Ey… Rehber-i küll
Ey… Sultan-ı levlak;
Senin ile sevmek mahbub-u hakikiyi
An şart imiş
O’nun sevmesinde sana benzemek var imiş…
İnsan kendi ömür müddeti ile tanzim edilmiş hayat safha ve sayfalarından mürekkep kendi kitabını yazan şahit ve müşahit bir kalemdir…
24.12.18
10.12.18
Hoş geldin, sefa geldin ey sabah ve ey yeni gün!
Ezelden ebede kadar varlıkların halleriyle ve dilleriyle
yaptıkları sonsuz hamdler, şükürler ve övgüler yalnız Kendisine ait olan Hamîd;
her şeyin üstünde sonsuz derece bir şeref sahibi ve sonsuz takdis ve övgülere
lâyık olan Mecîd; dilediğini dilediği şekilde yükselten, yücelten ve herkese
lâyık olduğu rütbeyi ve mertebeyi veren Refî’; yarattığı varlıkları çok seven
ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd; bütün sıfat, isim ve
fiilleriyle her şeyi kuşatan Muhît; mahlûkatı hakkında dilediğini yapan Fa’âl
Allah’ın adıyla.
O kuluna şah damarından daha yakındır.
Allah’a îman etmiş, Ona kavuşmaya inanmış ve delillerini
kabul etmiş, Allah’ın ulûhiyeti dışında başka ilâhları inkâr etmiş ve Allah’a
tevekkül etmiş olarak sabahladık.
Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, Arşını
taşıyan meleklerini şâhid tutuyoruz ki: O bütün mükemmel sıfatlara sahip ve
noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tır. Kendisinden başka hiçbir ilâh
yoktur, O tektir. Onun ortağı yoktur. Ve yine şahadet ediyoruz ki: Muhammed
(a.s.m.) Onun kulu ve Resulüdür. Cennet haktır. Cehennem haktır. Kevser Havuzu
haktır. Şefaat haktır. Kabirde sorguya çeken Münker ve Nekir melekleri haktır.
Allah’ın verdiği söz haktır. Muhakkak Kıyamet Günü gelecektir ve bunda hiçbir
şüphe yoktur. Allah, kabirde yatanları da diriltecektir. İşte biz bu inançla
yaşıyor, bu inançla öleceğiz, bu inançla yarın diriltileceğiz ve azap da
görmeyeceğiz, inşaallahu teâlâ.
Bahâüddîn Nakşıbend R.A / Evrad-ı Kudisye
8.12.18
ALLAH’ım,
Bismillâhirrahmânirrahîm,
ALLAH’ım, senden (bir şey) istememe üç haslet engel oluyor;
bir haslet de senden (bir şey) istemeye itiyor beni.
(Rabbim,) Yerine getirmediğim, getirmekte ağır davrandığım
emirlerine, tereddüt etmeden işlediğim yasaklarına ve şükrünü eda etmekte kusur
ettiğim nimetlerine bakınca, senden (bir şey) istemeye utanıyorum. Sana
yönelenlere, hüsnü zanla dergâhına gelenlere olan lütuf ve fazlını görünce de,
senden istekte bulunmaya cüret ediyorum. Çünkü, senin bütün ihsanların bir
lütuf, bütün nimetlerin karşılıksız bir bağıştır.
Ey mâbudum, şimdi ben, zilletle boyun eğmiş bir halde izzet
kapının önünde durmuş, çoluk çocuğu çok, fakr-u zaruret içindeki biri gibi
utanarak senden (lütuf ve merhametini) dileniyorum ve itiraf ediyorum ki, bana
ihsanda bulunduğun zaman sana karşı gelmemeye gayret etmekten başka bir şey
yapmış değilim ve hiçbir zaman da senin lütuf ve fazlından mahrum kalmamışım.
Şimdi ey Rabbim, katında kötü şeyler kazandığımı ikrar
etmek, bana bir yarar sağlar mı? Çirkin işler yaptığımı itiraf etmek, beni
senden (senin azabından) kurtarır mı? Yoksa, bulunduğum durum itibariyle
gazabını mı hakkettim?! Yoksa seni çağırırken gazabınla mı cevap vereceksin?!
Seni tenzih ediyorum! Tövbe kapısını yüzüme açık bıraktıktan
sonra senden ümit kesmem. Aksine, günahları büyük, bahtı dönmüş, amel zamanının
bittiğini, ömrünün sona erdiğini görüp senden kurtulamayacağını, senden
kaçamayacağını anlayınca, tertemiz bir kalple sana dönüp ihlasla tövbe eden,
sonra da karşında eğilip bükülerek, başını aşağı salarak, korkudan dizleri
titreyerek gözyaşları suratını ıslatmış bir halde kısık bir sesle seni çağıran,
sana yalvaran, kendine zulmetmiş, Rabbinin saygınlığını küçümsemiş hakir bir
kul gibi; “ey merhametlilerin en merhametlisi; ey merhamet arayanların
yöneldiği en merhametli zat; ey mağfiret dileyenlerin etrafında dolaştığı en
şefkatli Zât-ı Kibriya; ey affı cezalandırmasından çok olan; ey rızası
gazabından bol olan; ey güzel affıyla yaratıklarına minnet koyan; ey kullarını tövbelerinin
kabul olacağına alıştıran; ey kötülerin tövbeyle ıslah olmalarını sağlayan; ey
kullarının az amellerine razı olan; ey onların az amellerine çok mükâfat veren;
ey dualarına icabet etmeyi onlar için tazmin eden ve ey lütfuyla onlara en iyi
ödülü vereceğini vaad eden (yüce ALLAH)!” diyerek seni çağırırım, sana
yalvarırım. Çünkü ben, sana isyan edip de bağışladığın en isyankâr, mazeret
gösterip de mazur gördüğün en kötü ve tövbe edip de tövbesini kabul ettiğin en
zalim kişi değilim.
Buradan sana yönelerek, kaçırdığı fırsatlara pişman olan;
devşirdiği günahlardan korkan; yaptıklarından utanç duyan; senin indinde büyük
günahı affetmenin büyük bir şey olmadığını, bunun sana göre kolay bir iş
olduğunu, hadsiz hesapsız suçlara göz yumabileceğini bilen ve sana en sevimli
kulun; sana karşı büyüklük taslamayı terkeden, günahlardan sakınan ve sürekli
bağışlanma talebinde bulunan kul olduğunun bilincinde olan biri olarak tövbe
ediyorum.
(Ey Rabbim,) Büyüklük taslamaktan, günahlara devam etmekten
sana sığınırım. Kusur ettiğim hususlarda senden bağışlanmamı dilerim. Âciz
olduğum, güç yetiremediğim konularda senden yardım isterim.
ALLAH’ım, MUHAMMED ve âline salat eyle ve üzerime farz
ettiklerini bana bağışla; hakkettiğim cezalandırmalarından beni kurtar; günah
ehlinin korktuğu (cehennem azabı)ndan bana güvence ver. Çünkü sen, af ile
dolusun; mağfiret için umulansın; bağışlama ile tanınmışsın; hacetimi senden
başka kimseden dilemem; günahımı senden başka bağışlayacak olan yoktur. Her
türlü eksiklik sıfatından münezzehsin sen. Senden başka kimse bana zarar
veremez, senden başka kimseden korkmam. Hiç şüphesiz, sen takva ehlisin;
mağfiret ehlisin. MUHAMMED ve âline salat eyle ve hacetimi gider, dileğimi
kabul et; günahımı bağışla, korkumu güvene çevir. Hiç kuşku yok, sen her şeye
kadirsin ve bunlar sana pek kolaydır.
Âmin, ya Rabbe’l-âlemin.”…….Seyyidü'l-Sacidin Zeynelâbidîn
(Radıyallahu Anhüm)
4.12.18
Ey insan!
Elbette
insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstehak
olduklarını bilir; hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder
ve edecek.
Ey insan! Aklını başına al, dikkat et: Nasıl bir Zât seni bilir ve
bakar, bil ve ayıl!..............Mektubat
1.12.18
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)