“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
175 - *SULTAN-ÜL EVLİYA* *(A.S.M)*
Anlamı: Bütün velilerin
sultanı olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
İşte, Cenâb-ı Hakkın bütün kemâlâtı ve Esmâ-i Hüsnâsının bütün
merâtipleri ve bütün faziletleri hakikî kemâlât olduklarından, bizzat
sevilirler; mahbûbetün lizâtihâdırlar. Mahbub-u Bilhak ve Habîb-i Hakikî olan
Zât-ı Zülcelâl, hakikî olan kemâlâtını ve sıfât ve esmâsının güzelliklerini
kendine lâyık bir tarzda sever, muhabbet eder.
Hem o kemâlâtın mazharları, âyineleri olan san’atını ve masnuatını ve
mahlûkatının mehâsinini sever, muhabbet eder. Enbiyasını ve Evliyasını, hususan
Seyyidü’l-Mürselîn ve Sultanü’l-Evliya olan Habîb-i Ekremini sever. Yani, kendi
cemâlini sevmesiyle, o cemâlin âyinesi olan Habîbini sever. Ve kendi esmâsını
sevmesiyle, o esmânın mazhar-ı câmii ve zîşuuru olan o Habîbini ve ihvânını
sever.
Ve san’atını sevmesiyle, o san’atın dellâl ve teşhircisi olan o
Habîbini ve emsalini sever. Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata karşı
“Maşaallah, bârekâllah, ne kadar güzel yapılmışlar!” diyen ve takdir eden ve
istihsan eden o Habîbini ve onun arkasında olanları sever. Ve mahlûkatının
mehâsinini sevmesiyle, o mehâsin-i ahlâkın umumunu câmi’ olan o Habîb-i
Ekremini ve onun etbâ ve ihvânını sever, muhabbet eder…….. Sözler
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… Evet, o burhanın şahs-ı mânevîsine
bak:
Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir
mihrap, Medine bir minber; o burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis,
bütün Evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin
serzâkiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya tarâvettar semereleri
bir şecere-i nuraniyedir ki, herbir dâvâsını, mu’cizatlarına istinat eden bütün
enbiya ve kerametlerine itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar. Sözler
… Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın miracı, onun seyr ü sülûküdür, onun ünvan-ı velâyetidir.
Ehl-i velâyet, nasıl ki seyr ü
sülûk-i ruhanî ile, kırk günden tâ kırk seneye kadar bir terakki ile, derecât-ı
imaniyenin hakkalyakîn derecesine çıkıyor.
Öyle de, bütün evliyanın sultanı
olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, değil yalnız kalbi ve ruhuyla, belki
hem cismiyle, hem havassıyla, hem letâifiyle, kırk seneye mukàbil kırk
dakikada, velâyetinin keramet-i kübrâsı olan Miracı ile bir cadde-i kübrâ
açarak hakaik-i imaniyenin en yüksek mertebelerine gitmiş, Mirac merdiveniyle
Arşa çıkmış, Kàb-ı Kavseyn makamında, hakaik-i imaniyenin en büyüğü olan iman-ı
billâh ve iman-ı bil’âhireti aynelyakîn, gözüyle müşahede etmiş, Cennete
girmiş, saadet-i ebediyeyi görmüş, o Miracın kapısıyla açtığı cadde-i kübrâyı
açık bırakmış.
Bütün evliya-yı ümmeti seyr ü sülûk
ile, derecelerine göre, ruhanî ve kalbî bir tarzda o Miracın gölgesi içinde
gidiyorlar… Sözler
… Senin büyük evliyalarının hepsini
şahit tutarız; Senin bütün yüksek asfiyalarını şahit tutarız; Senin had ve
hesaba gelmez kâinatta bulunan âyetlerinin hepsini şahit tutarız; Senin
yaratılışta birbirine benzeyen bütün süslü, ölçülü ve ahengli san’at eserlerini
şahit tutarız; kendileri âciz, donuk ve câhil oldukları halde Senin havl ve
kuvvetinle ve emir ve izninle pek şaşırtıcı ve düzenli görevleri kaldıran bütün
kâinat zerrelerini şahit tutarız; basit ve cansız zerrelerden yapılan çeşitli,
düzenli, kusursuz ve san’atlı sınırsız mürekkebatın hepsini şahit tutarız;
hayat maddeleri sonsuz derecede karışıklık içinde olduğu halde sonsuz derecede
birbirinden ayrılmakla ve birdenbire birbirinden ayırd edilerek gelişip
serpilen iç içe girmiş varlıkların bütün bileşenlerini şahit tutarız; peygamber
ve evliyanın sultanı, mahlûkatının en faziletlisi ve engin mucizelerin sahibi
olan Habib-i Ekremini -salât ve selâmın en üstünü onun ve âlinin üzerine olsun-
şahit tutarız; apaçık âyetler ve nurlu burhanlar ve açık deliller ve parlak
nurlar sahibi Furkàn-ı Hakîmini şahit tutarız; ve hepimiz birden şehadet ederiz
ki:
Sen varlığı zorunlu Vâcibü’l-Vücud,
birliği bütün kâinatta tecelli eden Vâhid, her bir varlıkta birliği görülen
Ehad, fertlerde ve kâinatta birliğinin tecelli etmesiyle koca kâinatı bir şehir
gibi birlik ve bütünlük haline getiren Ferd, Kendisi hiçbir şeye muhtaç
olmadığı halde bütün varlıklar Kendisine muhtaç olan Samed, hayatı ezelî ve
ebedî olan ve varlıklara hayat veren Hayy, bütün varlıkları düzenli bir şekilde
ayakta tutan, fakat Kendi varlığının devamı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan
Kayyûm, herşeyi bilen Alîm, her işi hikmetle yapan Hakîm, herşeye gücü yeten
Kadîr, dilediğini yapan Mürîd, bütün sesleri, fısıltıları ve duaları işiten
Semî’, herşeyi gören Basîr, Rahmeti herşeyi kaplayan Rahmân, her bir varlıkta
özel rahmeti tecelli eden Rahîm, her işi adalet ve dengeyle gören Adl,
yaratacağı varlıklar üzerinde küllî hükmünü verip herşeyi ona göre yaratan
Hakem, dilediğini yapmaya gücü yeten Muktedir ve yarattığı varlıklarla konuşan
Mütekellim olan Allah’sın ve bütün güzel isimler Sana âittir.
Yine şehadet ederiz ki, Senden başka
hiçbir ilâh yoktur. Sen birsin; ortağın yoktur. Senin herşeye gücün yeter ve
herşeyi hakkıyla bilirsin. Yirmi Dokuzuncu Lem'a / Dördüncü Bab Tercümesinden
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
… Enbiya ve evliyaya muhabbetin ise:
Ehl-i gaflete karanlıklı bir vahşetgâh görünen âlem-i berzah, o nuranîlerin
vücutlarıyla tenevvür etmiş menzilgâhları suretinde sana göründüğü için, o
âleme gitmeye tevahhuş, tedehhüş değil, belki bilâkis temayül ve iştiyak
hissini verir; hayat-ı dünyeviyenin lezzetini kaçırmaz.
Yoksa, onların muhabbeti, ehl-i
medeniyetin meşâhir-i insaniyeye muhabbeti nev’inden olsa, o kâmil insanların
fenâ ve zevâllerini ve mazi denilen mezar-ı ekberinde çürümelerini düşünmekle,
elemli hayatına bir keder daha ilâve eder.
Yani, “Öyle kâmilleri çürüten bir
mezara ben de gireceğim” diye düşünür, mezaristana endişeli bir nazarla bakar,
ah çeker. Evvelki nazarda ise, cisim libasını mazide bırakıp kendileri istikbal
salonu olan berzah âleminde kemâl-i rahatla ikametlerini düşünür, mezaristana
ünsiyetkârâne bakar. Sözler
… Enbiya ve Evliyaya Kur’ân’ın tarif
ettiği tarzda muhabbetin neticesi, o enbiya ve evliyanın şefaatlerinden
berzahda, haşirde istifade etmekle beraber, gayet ulvî ve onlara lâyık makam ve
füyuzattan o muhabbet vasıtasıyla istifaza etmektir.Evet “Kişi sevdiğiyle
beraberdir.Hz.Muhammed A.S.M)” sırrınca, âdi bir adam, en yüksek bir makama,
muhabbet ettiği âli-makam bir zâtın tebaiyetiyle girebilir……….. Sözler
İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünya hayatını
güzelleştiren esbabdan biri, dünya ayinesinde temessül ile parlayan hidayet
nurları ve büyük insanların sevgili ve sevimli timsalleridir. Evet, müstakbel,
mâzinin ayinesidir. Mâzi berzaha, yani öteki âleme intikal ve inkılâp
ettiğinde, suretini ve şeklini ve dünyasını istikbal ayinesine, tarihe,
insanların zihinlerine vedia ediyor. Onlara olan mânevî ve hayalî muhabbetleriyle
dünya muhabbeti tatlı olur. Meselâ, arkadaşlarının ve akrabasının timsallerini
ve Fotoğraflarını hâvi büyük bir ayineyi yolunda bulan bir adam, şark cihetine
giden adamların memleketlerine gidip onlara iltihak etmek için çalışmayıp da, o
ayinenin içindeki timsallerle uğraşır, muhabbet eder. İşte bu adam gafletten
ayıldığı zaman, “Eyvah, ne ediyorum? Bunlar şarap değil, seraptır. Bunlarla
uğraşmak azb değil azaptır” der, arkadaşlarına yetişmek üzere şark seferine
tedarikâtta bulunmaya başlar. Mesnevi-i Nuriye