“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
1- MUHBİR-İ SADIK ( A.S.M )
Anlamı: Hep doğru söyleyen, doğru haber veren.
Anlamı: Hep doğru söyleyen, doğru haber veren.
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
"Hem, bu Zâtın gidişatından görünüyor ki; O görmüş ve
görüyor ve gördüğünü söylüyor." Ondokuzuncu Söz /On Birinci Reşha
“…Ve beşer için öyle bir istikbalden haber veriyor ki,
dünyevî istikbal ona nisbeten bir katre hükmündedir. Ve öyle bir saadetten
müjde veriyor ki, dünya saadetleri ona nazaran rüyalar gibi olur. Evet, bu
kâinatın perdesi altında çok acaip şeyler vardır, bizleri bekliyorlar. Biz de
onları intizar ediyoruz. Binaenaleyh, o acaibi görüp bize keyfiyetlerini hikâye
etmek için hârikulâde bir insan lâzımdır ki, o harika garaibi görsün ve gördüğü
gibi bize de söylesin.
Ve keza, o zat, Hâlıkımızın bizden talep ettiği şeylerden
bahsediyor ve çok hakikatlerden, meselelerden haber veriyor ki, onlardan kurtuluş
yoktur. Feyâ acaba! Ekser-i nâs neden böyle hak şeylerden göz yumuyorlar,
hakikatlerden kulak tıkıyorlar?..” Mesnevi-i Nuriye
“….İşte bu kat’î hakikate binaen, binler feylesofların
muhalif fikirleri, böyle imanî meselelerde birtek Muhbir-i sâdıka karşı hiçbir
şüphe, hattâ vesvese vermemek lâzımken, yüz yirmi bin ispat edici ehl-i ihtisas
ve Muhbir-i sâdıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve mütehassıs ehl-i hakikat
ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne inmiş,
kalbsiz, mâneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla
şüpheye düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz… On
Birinci Şuâ /Yedinci Mes'ele
“ İ’lem eyyühe’l-aziz! Meselâ, kamerin ahvaline veya
istikbalin hakikatine dair itâ-i malûmat eden adama, bütün mâmelekini ona feda
etmeye hazırsın. Amma daire-i mülkünde bir arı hükmünde bulunan kamerin
Hâlıkından haber getiren ve ezel, ebede, hayat-ı ebediyeye, hakaik-i esasiyeye,
azîm meselelere dair malûmat itâ eden ve seni mânevî perişaniyetlerden,
dalâletlerden kurtarıp kesretten vahdete doğru yol gösteren ve hayat-ı
ebediyeye iman ile mâülhayatı sana içirtmekle firak ve ayrılmak ateşlerinden
kurtaran ve Hâlıkın marziyatını, metalibini tarif eden ve Sultan-ı Ezel, Ebedin
muhaberesine tercümanlık yapan Resul-i Rahmân’ı dinlemeye ve o Muhbir-i Sadıka
iman ile teslim olmaya mâni olan nefsin hevâ ve hevesini terk etmiyorsun.”…
Onuncu Risale /Mesnev-i Nuriye
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİM/SIFATTAN HİSSEMİZ;
“Esselâmü aleyke yâ eyyühe’l-üstad! Hakkan, şöyle bir
muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır.
Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz... Sözler
"İşte onlar öyle kimselerdir ki, amellerinin en
güzelini kendilerinden kabul ederiz ve onların kötü amellerinden
(günahlarından) vazgeçeriz. Onlar Cennet ashabı arasındadır. Bu onların
(dünyada iken) va'd oluna geldikleri sıdk (dosdoğru bir va'ddır)"
(el-Ahkâf 46/16);
"Muhakkak ki muttâkiler cennetlerde ve ırmaklar (ın
kenarın) dadırlar ".
"Sıdk makamında (doğruluk meclisinde) gayet muktedir
(güçlü) bir melikin yanındadırlar" (el-Kamer, z 54/54-55);
Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara sıdklarının fayda
sağlıyacağı gündür onlar için altlarında ırmaklar akan, içinde ebedi
kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Ondan razı olmuşlardır.
İşte büyük kurtuluş ve saadet budur" (el-Maide, 5/119)
.
.