“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
152 - *SEYYİD-ÜL MÜRSELÎN* *(A.S.M)*
Anlamı: Peygamberlerin
efendisi, önderi, ulusu olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
İ’lem Eyyühel-Aziz! Kâinat bir şeceredir. Anasır onun dallarıdır.
Nebatat yapraklarıdır. Hayvanat onun çiçekleridir. İnsanlar onun semereleridir.
Bu semerelerden en ziyadar, nurlu, ahsen, ekrem, eşref, eltaf Seyyid-ül Enbiya
Ve-l Mürselîn, İmam-ül Müttakin, Habib-i Rabb-ül Âlemîn Hazret-i Muhammed'dir. Mesnevi-i
Nuriye
*Öyle Muhammed (a.s.m.) ki, icmâ ve tasdiklerine mazhar olmakla, enbiya
ve Mürselîne siyadet ünvanını; ve ittifak ve tahkiklerini almakla,
imamü’l-evliyâ ve’l-ulemâ lâkabını almıştır*. Mesnevi-i Nuriye
Kâinatın bütün zerratı, müçtemian ve
münferiden, lisan-ı acz ve fakr ile vücub-u vücud ve vahdetine şehadet
ettikleri Sâni-i Hakîme hamdler, senâlar, şükürler olsun. Ve kâinatın tılsımını
açıp, âyâtını keşf ve beyan eden Resulü ile âl ü ashabına ve sair enbiya ve
Mürselîn ihvanına ve ibâd-ı sâlihîne salât ü selâmlar olsun. Mesnevi-i Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
demiş: *Benim ismim Kur’ân’da Muhammed, İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed’dir*. Buyurmuş.
Hem İncil’de, esmâ-i Nebevîden “Seyf
ve Asâ Sahibi.” Evet, sâhibü’s-seyf enbiyalar içinde en büyüğü, ümmetiyle
cihada memur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Mektubat
…Evet, benî Âdem, büyük bir kervan
ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrâsında
misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen
kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celb
etti. “Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye
gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti
karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:
Hikmet: “Nereden geliyorsunuz?
Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”
Bu suale, benî Âdem namına, emsali
olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i
beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:
“Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar,
Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine
çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları
seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i
ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye
yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır.
Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle
gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana
verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!” İşaratü'l-İ'caz
…Evet, Üstadım, nasıl ki, Fahr-i
Âlem (sallâllahü aleyhi ve sellem) Hazretleri şecere-i kâinatın hayattar
çekirdeği, enbiya ve Mürselîn o şecere-i mübarekin dalları olup, dalın
iptidasından müntehasına kadar, kat’î bir alâkayla daimî birbirlerini götürüyorlar.
Bu sır için, Hazret-i Âdem Safiyyullah kokladığı ve hissettiği nur-u Muhammed
(aleyhissalâtü vesselâm) hakkında demiş: “Yâ Rab, benim alnımda bir çığırtı
var, nedir?” Cenâb-ı Kibriya hazretleri buyurmuş: “Nur-u Muhammed’in
(aleyhissalâtü vesselâm) tesbihidir.” Aynen kütüb-ü sâbıkada da vesile-i dünya
olan Şâh-ı Levlâki evsafıyla, ashabıyla haber vermeleri gösteriyor ki, ulûm-u
evvelîn ve âhirîni cami bir kitapla ba’s olunacak, kâinatın ruhu hükmünde ve
bütün kâinatın güzellikleri kendi fıtratında tecemmu edip, tekemmülle tulûu,
fecirden sonra şemsin tulûu gibi bekleniyordu................. Hâfız Ali R.H
Barla L.
… Ve ey Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın hak peygamber olduğuna ve
umum yüz yirmi dört bin peygamberlerin efdali ve seyyidi olduğuna dair
mu’cizelerini Mu’cizat-ı Ahmediye (a.s.m.) namındaki Risale-i Nur’u ile güzel
bir surette ispat eden ve Kur’ân-ı Azîmüşşanın, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın rahmeten li’l-âlemîn olduğunu kâinatta ilân etmesiyle ve Nurun
baştan nihayete kadar onun rahmeten li’l-âlemîn olduğunu burhanlarla ispat
etmesiyle ve o resulün ef’âl ve ahvâli, kâinatta nümune-i iktida olacak en
sağlam, en güzel rehber olduğunu hattâ körlere de göstermesiyle………….. Şualar / Isparta ve havalisinde bulunan Nur Talebeleri…………….
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
"O Peygamber de kendisine
Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler).
Onlardan her biri:
Allah'a,
Allah'ın meleklerine,
Allah'ın kitablarına,
Allah'ın peygamberlerine inandı.
Peygamberlerin hiçbirini, diğerlerinin arasından ayırmayız! (Hepsine inanırız.)
Dinledik! (Emrine) itaat ettik!
Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz!
Son varış(ımız) ancak Sanadır!
dediler.
Allah, hiçbir kimseye, gücünün
yettiğinden başkasını yüklemez.
(Herkesin) kazandığı (hayır) kendi
yararınadır.
Yaptığı (şer) de kendi zararınadır.
Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık
ise, bizi tutup sorguya çekme!
Ey Rabbimiz! Bizden
önceki(ümmet)lere yüklediğin gibi, üstümüze ağır bir yük yükleme!
Ey Rabbimiz! Takat
getiremeyeceğimizi, bize yükleme!
Bizden (sâdır olan günahları) sil,
bağışla! Bizi affet! Bizi esirge!
Sen bizim Mevlâmızsın!
Artık, kâfirler güruhuna karşı da,
bize yardım et!" Bakara Sûresi