“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
167 - *SEYYİD-ÜL ENAM* *(A.S.M)*
Anlamı: Bütün mahlûkatın efendisi olan Hz. Muhammed
(A.S.M.)
… Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm
peygamberlerin Efendisi olan Muhammed'in ve onun bütün Âl ve Ashâbının üzerine
olsun.
Allah'tan başka hak bir ilâhın bulunmadığını kalben tasdik ve lisanen
ikrar ettiğime, bütün gören ve görünen eşyayı şahit gösteriyorum.
Öyle bir Allah ki, vücub-u vücuduna ve Vahid, Ehad, Ferd, Samed
olduğuna Hazret-i Muhammed (a.s.m.) bir şahid-i sadık ve bir burhan-ı nâtıktır.
Öyle Muhammed (a.s.m.) ki, icmâ ve tasdiklerine mazhar olmakla, enbiya
ve mürselîne siyadet ünvanını; ve ittifak ve tahkiklerini almakla,
imamü'l-evliyâ ve'l-ulemâ lâkabını almıştır.
Ve öyle Muhammed (a.s.m.) ki, âyât-ı bâhire, mu'cizat-ı katıa ve
secâyâ-yı sâmiye ve ahlâk-ı âliye sahibi olmakla mehbit-i vahy-i İlâhî
olmuştur.
Ve öyle bir Muhammed (a.s.m.) ki, âlem-i gayb ve melekûtu seyir ve
ziyaret etmekle, ervahı müşahede ve melâikeyle musahabe, cin ve insanlara irşad
vazifesini almıştır.
Ve öyle bir Muhammed (a.s.m.)'dır ki, şahsiyet-i mâneviyesiyle kâinatın
kemâline bir fihriste olmakla, bütün saadetlerin ve medeniyetlerin düsturlarını
havi bir şeriata sahiptir.
Ve öyle bir Muhammed (a.s.m.)'dır ki, âlem-i şehadette iken gaybiyattan
haber verir bir beşîr ve nezîr olup bütün kuvvetiyle, kemâl-i ciddiyetle ve
vüsuk ile ve itminân ile, yüksek bir iman ile nev-i beşere karşı tevhid dinini *lâ
ilâhe illa’llâh* ile ilân ve ilâm ediyor.
Mesnevi-i Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
…. İşte bu tevhid-i hakikîyi bütün
meratibiyle en mükemmel bir surette ders veren, ispat eden, ilân eden Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti, elbette o tevhidin kat'iyeti derecesinde
sabit olmak lâzım gelir. Çünkü, madem daire-i vücudun en büyük hakikati olan
tevhidi bütün hakaikiyle o zât ders veriyor; elbette tevhidi ispat eden bütün
burhanlar, dolayısıyla, onun risaletini ve vazifesinin hakkaniyetini ve
dâvâsının doğruluğunu dahi kat'î ispat eder denilebilir. Evet, böyle binler
hakaik-i âliyeyi cem eden ferdiyet ve vahdâniyeti hakkıyla keşfedip ders veren
bir risalet, gayet kat'î bir surette o tevhid, o ferdiyetin muktezasıdır ve
lâzımıdır. Onlar, onu herhalde isterler.
İşte o vazifeyi tam tamına yerine
getiren zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın şahsiyet-i mâneviyesinin
derece-i ehemmiyetine ve ulviyetine ve bu kâinatın bir güneşi olduğuna şehadet
eden pek çok delillerden, sebeplerden üç tanesini nümune olarak beyan ediyoruz.
BİRİNCİSİ: Umum ümmet, umum
asırlarda işledikleri umum hasenâtın bir misli, es-sebebü ke'l-fâil sırrınca,
zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın sahife-i hasenâtına geçtiği gibi; umum
ümmet, her günde ettikleri salâvat duasının kat'î makbuliyeti cihetiyle, o
hadsiz duaların iktiza ettikleri makam ve mertebeyi düşünmekle, şahsiyet-i
mâneviye-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmın bu kâinat içinde nasıl bir
güneş olduğu anlaşılır.
İKİNCİSİ: Âlem-i İslâmın şecere-i
kübrâsının menşei, çekirdeği, hayatı, medarı olan mahiyet-i Muhammediye
Aleyhissalâtü Vesselâmın, fevkalâde istidat ve cihazatıyla, âlem-i İslâmiyetin
mâneviyâtını teşkil eden kudsî kelimâtı, tesbihâtı, ibâdâtı, en evvel, bütün
mânâlarıyla hissedip yapmaktan gelen terakkiyât-ı ruhiyesini düşün, Habîbiyet
derecesine çıkan ubudiyet-i Muhammediyenin (a.s.m.) velâyeti sair velâyetlerden
ne kadar yüksek olduğunu anla.
Bir zaman, birtek tesbihin, birtek
namazda, Sahabelerin tarz-ı telâkkisine yakın bir surette bana inkişafı, bir ay
kadar ibadet derecesinde ehemmiyetli göründü; Sahabelerin yüksek kıymetini
onunla anladım. Demek, bidâyet-i İslâmiyede kelimât-ı kudsiyenin verdiği feyiz
ve nurun başka bir meziyeti var. Tazeliği haysiyetiyle başka bir letâfeti, bir
tarâveti, bir lezzeti var ki, gaflet perdesi altında mürur-u zamanla gizlenir,
azalır, perdelenir. Zât-ı Muhammediye (a.s.m.) ise, onları menba-ı hakikîsinden
(Zât-ı Akdesten) turfanda, taze olarak, fevkalâde istidadıyla almış, emmiş,
massetmiş. Bu sırra binaen, o zât, birtek tesbihten, başkasının bir sene
ibadeti kadar feyiz alabilir.
İşte bu nokta-i nazardan, zât-ı
Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmın, haddi ve nihayeti olmayan merâtib-i
kemâlâtta ne derece terakki ettiğini kıyas et.
ÜÇÜNCÜSÜ: Bu kâinatın Hâlıkı, bu
kâinattaki bütün makasıdının en ehemmiyetli medarı nev-i insan olduğundan ve
bütün hitâbât-ı Sübhâniyenin en anlayışlı bir muhatabı nev-i beşer olduğundan;
o nev-i beşer içinde en meşhur, en namdar ve âsârıyla ve icraatıyla en
mükemmel, en muhteşem fert olan zât-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) o nevi namına,
belki umum kâinat hesabına kendine muhatap ittihaz eden Zât-ı Ferd-i Zülcelâl,
elbette onu hadsiz kemâlâtta hadsiz feyzine mazhar etmiştir.
İşte, bu üç nokta gibi çok noktalar
var, kat'î bir surette ispat ederler ki, şahsiyet-i mâneviye-i Muhammediye
(a.s.m.), kâinatın mânevî bir güneşi olduğu gibi; bu kâinat denilen Kur'ân-ı
kebîrin âyet-i kübrâsı ve o furkan-ı âzamın ism-i âzamı ve ism-i Ferdin cilve-i
âzamının bir âyinesidir. Kâinatın umum zerrâtının, umum zamanlarındaki umum
dakikalarının bütün âşirelerine darb edilip, hâsıl-ı darb adedince o zât-ı
Ahmediyeye salât-ü selâm, nihayetsiz hazine-i rahmetinden inmesini, Zât-ı
Ferd-i Ehad-i Samedden niyaz ediyoruz.
Lem’alar
"Seni her türlü noksandan
tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen,
ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin." Bakara Sûresi, 2:32.
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
*İşte, ey Müslüman, senin rûz-i mahşerde
böyle bir şefîin var. Bu şefîin şefaatini kendine celb etmek için, sünnetine
ittibâ et. Mektubat
… Muhterem Üstadım, maddî ve manevî
yaraları bulunan, bu yüz arkadaşımın yaralarını, risaleler tedavi ediyor.
Hattâ, bazan bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz talebeniz bir
risale okursam evhamını kaldırır, giderlerdi. Cenâb-ı Hak, Feyyâz-ı Mutlak ve
Hallâk-ı Azîm mevcudat ve câmidat ve zerreler adedince sizden razı olsun. Âmin.
Yarın mahşerde, herkesten evvel
Resul-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz Hazretlerinin şefaatine mazhar ol,
inşaallah. Âmin. Barla Lahikası