cin, 72/18)
· “(Ey
Peygamberim!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O’na ortak
koşmam.” (Cin, 73/20; bk. Mü’minûn, 23/117).
· “Zulüm
olan bir fiili işlemek veya akrabalık bağlarını koparmak için veya dua ettim de
kabul edilmedi demediği sürece müslümanın duası kabul olur.” (Ebû Ya’lâ, Zikir
ve Dua, 132, No: 2811)
Rabbimizi bizi, ihlâsı isteyen, ihlâslı
isteyen, razı olan ve rıza talep eden, duasını bir ubudiyet sırrı içerisinde
yapmakta muvaffak eylesin. Kusur ve günahlarımızı affetsin. Âmin
Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?
Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dahilinde dua makbul olur. Şerâit-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir.
Ezcümle, dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli; sonra,makbul bir dua olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur.
• Hem بِظَهْرِ الْغَيْبِ 2 yani gıyaben ona dua etmek, 3
• Hem hadîste ve Kur’ân’da gelen me’sur dualarla dua etmek; meselâ,
رَبَّنَاۤ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى اْلاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ 5
gibi câmi dualarla dua etmek,..
• Hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalble dua etmek,
• Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,
• Hem mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,
• Hem Cumada, hususan saat-i icabede,
• Hem şuhur-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,
• Hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek, kabule kârinolması rahmet-i İlâhiyeden kaviyen me’muldür.
O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur.
Demek, aynı maksat yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez,belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.
2 : Müslim, Zikr: 86-88; Tirmizî, Birr, 50; Ebu Davud, Vitr, 29; İbni Mâce, Menâsik, 5.
3 : Müslim, Zikr, 88; Tirmizî, Birr, 50; İbni Mâce, Menâsik, 5; Ebû Dâvud, Vitr, 29.
4 : Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum. en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:517.
5 : “Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru.” Bakara Sûresi, 2:201.
3 : Müslim, Zikr, 88; Tirmizî, Birr, 50; İbni Mâce, Menâsik, 5; Ebû Dâvud, Vitr, 29.
4 : Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum. en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:517.
5 : “Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru.” Bakara Sûresi, 2:201.
8.5.13
Kendi Duamız...
Rabbimiz her insanı farklı istidatta yaratmış ve
kabiliyetine göre ona mahsus olmak üzere, haline kal’ine bir lisan takmış.
Mesela insanın sorumluluk yaşına gelinceye kadar almış
olduğu dini eğitimin, matbu bir standardı var. İlmihal bilgileri, sünnet-i
Seniyeye ait öğrendikleri gibi. Ancak yaşı ilerledikçe bu almış olduğu temel
eğitimin üzerinde yetenek hamurunun kendi kıvamını bulabilmesi için bir dizi
konu gelişmektedir. Bu hamurun suyu tuzu, kıvama gelmesi ve fayda verebilmesi ancak,
İman ilimlerinin takviyesiyle mümkündür. İnsanı Rabbinin huzuruna bir edeple
getiren dinin hususiyetleri olduğuna nazaran, onu o huzurda daim kılacak olan
şey ise, ibadetine kazandırdığı gelişme ve niteliklerdir. Ayrıca imanı için
sağladığı tecdit, yani yenilenme ve delil ve tefekkür ile beslediği manevi
dinamizmi onun istikbalini ışıklandıran ameli gayretleri ifade eder.
Siması gibi sesinin rengini de farklı yapmış. İdrak edişi,
ifade edişi, bir meseleyi dile getirişinde kendi sıbgasının tesirini müessir
kılmış.
Taklidi yaşayışını, tahkiki yaşayışına tebdil edecek bazı
menzilleri de hayat yolunun üzerine bırakmış.
Bu bağlamda dua ibadetin ruhu hükmünde olduğundan..yani
nasıl ceset ruha dayanır ayakta kalır, ibadet ve ubudiyette istikrar ,şuur
lanmış bir imanın duadan aldığı kuvvet ile en direkt olarak alakalıdır.Bu
noktadan hareketle;her insanın kendi duasını keşfetmesi mühim bir meseledir.
Büyüklerden sudur eden dualar, insan için ciddi bir değer oluşturmakla
birlikte, duanın kalıbı hakkında bir dersi açığa çıkarır ve kendi dualarımız
için mihmandarlık yapar. Bizler her ne kadar bu duaları okusak, kalbimizin,
aklımızın dua lisanı o kadar inkişaf eder ve bizim Rabbimize karşı
yaklaşımımızı makbuliyetleri nedeniyle destekler.
Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi, buluğ çağına ermek süresindeki
idrak babından konuyu ele almalı ve kendi duamızın keşfine doğru yokuşu zorlamalıyız.
İfadelerimizin, yakarışlarımızı n usul ve erkânını öğrendikten sonra, âlemimizde
olan derinliklere doğru yol almalı, kendi ihtiyaçlarımızı tespit ederek bize
ait bir lisanı hacetlerimiz için kullanmalıyız.
Hayat görüşümüz, asli dertlerimiz, içimizde ki boşluklar,
fikrimizdeki dağınıklıklar, tefekkür zaafları, şefkat, merhamet eksiklikleri,
ilim noksanlığı, ziyade yoksulluk çektiğimiz değerler, ahiret endişelerimiz,
rıza beklentilerimiz, iman, marifet, muhabbet, mağfiret gibi zorunluluklarımız,
hizmet arzularımız, himmet niyetlerimiz, uhuvvet gerekleri, ayaklarımızın
sağlam olarak yere basması gibi her neyimiz varsa onları kendi özel şive-i
maneviyemizle ibraz etmemiz önemlidir.
Rabbimizin bize bakan Ehadi pencerisinde, mahsus tecelli ve
özel marziyatı doğrultusunda istidadımız tekellüme gelmeli ve kendini kendi
olarak ifade etmesindeki fıtrat maksadını yerine getirmelidir. Bu isale ile kendi
dünyasına giren bir yolcu, Allah’ın kurbiyet nurlarını daha yakından hissedecektir.
Dualar, sualler ve dile gelen ihtiyaçların kendi mahiyetiyle kendini
söylettirmesi, sırların kapısını ilahi ünsiyet kandilleriyle aralayacaktır…
Kendi dualarımızın keşfi duası ve ümidiyle..
m.safitürk
Ve keza, dünyanın iki yüzünü gördüm.
Bir yüzü:Az çok zahirî bir ünsiyet, bir güzelliği varsa da, bâtını ve içi daimî bir vahşetle doludur.
İkinci yüzü: Filcümle zahiren vahşetli ise de, bâtınen daimî bir ünsiyetle doludur. Kur'ân-ı Azîmüşşan, nazarları âhiretle muttasıl olan ikinci veçhe tevcih eder. Birinci vecih ise, âhiretin zıddı olup ademle muttasıldır.
Mesnevi-i Nuriye/Katre
Mesnevi-i Nuriye/Katre
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)