" Allâh kabul etmeyeceği duayı kuluna
ettirmez."
Cümlesini
Necip Fazıl Üstad dan iktibas olarak kabul edilmiş şekliyle, bir çok yerde dua bahislerinde,
orijinal metninden eksik ve önemli bir kelimesi atlanarak istimal edilmiş. Ve
bu manayı göründüğü gibi algılayanlar, muhtemelen ben bu duayı ettiysem kabul
olacak ve olmuştur gibi kabul edebilirler.
Ancak
İmam-ı Rabbaniye ait bu söz tamam metni ve atlanan kelimesi olan “ISRAR”la Şöyle
dir;
"Bir şeyi istemek, ona nâil olmak demektir. Zirâ Allahû Tealâ kabul
etmeyeceği duâyı kuluna ısrarla ettirmez."
İmamı Rabbanî
Burada
vurgulanan “Duanın Israrında Olan Sebat”onun kabul olacağına bir işaret
anlamına gelir. Duada ısrar olmadığında bu duanın içten bir isteyiş olmadığı açıktır.
Dolayısıyla samimi olmayan bir duanın, kabul edilmeyen dualardan olduğu
kaynaklarca ifade edilmiş.
Evet,
konun genel hatlarıyla intişar etmiş hali olan "
Allâh kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."şekli üzerinden fikre gelen manaların
noksanlıklarını giderecek bazı notları paylaşalım.
Üstadım Bediüzzaman’nın Risale-i Nur Derslerinden
konuya birkaç misal ;
1’nci Misal:
"Meselâ,
birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız
evlâdını veriyor. 'Duası kabul olunmadı.' denilmez. 'Daha evlâ bir surette kabul edildi.' denilir. Hem bazan kendi dünyasının saadeti
için dua eder. Duası âhiret için kabul olunur. 'Duası reddedildi.' denilmez. Belki, 'Daha enfâ bir surette kabul edildi.'denilir, ve hâkezâ..."
2’nci Misal
“Madem
Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine
göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal
ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni
dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi,
maksudun iyisini yerine getirdi.”
3’ncü Misal:
İman duayı bir vesile-i kat'iye olarak iktiza
ettiği ve fıtrat-ı insâniyye, onu şiddetle istediği gibi; Cenâb-ı Hak dahi
«Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?» Furkan Sûresi, 25:77. mealinde ferman ediyor. Hem “Bana dua
edin, size cevap vereyim.” Mü’min Sûresi, 40:60. emrediyor.
Eğer desen:
«Bir çok defa dua ediyoruz, kabûl
olmuyor. Halbuki, âyet umumîdir.. her duaya cevab var ifade ediyor.»
Elcevab:
Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Her
dua için cevab vermek var; fakat kabûl etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenâb-ı
Hakk'ın hikmetine tâbi'dir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: «Ya Hekim! Bana
bak.» Hekim: «Lebbeyk» der.. «Ne istersin cevab ver?» Çocuk: «Şu ilâcı ver
bana» der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen
ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
İşte Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hâzır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab
verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete
çevirir. Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki
hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla ya matlûbunu veya daha evlâsını verir veya
hiç vermez.
4’ncü Misal:
Ben
otuz-kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua
ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yâni dua kendi kendini kaldırmadığından anladım
ki, duanın neticesi uhrevîdir; kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalık ile
aczini anlayıp dergâh-ı İlahiyyeye iltica eder. Onun için otuz senedir şifa
duasını ettiğim halde, duam zâhirî
kabul olmadığından, duayı terketmek kalbime gelmedi. Zira hastalık,
duanın vaktidir; şifa, duanın neticesi değil. Belki Cenab-ı Hakîm-i Rahîm şifa
verse, fazlından verir. Hem dua, istediğimiz tarzda kabul olmazsa makbul olmadı
denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayırlı ne ise onu
verir. Bazen dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle
kabul eder.
Gibi…
Dolayısıyla
imanı olan müminlerin duaları sadece o an için veya bir maksad için istedikleri
şeylerin verilmesi anlamıyla kabul edilmesi direkt olarak beklenmez ve aynı
isteğin verilmemesi matlubunun kabul edilmediği anlamına gelmez..buyrulduğu
gibi daha evla bir şekilde,daha geniş bir dairede,daha büyük bir netice olarak
kabul edildiğine itikad edilir.Bu meyanda hadis-i şeriflerde çokça
bulunmaktadır.
Allah’ın
CC bir kulunun dua etmesini dilemesi yorumundan çok,kulun duayı bir kulluk
vazifesi ve emri rabbani cihetinde değerlendirmesi,imana ait,ubudiyete ait şık
bir duruş ve göz ardı edilmeyecek bir zarurettir.Burada önemli olan duanın
içeriğinde ziyade bunun bir görev ve Rabbimiz ile aramızdaki olan ubudiyet ve
uluhiyet dairelerini bir birine yaklaştıran,kesiştiren ve ilişkilendirip bir
alış veriş gerçeklendiren,gayet fıtri bir husus olduğu anlaşılmalıdır.
Yoksa
dua sadece mü’minlere has bir şey değildir. Mü’minlere has olan vechi,mümince
duanın bir vazifeyi ubudiyet olarak telakki edilip kabul edilmesidir.
Duanın
olduğu fakat kabul olmadığı durumlardan bazı misallerle konuyu bu açıdan da ele
alırsak:
· “Kâfirlerin
duası daima boşa çıkar.” (Râ’d, 13/14; Mü’min, 40/50)
· “Biliniz
ki, ALLAH gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez.” (Tirmîzî, De’avât, 66;
bk. Hâkim, De’avât, No: 1817, I, 493)
· “Üstü
başı dağınık, toz toprak içinde yollara düşen, ellerini göğe açıp ‘Ya Rabbi! Ya
Rabbi!’ diye yalvaran, buna karşılık; yediği, içtiği ve giydiği haram olan,
haramla beslenen bir insanın duası nasıl kabul edilir?” (Müslim, Zekât, 65)
· “Nûh,
Rabbine seslendi: ‘Rabbim, dedi, oğlum benim âilemdendir. Senin va’din/sözün
elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin!” (Hûd, 11/45)
Bunun üzerine Yüce ALLAH, Nuh
Peygambere şöyle seslendi:
“Ey
Nûh, dedi, o senin âilenden değildir. Çünkü o sâlih olmayan bir amelin
sahibidir. Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmamanı
öğütlerim!” (Hûd, 11/46). Nuh (a.s.), bu ikaz üzerine şöyle dua etti:
“Nuh;
‘Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen
beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen, ben hüsrana uğrayanlardan
olurum’ diye niyazda bulundu” (Hûd, 11/47)
· “Onlar
(münafıklar) için ister af dile, ister dileme, onlar için yetmiş defa af
dilesen, yine ALLAH onları affetmez. Böyledir, çünkü onlar, ALLAH’ı ve elçisini
tanımadılar/inkâr ettiler; ALLAH, yoldan çıkan kavmi doğru yola iletmez.”
(Tevbe, 9/80)
· De
ki: "Rabbim adaleti emretti; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun;
dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na
döneceksiniz."
· Oysa
onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk etmek,
namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur. Beyyine
98/5
· “ALLAH’la
beraber başka ilâha dua / ibadet etme. O’ndan başka ilâh yoktur. O’ndan başka
her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas,
28/88)
· “Mescitler,
ALLAH’a mahsustur. ALLAH ile beraber hiç kimseye yalvarmayın.” (Cin, 72/18)
· “(Ey
Peygamberim!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O’na ortak
koşmam.” (Cin, 73/20; bk. Mü’minûn, 23/117).
· “Zulüm
olan bir fiili işlemek veya akrabalık bağlarını koparmak için veya dua ettim de
kabul edilmedi demediği sürece müslümanın duası kabul olur.” (Ebû Ya’lâ, Zikir
ve Dua, 132, No: 2811)
Rabbimizi bizi, ihlâsı isteyen, ihlâslı
isteyen, razı olan ve rıza talep eden, duasını bir ubudiyet sırrı içerisinde
yapmakta muvaffak eylesin. Kusur ve günahlarımızı affetsin. Âmin