“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
137 - *İKİ CİHAN SERVERİ* *(A.S.M)*
Anlamı: Dünya ahiret iki dünyanın da
baştacı, efendisi olan Hz. Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm.
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*,
Arkadaş! Ulûhiyet, risalet, ahiret,
kâinat arasında hakikatte telâzum vardır. Yani, bunlardan birisinin vücut ve
sübutu, ötekisinin de vücut ve sübutunu istilzam eder. Birisine iman, ötekisine
de imanı icab ettirir.
Evet, meselâ, herbir kelimesi bir
kitabı ve herbir harfi bir satırı içerisinde tutan bir kitabın, kâtipsiz vücudu
mümkün değildir. Kâinat kitabı da Nakkaş-ı Ezelînin vücub-u vücuduna bağlıdır.
Sarhoş olmayanlar, ancak Nakkaş-ı Ezelîye iman etmekle kitab-ı kâinata şahit
olabilirler.
Ve keza, pek çok san’at harikalarına
ve nakış ve ziynetlerin garaibine müştemil olan bir binanın bâni ve sânisiz
vücudu mümkün olmadığı gibi, bu âlemin vücudu da Sâniin vücuduna tâbidir.
Dalâlet sarhoşluğuyla sarhoş olmayanlar, onu bunsuz tasdik edemezler.
Ve keza, deniz ve nehirlerin
yüzünde, şemsin aksini gösteren kabarcıklardaki güneşin parıltısı, şemsin
vücudunu inkâr etmekle mümkün olmadığı gibi, aklı bozuk olmayanlar için,
kemâl-i intizamla tahavvül ve teceddüd eden şu kâinatın şuhudu, Bâni ve Sâniin
vücub-u vücudunun tasdikiyle olabilir. Çünkü, şu muhteşem kâinatı meşiet ve
hikmetiyle tesis ve kaza ve kaderinin düsturlarıyla tafsil ve âdetinin
kanunlarıyla tanzim ve inayet ve rahmetinin namuslarıyla tezyin ve esmâ ve
sıfâtının cilveleriyle tenvir eden, ancak ve ancak Bâni ve Sânidir.
Evet, Hâlık-ı Vâhid kabul edilmediği
takdirde, kâinatın zerrat ve mürekkebatı adedince sonsuz ilâhların kabulüne
mecburiyet hasıl olur. Ve aynı zamanda, herbir ilâhın şu kâinatı halk etmeye
kàdir olması lâzımdır. Çünkü, zîhayatın herbir cüz’îsi, zevilhayatın küllüne,
yani umumuna bir fihristedir. Cüz’îyi halk eden, küllîyi de halk etmeye kàdir
olmalıdır.
Ve keza, ziyasız güneşin vücudu
mümkün olmadığı gibi, ulûhiyet de tezahürsüz olamaz. Tezahürü ise, irsal-i
rusül ile olur.
Ve keza, hadd-i kemâle bâliğ olan en
yüksek bir cemâlin bilinmesi, görünmesi, gösterilmesi için resullerin tarifi
lâzımdır.
Ve keza, kemâl-i cemâle bâliğ olan
kemâl-i hüsn-ü san’at, resullerin delâletiyle olur.
Ve keza, rububiyet-i âmme,
ubudiyet-i külliye ister. Bu da zülcenaheyn resullerin vahdet-i İlâhiyeyi halka
ilân etmeleriyle mümkün olur.
Ve keza, bir hüsün sahibinin isteği
olmasa ve bir ayine bulunmasa ve tarif edici bir şahıs tavassut etmezse, onun
hüsnünün görünmesi, gösterilmesi mümkün değildir. Bu da ancak resuller
vasıtasıyla olur. Çünkü, resul, ubudiyetiyle Hâlıkın hüsnüne ayinedir; risaleti
cihetiyle de halka izhar ve ilân eder.
Ve keza, bir zâtın cevahirle,
zîkıymet eşya ile dolu hazinelerini açıp halka göstermek ve arz etmekle o zâtın
kudretini, zenginliğini, saltanatını ilân etmek için, ancak o zâtın
müsaadesiyle ve iradesiyle emir ve tayin edilmiş bir memur lâzımdır. İşte o
memur resuldür.
Arkadaş! Bu sıfatları hâiz, bu
vazifeleri en mükemmel görebilecek Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan
başka âlemde bir şahıs yoktur. En câmi, en kâmil, en fâzıl o zâttır. Tam tamına
teşhir, tebliğ, tarif, tavsif, izhar, ilân eden, o zâttır.
Mesnevi-i Nuriye | Lâsiyyemalar
“Rahmân’ın dünya ve Cennetler dolusu
salât ve selâmı onun üzerine olsun. Allahım! Kulun ve resûlün olan, iki cihanın
efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve
âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın
sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına,
kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle.” Âmin.
Sözler / Onuncu Söz
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
…Sevgili Üstadım; evvelce arzettiğim
veçhile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum. O da, Üstadım olan
dellâl-ı Kur’ân’ın vazife-i memure-i mâneviyesini ifâda kendilerine pek cüz’î
bir yardım ve Kur’ân hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir. Orada
bulunduğunuz müddetçe Hazret-i Kur’ân’dan hakikat-i iman ve İslâm hesabına vaki
olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum bırakılmamaklığımı hassaten istirham
ediyorum.
İnşaallah, müstecap olan duanızla
Allahü Zülcelâl, Risale-i Nur hizmetinde ümit ve arzu ettiğim neticeye vasıl,
merhum ve mağfur Abdurrahman gibi âhir nefeste iman ve tevfik ve saadet-i
bâkiyede iki Cihan Serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammedeni’l-Mustafa (sallâllahu
teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimize ve siz muhterem Üstadımın arkasında ve
yakınında komşuluk vermek suretiyle âmâl-i hakikiyeye nâil buyurur.
Risale-i Nur gerçi zahiren sizin
eserinizdir. Fakat nasıl ki, Kur’ân-ı Mübîn Allah’ın kelâmı iken Seyyid-i
Kâinat, Eşref-i Mahlûkat Efendimiz nâsa tebliğe vasıta olmuştur; siz de bu asırda
yine o Furkan-ı Azîmin nurlarından bugünün karma karışık sarhoş insanlarına
emr-i Hak’la hitap ediyorsunuz. Öyleyse, O Hakîm-i Rahim, size bu eseri
yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz. Elbette ve elbette fânilerden,
belki de hiç ümit edilmediklerden sahipler, hafızlar, ikinci, üçüncü, hattâ
onuncu derecede mübelliğler, naşirler halk buyurur itikadındayım.
Hulûsi R.H /Barla L.
Hâlık-ı Lemyezel Hazretlerine karşı
vazife-i ubudiyetim noksan, iki Cihan Serveri Seyyidül-Mürselîn Fahr-i Âlem
(sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimize karşı ümmetlik vazifesinde kusur
ve noksanım ziyade ve hizmet-i Kur’âniyeye karşı bihakkın sa’y ü gayret ve
çalışmakta kusur ve noksanım çok olmakla beraber, fakiri siz Üstadımla beraber
bulundurup, hâdim-i Kur’ân kardeşlerle birleştirip, hizmet-i Kur’âniyeden—velev
ki bir bahr-i ummandan bir katre olsun—fakire hisse verilse, kendimi mes’ut ve
bahtiyar addederim. Hamd ü senâ ve şükrüme hadd ü pâyân göremem. Bütün okuduğum
arkadaş ve kardeşlerin hepsi hep takdir ve tahsin ve tasdik ediyorlar ve
kanaat-i kâmilede bulunuyorlar. Hizmet-i Kur’ân’a şevk ve gayretleri tezayüd
ediyor ve bu kafilede ve bu dairedekilere gıpta ediyorlar. Cenâb-ı Hâlık
ümmet-i Muhammed’in kalblerine ilham versin, ruhlarını nurlandırsın, saâdet-i
dâreyn ihsan buyursun.
Kardeşiniz, fakir ve muhtaç Asım R.H
/ Barla L.
Halka-i hakikatte devrandadır ol
mübârek Üstad.
Kavuşturdular ruhunu, ervâh-ı
enbiyaya ânın.
Mest-i müstağrak olup hayrettedir ol
mübarek Üstad.
Mübarek Kur’ân’ın dellâlısın dediler
âna.
Sözleri cândır, onu tutmayan
ruhsuzdur hemân,
Bütün söylediği nur-u hikmettir
ânın.
Mirâc-ı ruhânîde devrandadır ol
mübarek Üstad.
Kalbim içre feyz-i Nurun görmüşem
hemân.
İçi umman-ı vahdette, dışı sahrâ-yı
kesrette görünür Üstad.
Dünyada, uhrâda refik olalım âna.
Umarım Mevlâm ihsân eder biz âciz
kullarına.
Nasuhîzâde Mehmed, söyledi hemân bu
sırları.
Hazine-i Kur’ân’ın bir miftâhıdır
Hazret-i Üstad.
Nasuhîzâde Şeyh Mehmed / Barla L.