“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
15 - SEYYİD-ÜL BEŞER (A.S.M)
Anlamı: İnsanların seyyidi, efendisi olan Hz. Muhammed A.S.M
…..İnsanlardan bir çekirdek var ki,
Cenâb-ı Hak şecere-i hilkati o çekirdekten inbat etmiştir. O çekirdek de ancak
ve ancak bütün ehl-i kemâlin ve belki nev-i Beşerin nısfının ittifakıyla
efdalü’l-halk, seyyidü’l-enâm Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır…Mesnevi-i
Nuriye / Zerre
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
....Hem istikra-i tâmme ve tecrübe-i
umumî gösteriyor, netice veriyor ki: Şer, kubh, çirkinlik, bâtıl, fenalık,
hilkat-i kâinatta cüz’îdir. Maksut değil, tebeîdir ve dolayısıyladır. Yani,
meselâ çirkinlik, çirkinlik için kâinata girmemiş; belki güzelliğin bir
hakikati çok hakikatlere inkılâp etmek için, çirkinlik bir vâhid-i kıyasî
olarak hilkate girmiş. Şer, hatta şeytan dahi, beşerin hadsiz terakkiyatına
müsabaka ile vesile olmak için beşere musallat edilmiş. Bunlar gibi, cüz’î
şerler, çirkinlikler, küllî güzelliklere, hayırlara vesle olmak için kâinatta
halk edilmiş. İşte, kâinatta hakikî maksat ve netice-i hilkat, istikra-i tâmme
ile ispat ediyor ki, hayır ve hüsün ve tekemmül esastır ve hakikî maksut
onlardır. Elbette beşer, bu kadar zulmî küfriyatlarıyla zemin yüzünü mülevves
ve perişan ettikleri halde, cezasını görmeden ve kâinattaki maksud-u hakikîye
mazhar olmadan dünyayı bırakıp ademe kaçamayacak, belki Cehennem hapsine
girecek.
Hem istikrâ-i tâmme ile ve fenlerin
tahkikatıyla sabit olmuş ki, mahlûkat içinde en mükerrem, en ehemmiyetli
beşerdir. Çünkü beşer, hilkat-i kâinattaki zahirî esbab ve neticelerinin
mabeynindeki basamakları ve teselsül eden illetlerin ve sebeplerin
münasebetlerini aklıyla keşfedip san’at-ı İlâhiyeyi ve muntazam hikmeti
icadat-ı Rabbaniyenin taklidini san’atçığıyla yapmak ve ef’âl-i İlâhiyeyi
anlamak için ve san’at-ı İlâhiyeyi bilmek ve cüz’î ilmiyle ve san’atlarıyla
anlamak için bir mizan, bir mikyas kendi cüz’î ihtiyarıyla işlediği maddelerle,
Halık-ı Zülcelâlin küllî, muhît ef’âl ve sıfatlarını bilerek kâinatın en eşref,
en ekrem mahlûku beşer olduğunu ispat ediyor.
Hem İslâmiyetin kâinata ve beşere
ait hakikatlerinin şehadetiyle mükerrem beşer içinde en eşref ve en âlâsı,
ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet, hem istikrâ-i tâmme ile, tarihlerin
şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde
dahi bin mu’cizatı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur’ân
hakikatlerinin şehadetiyle en efdal, en yüksek olan Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâmdır………..Hutbe-i Şâmiye
….İşte Zat-ı Ahmediye (asm) öyle bir
Zat-ı Zülcelal’in şuunatını ve acayib-i sanatını ve âlem-i bekada hazain-i
rahmetini görmüş, gelmiş, beşere söylemiş. İşte beşer, bu zatı kemal-i merak ve
hayret ve muhabbetle dinlemezse, ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmetle hareket
ettiğini anlarsın…Sözler
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN HİSSEMİZ;
….İnsanı halk edip Kur’ân’ı ona
talim eden Zât-ı Zülcelâlin Rahmân ismiyle tecellî-yi kübrasına, rahmetin
tecelliyatı adedince ona HAMD Ü SENÂ EDEREK ve Seyyidü’l-Beşer Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâmı Rahmeten Lil’âlemîn gönderdiği O RESUL-İ EKREMİNE
RİSALETİN SEMERELERİ ADEDİNCE ONA, ÂL VE ASHABINA SALÂT Ü SELÂM VE HADSİZ
ŞÜKREDİYORUZ ki, onun mu’cize-i kübrası ve hakaik-ı kâinatın remizleri ve
işaretleri ile tamamıyla cem edilen Kur’ân-ı Azîmüşşan asırların geçmesi ile
dâim, bâkî ve nev-i Beşere mürşid, tâ kıyamete kadar beka vermiş. Ve o Resul-i
Ekremi onlara Üstad-ı Azam eylemiş………….Emirdağ Lâhikası - II