20.10.16

Mümtaz Letafet

İnsanın yüzleştiği bir önemli gerçeği kendi zayıflığı olsa gerek. Acizliği, takatinin yetmeyişi ve isteklerine ulaşmaktaki çektiği zorlukları… Düzeltemediği gerçekler, kaçamadığı, uzaklaşamadığı istemediği şeylerle dolu bir hayat ve fikrinde birikmiş tortular…

Sistemin işleyişi ve zembereğin kuruluşu hiçbir fikri esas almadığından ve büyük iradenin hâkim olduğu maddi ve manevi unsurlar tek başına bir hüküm ve tasarımla, öncesi ve sonrası, hazır olanı ve içsel derinliğe haiz bir tarzda icra edilmiş…

İnsan ise bu büyük kadranda kendini müdahil,müstakil ve karışabilen olarak görebilmekte ve o şekilde hadiselerin içerisine girmek,varlığını ilan etmek gibi fikri vücudi olan teşebbüslerde bulunmakta…Ne kadar başarılı olur,sözü neye geçer,onu kim dinler,kim baş üstüne der,buyrukları nerelere kadar ulaşır muamma..yani aslında onu hiçbir anasır dinlemez,tabiat söylediklerine kulak kesmez,hiçbir vadi merhamet etmez vs. vs. vs…Ancak koca bir malikiyet vehmi ufku karartır..Oysa icra tüm zamanları ve ihtiyaçları önceden tesis ederek programlamıştır..Havadan suya,ışıktan gıdaya,yaşamın tüm gereksinimleri,hastalıkları ve ilaçları,kısaca hayata ve ölüme lazım olan her şey,tüm canlı ve cansız mazharların heybelerine koyulmuştur.

Müdahil olunmaz ve bu taşın bir zerresi yerinden oynatılamaz bir ihata ve malikiyet gerçeği kendini gösterir…

Buna rağmen ve o rağmenin alt konjöktüründeki mağlubiyet planı, Donkişot’un yel değirmenleri ile olan savaşı nevinden bir hırs ve felsefi bir temerrüd cuntası hayata tahakkümi bir dayatma ile içinden çıkılmaz bir neticeyi insanın kucağında bırakarak nefes almayı zorlaştırmakla teslim-i silah için şeraiti düşünce cephesine sürülmüştür.

Tüm faaliyet akıbetine şerh düşülmüş yafta ;güçlü değilsin..tek başına başaramazsın..birinin yardımı olmadan o kuyudan çıkamazsın yazıları ile doludur.

Bu esasın esası, agresif bir baş kaldırış hareketine isyankârane bir tarzda sahip olmak değildir. Belki kendi iradesinin istimali ve kullanılması noktasındaki neticeyi bizzat müşahede edip, zatından müteşekkil bir emanet oluşturup, kendini ebede kadar bir yed-i emine bırakmaktır. İnsanın üzerinde bulunan cihazların özelliklerine ait marifeti ve işleyişleri hakkındaki bilgi edinmesi, istiab ve kapasitelerini keşif etmesi ile ortaya çıkan şehadetten müteşekkil bir neticedir aslında hakiki varlığın ve farkına varmanın başlayış noktası… Kim bunun neresinde kim neresine kadar yolculuk yapabilir o hazırlanan vedianın ambalajına bağlıdır herhalde…

Bu hayatsal ivme, anlayıp kabul edenler ve kavrayamayıp akıl erdiremeyenler bağlamında iki zaviye ile hedefe doğru yürür.

İdrak ehli kendini iz’anın eliyle bir sepete koyup,nil-i tevekkül akıntısına bırakır..Gaflet ehli olanlar ise müdahil olamadıkları,hiçbir zerresini yerinden kıpırdatamadıkları,hiçbir şeyin iradi kontrölünün elinde bulunmadığı bir hayata karşı sahiplik iddiasıyla yaşamaya devam edip akıntıya karşı kürek çekerler.Buradaki davranış nüansı bir müşahede aklının iktizasıyla belirginleşir.Yani kendinin farkına varamayan ve hakikati hakkında bir tanıma gayreti içerisinde olamayanlar hiçbir zaferi olmayan yorgun savaşçılar olarak akıbetlerine doğru yol alırlar.Kendi hakikatine vasıl olmuş,aczini müşahede etmiş ve ihtiyaç dairesinin genişliğine vakıf bir görüş ise tüm ile olan ilişkisi ve bağlılığı noktasında ve farkına vardığı rabıtanın iktizası doğrultusunda kendini külli tasarrufun eşiğine bırakır.Çünkü insanın en temel gerçeği gayet aciz ve zayıf oluşudur.Ve tüm kuvveti bu aczi ve zaafı ile kendini kudrete ve sonsuz merhamete kabul ettire bilmesindedir.

İnsan hayat anlayışı ve davranış karşılığı ile kendi hakkındaki hükmü verdirir. Hayali bir varlık iddiası ve kendine yer edinme kurgusu ciddi bir yalnızlık ve karanlıklarla dolu bir dünyayı meydana çıkarır. Eşyanın ve yaşamın tüm varlıkları, eserleri ve sadır olan neticeleri kontrol altında ve kabiliyetlerince yaratılış amaçlarına göre boyun eğmişlerdir. Tüm kâinatın ve sistemin karşısına geçip “ben kendimin sahibiyim”diye evrene bırakılan bir söz “öyle ise kendinle baş başa kal”aks-i sadası ile karşılık bulacaktır. Ve bu insan hakiki dışlanmanın içerisine terk edilecektir. Bu durum tamamen yanlış anlamanın bir sonucudur. Hayata savaş açanlar, yaşama düşmanlıklar üretenler bu anlayışın mahsulü olacaktır.

Her şeyin gerçek yüzünü görmek, gerçek sesini işitmek ve lehinde ve de aleyhinde olan şeyleri tespit edebilmek ve bu elde edilen varidat ile ne yapacağını bilmek hayat pusulasını doğru okumuş olmak anlamına gelir. Hayatın içine saklanmış ve ömür menzillerine bırakılmış yolluk nimetleri bu mana yolcularını bekler.

Yol başı, ara duraklar sürekli bir hareketlilik ve seslenişe muntazırdır. İstikamet ise varılmak istenilen hedefe doğru istikrar gösterilmesidir. Yalpalanmak, düşmek, kalkmak, emeklemek, sürünmek her ne olursa olsun amaç çizgisi üzerinde kazanım sayılır. Yeter ki insan kendi ile ilgili ilan ve ilamını doğru yerde doğru noktada tebliğ ve sunum paketini itinalı bir zarafet, mümtaz letafet ve edep ile takdim etsin…