ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KÂBID / EL-BÂSIT

 EL-KÂBID / EL-BÂSIT ..bu iki esma bir anlamda çok hikmetler için zıt tecellileri, korku ve ümit gibi denge noktasını ifade ettiğinden ikisi ile birlikte ele alacağız inşallah.

ANLAMI:

EL-KÂBID, İmtihan için kalpleri daraltıp sıkan, rızkı azaltıp ,o takdire göre veren, ruhları kabzeden..

EL-BÂSIT, Rahatlatan, ikram, lütuf, huzur kapılarını açan, genişleten, rızkını bollaştıran, sıkıntıdan kurtaran, rahmet ve merhametine mazhar eden, kuluna ihtiyaçlarını ve ihsan ettiği şeyleri cömertlikle çoklukla ziyadeleştirerek veren, kalbi itminan ve hidayet, ruha vakar ve inbisat ihsan eden anlamına gelmektedir. “Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.”( Bakara Sûresi, 2/245)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan tüm yaşayışında her zaman bu iki ismin tecellisine mazhardır. İmtihanın iktiza ettiği her durumda çok açık şekilde müşahede edilir. İnsan bazı şeylerin mahrumiyeti, elinde olanın elinden girmesi gibi şeylerle karşılaşır. Sıkıntılara duçar olur, kalbi daralır. Ve yine tüm bu olanlara karşılık, rahatlık onu bulur, sıkıntıları bertaraf olur, nimetlere kavuşur, kaybettiklerinin fevkinde nimetlere ulaşır. Dolayısıyla hayat bu kabz ve bast tecellisi ile yaşanır. İnsan ise bu iki durumu sabır ve şükrüne vesile yapar ve bu imtihanlara o olgunlukla mukabele ederse imtihanı kazanmış olur. Çünkü o rabbinin verdiği her şeye rıza göstermiştir. Ve ömrü bittiğinde kabz edilen ruhu,bast tecellisine azami mahzar olarak cennete gider. İmtihanı kavrayamayan insanlar ise teklife isyan ile karşılık verirler..işte o zaman kabıd ismi onlar için kahhar gibi iktiza eden diğer esmalar ile ebedi tecelli eder.. El-Iyâzu Billah…

Bununla birlikte kabıd ismi ile direkt olarak lehimizde olan bağ ise; bize ihsan edilen maddi ve manevi nimetleri yerli yerinde kullanmak ve kontrol altında tutmak ve idaresini sağlayabilmek için gerekli iradeye sahip olmak bu ismin insandaki tecellilerindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Neden kabz ve bast ?..diye hatıra gelen bir soruya bu isimlerin hakikati noktasında cevap olur diye düşünülen bir  yeri paylaşalım inşallah..

Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise, neşvünemâya sebeptir. O neşvünemâ ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakaik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubât-ı Samedâniye suretine çevirmesine sebeptir. İşte, şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.İşte, bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden, şu âlemin tagayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti. Tahavvül ve tagayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlere mezc ederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem ederek, hamur gibi yoğurarak, şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı. Vakta ki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i Hüsnâ hükmünü icra etti………………29’ncu söz -2’inci Maksad -4’ncü Esas-3’ncü mesele  okunması tavsiye edilir…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsanın kendisine birçok maddi ve manevi nimetler verilmiştir. İnsan bu nimetlerde hikmetli ve iktisadi planda yani yerli yerine tasarruf etme iradesine sahip olup gereği ile muamelede bulunması, kontrol ve hâkimiyet noktasında bu ismin tecellisinden azami derecede hissedardır.

Örneğin kendinde olan maddi nimetleri israftan sakınmak, İslami prensiplerde istimali onda hem kabıd hem basıt isminin bir göstergesidir…………… Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın…İsra /29

Bununla birlikte Ve hizmet-i diniye noktasında, ilmin izzetini muhafaza etmek, ehil olmayanlara karşı mesafeli durmak, hususi durumunu ile ilgili meseleleri yetersiz ve cahil kimselerle paylaşmamak. Ve Mü’min kardeşlerini fenalıklardan sakındırmak, ihsanda bulunmak, mütevazı olmak, iyilikleri önermek, her iki davranışın akıbetlerinden söz edip hayra temayül ettirmeye vesile olmak, menfi hissi mağlup edip, müspet duyguları açığa çıkarmak gibi gayretler yine bu isimlerin kuldaki manevi tecellilerindendir…

Bu zahir ve batın mahiyete mazhar olanlara karşı varlıkların kalpleri teveccüh eder. Çünkü istikametleri yol gösterici ve Allah’ın CC izniyle güven vericidir.

.




ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HÂFİD / ER-RÂFİ

EL-HÂFİD / ER-RÂFİ ..Bu iki esma-i İlahiye Ehli Dalâlet ve Ehli Hidayete ait tecellileri ifade ettiğinden birlikte ele alınacak inşallah.. “(O), alçaltan ve yüceltendir.” (Vâkıa Sûresi, 56/3)

ANLAMI:

Hâfid: Yaratılışlarında olan ahsen-i takvim keyfiyetini terk eden kâfirleri, asileri, mütekebbir ve zalimleri kendi tercih ettikleri sapkınlıklar ve doğru yoldan çıkmaları, Allah’a ve hidayet ehline olan düşmanlıkları nedeniyle felaketlere uğratarak, tard edip, alçaltarak kendi rahmet ve inayetinden uzaklaştıran, dünyevi akıbetlerinde de ahiret hayatlarında da onları zelil eden ve hak ettikleri esfel-i sâfilîn mertebelerine sukut ettiren anlamına gelmektedir.

Râfi’: Kendine tabi muti kullarını şereflendiren, onlara yakınlığının nurunu ihsan ederek iman ve ünsiyet ile yücelten itaatkâr ibadı arasında; rızasını kazanmakta gayretli, hoşnutluğuna ulaşmak için dikkatli, sevgisine mazhar olmak için ittiba-ı sünnette azmeden, takva ve amel-i salih noktasında ihlaslı olanlara üstünlük dereceleri veren, bununla birlikte dilediği kulunu fıtraten muhlis kılan anlamına gelmektedir.

Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi kesbi ile ihlâs sahibi olan ve lütfunla ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin… İhlâs Risalesi Dua Meali…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu iki esma genel itibariyle insanın cüz-i iradesi ile tercih ettiği yol neticesi olarak elde ettiği sonuç tecellileri ile ilgilidir. “Âdetullah üzerine, irade-i külliye-i İlâhîye abdin irade-i cüz'iyesine bakar.” İşaratü’l-İ’caz

Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zaîf cüz’î iradeyi, irade-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani manen der: “Ey abdim ! İhtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mes’uliyet sana aittir!” Sözler…

Dolayısıyla Hâfid isminin tecellisine tam mazhar olan insanlar iradelerini yanlış tercihlerde kullanan ve küfür sıfatları ve iktizası ile Allah’a isim ve sıfatlarına düşmanlık edenlerdir.

Ancak her bir günah içinde küfre giden bir yol olduğu unutulmamalı mü’minler hatalarını istiğfar ile çabuk izale edip, günahta ısrar etmeyip bu ismin tecelli hududundan uzaklaşmalıdır.

…Fakat mü’minde dahi bir maraz-ı asabî bulunuyor veya maraz-ı kalbî var. O dahi, ehl-i dalâlet gibi, ehemmiyetsiz şeylere ziyade ehemmiyet verir. Lâkin çabuk kusurunu anlar, istiğfar eder, ısrar etmez… Barla Lahikası

"Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme." Bakara Sûresi, 2:286.

Bununla birlikte mü’min kullar üzerinde Hâfid isminin olumlu bir tecellisi de vardır da kulun hakka ait ölçülerde hareket etmesini temin eden tezahürle kendini gösterir. Buna ise alçaltıcı sonuçlara neden olan şeylerden çekinmek ve çekilmek suretiyle mazhar olur.

Râfi ismine kulun bağlılığı ise, takva ve amel-i salih ölçülerinde kalmakla, iman ve güzel ahlâk yolunda istikametli bulunmakla ilgilidir. Bu çerçevede hayatını yaşayan bir insan manevi derecelere ulaşarak bu ismin tecellisinden sonsuz bir saadetle mazhar olur.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“ Her şey Allah’tandır” Nîsâ 78

Her iki durumda da yükseltme ve alçaltma Allah’ın iradesiyle meydana gelir. Çünkü iyi davranışların ve kötü davranışların sonuçlarını o tayin etmiştir.Kulun takdir ve tayine uygun yaşayışındaki yükselişini O’nun CC mutlak rahmeti ..yanlış yollarda tercihi ve ısrarı  ile hak ettiği akbeti ise O’nun adaleti belirler.

Allah CC sonsuz merhameti ile kulun fıtratına koyduğu Ahsen-i Takvim derecelerine yükselişini, tüm esmasıyla ve peygamberleriyle, kitaplarıyla, melekleriyle ve mü’minler mabeynindeki dua ve uhuvvet ile desteklemiştir.

Dâllîn gürûhu ise fıtratlarını bozup, nefis ve şeytana tabi olan gürûhtur. Onlar kâinatta bulunan tüm gayeleri tahkir ettiklerinden hadsiz hukuku ihlal etmiş ve Allah’a abesiyet ile iftira etmişlerdir. Ve Allah’ın CC adaleti onları Hâfid isminin tecellisi ile layık oldukları en alçak seviyeye indirecektir.

1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

2- Hamd o âlemlerin Rabbi,

3- O Rahmân ve Rahim,

4- O, din gününün maliki Allah'ın.

5- Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.

6- Hidayet eyle bizi doğru yola,

7- O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların

ve o sapmışların yoluna değil… Âmîn………….Fâtiha Suresi

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan batıl olan şeyleri hakir ve alçak görmeli ve dikkatli olmalıdır. "Şeytan sizi Allah'ın rahmetiyle kandırmasın" Fatır/5 ayetinde dikkat çekilen noktaya hassasiyetle bakmalı ve ucb ve fahre girecek durumlardan içtinap etmelidir.

Bununla birlikte, tevazu sahibi olmalı, nefsin mahiyetinde bulunan fanilik, acz ve fakrı unutmamalı, heva ve isteklerinin değersizliğini idrak etmelidir. Şeytani desiselere ehemmiyet vermemeli, vesveseleri ile ilgilenmemeli, teklif ettiği menhus şeylerden uzaklaşmalı ve şerrinden Allah’a sığınarak onu alçaltmalı yapılması gereken vazifelere istikrarla devam edilmelidir.

….Madem dünya hayatı ve cismânî yaşayış ve hayvânî hayat böyledir. Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir… Lem’alar



Ve insan Allah’a ve Resulüne A.S.M itaat ederek elde ettiği yüksek değerleri hali,kali ile göstermeli ve kardeşlerinin de bu keyfiyete ulaşması için himmet ve gayret sahibi olmalıdır. Hayırlı tercihlerine kuvvet vermeli helâl şeylere yönelmeleri için iradelerini desteklemelidir...Risale-i Nur’un İman ve Küfür Müvazeneleri Kitabı bu konunun içeriğini kavramak  için güzel bir rehberdir…Tavsiye edilir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MUİZZ / EL-MÜZİLL

  EL-MUİZZ / EL-MÜZİLL..Bu iki esma-i İlahiye izzet ve zillet vermeyi  ait tecellileri ifade ettiğinden birlikte ele alınacak inşallah..

ANLAMI:

Muizz: Dilediği kulu, dünyevî ve uhrevî aziz, beğenilir ve üstün kılan, izzet ve şeref veren..

Müzill: Dilediği kulu dünyevî ve uhrevî zelil,hor ve hakir kılan, rezil ve perişan eden anlamlarına gelmektedir.

"De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin." Âl-i İmrân sûresi /26

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

“İzzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın meşietine ve iradesine bağlıdır.” (Sözler)

Yani bu her iki sonucu da veren O’dur. İzzet’e sebep olacak fiilleri, durum ve akıbetlerini o tayin etmiştir. Emir ve yasaklarına karşı uygun davranan kullarını her iki dünyada da yükseltir. Bu netice MUİZZ isminin bir tecellisidir. İnsan güven içinde bu mutlu sona ulaşmak için bu ismin tecellisine muhtaçtır. Çünkü takdir, emir O’nundur. O Hakîmdir, abes iş yapmaz; Rahîmdir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var… Sözler

İtaat fiillerinin dışında yapılan her menfi işin sonucu dünya ve ukba olarak utanç verici bir akıbettir. Bu sefil sonuç MÜZİLL ismin tecellisi ile gerçekleşir. “…fakat siz kendi kendinizi yaktınız. Hep Müslümanların felakete düşmesini beklediniz. Din hakkında şüphelere düştünüz. Sizi boş emeller aldattı. Nihâyet işte Allah’ın emri geliverdi. Allah’a karşı sizi aldatan aldattı. “ Hadîd /14

Bir diğer mana olarak da şunu söyleyebiliriz, İnsan kibirle başına gelecek büyüklenme felaketinden kurtulması bu esmanın tecellilerindendir. Çünkü yücelten odur, izzet O’dan gelir. Eğer insan haddini aşmaz ise muizz ismi kulun bu durumuna izzet nimeti ile karşılık verir. Eğer haddi aşsa kendinden olmayan bir durumu gasp etse muzill ismi onu zelil edecektir. Dolayışı ile şuurlu bir insan bu dengeyi muhafaza etmek, durum kontrolünü sağlamak için bu isimlerin ahlak iradesi üzerinde tezahürüne ihtiyaç duyar.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah kendisine dayanan kimseleri izzet sahibi yapar yüceltir. Kendine güvenen mağrur insanları ise alçaltır. Salih amel ve ihlas sahipleri Allah’ın izzet verdikleridir. Tüm insani değerlerini yitirmiş, fıtratındaki akdi bozmuş olan kişiler ise her şeyini kaybederek sefil olmuş ve olacaklardır. Her iki akıbetinde yaratıcısı Allah’tır.

" Müslüman kardeşine karşı tevazu gösteren kimseyi Allah yüceltir. Ve ona karşı üstünlük taslayan kimseyi ise alçaltır." Hz.Muhammed A.S.M

" Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez." Lokmân sûresi /18

…Hem sen Aziz'sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz… Üveys-el Karanî'nin nidasından /Mektubat

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

MUİZZ isminden ziyade hissemizi belirleyecek olan husus; iki dünyamızda da izzetimizin sebebi ibadetlerimizdeki devam, nefse itimat etmemek, İslam ahlakı ile ahlâklanmak, günahlardan çekinmek suretiyle ortaya çıkacak sonuçtur.

MÜZİLL isminden olumlu hissemizi belirleyecek husus ise; Hakiki zilletin seyyiat, heva ve heveste nefse tabi olup, şeytanın desiselerine kendini kaptırmakta olduğunu bilip, dikkat etmek ve Allah’ın inayetine sürekli müracaat etmektir…

Bununla birlikte Müslümanlar mabeyninde ki vazifemiz noktasında aşağıda arz edilen Hadis-i Şeriflerdeki hususları da nazar-ı dikkatimize almalıyız..

"Haramlardan sakın, Allah'ın en abid kulu ol! Allah'ın sana ayırdığına razı ol, insanların en zengini ol! Komşuna ihsanda bulun, mü'min ol. Kendin için istediğini başkaları için de iste, Müslüman ol! Fazla gülme. Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür." Hz.Muhammed A.S.M

"Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe mükemmel bir şekilde îman etmiş olmaz." Hz.Muhammed A.S.M



Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm…


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ES-SEMÎ /EL-BASÎR / HABİR

ES-SEMΠ /EL-BASÎR ..Bu iki esma-i İlahiye rabbimizin işitme ve görmesi ile ilgili sıfatları ifade ettiğinden  birlikte ele alınacak inşallah.. Ve tüm kainatın tüm varlıkları ile şehadet ettiği bu sıfatlara ait tecellilerin hadsizliği nedeni ile meselemize taalluk eden noktalara işaret kabilinden atıflarla değinilecek inşallah.

ANLAMI:

ES-SEMÎ: Kâinattaki her sesi eksiklik ve noksanlıktan münezzeh olarak ;saklansın yahut açıkça söylensin, gizli aşikâr her şeyi işiten..

EL-BASÎR: Her şeyin her şeyini vasıtasız gören, bilen, hiçbir şey kendisinden saklanamayan, aydınlık karanlık, uzak yakın, büyük küçük her şeyi gören, her şey müşahedesinde olan anlamına gelmektedir.

“...Allah’ın âyetleri hakkında münakaşa edenlerin sinelerinde, ancak, yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, Semi’dir, Basîr’dir.” (Mü’min, 40/56)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu iki ismin üzerimizdeki tecellisi hem bizim görme ve işitme fiiline sahip olmamızı meydana getirdiği gibi, hem de Rabbimizin bu sıfatlarını gösterme manasında, Allah’ın her şeyi işiten ve gören sıfatlarını isbat eden onun mahlûkatı olan delilleriz.

"Ve bilhassa zîhayattan insanın mahlûkiyeti arkasında gayet âşikâr bir tarzda o mânevî teşahhus, o kudsî taayyün, sırr-ı tevhidle, imanla müşahede olunur. Çünkü o teşahhus-u ehadiyetin esasları olan ilim ve kudret ve hayat ve sem' ve basar gibi mânâların hem numuneleri insanda var; o numunelerle onlara işaret eder. Çünkü, meselâ, gözü veren Zat, hem gözü görür, hem ince bir mânâ olan gözün gördüğünü görür, sonra verir. Evet, senin gözüne bir gözlük yapan gözlükçü usta, göze gözlüğün yakıştığını görür, sonra yapar. Hem kulağı veren Zat, elbette o kulağın işittiklerini işitir, sonra yapar, verir. Sair sıfatlar buna kıyas edilsin." Şualar

“O cüz’î zîhayatlarda pek zâhir bir surette anlaşılır ki, onun Sânii onu görür, bilir, dinler, istediği gibi yapar. Âdetâ, o zîhayatın masnûiyeti arkasında muktedir, muhtar, işitici, bilici, görücü bir zâtın mânevî bir teşahhusu, bir taayyünü îmâna görünür…Şualar

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Sem’: Allah CC’nün  her şeyi işitmesidir. Allah CC her şeyi işitir. Onun işitmesi için herhangi bir sebebe ihtiyaç yoktur. Ve O’nun işitmesi yarattıklarının işitmesi gibi değildir Kendine mahsus bir hasiyet ile her şeyi işiticidir.

Allah CC’nün her şeyi görmesidir. Allah CC her şeyi görür. O’nun görmesi için bir sebebe ihtiyaç yoktur. O’nun bütün esması nurdur. O ‘nun görmesi göz ile değildir.

“Allah, göklerin ve yerin nurudur.” (Nur, 24/35)

“ ………Madem ki kesretin böyle uzak, ince, geniş ahval ve etvarında da tesadüfün müdahalesine imkân yoktur. Ve tesadüfün elinden mahfuzdur. Ve ancak bir Hakîmin kasdı ve bir Muhtarın ihtiyarı ve Semî, Basîr bir Mürîdin iradesinin dâire-i tasarrufundadır…”Mesnevi-i Nuriye

“…Bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın uzak birdir. İsterse bütününü birinin imdadına gönderir. Her şey ile her şeyi görebilir, seslerini işitebilir ve her şey ile her şeyi bilir ve hâkeza…” Sözler

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

“ İnsana verilen numuneler nevinden cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz’iyat ile kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem’ine, hâkimiyet-i rububiyetine âyinedarlık eder. Onları anlar, bildirir. Mesela ben, nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum. Öyle de şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder ve hâkeza…”Sözler

…Demek, nasıl esmada bir ism-i a’zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a’zam var ki o da insandır.Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku… Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var. Sözler

Ey göz, güzel bak...

Meselâ göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.

Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan, geçici, devamsız bazı güzellikleri,manzaraları seyirle şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şuâlemdeki mucizât-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.

Ve daha bunlar gibi başka aletleri ve âzâları kıyas etsen anlarsın ki, hakikaten mü’min Cennete lâyık ve kâfir Cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder. Ve onların herbiri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü’min imanıyla Hâlıkının emanetini Onun namına ve izni dairesinde istimal etmesidir. Ve kâfir hıyanet edip nefs-i emmâre hesabına çalıştırmasıdır….

6.Söz'den

Ve insan böyle ahlaklanırsa;

...........İsterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ, çok nuraniyet kesb etmişse, herbir cüz’ü ile görebilir ve işitebilir…Otuzüçüncü söz


EL-HABÎR

ANLAMI: Gizli ve aşikâr, kalbi, ruhi, akli, dünyevi ve uhrevi her şeyin, tüm işlerin, olanların, olacak olanların her şeyini bilen ve mülkünde olup biten her şeyden haberdar olan.. Zahiri ve batınî hiçbir şey kendinden saklanamayan anlamına gelmektedir.

“Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”(Haşr Sûresi, 59/18)

 "Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (görülmeyen esrarını) bilir. Allah yaptıklarınızı görendir." (Hucurât sûresi 49/18)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isimle bağımızın iman ile tezahür eden hakikati penceresinden, kulluk şuurumuza taalluk eden irtibat hasiyeti ile idrak edeceğimiz şey şudur ki; her şeyimize muttali olan ve tüm ihtiyaçlarımızdan haberdar bir Rabbimiz var. Dolayısıyla gizli ve açık durumlarımızı onun nazarı altında olduğumuz bilinci ile rızası dairesinde tutmaya gayret ederiz. Ve var olduğumuz değerlerimizi koruma yönünde hassasiyet gösteririz. Bununla birlikte acz ve zaafımızın onun bilgisi dâhilinde oluğuna yakinimizle emniyet içinde kalırız.

Ayrıca planladığımız bir işimiz veya beklentilerimiz noktasında muhteviyat öngörümüz ve tecrübemizden aldığımız deneyimsel destek oluşturan özellik, Habîr isminin mazi ve istikbali nazarımızdaki tecellisindendir…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. ( Mülk/14)

Yavrucuğum! Yaptığın bir hardal tanesi ağırlığında olsa, bir kaya içinde veya göklerde yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir! Şüphesiz Allah Latif’tir ve Habir’dir. (Lokman 16)

Ey sırları ve gizlenenleri en iyi bilen! Ey gizli her yalvarış ve yakarışı işiten! Ey her şeyi görüp, kendisi görülmeyen! Ey ilmi her şeye ulaşan! Ey nazarı her şeye nüfuz eden! Ey sükût edenlerin vicdanlarındaki saklı her gizliyi bilen! Ey isyan ve günahlardan pişman olup nedamet edenlerin halini gören! Ey kalpleri istediği gibi çevirip kişiye kalbinden daha yakın olan!..Cevşen-ül Kebir

Allah’tan başka ilâh yok; Odur varlıkları, nazik ve lâtif güzelliklerle yaratıp onlara ihsanda bulunan ve ilmi bütün varlıkların inceliklerine nüfuz eden Lâtîf ve bütün varlıkların küçük büyük, gizli açık her hâlinden her an haberdâr olan Habîr…29’ncu Lem’a 4’ncü Bab Tercümesinden

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan kendi ile ilgili eksiklerini bu esma ile bilir. Noksanlarını görür. Hayatını bu esmanın ihbar ettiği hakikat ve bildirdiği akıbetlerdeki sonuçlara göre tanzim eder. Allah’ın nazarı altında olduğu bilinci ile dikkatli olur. Onun razı olacağı işleri memnuniyetle yapar. Manevi dünyasını da tazarru ve niyazla arındırır.

Bununla birlikte; kötülükten men etmek, hayrı tavsiye etmek, duyduğu gördüğü ve haberdar olduğu yanlışlıklara karşı bir duruş göstermek, eliyle, lisanıyla, kalbiyle, duasıyla düzelmesine gayret etmek, Habîr isminin kulun iman ve İslamiyet’inde tecellisindendir. Ve bu ismin İnsan cüz-i iradesi penceresinden himmet şefkat, hikmet ve gayret olarak tezahürüdür.

……………..

Ey her şeyi her haliyle bilen Alîm ve her şeyi kuşatan Muhît ve her şeyi hakkıyla gören Basîr; ey her şey her an Kendisinin nazar-ı şuhudunda olan Şehîd ve her şeyi görüp gözeten Rakîb ve ilmi her şeyin bütün inceliklerine nüfuz eden Lâtif ve herşeyden hakkıyla haberdar olan Habîr! Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde, günah ve hatâ olarak her neyim varsa hepsini bağışla. Hiç şüphesiz, Senin her şeye kudretin yeter… Mesnevi-i Nuriye / Şemme /Dua Meali



İlâhî! Şerden mutlak kurtuluş Senin kudretinle, hayırların aslına erişmek ancak Senin kuvvetinledir, ey bütün hayır elinde bulunan Zât, ey gücü herşeye yeten Kadîr, ey kullarını her haliyle gören Basîr, ey mahlûkatının bütün ihtiyaçlarından haberdar olan Habîr! 29’ncu Lem’a 6’ncı Bab Tercümesinden


.
.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HAKEM

 EL-HAKEM

ANLAMI: Hüküm kendisine ait olan, hüküm yetkisini elinde tutan, nihai hükmü verecek olan, hükmünde adil olan, hakkı yerine getiren, ilmi, hükmü geri çevrilemeyen, verdiği hüküm tamamen yerine getirilen, icra ettiği işler tam ve doğru olan anlamına gelmektedir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isimle en temel bağımız; hilkatimizden hakkımıza ve alakadar olduğumuz her şey için takdir edilen tüm hükümlere kadar ve iki hayat sahamızda da bulunan maddi ve manevi her şeye hâkim galip olan tecellisi iledir. Bu münasebetin geniş açılımı ; “BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR ” kısmında kısa bir not ile ilgili derse atfen yapılacaktır inşallah.

Bununla birlikte bu ismin üzerimizdeki tecellisinin bir tezahürü, kader planını ve uygulanma sahasındaki takdiri idrak etmemize, ilgi ve istidadımıza göre pencere açarak kendini göstermesi şeklindedir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah kulları arasında ihtilafı ortadan kaldıracak hükümleri koymuş ve bunu şeriati ile ifade etmiştir. Ayrıca kâinatta her şeyde o’nun hükmü galiptir. İnsan isterse tabi olsun isterse olmasın, itaat veya muhalefet ile aldığı pozisyon ne olursa olsun her duruma karşı cari olan hüküm Allah’ındır. Bu esma bu cihetiyle asıl tecellisini ahirette yapacaktır. Dünya imtihan dünyası olduğu cihetle bazı hükümler kendini imhal ile (Mühlet verme. Sonraya kalmasına müsaade etme) âlem-i bekaya tevdi etmiştir…

Aşağıda nazara atfedilen konu önemlidir!

Bu isim Hazreti Ali KV tarafında İsm-i Âzam olarak ifade edilmiş olan 6 isimden birisidir. Bu konuyla ilgili çok istifadeli olan ders Lem’alar 30’ncu lem’adır. “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs”olan bu 6 isimin hakikatleri bu bölümde anlatılmaktadır. Hakem ismi Üçüncü Nükte olarak beyan edilmiştir. Okunması tavsiye edilir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle iman ve marifetle kader rüknü imaniyesi ile de bağı olan bu ismin hayat sahasındaki tezahürlerini, ilim ve ibret ile tefekkür ederek marifetullahta hakkaniyetli ve hakiki bir taraftarlık kazanır. Çünkü âlemde abesiyet yoktur, her şey iktizası ile yerli yerindedir. Her fıtratın hakkını yaratılışında almış olması, akıbetinde de alacağına şehadet eder. Bunu müşahede edebilen bir insan bu esmadan; bilmek, bulmak, takdir, tesbih, tazim, tevhid, teslim, tevekkül manasında ziyade müstefid olmuştur.

Daha sonra; Din-i Mübin-i İslâm’ın hükümlerine uymak ve uygulayabilmek önemli bir kazanımdır. Çünkü fikrin düşkünlüğünden, kişisel zaaflardan kurtulmak ve doğru karar sahibi olabilmek bu itaat ve tatbikin sonucunda elde edilir. Diğer hususlar irade sahibi olmanın sorumlulukları dairesinde, hayat imtihanı içinde karşılaşılacak durumlara göre doğru noktada durabilme hassasiyet ve muhakemesinin edinmiş olmakla ilgilidir.

Yine bununla birlikte ;Bu esmadan hisse almış bir irade ve muhakeme ihtilafa sebep olmaz..Fıska düşmez. Hakkaniyet sahibi olur. Nefsi yanlılıklar göstermez. Hakkın yüksek hatırını gözetir. Kuvvetin haktan yana olduğunu bilir. Ve Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etme tevessülü göstermez. (Mana iktibası yaptığımız bu konuların muhteviyat ve asli ibareleri Risale-i Nur’un muhtelif derslerinde vardır. Kasden ilgilenilmesi ve tevafuken isabet ettiğinde dikkat edilmesi tavsiye olunur.)




.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ADL

EL-ADL

ANLAMI: Tüm fiil, icraat ve icatlarında çok adil olan, adaletle hükmeden, asla zulmetmeyen, mahlûkatına layık oldukları adalet ile muamele eden, hak sahiplerine haklarını verip, haklılara mükâfat ve haksızlara mücazat eden, kullarına da âdil olmayı, adaletle davranmayı emreden anlamına gelmektedir. O mutlak adalet sahibidir. Ve bütün yaratılış sistemini tüm muhteviyatı ile adalet ile tesis etmiştir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu isimle en temel bağımız; yaratılışımız ve hayatımızın sürdürülmesi ve maddi manevi hayatımızda münasebettar olduğumuz tüm yaşam dairesinde bulunanlar üzerindeki tecellidir. Bu direk irtibatın geniş açılımı ; “BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR ” kısmında kısa bir not ile ilgili derse atfen yapılacaktır inşallah.

Bununla birlikte kul kâinatta iş başında bulunan adaleti anlayabilmek ve kavraya bilmek için bu ismin tecellisine muhtaçtır. Bu ismin tecellisinden istifadeye mazhar olmuş bir nazar mutlak adaletin tecellisini zahirde müşahede ettiği gibi, batında da seyreder ve Ahiret nokta-i nazarında adaletin mutlak adalet olduğuna yakin kesbeder ve itikadında öyle de hükmeder.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isimde Hakem ismi gibi Hazreti Ali KV tarafında İsm-i Âzam olarak ifade edilmiş olan 6 isimden birisidir. Bu konuyla ilgili çok istifadeli olan ders Lem’alar 30’ncu lem’adır. “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs”olan bu 6 isimin hakikatleri bu bölümde anlatılmaktadır. ADL ismi İkinci Nükte olarak beyan edilmiştir.

Konunun geçtiği derste bu ismin hem kâinat yüzünde hem de şuur sahibi mahlûkatın hayatlarına ve akıbetlerine taalluk eden yönü ile alınmıştır…

“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktarla indiririz.” Hicr Sûresi, 15:21…âyetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Âzam veyahut İsm-i Âzamın altı nurundan bir nuru olan Adl isminin bir cilvesi, Birinci Nükte gibi, Eskişehir Hapishanesinde uzaktan uzağa göründü. Onu yakınlaştırmak için yine temsil yoluyla deriz:

Şu kâinat öyle bir saraydır ki, o sarayda mütemadiyen tahrip ve tamir içinde çalkanan bir şehir var. Ve o şehirde her vakit harp ve hicret içinde kaynayan bir memleket var. Ve o memlekette her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanan bir âlem var.

Halbuki, o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayret-engiz bir muvazene, bir mizan, bir tevzin hükmediyor; bilbedâhe ispat eder ki, bu hadsiz mevcudatta olan hadsiz tahavvülât ve vâridat ve masarif, herbir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir birtek Zâtın mizanıyla ölçülür, tartılır. ………………………………………Hâşâ, yüz bin defa hâşâ! Bir sineğin hakk-ı hayatını rahîmâne muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet, acaba haşri getirmemekle, umum zîşuurların hadsiz hukuk-u hayatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını zayi eder mi?..........İlgili ders’ten… Okunması tavsiye edilir.

“Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.) Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz." Enbiyâ sûresi (21)

"O gün kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür." Zilzâl sûresi (99), 7, 8

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan bu tecelli ile adaletli bir nazar ve fiile meleke sahibi olmalıdır. Bu melekeye sahip olmak ise alemde ve kendi üzerinde bu ismin tecellilerini müşahede etmek yakin kazanmak  ile gelişecek bir durumdur. Kul sahibinin ADL ismini hakikati işe müşahede ettiğinde, Allah’ı bilmesine bu isimle ilgili insibağ Boyanma,renklenme) meydana gelir.

Böylelikle nefsi bu isim ile beslenmeye başlar. Kalbinde takva esasları yerleşir. Amelinde ihlas ve ruhunda güzel ahlâk tezahür eder. Sonuç olarak da kendi güven ve sükûnet bulmuş itminanı ile birlikte, bulunduğu cemiyet içinde kendine taalluk eden insani meselelerde ifrattan ve tefritten uzak durup, insaflı bir nazara malikiyetle müstakim davranır ve adaleti muhafaza etmeye muktedir olur.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-LATÎF

 EL-LATÎF

ANLAMI: Sonsuz lütuf ve kerem sahibi, her şeyi en ince teferruatına kadar bilen ve tüm detay ve de derinliğine nüfuz eden, mahlûkatının ihtiyaçlarını en ufak noktasına kadar gözeten ve yumuşaklıkla letafetle karşılayıp muamele eden, Kullarına umulmadık yollar ile faydalar, nimetler ulaştıran anlamına gelmektedir.

 "Görmedin mi Allah'ın gökten indirdiği su ile yeryüzü (nasıl) yem-yeşil oluyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır. el-Latîf'tir O!" Hacc sûresi (22), 63


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Öncelikle kul bu ismin lütfuna tüm varlığı mahzardır. İhtiyaçlarının bilinmesi, gözetilmesi ve verilmesi gibi hususlarla bu ismin tecellisinden tümüyle istifade eder. Hacetleri ve kalbindeki en gizli hatıratı Latif olan Allah’ın nazarı altındadır. Dolayısıyla Lâtif ismi Habir esması ile tüm mahlûkatının durum ve ihtiyaçlarını kuşatmıştır.

Bu esma iki mana ile ele alınabilir. Bir manası ile ifade edildiği gibi yarattıklarının her şeyine ıttıla-ı ve ihatası vardır. Zahir batın, gizli açık her şey nazarı altındadır.

Diğer anlamı ise ;Bediüzzaman’ın ifadesi ile ”.. lütuf lâtiften zuhur eder..”manasına gelen yönüdür. Burada esas olan ise lütf-u hakikiye mazhar olacak bir mahiyette olmaktır. Bu nedenle azami istifade razı olunmuşluk ve yakınlık ve dostluk ile çok ilgilidir. Acz, fakr edep, tevekkül, şükür gibi seciyeye sahip bir insan bu isimden her iki hayatını da bağlayan daimi tecellisi şekliyle kemal noktasında istifade eder.

Bununla birlikte kulun bu isimle bir diğer irtibatı kendinden zuhurudur. Ve bu tecelli ile eşyanın hakikati ile ilgili muhteviyata vakıf olur.

El Hâsıl; Latif isminin tecellisi kul için mutlak hayırdır…

…..Evet, “Hayr-ı mutlaktan hayır gelir, Cemîl-i Mutlaktan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlaktan abes bir şey gelmez...

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"Rabbınız Allah (c.c) işte budur. Ondan başka tanrı yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Ona kulluk edin. O her şeye vekîldir. Gözler onu görmez. O gözleri görür. O latîf, her şeyi haber alandır." (En'am 6/(102-) 103)

"Allah (c.c) kullarına lütfukârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, galiptir." (Şurâ 42/19)

"Görmedin mi Allah (c.c) gökten bir su indirdi de yer yeşeriyor. Doğrusu Allah (c.c) lâtîftir, habîrdir." (Hacc 22/63

"Sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun, çünkü o göğüslerin özünü bilir. Yaratan bilmez mi ? O latîftir, habîrdir." (Mülk 67/13-14)

Özetle ifade etmek gerekirse tüm ihsan ve gınada, kulu ve mevcudatından haberdar olma ve onları gözetme ve de ihtiyaçlarını lütfetme de latif isminin iktizası esastır. Ve Allah’ın kullarına teveccühünde görünen her ihsan, taleplerinin karşılanması, maddi ve manevi ihtiyaçlarının verilmesi, derdinin dinlenmesi, nazının çekilmesi Latîf isminin hakikatlerindendir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle, İnsan kendinde ve ebna-yı cinsinde ve sair mahlûkat ve mevcudatta Allah’ın lütfu ile ilgili marifete sahip olması, bu esmanın onun istidadına nüfuzunu temin eder ve böylelikle gerçek letafete ulaşır…

İkinci olarak, Allah’ın latif esmasının tecellisi altında her haline muttali olunduğunu, hiçbir durumun gizli kalmadığını bilerek dikkatli olunarak yaşanması bu isimden iman ve yakin olarak istifade edildiğini gösterir.

Söz edilen iki mananın tesis edildiği bir mahiyet-i insaniye ,kendi aynasında mahzar olduğu lütfun tezahürü ile yaşar ve bunu efalinde hissettirir.. Taassub ve baskıdan uzak olarak mutlak faydalılık ilkesi ile çalışır. Sevgi saygı, merhamet ve hoşgörü ile Kavl-i Leyyin bir usluba sahip olup kimseyi incitmez bir davranış ruhu kazanır. Haddi aşan şımarık durumlara girmez. Kendisine lütfedilen bu ahlaki yapıyı tevazu ile muhafaza eder. İhsan edilen her şeyin Allah’ın fazlından olduğu idraki ile nimet-i ilahiye-ye ihtiram gösterir. Rabbinin rızasını ve hoşnutluğunu isteyen şuurlu hayırhah bir insan olur…Böyle Ahlâk sahiplerine de diğer insanların kalpleri teveccüh eder.Biiznillah,kaviyyen muhtemel ( kendi konumunu  bozmazsa) eşyanın hakikati kendine  ihsan olunur.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HALÎM

EL-HALÎM

ANLAMI: Hak edenleri cezalandırma imkânına ve kudretine sahipken suçluların cezasını peşinen vermeyen, gazâbın kendisine gâlip gelmediği, sapkınların, yoldan çıkmışların, âsilerin isyanlarının kendisini öfkelendirmediği, acele etmeyen ve af sahibi, kullarının suçunu anlamasına ve tövbe etmesine fırsat tanıyan, çok yumuşak davranan demektir.......... “Şüphesiz Allah, Ğafur’dur, Halîm’dir.” (Âl-i İmran Sûresi, 3/155)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

 “ Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar. Şüphe yok ki Allah, kullarını görmektedir. Fâtır 35/45)..”

Kul bu isimle hayatının bütün dönemlerinde muhataptır. Yanlışlarını düzeltmek için ihtiyaç duyduğu imkânlar bu ismin tecellilerindendir. Ve bu esma tehir ettiği mücazat ve mühlet verdiği tasrihat ile Muhabbetullah’ın da sebeplerindedir. Çünkü ceza kudreti ve mahlûkata hâkimiyeti olduğu halde fırsat tanımak ancak sonsuz bir rahmet ve şefkatin hilm ile zuhurudur.

Bununla birlikte kul herhangi bir gaye, iktidar gerektiren bir durumu uygulama ile karşı karşıya geldiğinde tez canlılıktan uzak olarak itidal noktasını bulması ve ona göre muhakemeli ve dikkatli davranması bu ismin kulun akıl ve iradesindeki tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Hak eden suçluların cezasını vermeye kudreti varken bunu yapmamak, yumuşak davranmak, cezalandırmayı ertelemek bu ismin hakikati ile ilgili önemli bir durumdur. Çünkü suçluları cezalandırmaya gücü olmayan hilm sıfatı ile tesmiye edilmez.Bu noktada yumaşak muamele aczi ifade eder. Oysa bu sıfat, gerekli iktidar ve kudrete sahipken, suçun karşılığından vaz geçmeyerek hataların düzeltilmesine tanıdığı mühletle ile kendini ifade eder.

Dolayısıyla; Allah CC Halîm esmasının iktizası ile suçluları hemen cezalandırmaz, Allah’ın CC gazaplanması onu hiddete ve hemen karşılık vermeye irade ettirmez. Kullarının haddi aşan davranışları nedeniyle onların hayat levazımatlarında bir kısıtlama yapmaz, Çünkü o tüm mahlûkatına hâkimdir, dilediği zaman dilediği buyruğu gerekli mukabeleyi yapar. O telaş etmekten beridir. O her şeyi bir ölçü ve hikmetle yapar.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle kulun kendini zilletten koruyup hesap verecek durumda bulundurmaması önemlidir. Bu İsmin tecellisindeki mühleti günahlarının tövbesi için vesile yaparak, şükürler ederek, faziletli ameller ve iyiliklerle kendini cezadan kurtaracak bir vaziyet almalıdır. Ve nefsine Allah’ın onu hatalarından dolayı hemen cezalandırmayıp imhal ile kendine fırsat tanıdığını, onun hesap görücü olarak yeteceğini, adil, hafid, kahhar, habir olduğunu, kusurlarını ihmal etmediğini hatırlatarak istikamette kalmasını, haddi aşmamasını telkin etmelidir.

Halîm isminin kulun akıl, kalp, irade ve istidat aynasında ahlâk olarak görünmesi ise;

İnsanların kusurlarını onların yüzlerine vurmamak, aşağılamamak, tenkit etmemek, hilm ile yaklaşmak, hiddet etmemek, acımak, hatalarını düzeltebilme ve özür dileyebilmeleri için zaman tanımak, kendisininde böyle bir duruma düşebileceğini düşünmek ile günahlara vesile olan tüm fitne, fesat, desise, zaaf, su-i ahlâk, menfi telkinat gibi durumlardan Allah’a sığınmak, korku ümit dengesini muhafaza etmek ve bu meyanda tavsiyelerde bulunmak şeklindedir.

Birkaç Hadis-i Şerif:

1-      Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yutan kimsenin kalbini Allah güven ve îmanla doldurur. Hz. Muhammed A.S.M

2-      Allah kıyamet günü insanları mahşer yerinde toplar. Bir dellal fazilet sahipleri nerede? diye seslenir. Az bir topluluk kalkıp süratle cennete giderler. Melekler onları karşılar da süratle gidişlerinin sebebini sorarlar. Biz fazilet sahipleriyiz derler. Faziletiniz nedir diye sorduklarında:

“Bize haksızlık yapıldığında sabrettik, kötülük yapıldığında affettik, cahilce muamele edildiğinde hilmettik “derler. Melekler girin cennete amel edenlerin ecri ne güzeldir derler.”……….Hz Muhammed A.S.M (Beyhaki)

3-      “Allah’ım beni ilimle zenginleştir, hilim ile süsle, takvayı ikram et, afiyetle de güzelleştir.”



 Hz Muhammed A.S.M (İhya 3/394)


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-AZÎM

EL-AZÎM

ANLAMI: Zati mükemmelliği ile kusursuz, sıfat ve fiillerinde mukaddes, hadsiz kudret ve yücelik sahibi, pek azametli, aklın büyüklüğünü ihatasından âciz kaldığı azamet-i mutlaka sahibi demektir.
BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Kul bu ismin tecellisinin cilvelerini âlemde görmekle, eserlerinin üzerinde ve mahiyetlerinde hakikatine nüfuz etmekle ve ders aldığı, müşahede ettiği, şahit olduğu ve şehadet ettiği hasiyete naşir olmakla bir değer alır. Ve kendi dünyasında Allah’ın CC emirlerini yücelterek, O’na ait değerlere saygı göstermek suretinde imanlı bir hayat sürmekle de kıymetlenir. Bu isimle irtibatın kul penceresinden bu vecihle yansıması, O’nun CC ibadı olma şerefini sahip olmak şeklindedir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

“Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. Nerede ise gökler O'nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." Şûrâ sûresi (42), 4, 5

Azim isminin tecellisi ve hakikati tüm kâinatı kusursuz ve mükemmel bir şekilde ihata etmiştir. Tüm yaratılanlar, gözümüzün gördükleri ve görmedikleri her ne varsa Allah’ın CC azametini gösteren mahiyettedirler. Dolayısıyla bu konuyla ilgili genişliğe vakıf olmak ilmi bir marifet silsilesine azm etmekle kısmen mümkün olur. Risale-i Nur mesleğinin tefekkür şubesi, bu isimle ilgili birçok şehadeti nazara verip, dersini talim etmektedir.

Biz sabaha girdik. Mülk Allah’a şahit, kibriya Allah’a delildir.

Azamet Allah’a şahit, heybet Allah’a delildir.

Kuvvet Allah’a şahit, kudret Allah’a delildir.

Nimetler Allah’a şahit, verilen nimetlerin devamı Allah’a delildir.

Güzellik Allah’a şahit, sermedî cemâl Allah’a delildir.

Celâl Allah’a şahit, kemal Allah’a delildir.

Azamût Allah’a şahit, ceberût Allah’a delildir.

Rububiyet Allah’a şahit, mutlak ulûhiyet Allah’a delildir.

Saltanat Allah’a şahit, yer ve göklerin orduları Allah’a delildir.

Kazâlar Allah’a şahit, takdir Allah’a delildir….. Arabi Yirmi Dokuzuncu Lem'a Dördüncü Bab Tercümesinden..

"Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler. “Rabbimiz derler, bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!.." (Âl-i İmrân Suresi, 3/191).

"O halde Azîm (pek yüce olan) Rabbini ismi ile ("Subhâne Rabbiyel Azîm" diyerek) tesbih et!" Vâkıâ sûresi (56), 96

"Allah’ın nimetlerini tefekkür edin; Onun zatını tefekkür etmeyin. Çünkü buna güç yetiremezsiniz." Hz Muhammed A.S.M

"Mâ arafnâke hakka marifetike Ya Ma'rûf"  Ey bütün mahlukat tarafından bilinen Rabb'im, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık." Muhammed A.S.M

"Mâ abednâke hakka ibadetike Ya Ma'bûd” yalnızca kendisine ibadet edilen Allah'ım, Sana hakkıyla kulluk edemedik." Muhammed A.S.M

“ İnsan kendi hakikatini kavrayamaz. Kadim zat-ı Cebbar’ın keyfiyetini nasıl kavrasın? Bütün eşyayı yoktan var eden O’dur. Sonradan yaratılan O’nu nasıl kavrasın?” ..........Mesnev-i Nuriye

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle İnsan böyle bir Zat-ı Zülcelal vel Kemal’in kulu olması hasebiyle; Cenab-ı Hakk’ın şânına ulvîyetine, Azamet ve kibriyasına yakışmayan, enaniyet, kibir, ucb, riya ve kibirden, zaaf-ı imandan, mugalata ve vehimden doğmuş fikirlerden, ondan gayrısında beklenti ile ortaya çıkan ümitlerden, yeisten, hayatı zehir eden korkulardan, sapkın anlayışlardan ve düşüncelerden uzak durmalıdır. Sorumluluk dairemizde olan ne varsa O’nun emirlerine uygun hal ve durumda olmasına dikkat ve özen gösterilmelidir. Ve de O’na olan ulvi intisabın verdiği şeref ile ona ait değerlerin tercümanı olarak hayatımızı planlamalıyız. Ve unutmamalıyız ki bu isimden alacağımız, bağlılık, dayanak, umut, kuvvet, haysiyet, şeref, tevazu gibi duygular, ulvi hisler ve güzel ahlâk hissemiz, Allah’ın CC büyüklüğüne olan saygımız nispetindedir…

Hizmet bağlamında ise  Bediüzzaman’ın ifadesi ile  ;

………Cenâb-ı Hakkın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır….hakikatine yönelik hem enfüsi hem de harici dairede gayret içinde olmalı ve bu keyfiyet için say edilmelidir…


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ĞAFÛR

 EL-ĞAFÛR

ANLAMI: Kulunu hak ettiği cezadan bütünüyle  kurtaran, her günahı bağışlayan, abdinin kusurlarını örterek melaike ve ruhaniyata göstermeyen, tüm hatalarından geçen manasındadır.

“... Muhakkak ki, Allah bütün günahları bağışlar. O Ğafur ve Rahîm’dir.” (Zümer Sûresi, 39/53)

“ İbn Ömer (r.a.) Rasûlullah’ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim: Şüphesiz Allah mümini yaklaştırıp üzerine korumasını örter gizler ve şu günahını biliyor musun, şu günahını biliyor musun? diye sorar. O da evet biliyorum ey Rabbim der, sonunda günahlarını ikrar ettiğinde içinden artık işinin bittiğini, helâk olduğunu görüp düşündüğü sırada Allah, dünyada senin üzerindeki günahları gizleyip örttüm bugün de onları bağışlıyorum buyurur, arkasından iyiliklerinin yazıldığı kitap verilir. Kâfir ve münâfıklara gelince şahitler, Rablerine yalan söyleyenler işte bunlardır, iyi biliniz ki Allah’ın lâneti zalimleredir derler…” Hz. Muhammed A.S.M..Buharî, Müslim, Hanbel, İ. Mâce,  Hûd 18

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Kulun bu isimle irtibatı hayatının neticesi ile bire bir ölçülür ve kıymeti takdir edilemeyecek kadar yüksek bir değerdedir. Affa mazhar olmak en büyük saadettir.

..İşte, bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakkın Gafûr, Rahîm gibi iki ismi, tecellî-i âzamla ehl-i imana teveccüh ediyor….Lem’alar

..Rabbımız kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz ve bize acımazsan kaybedenlerden oluruz, dediler. Araf 7/23

.. Eğer beni bağışlamazsan ve bana acımazsan kaybedenlerden olurum. Hud 11/47

.. Rabbim ben kendime yazık ettim beni bağışla dedi. Kasas 28/16

.. Sizin hatalarınızı bağışlayalım. Bakara 58

..  Günahlarınızı bağışlayalım.  A. Îmran 31

..Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.   Şuara 26/82..

Özetle Kur’an-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde bu konu çok geniş olarak ele alınmıştır. Örneğin Rabbimizin affettiği sıfatlar: -emre itaat edenler, muttakiler, hayır sahipleri, çekinenler, zikredenler, hatada ısrar etmeyenler, tövbe edenler, ümit kesmeyenler, Allah yolunda ölenler, sabredenler, salih amel işleyenler, bağışlanma dileyenler, mücahidler, başkalarının kusurlarını affedip görmezden gelenler, doğru söz söyleyenler, Resulullah’a A.S.M ittiba edenler- gibi birçok Ayet-i kerime ile bildirilmiştir. Bununla birlikte, yine bazı Ayet-i Kerimelerde şirk, zulüm, inkâr, dalaletlerini, sapkınlıklarını arttıranlar, münafıklar gibi güruh için ise affın olmadığı açıklanmıştır. Dolayısıyla kul ile Rabbi arasında bu sıfatla ilgili irtibat çok ciddi bir zemindedir. Biz ezkardaki kısıtlı durumumuz nedeniyle şümullü olarak nakl edemiyoruz.

……… Rabbimiz hesap günü beni, ana-babamı ve müminleri bağışla. İbrahim 14/41

Ayrıca bu ismin kulun fıtratı üzerinde, maddi ve manevi zararlardan kendini koruyabilecek, mani oluşturabilecek bir mahiyeti de mevcuttur. Çünkü kusur ve hataların her ne kadar af ile iştigali olsa da, özellik itibariyle ahsen-i takvimde olan bir yaratılışı menfi etkilediğinden ,kulun kendini muhafazası için fıtri hasiyetine bu ismin tecellisinden bir engellik perdesi derc edilmiş..ki bu güzel sanat,harika sıbgat rencide olmasın. Velev oldu af ile temizlenmek suretiyle yakışır nitelik lütfuna mazhar kılınır inşaallah….

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Yine onlara bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki. Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir. Ali İmran 135/136

Allah’tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.  Neml 27/46

Onlar mağfiret dilerlerken Allah onlara azap edecek değildir. Enfal 8/33

Ve Allah’ın mağfiretine mazhar olanların kazandıkları şeylerin hepsi onların lehinedir. Ve dünyada ebedi değeri olan şeylerden oldukları gibi, ahirette sonsuz nimetlerdir. Konuyla ilgili detaylar Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şeriflerde ve de mübarek kitaplarda kesretle bulunmaktadır.

Evet bu ismin hakikati hasiyetinde şunları da söyleyebiliriz. Allah güzeldir, güzeli sever..Hadis-i Şerifi iktizasınca Allah güzelliğin görünmesini takdir etmiştir. Bu nedenle güzelliğe mahzar kıldığı her kabiliyette güzelliği ve sanatının, ilminin güzelliğini maddi manevi izhar etmiştir. (4’ncü Şua 6’nci Mertebe-i Hasbiye'nin Okunması Tavsiye Edilir)..Bununla birlikte güzelliğin güzelliğini örtecek çirkinlikleri, beşerin bulaşık eli karışmadığı müddetçe gizler. Ve güzelliği ve güzeli muhafaza etmeyi irade sahibi kullarından da ister.

Ve her yarattığına bir cild-i mahsus dokuyup onun batınındaki görüntünün zahirce olan görüntüsünü setreder. Kalplerdeki kötü hasletleri tövbe ile siler affeder. Küfürde ileri girmiş olanların kalplerinden cerihalar, akrepler ve yılanlar çıkmasın diye kalplerini mühürler ve bir nişan-ı mahsusu simalarına verir. Ve ehl-i iman basiret ve feraseti ile avam-ı müminin ise safiyeti ile onları tanır hisseder.

Ve o öyle Gâfurdur ki; kulun kusuruna şahit olan zişuur ve ziruha ve seyyiat sahibine nisyan ile unutturur… "Nisyan dahi bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterâkimi (birikmiş olanları) unutturur... Bediüzzaman

Ve kulunu, affediciliğini, lütfunu ve ihsanını göstererek tevazu ile terbiye eder. O’na seyyiatından özür dilemesini sevdiğini söyler. Gönüllerine güzellikler serperek onlara günahların çirkin yönlerindeki elemi hissettirip, maddi manevi maniler yaratarak fenalıklardan uzaklaştırır. Kusurlarından temizlenip tap taze ve sonsuz nimetlere, yeniden başlangıçlara mazhar olacağını belirtip bağışlar ve onure edip, şükre davet eder. Yani nimet üstüne nimet verip hadsiz şefkat sahibi olduğunu, kullarına acıdığını ve onları sevdiğini gösterir…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu noktada ise, öncelikle insan, nefsi şeytani vesilelerle oluşmuş günahlarından, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyecek şekilde tövbe ederek onun merhamet ve affediciliğine ve şefkatine sığınmalıdır. Aynı hataları yapmamak adına azmetmelidir. Diğer müminlerinde affedilmesi için dileklerde bulunarak al-i cenap olmalıdır. Anne Baba ve akrabalarının bağışlanmasını da istemeli bunu bir alışkanlık haline getirmelidir. Kusur ve ona neden olan her şeyle arasını açmalıdır.

Başkalarına ait kusurları örtücü olmalı, kendine karşı olanları ise intikam hissinden kurtulup affedebilmelidir. Çünkü bu haslet kendisi içinde şefaat edici bir haslet olacaktır.

 “ Rasûlullah (s.a.v.) (Hz. İbrahim’in duası olan): Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse şüphesiz sen çok bağışlayıcı çok merhamet edicisin (İbrahim 36) mealindeki ayet-i ile Hz Îsâ’nın duası olan “Eğer onlara azap edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen her şeyi hikmetle yaparsın” (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı:



Allah’ım ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfire et) ve ağladı. Allah Teâlâ hazretleri: Ey Cibril Muhammed’e git dedi –Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor diye emretti. Cebrail (a.s.) Ona gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teâlâ’ya dönüp Muhammed’in) ne söylediğini o çok iyi bildiği halde haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ hazretleri: Ey Cebrail Muhammed’e git ve ona söyle ki: Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz. (Müslim Ktb. Stt. Terc. 12/407)


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EŞ-ŞEKÛR

 EŞ-ŞEKÛR ( konu çok geniş olduğundan hulasa notlar şeklinde ele alınacaktır. İnşaallah Rabbimiz mahiyeti ile ilgili etraflı talim için gayretlerimizi arttırsın. Bu esmadaki marziyatına bizi layık eylesin ..Âmîn)

ANLAMI: Emrine muti, nehyettiklerinden çekinen ibadının yaptıkları kulluk fiillerine ve helal çalışma ve gayretlerine maddi manevi karşılık ve ecirleri ziyadesiyle bol bol lütfeden, şükreden kullarına bereketler ve külli nimetler ile mukabele eden mükâfatlar veren anlamına gelmektedir.

“Eğer Allah’a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr’dur, Halîm’dir.” (Teğâbün Sûresi, 64/17)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Rabbimizin lütfettiği nimetleri tefekkür etmek ve şükürler ile mukabelede bulunmak en önemli kulluk vazifelerimizdendir. Eğer bu vazife ihmal edilirse insan nankörlük damgasını yer Allah muhafaza etsin.

Bu geniş konu ile ilgili bağlantılarımızı ve bize taalluk eden irtibat noktalarının mahiyetini aşağıda atıf yapılan dersten talim etmek çok isabetli olacaktır İnşaallah..

Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Beşinci Risale olan Beşinci Mesele Şükür Risaleside ;

“Hâlâ şükretmezler mi?” Yâsin Sûresi, 36:35, 73. “Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:145. “Şükrederseniz nimetimi elbette arttırırım.” İbrahim Sûresi, 14:7. “Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” Zümer Sûresi, 39:66…………… gibi âyetlerle gösteriyor ki, Hâlık-ı Rahmân‘ın, ibâdından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîmde gayet ehemmiyetle şükre davet eder. Ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr suretinde gösterip, “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” Rahmân Sûresi, 55:13 vd. fermanıyla, Sûre-i Rahmân’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu âyetle tehdit ediyor, şükürsüzlüğün bir tekzip ve inkâr olduğunu gösteriyor. Evet, Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor………….(konun ilgili yerden okunması önemle tavsiye edilir)

Bununla birlikte şükre sebep olan nimetler o kadar çoktur ve o kadar kıymetlidir ki Rabbimiz birçok konuda bizi ayetleri ile ve kader programında bulunan kanunların işleyişi ile ikaz eder ve şükrün ehemmiyetine dikkat çeker. Çünkü muhtevi olduğu hakikat noktasında hayatın merkezi mutlak şükrü iktiza eden ikramlar, lütuflarla doludur. İnsanın bu nimetlerin farkında olması onu aziz kılar. Hakkında birçok ihsana ulaşmasında vesile olur. Yukarıdaki ders atfında Üstadımızın ifade ettiği vecihle; Hâlık-ı Rahmân‘ın, ibâdından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîmde gayet ehemmiyetle şükre davet eder……………

Bakara sûresi (2), 158: "...Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah Şâkir'dir (iyiliğin karşılığını kat kat verendir), o Alîm'dir (her şeyi bilendir).

Bakara sûresi (2), 152: "O halde Beni anın, Ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin."

Enfâl sûresi (8), 26: "Düşünün ve hatırlayın o zamanları ki, hani bir vakitler siz yeryüzünde güçsüzdünüz, hor görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi tutup kapmasından korkuyordunuz, öyle iken O, sizi barındırdı ve sizi yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve şükretmeniz için temizlerinden rızık verdi."

İbrâhîm sûresi (14), 7: "Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir."

A'râf sûresi (7), 10: "Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!"

Mü'minûn sûresi (23), 78: "Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!"

Neml sûresi (27), 73: "Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat onların çoğu şükretmezler."

El hasıl; nimet ve rahmeti ilahiyenin fiyatı, şükürdür.( Emirdağ Lahikası) buyurulduğu üzere, şükürsüzlük tüm yaratılış gayesi ve hayat ahengi bozan bir zehir gibidir. Bu nedenle mazhar olunan maddi manevi nimetlere şükür ile mukabele etmek yaratılış vazifemizdir. Bu vazife bu esma ile aramızdaki irtibatı lehimizde tesis eder mahiyettedir. Çünkü nimetlere şükürle verilen karşılık sonsuz nimetlerin kapısını açacak bereketli bir anahtardır.


BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Beşinci Kelime

“Lehülhamd” Yani, hamd ve senâ, medih ve minnet Ona mahsustur, Ona lâyıktır. Demek nimetler Onundur ve Onun hazinesinden çıkar. Hazine ise daimîdir. İşte şu kelime şöyle müjde verip diyor ki:

Ey insan! Nimetin zevâlinden elem çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düşünüp o elemden feryad etme. Çünkü o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin semeresidir. Ağacı bâki ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin. Nasıl ki, bir padişah-ı zîşânın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde, yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkinde, bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder. Öyle de,  “Lehülhamd”  kelimesiyle, yani hamd ve şükürle, yani nimetten in’âmı hissetmekle, yani Mün’imi tanımakla ve in’âmı düşünmekle, yani Onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühünü ve in’âmının devamını düşünmekle, nimetten bin derece daha leziz, mânevî bir lezzet kapısını sana açar….Mektubat

Özetle Allah sonsuz nimetler sahibidir. Ve nimetlerin maliki olduğu gayet bedihi bir şekilde görülmektedir. Maddi manevi yarattığı her nimet muhataplarının gerek üzerlerinde, gerek istidatlarında, gerek ihtiyaçlarında gerekse umutlarında izlenmektedir…

Örneğin; Allah CC maddi nimetlerini tartabilecek cihazatı insanlara, göz, kulak, burun, dil ve vücut donanımı olarak uygun bir şekilde vermiştir. Manevi nimetleri için ise, akıl, kalp, vicdan, his gibi onlarca latifeyi hayatlandırarak iman ve şuur sahiplerine bu külli ihsan ile tefekkür ve şükrün geniş kapısını açmıştır. Ve tüm bu letaife uygun nimetleri, ilim, islâm, iman, marifet, yakin, şuur, idrak, muhabbetin vd.  mahiyetlerine yerleştirmiştir.

Ayrıca; Allah CC nimetlerine şükürle mukabele eden kullarına, memnuniyeti izhar eden bolluk, bereket, huzur, emniyet, af gibi nimetleri ile karşılık vererek kutlu bir alışverişin yolunu açmıştır.

“Fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. ”Bediüzzaman

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle Allah’ın CC verdiği nimetleri şükür ve kanaat ile karşılamak ve gerek kendine gerek ebnayı cinsine gerekse sair mahlûkata verilen nimetleri tefekkür ederek bir nevi halifelik şuurunu elde etmelidir. Nazar-ı dikkatini nefsin ülfetinden ve gafletinden kurtararak uzak yakın, iç dış niamı ilahiyeye farkındalık oluşturarak istidat ve kabiliyetine genişlik kazandırmalıdır.

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Sem’, basar, hava, su gibi umumi nimetler daha ehemmiyetli, daha kıymetli olduklarına nazaran, hususi, şahsi nimetlerden kat kat fazla şükre istihkak ve liyakatleri vardır. Binaenaleyh, o gibi umumi nimetlere karşı nankörlük edip şükran etmemek, en büyük küfran-ı nimet sayılır.

Hal bu merkezde iken, bazı insanlar şahıslarına ait hususi nimetlere karşı Allah’a şükrederlerse de, şu umumi nimetler onlara şümulü yokmuş gibi, fikirlerine bile gelmiyor. Hâlbuki en büyük nimet, amm ve daimi olan nimetlerdir.” Mesnevi-i Nuriye

Bununla birlikte,

Allah’ın CC verdiği veya vermediği maddi ve manevi nimetlerine şükürle mukabele ederken, her birini kendine uygun bir şekilde meşru dairede muhafaza etmekle çok önemlidir.

Her şeyin iyisine bak kaidesi nazarına sahip olmak, şükürde devamlılığı temin edecek bir hakikatlı nazar olduğundan bu bakış açısını meleke haline getirmek de ayrıca çok değeri olan bir kazanımdır.

Cemiyet hayatında nezaket ve letafet sahibi olmak, iyiliklere teşekkürle mukabele etmek, Allah’a CC şükür edebilmenin de estetiğini kazanmak için önemlidir….“İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a (c.c) da şükretmez”…Hz.Muhammed A.S.M

Yine bununla birlikte kendine ihsan edilenlerden ihsanda bulunmak, şükre vesile olmak ayrıca kazanılacak ulvi neticelerdendir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ALİYY

EL-ALİYY

ANLAMI: Zatındaki mükemmelliğiyle, sıfat ve fiilleriyle; akılların idrak ve tasavvurundan, tahayyül edeceği her şeyinden mualla, zaman ve mekândan münezzeh, yücelerden yüce olan, kendinden daha üstün hiçbir şey olmayan anlamına gelmektedir.

"Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür." Şûrâ sûresi (42) 4

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Aliyy ismi en yüce, yüceler yücesi anlamıyla ancak Allah’a CC mahsus bir sıfattır. Kulun bu sıfatla irtibatı, Böyle bir Allah’ın kulu olmak, O’nun ilim, irade ve desti kudretinden çıkmak, O’nun sanatı, mahlûku olmak, ihsan ve keremine mazhar olmak gibi şeref duyulacak bir mazhariyet mertebesindedir. Yoksa O’dan gayri hiçbir şey bu sıfata sahip olamaz. Aliyy yalnızca O’dur.

“O’nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O Aliyy’dir, Azîm’dir.” (Bakara, 2/255)

Evet, İnsan böyle bir Allah’a aidiyetten ziyade hissedar olması ancak Aliyy ve Azîm olan Rabbinin marifetiyledir. Ve mahiyetindeki insani deracata, terakkide bu ismin tecellisine muhtaçtır. Ahsen-i takvim hilkatinde diğer mahlûkata hilafet ile rüçhaniyet kesbetmesi yine bu ismin insanın hasiyetindeki tecelli lütfundandır. Bununla birlikte süfliyattan uzak kalmak, manen yükselmek yine bu ismin insanın mahiyet aynasındaki tezahürlerindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah azamet ve Kibriya sahibidir. Mutlak vücup mertebesi (Hiç değişikliğe uğramayan, varlığı zorunlu olan ve vasıflarının zıddı düşünülemeyen) O’nundur.Mümkünle kıyas olmayacak kadar Aliyy’dir.

“Bu böyledir. Allah (cc) hakk’ın  ta kendisidir. O’ndan başka yalvardıkları batıldır. Gerçekten Allah (c.c.) alî’dir, kebirdir.” Lokman 31/30

“O alîyy hakîmdir ; Allah (c.c) bir insana ancak vahiy yoluyla veya bir perde arkasından hitap eder, yahut ona izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir.” Şura 42/51

Özetle;

Allah en yücedir. Dengi yoktur. Tüm noksan sıfatlardan münezzehtir. Yarattığı her şey kabzayı tasarrufundadır.

………….Yani, ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’âlinde nazîri yoktur, misli olmaz, şebîhi yoktur, şerîki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuûnâtıyla ve keyfiyâtıyla kabza-i rububiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde, kemâl-i intizamla tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdese, misil ve mesîl ve şerîk ve şebîh olmaz, muhaldir…Lem’alar


İradesi hiçbir iradeye bağlı değildir. O, Fa'âlün limâ yürîd’dir..(Kayyumiyet sırrıyla ve faaliyet-i daimesiyle her an istediğini istediği gibi yapar.) Hiç bir vasıtaya ihtiyacı yoktur. Kün emrine malik Sultan-ı Zişan’dır.


“A’lâ rabbının ismini tesbih et” A’lâ 87/1

…………….Sübhanerabbiye'l-a'lâ: "En yüce olan rabbim her türlü kusurdan uzaktır ...

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan, inancına, ulvi değerlerine ters olan şeylere karşı dikkatli olmalıdır. Çünkü kendisine ihsan edilen bu ehemmiyetli nimetler Aliyy isminin kulunu sufliyattan uzaklaştırıp, hilkatindeki hakikate terakki ettirmek mahiyetinin lazımıdır. İnsan bu duruma hassasiyet göstermediğinde ciddi olarak bu merhametli iradeye muhalefette bulunmuş olur. Bu nedenle insan kendini tedenniden korumak için, Sünnet-i seniye dairesinde, ilim, salih amel, ihlas ve takva ile tekâmülüne doğru olan yolculuğunu mütevaziyane sürdürmelidir….

………………iman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlık-ı Rahîmin hazır, nâzır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramayarak, huzurunda başkalarına bakmak, medet aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmekle o riyâdan kurtulup ihlâsı kazanır…Lem’alar

Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir ki; Rabbimizin hilafet rütbesini verdiği bir mahlûk olarak, onun bu nimetine yakışır vaziyet almak, bu ihsanı temsil etmek şerefi ile yaşamak tarifi imkânsız bir nimettir.

"Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a'mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz'î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder."Lem’alar


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KEBÎR

EL-KEBÎR

ANLAMI: Zat, Sifat, ef’âli; nihayetsiz mükemmellikte olan, eşsiz ululuk sahibi, kabili kıyas olmayan büyüklüğe malik, şanı, haşmeti, celali pek yüce anlamına gelmektedir.

"O, (Allah) görünmeyeni de bilir, görüneni de. O, çok büyüktür ve yücelerden yücedir." Ra'd sûresi (13) 9

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu esmanın Allah’ın CC zati olan mükemmelliğine delâlet ettiği ifade edilmiş. Kulun bu sıfatla irtibatı, Böyle bir mükemmelliğin sahibi Allah’ın kulu olmak, O’nun ilim, irade ve desti kudretinden çıkmak, O’nun sanatı, mahlûku olmak, ihsan ve keremine mazhar olmak gibi şeref duyulacak bir mazhariyet mertebesindedir.

Evet, İnsan böyle bir Allah’a aidiyetten ziyade hissedar olması ancak Allah’ın sonsuz büyüklüğüne olan marifetinin ziyadeleşmesiyle ilgilidir. Ve zatının mahiyetindeki yükselme istidadı olan derecelere terakki ve tekâmül de bu ismin tecellisi ile gerçekleşir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah CC Mutlak büyüklük sahibidir, büyüklüğü karşısında her şey küçüktür ve semavat, zemin kâinatta ne varsa bu büyüklüğün şahididir.

……. Cenâb-ı Hakkın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinden kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür. Demek haşri getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür. Her acip ve tavr-ı aklın haricindeki herşeyden daha büyüktür… Asa-yı Musa

Ve izhar edilen bu büyüklük kulunu, umud, bekleyiş, ihtiyaç, güven, beka, cennet vd. gibi neye ihtiyacı varsa kudretinde bulunduğu irşadı ile kendine ilticaya davet eder… Günde 5 vakit okunan ezanlar bu davetin en açık dellallardır.

Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubûdiyet boşu boşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahall-i saadet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. İbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelâlin vaadine iman ve itimad et. Ona, vaadinde hulf etmek muhaldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine acz müdahale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cenneti dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana vaad etmiş. Ve vaad ettiği için, elbette seni onun içine alacak.

Madem bilmüşahede görüyoruz: Her senede, yeryüzünde hayvânat ve nebâtâtın üç yüz binden ziyade envâlarını ve milletlerini kemâl-i intizam ve mizanla, kemâl-i sür'at ve suhuletle haşredip neşreder. Elbette böyle bir Kadîr-i Zülcelâl, vaadini yerine getirmeye muktedirdir……………Mektubat

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Allah CC ait kibriyanın kulluk penceresinden ibadına ihsan ettiği manaların başında, kulun tezkiyeyi nefis ile kalp ve ruhun dereceyi hayatına yükselmek suretiyle kemal sıfatlarını kendi üzerinde toplaması olarak özetlenebilir.

Allah’tan gafil olmayacak huzur yakinliği ayrıca bir değerdir. Korku ve ümit dengesi istikametli hayatın dikkati için önemli bir kazanımdır.

Enaniyetine mahkûm olmamak, tevazu halinde bulunmak, kimseye kibirlenmemek, mülkün ve kudretin Allah’ın olduğunu unutmamak ve takva dairesinde kalmak bu ismin tecellisinden kulca hissedar olunduğunun göstergesidir.

Evet, Rabbimizdeki sonsuz büyüklüğün tecellisi, nefis, enaniyet ve noksanlıklarımız itibariyle küçüklüğümüzü gösterdiği gibi, İman, marifet, muhabbet, güzel ahlâk, ihlas, itaat ve ubudiyet gibi hasletlerin insanın üzerinde içtima etmesi ise kulu İnsan-ı Kamil sıfatına taşır…


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HAFÎZ

EL-HAFÎZ

ANLAMI: Mevcudatı, zevalden hıfzeden, tüm fiil ve amelleri hesaba çekmek için muhafaza eden, kendinden gizli hiçbir şey bulunmayan, kullarını ve mahlûkatını genel olarak, dostlarını ise özel olarak koruyup gözeten anlamına gelmektedir.

Yûsuf sûresi (12), 64: "...En hayırlı koruyucu Allah'tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Özet olarak bu isimle kulların irtibat noktasında yukarıda ismin anlamı içinde söz edildiği gibi, bir genel husus birde özel husus olarak bağlantımız vardır. Genel husus noktasında Rabbimizin koymuş olduğu tüm mahlûkat ve mevcudata ait hayat kanunları, nebatat hayvanat tümüyle yaşam şartlarının muhafazası gibi durumlar genel irtibatımızı ifade eder. Ancak asl olan bu genel hıfzın içinde hususi korunmaya mazhar olmaktır. Bu ise ancak ona Halil ve yakın olabilmekle mümkündür. Yani dünyevi ve uhrevi zarar ziyandan korunma noktasındaki bir mazhariyet tartışmasız en büyük nimetlerdendir.

“Allah (c.c) sevdiklerini dünyadan, siz hastalarınızı sudan nasıl korursanız öylece korur.” (Hz. Muhammed A.S.M)

“Sen Allah’ı (c.c) koru ki o da seni korusun, Allah’ı (c.c) koru ki onu yanında bulasın” (Hz. Muhammed A.S.M) Yani onu imanında tut, emirlerini uygula, hukukunu gözet, rızasını esas alarak ona yaklaş, dostluğunu kazan, sendeki varlığını aziz bir münasebetle sürdür, hususi imdat ve inayetine mazhar ol…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah CC Hafîz isminin tecellisi ile tüm yarattıklarının evvel, ahir, zahir, batın her şeylerine hâkimdir. Her bir varlığa hayatını idame edecek, donanım ihsan etmiş, onlara hıfzı hayat noktasında en uygun şekilde lazım olan maddi manevi, dünyevi uhrevi teçhizatlarını vermiştir. Nebatattan hayvanata, hayvanattan insanlara her ne yarattıysa onların hayatlarına ve hayatlarının neticesinde lazım olan her şeyin şartlarını da yaratmış ve döngüsel anlamda, nutfeden tohuma, özellikten niteliğe, uygunluktan ayrıcalıklık durumuna ne varsa tüm plan ve uygulama gözetilmektedir. Ve Allah CC bunu her şeyi ile göstermektedir. Risale-i Nur Külliyatı/Sözler Kitabında /Onuncu Söz: YEDİNCİ HAKİKAT/Bâb-ı Hıfz ve Hafîziyet olup ism-i Hafîz ve Rakîbin cilvesidir… Diye olan ders bu hakikati muazzam şekilde izah etmektedir. Okunması tavsiye edilir… Yine Risale-i Nur’un İsmi kayyum gibi muhtelif derslerinde bu hakikat hem hikmet, hem hâkimiyet, hem rububiyet, hem ulûhiyet, hem kerem, hem inayet hem de merhamet gibi birçok hususta ele alınmıştır…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikte insan kendine emanet olarak verilen azalarını, zahiri, bâtıni hasselerini yanlış kullanmaktan korumalı, emanete sahip bir halife-i arz olmalıdır. Maddi ve manevi kazanımlarını, dini olan bir hassasiyet ve imani olan özenle ve azami titizlikle muhafaza etmelidir. Amel-i Salih, takva ve şükür ehli olmalıdır. Ve bu titizliğini maddi manevi hukuku ibadı gözeterek çevresine de göstermelidir.

Bununla birlikte bu ismin tecellisinden en büyük istifade ve hisse şudur ki; Allah’ın dostluğunu kazanarak has kullarına ihsan ettiği şümullü hıfz ve inayetin içine dâhil olabilmektir.

“Ey insan! Mâdem rahmet böyle kuvvetli ve câzibedar ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-i mahbubedir;  Bismillâhirrahmânirrahîm.. de, o hakikate yapış ve vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyacâtın elemlerinden kurtul. Ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatiyle ve şuââtıyla o Sultana muhatap ve halîl ve dost ol.”...Lem'alar

……………

Allah'ım! bizi azap ateşinden ve cehennemden kurtar.

Allah'ım! bizi her çeşit ateşten halâs eyle.!

Allah'ım! bizi dînî ve dünyevi fitnelerden muhafaza eyle!

Allah'ım! bizi âhir zaman fitnesinden koru!

Allah'ım! bizi Mesih-ı Deccâl ve Süfyan fitnesinden kurtar.

Allah'ım! bizi dalaletlerden, Bid'atlardan ve belâlardan halas eyle.

Allah'ım! bizi kötülüklere iten Nefs-i Emmarenin şerrinden muhafaza eyle.

Allah'ım! bizi firavunlaşmış Nefs-i Emmarelerin şerlerinden koru.

Allah'ım! bizi şerli kadınların şerrinden kurtar.

Allah'ım!' bizi belâlı kadınların belâsından halâs eyle.

Allah'ım! bizi fitnekâr kadınların fitnesinden muhafaza eyle.

Allah'ım! bizi kabir azabından kurtar.

Allah'ım! bizi kıyamet gününün azabından halas eyle.

Allah'ım! bizi cehennem azabından muhafaza eyle.

Allah'ım! bizi kahrının azabından koru.

Allah'ım! bizi kahrının ateşinden koru.

Allah'ım! bizi kabir azabı ve ateşlerden kurtar.

Allah'ım! bizi riyadan, yalancı şöhretten, kendimizi beğenmekten, övünmekten muhafaza eyle.

Allah'ım! bizi inkarcıların tecâvüzünden koru.

Allah'ım! bizi münafıkların şerrinden koru.

Allah'ım! bizi fasıkların fitnesinden koru.

Allah'ım! bizi, anne-babamızı, Kur'ân ve iman hizmetinde çalışan sâdık Risale-i Nur Talebelerini. ihlâslı, imanlı dostlarımızı, akrabalarımızı ve ecdadımızı Cehennem ateşînden kurtar.

Affınla kabul buyur ey halas eden, kurtaran Mücîr! Fazlınla kabul buyur ey günahları bağışlayan Gaffâr! Allah'ım! bizleri Ebrar olan iyilerle Cennet'e idhal eyle. Allah'ım! bizi, Üstadımız Said Nursi'yi (Allah ondan razı olsun) ana - babamızı, sadık Risalei Nur Talebelerini, erkek ve kadın kardeşlerimizi akrabalarımızı, ecdadımızı, iman ve Kur'ân hizmetinde çalışan ihlâslı, imanlı dostlarımızı, Seçkin Peygamberinin şefaatî, Onun pak, âli ve hayırlı Sahabilerinin hürmetine, iyilerle beraber Cennet'e idhal eyle.

Gece ve gündüz devam ettikçe bu saydıklarımıza iyilik ve Selamet ihsan eyle. Âmin.. Hamd olsun Âlemlerin Rabbi olan Allah'a ki, hamd ancak kendisine mahsustur....Tesbiha'tan...


.