19.8.08

ŞUALAR NOTLARI-1






ŞUALAR NOTLARI-1




· İkinci Şua Eskişehir hapsinin mahsulü. s:5

• Üstad, İhtar’da risalelerden tam istifade için iki şart sayıyor;

1-Dikkat
2- Teenni

• “Tevhid ve vahdette cemal-i ilahi ve kemal-i ilahi tezahür eder.”s:7

• “İnsanı dergah-ı ilahiye kamçı vurup sevk eden en keskin ve müessir saik hastalıklar olduğu gibi.” S:8

• Üstad, Mutezile mezhebi için “hodbin” ve “mütehakkim” tabirlerini kullanıyor. S:8

• “Gözü veren zat hem gözü görür, hem ince bir mana olan gözün gördüğünü görür, sonra verir.” S:10

• “Şirk öyle bir cürümdür ki her bir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür. Ancak onu cehennem temizler.”s:11

Kâinatın kemalatı tevhid ile anlaşılır. s:12

• “Şirk, kainata karşı büyük bir tahkir ve azim bir tecavüzdür.”s:12

Üç büyük nimet: 1-Hidayet
2-Rızk
3-Şifa. S:21

• “Daire-i imkânda bu mükevvenattan daha bedi, daha güzeli yoktur.”İmam-ı Gazali-s:30

• “Risale-i Nur sair kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor, gittikçe inkişaf eder.”s:60

• Üstad, Niyaz-ı Mısri için “yanık şair” tabirini kullanıyor. s:61

• “Güya zamanın seneleri ve her senenin günleri birbiri arkasından gelen ihsan meyvelerine ve rahmet taamlarına birer kab ve bir Rezzak-ı Rahimin külli ve cüzi ihsanat meyvelerine birer meşherdirler.” S:66

Enaniyet; 1-Haksız temellük
2- Ayinedarlığını bilmemek
3-Mevhumu muhakkak bilmekten ileri geliyor. S:81

• “ İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi ve Hâlık-ı kainatı tanımak ve O’na iman edip, ibadet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı ve fariza-i zimmeti, marifetullah ve iman-ı billahtır. Ve izan ve yakin ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir. S:100

• Umumi meselelerde ispata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır. S:100

• “Maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan tebaud eden ve nura karşı gabileşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane sözü maneviyatta nazara alınmaz. s:102

• Üstad hazretleri, Abdülkadir Geylani için şunları söylüyor:
*Yerde iken arş-ı azamı temaşa eden
*Harika bir deha-i kudsi sahibi olan
*Doksan sene maneviyatta terakki edip çalışan
*Hakaik-i imaniyeyi ilmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin suretinde keşfeden. S:102

• “Azamet ve Kibriya ve nihayetsizlik noktasında ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar azametli meseleleri ihata edemediklerinden bir gurur-u ilmi ile inkara sapar ve nefyederler. S:103

İnkar; *dehşetli muhallere
*vahşetli hurafelere
*zulmetli cehaletlere istinad ediyor. S:104


· Üstad, hakimiyet hakikatını izah ederken padişahların kardeşlerini ve çocuklarını ve saltanatlarını muhafaza için öldürmeleri için “zalimane” tabirini kullanıyor. s:129

• “Bir şey zati olsa, zıddı ona arız olamaz.” S:134

• Üstad, İmam-ı Rabbani için “kahraman imam” tabirini kullanıyor. s:141

• “Bir zerre kuvve-i imaniyenin ziyadeleşmesi, bir batman marifet ve kemalattan daha kıymetlidir. Ve yüz ezvakın balından daha tatlıdır.” S:141

• “Bin seneden beri iman ve Kur’an aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i imana hücum ediyor.” S:141

• “İhata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz.” Sh:154

• “Risale-i Nur ism-i Rahim ve Hakimin mazharı olduğundan” s:149

Muhakemat adlı eser bir tefsir mukaddimesi olarak yazılmış. S:154

Kur’an’ın hemen üçten birisi haşirdir. s:156

• Kur’an dışındaki semavi kitaplar birer devre ve birer zamana hitap eder. S:157

Namazı terk etmek kalbi ve ruhi sıkıntılara, o da ahlakın bozulmasına ve ümitsizliğe sebeb oluyor. S:165

• “Ölüm o kadar kati ve zahirdir ki, bu günün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek.” S:166

• “Her bir şehri yüz defa mezaristan’a boşaltan ölüm elbette hayattan ziyade bir istediği var.” s:166

• “Hakiki ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.” S:170

• “İman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar. O çekirdeğin şecere-i tubası olur.” S:170

Hazret-i Muhammed(SAV)
*En ahir
*En büyük
*Dini ve daveti umumi
*Ahirzaman Peygamberidir. S:171

• “Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu işler pek çoktur.” S:172

• “Bazen bu harp boğuşmalarını merak ile takip eden bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.” S:172

• “Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk taunuyla çoklar o davasını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi? s:173


• “Gençlik hiç şübhe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata -istikamet dairesinde- sarf etse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyorlar.” S:174

• “Helal dairesi keyfe kâfidir.” S:174

Dünya: *Büyük bir eczane
*kumaş fabrikası
*Erzak deposu
*Ordugâh
*elektrik fabrikası
*kitap şeklinde düşünülebilir. S:177
“Onu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır..” s:178

• “Bir ağacın çekirdeği Cenab-ı Hakkın “ El Evvel” ismine, meyvesi “ El Ahir” ismine baktığı gibi, “Ez Zahir” ismi ağacın dış görünüşüne, “El Batın” ise iç işlerine işaret eder.” S:185

Peygamber(ASM) Efendimiz:
* En büyük muallim
*En mükemmel üstad
* Şaşırtmaz ve şaşmaz en doğru rehberdir. S:188

Haşir:* En acip
*en dehşetli
*tavr-ı aklın haricinde bir meseledir. Ve ancak Resulullah ve Kur’an ile açıklığa kavuşabilir. S:189

• “Eski zaman peygamberleri ümmetlerine Kur'an gibi izahat vermediklerinin sebebi, o devirler beşerin bedeviyet ve tufuliyet devri olmasıdır. İptidaî derslerde izah az olur. S:189

• “Kur'anın dörtten birisi haşir ve âhirettir ve bin âyâtıyla onun isbatına çalışır ve onu haber verir. Elbette Kur'anın hakkaniyetine şehadet ve delalet eden bütün hüccetleri ve delilleri ve burhanları, dolayısıyla âhiretin vücuduna ve tahakkukuna ve açılmasına dahi delalet ve şehadet ederler.” S:189

Çocukların * Nazik dimağları
*Zayıf kalpleri
*Mukavemetsiz ruhları vardır. S:192

Gençlerin hevesleri galeyanda ve aklı hislerine mağlup vaziyettedir. S:192


· Üstad, talebelerini canı kadar çok seviyor. S:193

• İnsan ihtiyarlıkta daha hassas oluyor. S:193

• “İnsanın küçük bir dünyası belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir.” S:193

• “Her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir.” S:194

Güzel ahlakın esasları:
1-İhlas
2-Samimiyet
3-Fazilet
4-Hamiyyet
5-Fedakarlık
6-Rıza-i İlahiye çalışmak
7-Sevab-ı uhreviye uğraşmak. S:194

• “İki cihanın ve iki hayatın medar-ı saadeti yalnız imandır.” S:194

• “Dâr-ı âhirette Cennet'in en çok ve en mütenevvi' lezzetleri cismanîdir. Ve saadet-i ebediyenin en ehemmiyetli ve herkesin istediği ve ünsiyet ettiği nimetleri cismanîdir.s:195

• “Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun Hâkim-i Zülcelalinin hakîmane ve âdilane bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celalli bir mevcud ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebani gibi pek çok zîhayatın celaldarane meskenleridir.” S:197

• “Evet nasıl ki imanın mahiyeti eğer tecessüm etse, lezzetleriyle bir cennet-i hususiye şekline girebilir ve Cennet'ten bu noktadan gizli haber verir. Aynen öyle de: Risale-i Nur'da delilleriyle isbat ve baştaki mes'elelerde dahi işaret edilmiş ki; küfrün ve bilhassa küfr-ü mutlakın ve nifakın ve irtidadın öyle karanlıklı ve dehşetli elemleri ve manevî azabları var.. eğer tecessüm etse, o mürted adama bir hususî cehennem olur. Ve büyük Cehennem'den bu cihette gizli haber verir”s:197

Cehennem'siz, Cennet'in pek çok lezzetleri gizli kalır. S:199

• “Her şey bir cihette zıddıyla bilinir.” S:199

İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî hakikattır ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki, kabil-i inkısam olmazlar. Çünki herbir rükn-ü imanî, kendini isbat eden hüccetleriyle sair erkân-ı imaniyeyi isbat eder. Herbiri herbirisine gayet kuvvetli bir hüccet-i a'zam olur. Öyle ise bütün erkânı, bütün delilleriyle sarsmayan bir fikr-i bâtıl, hakikat nazarında bir tek rüknü, belki bir hakikatı ibtal edip inkâr edemez. Belki adem-i kabul perdesi altında gözünü kapamakla, bir küfr-ü inadî yapabilir. Gitgide küfr-ü mutlaka düşer, insaniyeti mahvolur. S:202

Rububiyetin en ehemmiyetli esasları:


1-Adalet
2-Hikmet
3-Rahmet.

• Bir Müslüman, bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr etse elbette küfr-ü mutlaka düşer.” S:206

• İslam’dan evvel ki semavi dinler iman hakikatlarını icmalen bahsetmişken, İslam tafsilatı ile anlatmıştır. S:206

• “Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı tanımayan, tasdik etmeyen bir Müslüman, Allah'ı da (sıfâtıyla) daha tanımaz ve âhireti bilmez. Bir Müslüman’ın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz hüccetlere dayanıyor ki, inkârda hiçbir özür kalmıyor. Âdeta akıl, kabulde mecbur oluyor. “s:206

Ramazan-ı şerif, çok güzel eserlerin vücut bulduğu bir iklim-i nurani. S:207

• Ehl-i dalaletin ufunetli ve zehirli evhamları var. S:207

Kur’an külli olarak bir hakikatı beyan eder. Her bir asır cüziyatları ondan hisselerini alır. S:207

• Bu asırda “emsalsiz zulümler” işleniyor. S:208

• Kur’an’daki tarihi kıssalar her asırda ferlerini bulan şablonlar. S:208

• “Herkes her vakit bütün Kur'anı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından her bir uzun ve mutavassıt sureyi birer küçük Kur'an hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları tekrar etmesi, değil israf belki mukteza-yı belâgattır ve hâdise-i Muhammediye (A.S.M.) bütün benî-Âdemin en büyük hâdisesi ve kâinatın en azametli mes'elesi olduğunu ders vermektir” s:214

• “Kur'an’ın hakikî tercümesi kabil değil ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur'anın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adedden bine kadar sevab veren kelimat-ı Kur'aniyenin mu'cizane ve cem'iyetli tabirlerinin yerini, beşerin âdi ve cüz'î tercümeleri tutamaz, onun yerinde câmilerde okunmaz” s:215

• “Evet, madem Allah var ve ilmi ihata eder. Elbette adem, i'dam, hiçlik, mahv, fena; hakikat noktasında ehl-i imanın dünyasında yoktur ve kâfirlerin dünyaları ademle, firakla, hiçlikle, fânilikle doludur” s:216

Her bir mahlukun varlığı ve hayatı;* Esma-i İlahiyeye
*Sair zişuur ve ziruhların nazarlarına bakar. S:216

• “Evet bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mâyesi ve esasları âdemdir, tahribdir. Sureten vücudun altında, adem ve bozmak saklıdır.” S:220

• Her hizmet ve davanın kahramanları vardır. Risale-i Nur’un da öyle; “Risale-i Nur'un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesi'ni kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melaike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatları ile cevab verdiği misillü; ben de ve Risale-i Nur şakirdleri de, o suallere karşı Risale-i Nur'un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi manen cevab verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevkedecekler inşâallah.”s:221

• Üstad, Üniversite ve liselerde tahsil gören talebelerin hem birinci olmasını, hem de Nurun hakikatlarını neşretmesini nazara veriyor. S:221

• Üstadın kızkardeşi “Hanım” dahi bir alime imiş. Maşallah… s:221

Risale-i Nur'daki bütün mizanlar ve müvazeneler, imanın saadet-i dünyeviyeye ve uhreviyeye medar meyvelerini beyan ederler. Ve o küllî ve büyük meyveler, bu dünyada gösterdikleri saadet-i hayatiye ve lezzet-i ömür cihetiyle her mü'minin imanı ona bir saadet-i ebediyeyi kazandıracak.. belki sünbül verecek ve o surette inkişaf edecek diye haber verirler. S:221

• “Kadere iman olmazsa hayat-ı dünyeviye saadeti mahvolur. Elîm musibetlerde, ne vakit kadere iman cihetine bakardım; musibet gayet hafifleşiyor görüyordum. Ve kadere iman etmeyen nasıl yaşayabilir diye hayret ederdim” s:222

• “Ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zahire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar.” S:222

• “Bütün esbab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlahiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti -nazar-ı zahirîde- görünmesin” s:222

İkinci Dünya Savaşı yeryüzünde:


*En geniş hırs
*En geniş hased
*Birinci dünya savaşının neticeleri ile ortaya çıkmış. S:226

1929’da Ecnebi muahedelerinin (Lozan) icbarıyla bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bu dindar millete ehemmiyetli tahavvüller meydana gelmeye başlamıştı. s:227

1929 yılı aynı zamanda dünya üzerindeki devletlerde İkinci Dünya Savaşını hazırlayan dehşetli hasedler ve rekabetlerin çarpıştığı tarihtir. S:227

• “Her bir ayetin müteaddit manaları vardır, her asırda efradı bulunur.” S:227

• Üstad hz. İkinci Dünya Savaşını başlatan liderler için “küre-i arza ateş atan üfleyicilerin ve sihirbaz o diplomatlar” tabirini kullanıyor. s:228

• “Âlem-i İslâm’ca en dehşetli olan Cengiz ve Hülâgu fitnesi” s:228

• Üstadımız, memleketimizde 1971 ‘de akim kalan komünist ihtilal teşebbüsüne Felak suresinde işaret edildiğini belirtiyor ve “dehşetli bir şer” tabirini kullanıyor, Anarşizm fırtınalarına karşı uyarıyor. S:228

• Bu zamanın cihadı iman-ı tahkiki kılıncı iledir. S:230

• Üstad hz. Recul-u sanem için “tagut” tabirini kullanıyor. s:231

• “Ve hususî vazifemiz de, Kur'anın imanî hakikatlarını tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi i'dam-ı ebedîden ve daimî ve berzahî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cem'iyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cem'iyetçilik gibi asılsız ve manasız gizli cem'iyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz.”s:237

• Üstad hazretleri, Mustafa Kemal'in hiddetine karşı divan-ı riyasette, şiddetli ve dokunaklı ve serbest müdafaa etmiş. S:237

• Üstad, Şeyh Said ve Menemen hadiseleri için “Cüzi ve neticesiz” diyor. S:238

• “Madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize ve imanî hizmetimize ilişmesinler.” S:238

• “Hem Ankara'da hükûmetin riyasetinde bulunan malûm birisine ettiğim itirazlara ve ağır sözlere karşı o reis mukabele etmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-ı hadîsiyeyi kırk sene evvel beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkidlerim,” s:240

• Üstad Müslümanları teknik gelişmelere teşvik ettiğini söylüyor. S:241

• “Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz.” S:244

• Özellikle 30’lu yıllarda olmak üzere Türkiye’de Cumhuriyetin sadece ismi var, manasız isim ve resimden ibaret. S:244

• “Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki; lâik manası, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim. Yirmibeş senedir hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El'iyazü billah, eğer dinsizlik hesabına, imanına ve âhiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ-perva ilân ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, imana ve âhiretime feda etmeğe hazırım. Ne yaparsanız yapınız” s:239

• Üstad bir zamanların meşhur 163. maddesi için şöyle diyor: “hürriyet-i vicdan prensibine zıd olarak, bütün dindar nasihatçılara şamil, lastikli bir kanunun 163'üncü maddesi sahte bir maskedir.” S:245

• “Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun! Her ceza ve i'damınıza hazırız! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet -ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye- olmamasından, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz.” S:246

• “Ben yeni harfleri bilmiyorum ve eski yazım da pek nâkıstır.” S:246

Risale-i Nur; * hiçbir şeye tabi değil
* alet değil
*sırr-ı ihlası taşıyor. S:253

• “Risale-i Nur’daki *şefkat
*hakikat
*hak bizi siyasete girmekten men etmiş. S:255

20. asır “fırtınalı bir asır.” S:255

• Avrupa medeniyeti gaddar bir medeniyet. S:255

20. asır yeryüzünde; * hodgamlık
*ırkçılık
*askeri istibdat rejimleri
*merhametsizlik tohumları yerleştirmiş. S:255

• “Mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesi” s:255

• “Üstadın eserleriyle alakası; “En ziyade beni düşündüren Risale-i Nur” s:257

• Risaleler “kemal-i dikkatle “ okunmalı. S:257

• “Evet, ben üç cihetle Isparta'lıyım. Gerçi tarihçe isbat edemiyorum, fakat kanaatim var ki; İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said'in aslı, buradan gitmiş. Hem Isparta Vilayeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said'i onların herbirisine maalmemnuniye feda eylerim” s:258

• “Şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirdlerinden -kalben ve ruhen ve fikren- daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünki kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler; maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevablı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar. İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle isbat ediyorlar. Evet "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler." deyip, metinane bu fâni zahmetleri bâki rahmetlere tebdile çalışıyorlar.” S:258

• “Yirmi beş sene evvel aslı yazılan ve sekiz sene zarfında bir-iki defa elime geçen ve aynı vakitte kaybettirilen "Beşinci Şua” s:259

• Risalelere delilsiz tenkit ve hücum eden hocalar için şu tabiri var; “ hoca bozması” s:259

• “İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir.”s:260

• “Madem bizi çalıştıran Hâlıkımız Rahîm ve Hakîm'dir; başa gelen her şeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız” s:260

Refet ağabeyin alimane sualleri Mektubatın doğmasına sebeb olmuş. S:261

Arefe günü 1000 ihlas okunabilir. S:262

• “Faidesiz ihtiyat ile hizmetten elini gevşetmemeli. S:262

Hizmetteki imtihan ve çileler:


*Elmasları şişelerden
*Sıddık fedakarları mütereddit sebatsızlardan
*Halis muhlisleri benlik ve menfaatını bırakmayanlardan ayırmak içindir. S:263

Hizmet:


*Tam ihlas
*Tam tesanüd
*liyakat iştiyor. S:263

• Üstad hazretleri ilk ağabeylerin çektikleri zahmetlerin “istikbaldeki ehl-i imana kahramanane bir nümune-i imtisal, belki imamları olmak” gibi çok hayırlara vesile olacağını söylüyor. S:263

Risale-i Nur mesleğinin esasları:
1-Tam İhlâs
2-Enaniyeti terk
3-Zahmette rahmeti görme
4-Elemde baki lezzeti bulma
5-Fani, sefihane lezzetlerde ayn-ı elemi hissetme, akibetini müşahade
6-İman-ı tahkiki dersi. S:265
Masonların hizmet cemaatlarına hücum yolları:
1- Ürkütmak, korkutmak, evhamı tahrik.
2- Önde görünenleri halkın gözü önünde çürütmeye çalışmak, kusurlarını ortaya çıkarmak
3- Cazibedar ve uyuşturucu sefahat lezzetlerini kullanak ile ifsad
4- Cemaat fertleri arasında tesanüdü bozmak
5- O cemaatin liderini ihanetlerle nazardan düşürmeye uğraşmak. S:264
• Bazan izhar, çok defa ihfadan daha ziyade efdal olur. İmam-ı Gazali. S:266

• Üstad, İmam-ı Gazali’nin Hizb-ül Masun adlı evradını okuyor. S:266

• Üstadın aşı perdesi altında ilk zehirlenmesi 1922’de Ankara’ya geldiğinde. S:268

• Üstadın talebeleri “umumen, bila istisna mükemmel namaz” kılıyorlardı. S:268

• “Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor.” S:268

• “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî Müslümanlar eğer her biri bir veli, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünkü böyle pek ağır şerait altında iman kurtarmak hizmeti, her şeyin fevkindedir. S:268

• “Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” S:269

• “En esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, tesanüddür.” S:271

• “Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fena ve fâni, akibetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimî dostlar ile görüşmektir. Evet, bazen bir tek dostunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarf eder” s:271

• “Şimdi bu acib, dostsuz zamanda” s:271

• “Teşekki kaderi tenkid ve teşekkür kadere teslimdir.” S:271

• Hizmet insanının 3 vazifesi;
1-Metanet
2-Sebat
3-Fedakârlık s:272

• Üstad, Denizli hapsinde bir günde çektiği sıkıntıyı Eskişehir hapsinde bir ayda çekmediğini söylüyor. S:273

• “Madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor.” S:273

• “Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirane, müteşekkirane bir mücahede-i maneviye yapıyoruz diye şekva etmemek lâzımdır.” S:273

• “Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.”s:274

• “Şimdi zemin yüzünde ekser beşer; maddî ve manevî kalben, ruhen, fikren musibetlerle giriftardır.” Sh:274

• İmam-ı Şafiî (K.S.) gibi büyük zâtlar, "Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır" diye ziyade ehemmiyet vermişler. sh:275

• “Böyle medresesiz bir zamanda” s:275

Uhuvvet ve tesanüd; tevazu, enaniyetlerin bırakılması ve mahviyet ile takviye edilir ve kuvvet bulur. S:275

• “Hem belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve zahirde müttakiler çıkartılır. Bunlara karşı vahdetimizi, tesanüdümüzü muhafaza edip onlar ile uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.” S:276

Hizmetteki azim ve yekun sevabı kazanmanın iki şartı; 1-Sebat
2-Sadakat-s:277

• “Bir ehemmiyetli ihsan-ı ilahi; ihsanını, enaniyetini bırakmayana ihsas etmemektir.. tâ ucb ve gurura girmesin.” S:277

ŞUALAR NOTLARI-3







• “Maneviyatta ve manevî yollarda ve kalbî mesleklerde en doğrusu, en müstakimi ise en kısa ve en kolayıdır.” S:541

Tehevvür göstermek, olur olmaz sinirlenmek insanın kuvve-i gadabiyesinin saptığının alametidir. S:541

• İnsanlar arasında istikameti temsil eden 4 taife;

1-Peygamberler
2-Sıddıklar
3-Şehidler
4- Salihler. S:542

Risalelerdeki iman ve küfür muvazenelerinin menbaı, esası ve üstadı Fatiha suresinin 7. ayetidir. S:543

Namazda okuduğumuz ayetlerin kısa meallerini hatırda tutmak “gafleti dağıtır, ubudiyeti ve münacatı parlatır.” S:544

Peygamberimizin(SAV) ibadeti bütün kâinatın Cenab-ı Hakka karşı yaptıkları ubudiyetin temsilcisi hükmünde. S:545

Cevşen 1001 Esma-i ilahiyi içine alıyor. S:549

Cevşen, maneviyatta terakki eden ariflerin münacatlarının fevkinde. S:549

• “Ben firaktan, zevalden çok inciniyorum.” S:555

• “Risale-i Nur'un çok hakikatları namaz tesbihatında ihtar edilmesi” s:565

• Bütün mahlukattaki *Ölçülü düzgünlük
*Mizanlı intizam, ihatalı bir ilme işaret eder. S: 566

• “Sıfat, mevsufsuz olması muhal ve imkânsız olmasından” s:566

• “Serseri tesadüf, kör kuvvet, sağır tabiat, camid, şuursuz esbab, basit, istilâcı unsurlar; hiçbir cihette bu alîmane, basîrane, hakîmane, merhametkârane, inayetperverane olan iaşe ve idare ve himayet ve tedbire karışamazlar” s:567

• “İlm-i ezelinin iki nevi olan kaza ve kader.” S:568

• “Bir şeyde mertebelerin bulunması, onun zıddı içine girmesi iledir.” S:575

• “Sefahat ve hayat-ı dünyeviyenin lezzetleriyle çok biçare gençleri ve insanları hakaik-i imaniyeden mahrum bırakıyorlar.” S:588

• “Akibeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden ehl-i sefahati sefahattan kurtarmanın çare-i yeganesi aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlup etmektir.” S.589

• “Bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını âfâka dağıtan ve boğan cereyanlar, iptal-i his nev'inden bir sersemlik vermiş ki, ehl-i dalâlet mânevî azabını muvakkaten tam hissedemiyor; ehl-i hidâyete dahi gaflet basıyor, hakikî lezzetini tam takdir edemiyor.”s:591

• “Eski zamanda bir memlekette bir kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir.” S:591

• Hizmette kendisini nazara veren sırr-ı ihlası bozar. s:594

• “Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz” s:596

• “Bazı müstensihler, bu bîçare Said hakkında (R.A.) kelimesini bir dua niyetiyle yazmışlar. Ben bozmak istedim, hatıra geldi ki: "Allah razı olsun" manasında bir duadır, ilişme. Ben de bozmadım.”s:596

1933 senesi Risale-i Nur’un en nurani cüzlerinin telifi ve tekemmülü zamanıdır. S:600

1929 senesi Risale-i Nur’un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihidir. s: 600

1906 senesi Üstadın ilk eserlerini verme tarihidir.

• “Manevî bir elektrik olan Resail-in Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur'an'ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.” S:601

• Üstad hazretleri “izhar kitabından sonraki medrese usulünce 15 sene ders almakla okunan kitapları yalnız 3 ayda tahsil etmiş.”sh:601

1884 tarihi Üstadın ilim tahsiline başladığı tarih. S:603

1928’de hem alem-i İslamda hem insaniyet dairesinde firavunane bir tuğyanın çıktığı vakittir. S:603

Ölümün hakikati Risale-i Nur’da önemli bir yer almış. S:605

Rabıta-i mevt, Eski Saidi yeni Said’e dönüştüren mühim bir vesile. S:605

1900–1901 seneleri Kur’an’a karşı suikastın planlandığı tarihtir. S:606

1971 için “dehşetli bir cereyanın müntehası tarihi olmak ihtimali var” diyor. S:606

1902 senesi Üstadın tedristen telif vazifesine başladığı tarih. S.607

1907’de Üstad “mücahidane seyahatına” başladığı tarih. S:607

• “Risale-i Nur’un mevzusu ve neticesi Hikmet-i Kur’aniyedir. İsm-i Hakem ve Hakimin cilvesidir. S:609

1886 Üstadın Kur’an dersini almaya başladığı tarih. S:609

• Üstad, 1. Dünya Savaşı için şöyle diyor: “Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur'an aleyhinde teraküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı.” S:610

• “Resail-in Nur bu asrın manevi ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla.” S:613

• Tahir paşanın Üstad’a Lord Gürzon’un Kur’an’a suikastını okuduğu tarih 1900’dür. S:614

Üstadın hedefi, ilmi gayesi, netice-i hayatı yalnız Kur’an. S:614

• Üstada göre, cifir ilmi;


*Kanun-u ilmi
*Riyazi düstur
*Fıtri namus(kanun)
*Edebi usul
*Gaybi anahtar. S:619

• “Şimdi İslâmlar içinde Nur-u Kur'ana muhalif haletlerin ekserisi, o sû'-i kasdların ve Sevr Muahedesi gibi gaddarane muahedelerin vahîm neticeleridir.”s:623

• “Âlem-i İslâm için en dehşetli asır altıncı asır ile Hülâgu fitnesi ve onüçüncü asrın âhiri ve ondördüncü asır ile harb-i umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle” s:624

• “Hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sair asırlarda o ehl-i dalalet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor.” S:627

• Üstad hazretleri Süfyaniler için “bu asırda acip bir taife-i dalle” s:627

• Süfyanilerin en savletli zamanı 40’lı yıllar. S:627

• Üstad, Ayet-ül Kübra’yı çok zahmetler içinde yazmış. S:629

• “Geceleyin Celcelutiye'yi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur ile çok meşguldür.” S:630

• “Kıyamet ve haşri ispat eden ve harika hüccetleriyle iştihar eden 29. söz.”s:631

• “Tahavvülât-ı zerratta boğulan maddiyyunları susturan ve zerratın tahavvülâtı ve harekâtını, vazife ve intizamlarını emsalsiz bir tarzda isbat eden Otuzuncu Söz” s:631

• “Malûmdur ki; Risale-i Nur başta otuzüç aded Sözler'dir ve Sözler namıyla yâd edilir”s:632

• “Risale-i Nur'un yıldızları içinde bir güneş hükmünde şakirdlerince telakki edilen Otuzikinci Söz”s:632

• “Sair meşreblerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur'un meşrebinde müştakane şefkattir ve re'fetkârane muhabbettir”s:635

• “İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet'in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî”s:637

• Ahirzamanda dünya çapında tamir İsm-i ADL VE HAKEM’in tecellisiyle olacak. Yani adalet, mizan, intizam ve hikmetle olacak. S:639

• “Ben, Süryani kelimelerinin manalarını tam bilemediğimden” s:639

• “Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi çok imamlar Celcelutiye'yi şerh etmişler”s:641

• Üstad 20. yy için “Kur’an itibarıyla bu asır dehşetlidir” diyor. S:644

• “Bu karanlık asır” s:644

• “Ben itiraf ediyorum ki: Böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatım yoktur. Fakat küçük ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca dağ gibi bir ağacı halketmek; kudret-i İlahiyenin şe'nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki: Risale-i Nur'u senadan maksadım, Kur'anın hakikatlarını ve imanın rükünlerini teyid ve isbat ve neşirdir.” S:645

20. asır Resulullahın(SAV) şeriatını ve İslam şeairlerini dehşetli tahrip etmiş. S:646

• “Evet bu asrın dehşetine karşı, taklidî olan itikadın istinad kal'aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü'min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur'aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde -hizmet-i imaniye itibariyle- âdeta birer gizli kutub gibi, mü'minlerin manevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip, mü'minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar.” S:646

• “Felsefe, her şeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. İman ise, herşeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nuranî bir gözlüktür.”s:649

• “Nuranî âlemlere giden yol kabirden geçer ve en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir..”



Salih Okur

www.cevaplar.org

BARLA LAHİKASI NOTLARI






BARLA LAHİKASI NOTLARI



“Serapa Nur olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın hak ve hakikatını, bu asır insanlarının, bilhassa fırak-ı dâllenin gözlerine sokacak derecede bazı Kur'an lemaatının zâhir olmasına murad-ı İlahî taalluk etmiş ve bu emr-i mühimme felillahilhamd muhterem üstadımız vasıta olmuştur.” Hulusi Yahyagil-s:23


Hizmet ehli hizmetten dolayı ne kadar şükretseler azdır. Fahre, gururlanmaya zerre kadar hakları yoktur. s:23


Hizmet ehli hep şöyle düşünmeli; “eğer yalnız adüvv-i ekber olan nefsin hilesinden ve cinn ü ins ve şeytanların mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çekse ve kendisi köşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak, kimsenin kimseye faidesi olmayacak bir zaman olsa; ben din kardeşlerime bu nurlu hakikatleri iblağ edeyim de Allah-u Zülcelal nasıl şe'n-i uluhiyetine yaraşırsa öyle muamele eylesin.” s:24


Hizmet ehlinin gaye-i hayatı; “ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum. O da, üstadım olan dellâl-ı Kur'an'ın vazife-i memure-i maneviyesini îfada kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'an hesabına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibarettir. s:26


Hulusi ağabey 20. asrın insanlarını şöyle tavsif ediyor; “bugünün karmakarışık sarhoş insanları” s:26


“Üstadım bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba'-ı sünnet et, yedi kebairi işleme dersini vermiştir. Ben gerek bu derse, gerek Risalet-ün Nur ile verilen derslere, Kur'an'dan istinbat buyurarak gösterdiği hakikatlere karşı Allah'ın tevfikiyle can ü dilden belî dedim, tasdik ettim ve bana böylece hakikat dersini veren bu zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim.” Hulusi Yahyagil s:26


Hulusi ağabey, üstadı tanımadan beş sene evvel tarik-i nakşiye girmiş imiş: “Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat bu âsi bîçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden Muhammed-ül Küfrevî Hazretlerine doğru açılan tarîk-ı Nakşibendîye idhal eylemişti. Sonra muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş, zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken nurlu Sözler'inizle zulmetten nura, girdabdan selâmete, felâketten saadete çıktım” s:29


Hulusi ağabey’e göre üstad: “Şu zaman-ı isyan ve tuğyan ve küfranda mahz-ı inayet ve lütf-u Hak olan, ümmet-i İslâmiyeyi hakaik-i imaniyeye sevk ve irşada memur edilen zât” s:30

Santral Sabri ağabeyin 20. asır için bir tabiri: “Beşerin pek ziyade ayağını kaydıran şu asır” s:38


Risale-i Nur’dan istifade kişinin idraki nispetindedir. S:42


Hulusi ağabeyin yüksek seciyesi:1-Siyaset anlamadığım bir iş.


2-Şunun bunun amaline(isteklerine) hizmet menfurum


3-Zilletle yaşamak tahammül edemediğim hallerdir.” s:44


Üstadın Hulusi ağabeye bir tavsiyesi: “Hoca Efendi Hazretlerinin âlî tavsiyeleri: Beş vakit namazını ta'dil-i erkân ile kıl, yani başka ibadete gücün yetmez. Namazın nihayetindeki tesbihleri yap, yani başka zikri yapamadım diye teessüf etme. Yedi kebairi terk et, çünki sagairi arayacak zamanda değiliz. İttiba'-ı sünnet et, zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer saf, hâlis ve muhlis bir hâdî ki, (o da seni yine bu yola götürecektir) maalesef bulamayacaksın. Belki bu yola çıkaracaklar vardır. Fakat kömür ile elması kim fark edecek? Öyle ise sen çalış, ondan daha iyi kılavuz bulamazsın.” S:44


Aziz kardeş! Zaman olur ki her şey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor.” Hulusi Bey s:44


Sabri ağabeye göre, insan sadece 1.21. ve 22. sözü bile okusa kalp hastalıklarına kâfi merhem bulabilir. S:45


Hulusi Bey, risalelerde edebiyata uygunluk konusunda şunları söylüyor: edebiyata uygunluk konusunda şunları söylüyor: “Evet, bazı ibareler belki edebiyat denilen şeye tam muvafık düşmüyormuş. Bunda da isabet var. Çünkü edebiyat satılmıyor, Kur'an'dan nurlar gösteriliyor.” s:55


Hulusi ağabey Süfyaniler için şöyle diyor: “Allah böylelerinin şerlerini kudret kılıcı ile kessin. Böylesi hâin ve zalimleri Kahhar ismine tevdi' ederiz.” S:56


Üstad kendisi için “asabi adam” tabirini kullanıyor. S:56


1930larda, üstadın talebesi ve müsvedde kâtibi Süleyman ağabey, bugünleri görür gibi şöyle diyor: “Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım. Ve inşallah Avrupa'ya karşı dahi Kur'anın ne kadar parlak bir güneş olduğunu gösterecektir. s:57


Refet ağabey 25. Söz hakkında: “İ'caz-ı Kur'an'ın yüksekliği hakkında ne yazsam azdır. Kalemim onu tavsiften âcizdir.” S:57


Refet ağabey 19. mektubun ruha ulviyet ve inkişaf bahşettiğini yazıyor. S:57


Üstad az mektup yazıyor: “eskiden beri mektubları pek az yazarım. Hattâ üç senedir kardeşimin çok mektublarına karşı bir tek yazdım” s:60


Şu sisli asır” Sabri abi-s:61


Hüsrev ağabey ezanın değişmesi gibi şeairlerin tebdili hususunda şöyle diyor: “binler maslahat ve faideleri içinde yalnız bir maslahat için bile olmadığı halde tebdil edilen şeair-i İslâmiyeden bazıları, bizi çok me'yus ve müteessir ediyor.”s:67


Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işde, böyle amel-i uhrevîde illet ise, o ameli ibtal eder. Eğer müreccih ise, o ameldeki ihlası kırar. Eğer müşevvik ise safvetini izale eder.”s:70


Bir talebesi, haklı olarak üstaza şöyle sesleniyor: “Siz de artık muhterem Üstad, muhtaç olan koca bir millete tarif ve mikyas kabul etmez bir hizmeti îfa etmiş bulunuyorsunuz. Bu millet, bu toprak, bu vatan hiçbir zaman size olan borçlarını ödeyemezler. Dilerim ki, bu azîm, kudsî hizmetinizin mükâfatını Cenab-ı Hak size pek lâyık bir tarzda ihsan etsin. Dünya ve âhirette sizden ve bizim gibi âciz ve kusurlu hizmetçilerinden razı olsun, âmîn” s:70


İnsanların nazarında mevki kazanmak ve dillerde yâd edilmek, hakikatbîn olanlarca bir şeref değildir. Eğer rıza-yı İlahî varsa, o rızanın cilvesi olarak insanlarda teveccüh görünse; bir derece emare-i rıza olmak noktasında makbul olabilir. Yoksa arzu edilmemeli” s:84


Refet ağabeyin Üstad hakkında kanaati: “her asırda emsaline ender tesadüf olunan bir dâhî-i azam” s:86


Merhum Binbaşı Asım Bey üstaddan evvel vefat etmeyi arzulamış ve buna nail olmuştur: “ya Hazret riya değil, tasannu' değil, içimden doğuyor- gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz dâr-ı bekanın ilk kapısına gelinceye kadar, dâr-ı dünyada bulununuz ki; bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz dua ve hediyenizle mütena'im, şâd ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizde -ki Erhamürrâhimîn olan Rabb-ül Âlemîn'den dua ve niyazım budur- ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor (Haşiye) ve çok düşündürüyor. Ve bu arzu ve niyazımdan daha büyüğü ve şedidi şudur ki: Üstadımın dâr-ı dünyada daha pek çok zamanlar kalması, dolayısıyla vazife-i kudsiyenizin devamı ve hakikat ve hidayet nurları olan Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur'ların teksiri ve intişarıyla, hâb-ı gaflette olanların, dalalette kalanların, ehl-i bid'a ve mülhidlerin tarîk-ı hak ve hidayete girmeleri için siz üstadımın çok zaman daha yaşamaklığınızı ve başımızdan eksik olmamanızı ve sizin gaybubetinizle, bizlerin yetim ve öksüz kalmamaklığımızı gönül arzu ediyor” s:104


Hulusi ağabey hizmet ehlinde olması gereken üç hasleti sayıyor: 1-Safi Niyet


2-Samimi His


3-Ciddi Şevk-s:108


Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.” S:111


Hulusi ağabey bir risale ile alakalı Bir Müftü Efendinin şu kanaatini anlatıyor: Müftü Kemal Efendi, ol mektubu mütalaa etmişti. İki gün evvel ziyaretine gittim, "Hiç kimsenin bugüne kadar muktedir olmadığı dekaik ve hakaikı, Kur'an'dan bulup çıkarmışlar" diyerek takdirlerini beyan, selâm ve dualarını tebliğ etmekliğimi söylediler. S:114


Hulusi Beye göre, eserlerden feyz alamamamızın sebepleri:


1-İsyan ve kusurumuzun fazlalığı


2-Muhit ve hadiselerin bizi devamlı nurlarla meşgul olmaktan men etmesi


3-Nefis ve insi ve cini şeytanların hücumu. S:120


“Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez.” S:123


“Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakk'ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk'ın hatırı olan bilmediğim bir hakikatı müdafaa değil, alerre'si vel'ayn kabul ederim.” S:123


Biliniz ki; şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi, zaîf, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir bîçareye yükletmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaik; biz, zâhirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise; kıymetdar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazan onlara vekaleten tafsilâta, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor” s:123


Yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp ta'til-i eşgale mecbur oluyor. Ciddî hakaik ile tam meşgul olamıyor.” s:123


“Bu zamanda dalalet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız.” S:124


Üstad konuşmada bile iktisada uyuyor: “Her ne ise, bir küçük mes'ele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbabla fazla konuşmak mergub olduğundan, inşâallah bu israf afvolur.” S:124


Fikri dağınık olmak Risaleleri anlamak da bir engel. s:125


Sarıbıçak Mustafa Ağabey risalelerin tesiri hakkında şöyle diyor: “Ben hiç bir Arabiyat görmeden, medresede beş-on sene okumadığım halde; yalnız risaleleri yazıp ciddiyetle okudum. Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise; bu âcizin, bu fakirin, bu miskinin nezdine çok Arabiyat hocaları geliyor ve benim okuduğuma hayret ediyorlar. Evvelden mürşid-i kâmil terbiyesi görmüş insanlar geliyorlar, benden işittikleri kelimelere meftun oluyorlar. Çok hocalar iki diz üzerine gelip, risale okuyuver diyorlar.” S:127


Sarıbıçak Mustafa Ağabey’e göre, Risalelerin tesiri için iki şart:


1- Dikkat


2- Teslimiyet-s:127


Üstad hazretleri Risalelerin hallettiği bazı meseleleri şöyle izah buyuruyor: “risalenin şakirdleriyle velayetin şakirdlerini ve birbirinin arasındaki dereceyi anlatmak istiyor. Bu mes'eleyi Risale-i Nur halletmiş. Hem tevhid-i âmi ile tevhid-i hakikîyi göstermiş. Hem gözü kapalı olarak gitmenin ve gözü açık olarak gitmenin farkını Risale-i Nur beyan etmiş. Hem âlem-i yakaza ile âlem-i menamı Risale-i Nur keşfetmiş. Hem âlem-i misal ile âlem-i şehadeti birbirinden Risale-i Nur ayırmış. Hem velayet-i kübrayı, velayet-i vustâyı, velayet-i suğrayı ve birbirinin farkını tamamıyla Risale-i Nur göstermiş. Bir sohbette, bir kademde -Sahabelerin meseli gibi- zâhirden hakikata geçmenin sebeblerini anlatmış. Hem tarîkat şeyhlerinin ve Eimme-i Erbaa'nın caddelerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem ilmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn ile elde edilen imanın farklarını Risale-i Nur göstermiş. Hem Hazret-i Ebubekir-i Sıddık (R.A.) ve Hazret-i Ömer (R.A.) ve Hazret-i Osman'ın (R.A.) meşrebini Risale-i Nur takib etmiş. Hem İmam-ı Ali'nin (R.A.) bir veled-i manevîsi olduğunu, Celcelutiye'yi tefsir ile Risale-i Nur'un kıymetini ve vazifesini Risale-i Nur göstermiş. Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Mehdi ve İsa Aleyhisselâm ve Deccal ve Ye'cüc-Me'cüc ve Sedd-i Zülkarneyn hakkındaki müteşabih hadîsleri Risale-i Nur tevil etmiş, esas maksadı anlatmış. İmam-ı Ali (R.A.), Şah-ı Geylanî (R.A.), Sekizinci, Onsekizinci, Yirmisekizinci Lem'alar ile ve Sekizinci Şua ile keramat-ı evliya hak olduğunu ve yerde iken Arş-ı Azamı müşahede ettiklerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem umum müçtehidler "Mütekellimînden birisi gelecek, hakaik-i imaniyeyi ve bütün mesaili vâzıh bir surette beyan edecek" diye müjdelerini, Risale-i Nur hâdisat-ı âlem ile isbat etmiş. Hem bütün her asırda gelen meb'uslar, veliler keşfiyatlarında, "Birisi gelecek, şarktan bir nur zuhur edecek" diye Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini ve Üstadımın şahs-ı manevîsini ve talebelerin şahs-ı manevîsini görüp, bütün ümmet-i Muhammed'e (A.S.M.) Risale-i Nur'un faziletini, ehemmiyetini, kıymetini ve emr-i Peygamberî ile bütün ümmet virdlerinde azab-ı kabirden ve âhirzamanda gelecek fitneden, Deccal'ın şerrinden istiaze etmelerini ve yapacağı maddî ve manevî tahribatını Risale-i Nur tamir yaptığını görmüşler. Müjdeler, beşaretler, işaretler, remizler ile haber verdiklerini, Risale-i Nur, Eskişehir, Denizli, Afyon, İstanbul gibi hâdisat-ı âlem ile göstermiş.” S:128


Üstaz, Nur ismine mazhar. S:131


Üstad hazretlerinde büyük bir tevazu ve mahviyet var. Kendini göstermek haletinden şiddetle sakınıyor. S:132


Hulusi Bey, Abdülkadir Geylani için “üstadımın üstadı Hazret-i Gavs'ın lillahilhamd en küçük hacetimi görecek kadar zâhir himmeti” diyor. S:133


Üstad 14 yaşında icazet almış.s:146


Üstad da Kadiri meşrebi ve Şazeli mesleği daha ziyade hükmediyor. S:146


Risale-i Nur'un şakirdlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır. Cesedleri müteaddiddir; ruhları müttehid hükmündedir.” S:152


Hüsrev ağabeyin Üstad hakkında bir kanaati: “Size evvelden beri "Lokman" nazarıyla bakmaktayım. Evet, hakikaten bir Lokman'sınız. Lokman Hekim gibi, kalbî arzularımızı işiterek bu risaleler ile mualece uzatıyorsunuz” s:157


Hüsrev ağabeyin mühim bir kanaati: “Bu hâdisat gösteriyor ki, bedi' âsârın büyük bir hâsiyeti ve bir kerametidir ki, talebelerini başka ellere vermiyor ve nurlandırmak için başka kapılara boyun büktürmüyor. Ağlayan kalblerimize teselliler veriyor. İmanlarımızı takviye ediyor. Lika-i İlahîyi iştiyakla istetiyor ve sonunda da, "Ya Rab! Sen üstadımızdan hoşnud olacağı tarzda razı ol!" nidalarını, lisanen ve kalben söylettiriyor.”s:158


Sabri ağabeyin güzel bir tavsifi: “Elhamdülillah Cenab-ı Feyyaz-ı Hakikî, âciz, fakir, muhtaç kullarından rahmet-i Rabbaniyesini esirgemedi."Armut piş ağzıma düş" kabilinden her nevi malzeme-i cerrahiye-i ruhiyeyi, hâzık bir operatörle beraber ihsan buyurdu. Eğer bizler, bu ameliyatı görmeseydik ve bu nurlu ve zevkli, şevkli ihrama girmeseydik, hubb-u câh yüzünden acaba hangi bid'attan geri duracaktık? S:159


Asım Bey, Bir Şeyh Efendinin okunan Risalelerden etkilenmesini şöyle anlatıyor: “Hele Giritli Hasan Efendi, gözyaşlarından kendisini alamıyor. Malûm-u üstadaneleri, kendisi Kadirî şeyhidir. Zât-ı üstadanelerine ve bahusus Gavs-ül Azam Şeyh Geylanî Hazretlerine merbutiyet ve muhabbeti derece-i nihayettedir.” S:164


Refet ağabey, Risaleleri hazmetmek için iki yol gösteriyor:


1-Yavaş


2-Dikkatli okumak-s:169


Hulusi ağabey diyor ki: “Müminim diyen ittiba-ı Sünnet etmeli” s:171


Bazı hareket ve tavırlar kalpteki imanın ne durumda olduğunun işaretidir:


Fahr-i Âlem (A.S.M.)ın en nuranî, leziz, kudsî kelimatını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbde bulunan iman, ne hale girdiğini sen söyle!” s:176


Üstad, bir şakirde sadakat ve ihlâs arıyor. S:177


Üstad gıybetten şiddetle nefret ediyor. S:177


Üstad, talebeleri hakkında şöyle diyor: “ Bunlara ilişmek, doğrudan doğruya bana ilişmektir.” S:178


Bir hizmet ehli hakkında halkın dedikodusu bir bakıma o zat hakkında iyidir. Riyadan kurtulmasına sebebtir. S:179


Refet ağabey diyor ki: “Dinsizliğin münteşir olduğu şu zamanda bulunduğumuza evvelce teessüf ediyorduk. Şimdi hiç teellüm, teessür eseri kalmadı. Zât-ı âlîleri gibi bir üstadı bulduğumuzdan, zaman ne olursa olsun bizi me'yus etmiyor.” S:184


Hulusi ağabeyin çocukluktan beri en nefret ettiği şey yalan söylemek imiş. s:193


Hulusi Beyin, Üstaz hakkında enfes bir kanaati: “Fakat muhterem Üstadımın âlî afvlarına istinaden şunu ilâve edeyim ki, Gavs-ı Azam Hazretlerinin keramet-i gaybiyeleri, sarahaten Üstadımız Said Nursî Hazretlerini göstermektedir. Çocukluğundan beri hârika tercüme-i hali tedkik edilecek olursa görülür ki, bu zâtın vücudu sırf Kur'an ve iman hesabınadır. Ondandır ki o hârika hâlâta mazhar olmuş. Biz bîçareler bu şem'in pervanesi oldukça, hizb-ül Kur'an namına Hazret-i Gavs'ın himmet ve duasına ve cedd-i zîşanı Peygamberimiz (Sallallahü Teâlâ Aleyhi Vesellem) Efendimiz Hazretlerinin şefaatine, iltimasına ve nihayet Münzil-ül Kur'an'ın afvına, himayesine mazhar olacağımıza da şübhe edilmemek lâzımdır.” S:193


Zekai ağabey çok güzel bir söz naklediyor: “Büyük felâketler, güler yüzlü intibahlar doğurur" derler ki, pek musîb bir söz. s:198


Üstadın, ırkçılığa çok enfes bir bakışı: “Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenab-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki; dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine, kendi dilleriyle hizmet ettiğim bu havalideki insanlara malûmdur.


Hem ben bu memlekette Hulusi, Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Re'fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi yirmi-otuz Müslüman-Türk gençlerini âdeta yirmi-otuz bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları o otuz bin adamın yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmet ile göstermişim. Evet ben bin gafil ve âmi Kürdü bir Türk olan Hulusi'ye karşı tutmadığımı ve bin cahil Kürdü birer Türk olan Âsım ve Re'fet'e mukabil göremediğimi ve bir genç olan Hüsrev'i bin âmi Kürdle değişmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvalime muttali olanlar tasdik ettikleri halde, firengîlik namına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi altında, sahtekâr bir milliyetperverlik suretinde ve hodfüruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki: Ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücahid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, binler Türk şahiddirler. İşte bana Kürd diyen ve ittiham eden, zâhir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler.”s:203-204


Üstadın ümmi talebelerinden Vezirzade Mustafa Ağabey Rüya konusunda diyor ki: “Kalbimin intibahını rü'yalarımla anlıyorum. Zâten bu gaflet ve zulmet zamanının yakaza âlemini, ağır bir uyku âlemi ve uyku âlemini ise, bir derece yakaza âlemi görüyorum. Onun için siz üstadıma karşı rü'yalarımla size arzediyorum.”s:212


Hulusi ağabey, üstadı, birinci sözdeki mütevazi zata benzetiyor. S:215


Hulusi Bey, Elazizli Hacı Şevket Hocanın risalelere teslimiyetini şöyle anlatıyor: “Vahdet-ül Vücud'a dair olan risaleyi mühim zâtlara okuduktan sonra, bir sevk-i manevî ile ihtiyarsız bir yere daha gittim. Orada Vahdet-ül Vücud meşreb sahibi âlim bir zâtı hazır buldum. Vahdet-ül Vücud hakkındaki mektubu okudum. Daha doğrusu ihtiyarsız olarak okudum. Müstemi' olan o mühim âlim, bidayette cüz'î itiraz parmağını uzatmak istedi. Sonuna kadar dinlemesini ihtar ettim. Tamamen okuduktan sonra, o zât hayretinden Sözler'in büyüklüğünü ve "Bu zamanda böyle büyük kelâmı, acaba kim yazabilir?" diye merakı ve suali üzerine, Kur'anın feyzine mazhar olan Üstadımızı haber verince, o zât tamamıyla arz-ı teslimiyet eyledi. s:216


Üstad, eserlerin yanlışsız basılmasına çok dikkat ediyor: “Fakat tashihine dikkat edilsin.” S:219


Haşir Risalesinin ilk basımı o zaman 80 banknota olmuş. “Tab' masrafını da kesenizden sarfetmeye mecbur değilsiniz. Çünki Haşir Söz'üne seksen banknotu sarfettik, üçyüz banknotu kazandık. Demek bunlar satılmayacak mallar değildir. Müslüman ruhları bunlara gıda gibi muhtaçtırlar. Yalnız iki yüze yakın aboneler bulunsa, birisi tab' edilse hem fiyatını çıkarabilir, hem başka risalelerin de tab'ına medar olabilir.” S:219


Şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir” s:219


Üstadın bir işareti:“Ben Sözler'i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtı, şuunat-ı askeriye nev'inde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler'i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.” S:219


Baharda gevşememizin sebebleri: “Baharda kanın galeyanından gelen ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluğundan neş'et eden ve müstemi'lerin kalbleri işlere teveccüh etmelerinden tevellüd eden rehavet ve fütur” s:220


Otuzüçüncü Söz'den başka Söz yazılmak ihtiyacı kalmadı. Hem şer'an çok mübarek bu otuzüç adedden bazı esbaba binaen geçmeyeceğim. Hem de hakaik-i esasiye-i Kur'aniye ve imaniyenin elzem ve lâzım olan kısımları hemen ekseriyet-i mutlaka itibariyle yazılmıştır” s:220


“Ümid ediyorum ki, Cenab-ı Hak kabul etse tevfik verse, yazılanlar dalalet bulutlarını dağıtmaya kâfidirler. Her derdin devası içinde var demeyeceğim, fakat mühlik dertlerin ağleb devası yazılanlarda vardır. Siz onların mütalaasını, kıymetdar bir ibadet olan tefekkür nev'inde telakki ediniz. Ve onlardaki ilmi, envar-ı imandan ve marifetullahtan tasavvur ediniz ki usanç vermesin.” S:221


Üstad, risale dersleri için çok önemli bir ölçü veriyor: “Hem sizde ve müstemiînde iştiyak olduğu zaman okuyunuz.” s:221


“Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü'min, çok mü'minlere bir nokta-i istinad olur ki; şuursuz olarak avam-ı mü'minîn o iman-ıtahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek, kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalaletlere karşı dayanırlar.”s:222


Üstad, hizmetlerin kolaylıkla yaygınlaşması için şu ölçüyü veriyor: “beraber götürdüğü envar-ı Kur'aniyenin sühulet-i intişarları için irşad ve nasihatında “Fekule lehu kevlen leyyinen”(Ona yumuşak söz söyleyiniz) lütf-u irşadı kendine rehber etsin.”s:222


“Cemaata Sözler'i okumak zamanında, sendeki hissiyat-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki: Velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur'an Said'in vekili belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” S:224


Zihnimiz maddiyatla meşbu olursa manevi meselelerin zevkini almamız zorlaşır. S:225


İhlasın ve sadakatın dahi velayet gibi kerameti var. Belki bazan daha fevkindedir.” S:226


“Mabeynimizdeki münasebet ve uhuvvet inşâallah hâlis ve lillah için olduğundan, zaman ve mekânla mukayyed olmaz. Bir şehir, bir vilayet, bir memleket, belki küre-i arz, belki dünya, belki âlem-i vücud iki hakikî dost için bir meclis hükmündedir. Böyle dostluk ve kardeşliğin firakı yok, hep visaldir. Fâni, mecazî, dünyevî dostluklar sahibleri firakı düşünsün, bize ne?” s:230


Meratib-i dünya, nokta-i nazarımda pek ehemmiyetsiz olmakla beraber, senin gibi mertebesini hizmet-i Kur'an'a medar edenler için, minnet altına ve zillete girmemek şartıyla hoş görüyorum.” S:230


Peder ve validenin arzuları pek mühimdir. Kur'an-ı Hakîm bir âyet-i kerimede, beş tarzda onlara karşı şefkat ve hürmete emreder. Eğer sühuletle arzuları yerine gelmek kabilse yaparsınız.” S:230


“Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem şuhur-u selâsenin gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması elbette bir derece neş'eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur, size fütur vermesin. Çünki o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bahusus siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk'ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimaından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemi'leriniz çoktur.”s:230


Üstad, risalelerin tekraren okunmasının ehemmiyetini şöyle anlatıyor: “Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibariyle inşâallah o cümledendir.”s:230


Üstad, Hüsrev ağabeyin ruhen Hulusi ağabeye benzediğini söylüyor. S:233


Üstad, eserlerdeki işaret ve tevafukları izhar etmesinin sebebini şöyle anlatıyor: “Meşrebimize muhalif olan bu izhar-ı esrara beni sevk eden manevî ihtar ile kardeşlerimizin sa'ye ziyade şevk u gayrete gelmelerine bir vesile olmasıdır.” S:233


Zâten nefsim hizmete feda olmağa hazırdır.” S:233


Üstad, Vahdet-i Vücut mesleğindeki vartaya şöyle işaret ediyor: “Eğer gayet yüksek ve kuvvetli iman sahibi ise, Muhyiddin-i Arabî'nin emsali gibi zâtlara zevkli, nuranî, makbul bir mertebe olur. Yoksa vartalara düşmek, maddiyata girmek, esbabda boğulmak ihtimali var. Vahdet-i şuhud ise o zararsızdır. Ehl-i sahvın da, yüksek bir meşrebidir.” S:236


Gıybetin en fena ve en şenii ve en zalimane kısmı, kazf-ı muhsanat nev'idir. Yani gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zina isnad etmek; en şeni' bir günah-ı kebair ve en zalimane bir cinayettir, hayat-ı içtimaiye-i ehl-i imanı zehirlendirir bir hıyanettir, mes'ud bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir. Evet Sure-i Nur bu hakikatı o kadar şiddetle göstermiş ki, vicdan sahibini titretiyor ve tüylerini ürperttiriyor.” S:237


Bir ehl-i hizmet, müflis bir hizmetkârlığı şahsi makamlara tercih etmeli. S:238


Üstad, ehl-i dalaletin psikolojisi ile alakalı şu mühim tespitte bulunuyor: “İşte küfür bir divaneliktir, dalalet bir sarhoşluktur, gaflet bir sersemliktir ki; bâki meta' yerine fâni meta'ı alır. İşte şu sırdandır ki, ehl-i dalaletin hissiyatları şiddetlidir. İnadı, hırsı, hasedi gibi herşeyi şediddir. Bir dakika meraka değmeyen bir şeye, bir sene inad eder.” S:241


Diş kaplaması hakkında üstadın fetvası: “Eğer mütedeyyin bir hekim-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zâhirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması guslü ibtal etmez. Çünki üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer'an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi; böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü ibtal etmez. Madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor. Elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifade edemez. Çünki hattâ zaruret derecesine geldikten sonra böyle umum-ül belvada eğer bilerek sû'-i ihtiyarıyla olsa, o zaruret ibaheye sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuş ise, zaruret için elbette cevaz var.” S:245


Ramazan hakkında Üstadın bir izahı: “Şu mübarek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr'i ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir.” S:249


Musibetler dergâh-ı İlahîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır.” S:251


Üstad, balık yemeyi severmiş. S:266


Hulusi Bey, hizmet ehline şu mühim ölçüyü veriyor: “Malûmdur ki, kale içinden feth olunur. Bugünkü muvaffakıyete sebeb olan ihlas kalkarsa, maazallah o zaman çok vahim neticeler tevellüd eder.” S:270


Onuncu Söz'ün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime hususî, belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç hissetmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir defa okuyup, sair ilmî risaleler gibi yeter der, bırakır. Halbuki bu risale ulûm-u imaniyedendir. Her gün ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi, o nevi' ilme her vakit ihtiyaç var. Bu risaleye nazar-ı dikkati ehemmiyetle celbetmeyi ruhum arzu ediyordu” s:273


Onuncu Söz, Kur'an'ın bir sülüsünü inkâr etmek niyetiyle, haşr-i cismanîyi resmen millet içinde inkâr etmek fikrinde bulunan zındıkları susturmakla, hârika bir şu'le-i i'caz-ı Kur'anîyi gösterdiği gibi; daha müteaddid emareler ile, manevî i'caz-ı Kur'an hesabına fevkalâde bir mahiyeti bulunduğunu icmalen hissetmiştik.” s:276


Ehl-i kalb için bazan sükût dahi bir konuşmaktır.” S:277


Üstad, yeni gittiği yerde hizmette muvaffak olmayan Hulusi beye şu rahatlatıcı beyanı gönderiyor: “Mektubunda beyan ediyorsun ki, Eğirdir gibi orada muvaffak olmuyorsun. Ondan telaş etme. Orada öyle esbab var ki, bütün bütün tevakkuf ve ta'til neticesini verebilirdi. Cenab-ı Hakk'a şükür yine tevakkuf değil, muvaffakıyet var.


O manevî esbabdan biri şudur ki: Cinnî şeytandan ders alan insan şeytanları, dünyevî meşgaleleri ile seni bir çember içine alıp, Nurlara hizmetini tahdid etmek için, sezdirmeyerek perde altında çalışmışlar.


Hem o havalide sâbıkan, müdhiş ameliyat ve icraat olduğundan, o muhitte bir ürkeklik hasıl olup, senin kalbindeki gayet kuvvetli bir metanet olmasaydı, o Nurlar orada hiç ışıklandırmayacaktı. Fakat orada az hizmet de çoktur, kıymetdardır.” S:278


“Nasıl ki Nur-u Muhammedî ve hakikat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, divan-ı nübüvvetin hem fâtihası hem hâtimesidir. Bütün Enbiya, onun asıl nurundan istifaza ve hakikat-ı diniyenin neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve nur-u Ahmedî (A.S.M.) cebhe-i Âdem'den tâ Zât-ı Mübarekine müteselsilen tezahür edip neşr-i nur ederek intikal ede ede tâ zuhur-u etemle kendinde cilveger olmuştur.” S:286


“Madem eyyamın lisan-ı şer'îde böyle ıtlakatı vardır. İlm-i Tabakat-ül Arz ve Coğrafya ve Tarih-i Beşeriyet ülemasınca nev-i beşerin yedibin sene değil belki yüzbinler sene geçirdiğini teslim de etsek, Âdem'den kıyamete kadar ömr-ü beşer yedibin senedir olan rivayet-i meşhurenin sıhhatına ve beyan ettiğimiz 6666 sene nur-u Kur'an hükümferma olduğuna münafî olamaz, cerhedemez. Çünki eyyam-ı şer'iyenin dört saatten elli bin seneye kadar hükmü ve şümulü var” s:287


“Cenab-ı Hak sana ibahe suretinde verdiği hayatı intihar ile hâtime çekemezsin, gözünü çıkaramazsın ve manen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde harama sarfedemezsin. Ve hâkeza kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazatı harama sarfetmekle manen öldüremezsin. Ve eti yenilmeyen hayvanını lüzumsuz tazib edip katledemezsin. Ve hâkeza.”s:289


Bir talebe, yüz dosta müreccahtır.” S:289