22.1.19

Yeniden başlamak..


Bir şeylere yeniden başlamak, alışıldığı üzere bir yoksunluk, başarısızlık ve mağlubiyetin muhtemel tesellisi değil, 
hakikatte tecdit;  her insanın hayatında yeknesak, akim ve semeresiz giden şeylere, tevekkülden alınan bir kuvvetle “dur” demesi elzem olan, çok sebepli bir yenilik ve yenilenmek iradesinin fiili göstergesidir…


.

Dua

Dua eden adam anlar ki, Birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder. İşte, ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma………………..Sözler…” vermek istemeseydi, istemek vermezdi ” …

17.1.19

Gıybet...

“Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” Hucurât Sûresi, 49:12………..âyetinde zemmi ( kınamayı,kötümeyi) altı derece zemmeder..(kötüler), gıybetten altı derece şiddetle zecreder ( sakındırıp yasaklar). 

Şöyle ki: Malûm dur, âyetin başındaki hemze, sormak, “âyâ” (hayret ve taaccüb ) mânâsındadır. O sormak mânâsı, su gibi, âyetin bütün kelimelerine girer.

İşte, birinci hemze ile der: Âyâ,( hayret)  sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin birşeyi anlamıyor?

İkincisi: يُحِبُّ  lâfzıyla der: Âyâ, sevmek, nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?

Üçüncüsü: اَحَدُكُمْ  kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?

Dördüncüsü: اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ  kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ( insanlığa ait yüksek hasletler,yaratılış niteliğinde olan mükerrem letafete,seçkin özelliklere) ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşını dişle parçalamayı yapıyorsunuz?

Beşincisi: اَخِيهِ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, ( kendi cinsinize karşı acıma hissi ) hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?.......( Müminler bir vücudun âzâları gibidir………..Hz.Muhammed A.S.M)

Altıncısı: مَيْتًا  kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşine karşı, etini yemek gibi en müstekreh ( iğrenç) bir iş yapılıyor?

Demek, zem ve gıybet, aklen, kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur ( kötüdür)…. İşte, bak, nasıl ki şu âyet îcazkârâne altı mertebe zemmi zemmetmekle, i’câzkârâne altı derece o cürümden zecreder……………..Sözler Yirmi beşinci Söz

....

...Benim için birbirini sevenlere, benim için ziyâretleşenlere, benim için birbirlerine ikramda bulunanlara ve benim için birbirlerine îtimâd edip dost olanlara, benim de muhabbetim tahakkuk etmiştir.”..........Hadis-i Kudsî


.

10.1.19

Ben nefsimi temize çıkarmam....

.."Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder." Yûsuf Sûresi, 12:53....âyet-i kerimesinin sırrıyla nefs-i emmareme itimad edemem. Nefis kusursuz olmaz...............Zaten ben nasıl tabiatı, icad itibarıyla inkâr ediyorum. Ve Risale-i Nur bunu kat’î ispat etmiş. Öyle de, beşeri gurura, enaniyete, firavunluğa sevk eden iktidarı da, tabiat gibi inkâr ediyorum. Yalnız beşerin duası, bir fiilî dua nevinde samimî bir ihtiyaç ile cüz’î kesbi, bir makbul dua hükmüne geçer. Onu da Cenab-ı Hak kabul eder............ben de aynelyakîn derecesinde kat’î kanaatle, feyz-i Kur’ânî ile, Risale-i Nur’un hüccetleriyle evvelâ kendi nefsimde, sonra herkesteki benlik ve iktidarın icad ve ihsan ve tevfik-i İlâhînin yalnız bir perdesi olduklarını kat’î bildiğim için, Nurlara ve kardeşlerime ilân etmişim ki, ben bir çekirdektim. Çürüdüm. Acz ve ihtiyaç ve samimî istemek ve fiilî dua etmek neticesinde, Cenab-ı Erhamürrahimîn, Risale-i Nur’u o çekirdekten halk edip ihsan etmiş. Nurun mektubatındaki bütün medâr-ı medih fıkralar o nuranî ağaca aittir. Benim hissem, kat’iyen, hiçbir cihette fahir olamaz. Belki, yalnız ve yalnız şükürdür. Öyleyse kâinat adedince eşşükrü lillâh, elhamdülillâh...

Elbâki Hüve'l-Bâki

Said Nursî