“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
53 -*TİMSAL-İ RAHMET* *(A.S.M)*
Anlamı: Cenab-ı Hakkın, merhametinin,
acımasının, şefkatinin, ihsanının, esirgemesinin görünen numunesi olan Hz.
Muhammed A.S.M
… Evet, kâinattaki nizam-ı ekmel, hem de hilkatteki hikmet-i tâmme, hem
de âlemdeki adem-i abesiyet, hem de fıtrattaki adem-i israf, hem de cemî
fünunla sabit olan istikrâ-i tâmm, hem de yevm ve sene gibi çok envâda olan
birer nevi kıyamet-i mükerrere, hem de istidad-ı beşerin cevheri, hem de
insanın lâyetenâhi olan âmâli, hem de Sâni-i Hakîmin Rahmeti, hem de Resul-i
Sadıkın lisanı, hem de Kur’ân-ı Mucizin beyanı, haşr-i cismânîye sadık şahitler
ve hak ve hakikî burhanlardır…Muhakemat
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
…. Kur’ân-ı
Hakîmde yüz yerde “er-Rahmânü’r-Rahîm” sıfatlarıyla kendini
bizlere takdim eden ve daima zeminin yüzünde merhamet isteyen
zîhayatların
imdadına Rahmetini gönderen ve gaybdan her sene baharı hadsiz nimet ve
hediyeleriyle
doldurup rızka muhtaç bizlere yetiştiren ve zaaf ve acz derecesi
nisbetinde Rahmetinin cilvesini ziyade gösteren bir Hâlık-ı Rahîmimizin
Rahmeti, bu
ihtiyarlığımızda en büyük bir rica ve en kuvvetli bir ziyadır. Bu
Rahmeti bulmak, iman ile o Rahmân’a intisap etmek ve ferâizi kılmakla
Ona itaat
etmektir…Lem’alar
…. İnsan, ism-i Rahmân’ı tamamıyla
gösterir bir surettedir. Evet, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın simasında
bin bir ismin şuâlarından tezahür eden ism-i Rahmân göründüğü gibi ve zemin
yüzünün simasında rububiyet-i mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür
eden ism-i Rahmân gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında, küçük bir
mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahmân’ın cilve-i
etemmini gösterir demektir…lem’alar
….Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr
içinde yuvarlanan biçare insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesile ve ne
kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki:
O rahmet, öyle bir Sultan-ı
Zülcelâle vesiledir ki, yıldızlarla zerrat beraber olarak, kemâl-i intizam ve
itaatle beraber ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı
Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir
cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlaktır. Ve
bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet
itaatte, celâline karşı tezellüldedir.
İşte rahmet seni, ey insan, o
Müstağnî-yi Ale’l-Itlak’ın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve O'na dost
yapar ve O'na muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir.
Fakat nasıl sen güneşe yetişemiyorsun,
çok uzaksın, hiçbir cihetle yanaşamıyorsun; fakat güneşin ziyası, güneşin
aksini, cilvesini, senin âyinen vasıtasıyla senin eline verir. Öyle de, o Zât-ı
Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız.
Fakat Onun ziya-yı rahmeti Onu bize yakın ediyor.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan,
ebedî, tükenmez bir hazine-i nur buluyor. O hazineyi bulmasının çaresi,
rahmetin en parlak bir misali ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisanı ve
dellâlı olan ve Rahmeten li’l-Âlemîn ünvanıyla Kur’ân’da tesmiye edilen Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebaiyetidir. Ve bu Rahmeten
li’l-Âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesile ise, salâvattır.
Evet, salâvatın mânâsı rahmettir. Ve
o zîhayat mücessem rahmete rahmet duası olan salâvat ise, o Rahmeten
li’l-Âlemînin vüsulüne vesiledir. Öyle ise, sen salâvatı kendine, o Rahmeten
li’l-Âlemîne vesile yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmân’a vesile ittihaz et. Umum
ümmetin, Rahmeten li’l-Âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir
kesretle, rahmet mânâsıyla salâvat getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir
hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir surette
ispat eder.
Elhasıl: Hazine-i rahmetin en
kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu
gibi, en birinci anahtarı dahi Bismillâhirrahmânirrahîm’dir. Ve en kolay bir
anahtarı da salâvattır.
Allahım!
“Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin
zâta ve bütün âl ve ashabına, Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır bir
şekilde salât ve selâm et. Bize de, Senden gayrı, Senin mahlûkatından hiç
kimsenin merhametine muhtaç olmayacağımız bir rahmet ile merhamet et……..Lem’alar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
İ’lem eyyühe’l-aziz! Sübhanallah ve
Elhamdü lillâh cümleleri Cenâb-ı Hakkı celâl ve cemâl sıfatlarıyla zımnen
tavsif ediyorlar.
Celâl sıfatını tazammun eden
Sübhanallah, abdin ve mahlûkun Allah’tan baid olduklarına nâzırdır. Cemâl
sıfatını içine alan Elhamdü lillâh, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle abde ve mahlûkata
karib olduğuna işarettir. Meselâ, biri kurb, diğeri bu’d olmak üzere, bize
nâzır, şemsin iki ciheti vardır. Kurb cihetiyle, hararet ve ziyayı veriyor.
Bu’d cihetiyle, insanların mazarratlarından tâhir ve sâfi kalıyor. Bu itibarla
insan şemse karşı yalnız kabil olabilir, fâil ve müessir olamaz. Kezalik -bilâ
teşbih- Cenâb-ı Hak rahmetiyle bize karib olduğu cihetle ona hamd ediyoruz. Biz
ondan uzak olduğumuz cihetle Onu tesbih ediyoruz. Binaenaleyh, rahmetiyle
kurbuna bakarken hamdet. Ondan baid olduğuna bakarken tesbih et. Fakat her iki
makamı karıştırma. Ve her iki nazarı birleştirme ki, hak ve istikamet mültebis
olmasın. Lâkin iltibas ve mezc olmadığı takdirde, her iki makamı ve her iki
nazarı hem tebdil, hem cem edebilirsin. Evet, Sübhanallahi ve bihamdihî her iki
makamı cem eden bir cümledir….Mesnevi-i Nuriye