4.5.18

ESMA VE SIFAT-I NEBİ NOTLARI - ( SULTAN-ÜL EVLİYA A.S.M )

“ Bismillâhirrahmânirrahim..”

175 - *SULTAN-ÜL EVLİYA* *(A.S.M)*

Anlamı: Bütün velilerin sultanı olan Hz. Muhammed (A.S.M.)

İşte, Cenâb-ı Hakkın bütün kemâlâtı ve Esmâ-i Hüsnâsının bütün merâtipleri ve bütün faziletleri hakikî kemâlât olduklarından, bizzat sevilirler; mahbûbetün lizâtihâdırlar. Mahbub-u Bilhak ve Habîb-i Hakikî olan Zât-ı Zülcelâl, hakikî olan kemâlâtını ve sıfât ve esmâsının güzelliklerini kendine lâyık bir tarzda sever, muhabbet eder.

Hem o kemâlâtın mazharları, âyineleri olan san’atını ve masnuatını ve mahlûkatının mehâsinini sever, muhabbet eder. Enbiyasını ve Evliyasını, hususan Seyyidü’l-Mürselîn ve Sultanü’l-Evliya olan Habîb-i Ekremini sever. Yani, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin âyinesi olan Habîbini sever. Ve kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın mazhar-ı câmii ve zîşuuru olan o Habîbini ve ihvânını sever.

Ve san’atını sevmesiyle, o san’atın dellâl ve teşhircisi olan o Habîbini ve emsalini sever. Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata karşı “Maşaallah, bârekâllah, ne kadar güzel yapılmışlar!” diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habîbini ve onun arkasında olanları sever. Ve mahlûkatının mehâsinini sevmesiyle, o mehâsin-i ahlâkın umumunu câmi’ olan o Habîb-i Ekremini ve onun etbâ ve ihvânını sever, muhabbet eder…….. Sözler

*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*

*Bismillâhirrahmânirrahîm*

… Evet, o burhanın şahs-ı mânevîsine bak:

Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber; o burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütün Evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzâkiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya tarâvettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki, herbir dâvâsını, mu’cizatlarına istinat eden bütün enbiya ve kerametlerine itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.  Sözler

… Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın miracı, onun seyr ü sülûküdür, onun ünvan-ı velâyetidir.

Ehl-i velâyet, nasıl ki seyr ü sülûk-i ruhanî ile, kırk günden tâ kırk seneye kadar bir terakki ile, derecât-ı imaniyenin hakkalyakîn derecesine çıkıyor.

Öyle de, bütün evliyanın sultanı olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, değil yalnız kalbi ve ruhuyla, belki hem cismiyle, hem havassıyla, hem letâifiyle, kırk seneye mukàbil kırk dakikada, velâyetinin keramet-i kübrâsı olan Miracı ile bir cadde-i kübrâ açarak hakaik-i imaniyenin en yüksek mertebelerine gitmiş, Mirac merdiveniyle Arşa çıkmış, Kàb-ı Kavseyn makamında, hakaik-i imaniyenin en büyüğü olan iman-ı billâh ve iman-ı bil’âhireti aynelyakîn, gözüyle müşahede etmiş, Cennete girmiş, saadet-i ebediyeyi görmüş, o Miracın kapısıyla açtığı cadde-i kübrâyı açık bırakmış.

Bütün evliya-yı ümmeti seyr ü sülûk ile, derecelerine göre, ruhanî ve kalbî bir tarzda o Miracın gölgesi içinde gidiyorlar…  Sözler

… Senin büyük evliyalarının hepsini şahit tutarız; Senin bütün yüksek asfiyalarını şahit tutarız; Senin had ve hesaba gelmez kâinatta bulunan âyetlerinin hepsini şahit tutarız; Senin yaratılışta birbirine benzeyen bütün süslü, ölçülü ve ahengli san’at eserlerini şahit tutarız; kendileri âciz, donuk ve câhil oldukları halde Senin havl ve kuvvetinle ve emir ve izninle pek şaşırtıcı ve düzenli görevleri kaldıran bütün kâinat zerrelerini şahit tutarız; basit ve cansız zerrelerden yapılan çeşitli, düzenli, kusursuz ve san’atlı sınırsız mürekkebatın hepsini şahit tutarız; hayat maddeleri sonsuz derecede karışıklık içinde olduğu halde sonsuz derecede birbirinden ayrılmakla ve birdenbire birbirinden ayırd edilerek gelişip serpilen iç içe girmiş varlıkların bütün bileşenlerini şahit tutarız; peygamber ve evliyanın sultanı, mahlûkatının en faziletlisi ve engin mucizelerin sahibi olan Habib-i Ekremini -salât ve selâmın en üstünü onun ve âlinin üzerine olsun- şahit tutarız; apaçık âyetler ve nurlu burhanlar ve açık deliller ve parlak nurlar sahibi Furkàn-ı Hakîmini şahit tutarız; ve hepimiz birden şehadet ederiz ki:

Sen varlığı zorunlu Vâcibü’l-Vücud, birliği bütün kâinatta tecelli eden Vâhid, her bir varlıkta birliği görülen Ehad, fertlerde ve kâinatta birliğinin tecelli etmesiyle koca kâinatı bir şehir gibi birlik ve bütünlük haline getiren Ferd, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde bütün varlıklar Kendisine muhtaç olan Samed, hayatı ezelî ve ebedî olan ve varlıklara hayat veren Hayy, bütün varlıkları düzenli bir şekilde ayakta tutan, fakat Kendi varlığının devamı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Kayyûm, herşeyi bilen Alîm, her işi hikmetle yapan Hakîm, herşeye gücü yeten Kadîr, dilediğini yapan Mürîd, bütün sesleri, fısıltıları ve duaları işiten Semî’, herşeyi gören Basîr, Rahmeti herşeyi kaplayan Rahmân, her bir varlıkta özel rahmeti tecelli eden Rahîm, her işi adalet ve dengeyle gören Adl, yaratacağı varlıklar üzerinde küllî hükmünü verip herşeyi ona göre yaratan Hakem, dilediğini yapmaya gücü yeten Muktedir ve yarattığı varlıklarla konuşan Mütekellim olan Allah’sın ve bütün güzel isimler Sana âittir.

Yine şehadet ederiz ki, Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Sen birsin; ortağın yoktur. Senin herşeye gücün yeter ve herşeyi hakkıyla bilirsin. Yirmi Dokuzuncu Lem'a / Dördüncü Bab Tercümesinden

*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*

… Enbiya ve evliyaya muhabbetin ise: Ehl-i gaflete karanlıklı bir vahşetgâh görünen âlem-i berzah, o nuranîlerin vücutlarıyla tenevvür etmiş menzilgâhları suretinde sana göründüğü için, o âleme gitmeye tevahhuş, tedehhüş değil, belki bilâkis temayül ve iştiyak hissini verir; hayat-ı dünyeviyenin lezzetini kaçırmaz.

Yoksa, onların muhabbeti, ehl-i medeniyetin meşâhir-i insaniyeye muhabbeti nev’inden olsa, o kâmil insanların fenâ ve zevâllerini ve mazi denilen mezar-ı ekberinde çürümelerini düşünmekle, elemli hayatına bir keder daha ilâve eder.

Yani, “Öyle kâmilleri çürüten bir mezara ben de gireceğim” diye düşünür, mezaristana endişeli bir nazarla bakar, ah çeker. Evvelki nazarda ise, cisim libasını mazide bırakıp kendileri istikbal salonu olan berzah âleminde kemâl-i rahatla ikametlerini düşünür, mezaristana ünsiyetkârâne bakar. Sözler

… Enbiya ve Evliyaya Kur’ân’ın tarif ettiği tarzda muhabbetin neticesi, o enbiya ve evliyanın şefaatlerinden berzahda, haşirde istifade etmekle beraber, gayet ulvî ve onlara lâyık makam ve füyuzattan o muhabbet vasıtasıyla istifaza etmektir.Evet “Kişi sevdiğiyle beraberdir.Hz.Muhammed A.S.M)” sırrınca, âdi bir adam, en yüksek bir makama, muhabbet ettiği âli-makam bir zâtın tebaiyetiyle girebilir……….. Sözler

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünya hayatını güzelleştiren esbabdan biri, dünya ayinesinde temessül ile parlayan hidayet nurları ve büyük insanların sevgili ve sevimli timsalleridir. Evet, müstakbel, mâzinin ayinesidir. Mâzi berzaha, yani öteki âleme intikal ve inkılâp ettiğinde, suretini ve şeklini ve dünyasını istikbal ayinesine, tarihe, insanların zihinlerine vedia ediyor. Onlara olan mânevî ve hayalî muhabbetleriyle dünya muhabbeti tatlı olur. Meselâ, arkadaşlarının ve akrabasının timsallerini ve Fotoğraflarını hâvi büyük bir ayineyi yolunda bulan bir adam, şark cihetine giden adamların memleketlerine gidip onlara iltihak etmek için çalışmayıp da, o ayinenin içindeki timsallerle uğraşır, muhabbet eder. İşte bu adam gafletten ayıldığı zaman, “Eyvah, ne ediyorum? Bunlar şarap değil, seraptır. Bunlarla uğraşmak azb değil azaptır” der, arkadaşlarına yetişmek üzere şark seferine tedarikâtta bulunmaya başlar. Mesnevi-i Nuriye