“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
172 - *SEYYİD-İ KÂİNAT* *(A.S.M)*
Anlamı: Kâinatın Efendisi olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
… Hem o melek, cin ve beşerin seyyidi olan zât, şu Kâinat ağacının en
münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i
Rabbâniyenin misali ve Hakkın en münevver burhanı ve hakikatin en parlak sirâcı
ve tılsım-ı Kâinatın miftahı ve muammâ-yı hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin
şârihi ve saltanat-ı İlâhiyenin dellâlı ve mehâsin-i san’at-ı Rabbâniyenin
vassâfı; ve câmiiyet-i istidat cihetiyle, o zât mevcudattaki kemâlâtın en
mükemmel enmuzecidir. Öyle ise, o zâtın şu evsâfı ve şahsiyet-i mâneviyesi
işaret eder, belki gösterir ki, o zât Kâinatın illet-i gaiyesidir. Yani, “O
zâta şu Kâinatın Hâlıkı bakmış, Kâinatı halk etmiştir. Eğer onu icad etmeseydi,
Kâinatı dahi icad etmezdi” denilebilir. Evet, cin ve inse getirdiği hakaik-i
Kur’âniye ve envâr-ı imaniye ve zâtında görünen ahlâk-ı âliye ve kemâlât-ı
sâmiye, şu hakikate şahid-i katı’dır.
Mektubat
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… O melik ise, ezel-ebed sultanı
olan bir Zât-ı Mukaddestir ki, yedi kat semâvât ve arz ve içlerinde olan
herşey, kendilerine mahsus lisanlarla o Zâtı takdis edip tesbih ediyorlar. Hem
öyle bir Melik-i Kadîr ki, semâvât ve arzı altı günde yaratarak, Arş-ı
Rububiyetinde durup, gece ve gündüzü, siyah ve beyaz iki hat gibi birbiri
arkası sıra döndürüp Kâinat sahifesinde âyâtını yazan ve güneş, ay, yıldızlar
emrine musahhar, zîhaşmet ve zîkudret sahibidir.
O sarayın menzilleri ise, şu on
sekiz bin âlemdir ki, herbirisi kendine lâyık bir tarzla tezyin ve tanzim
edilmiştir. İşte, o sarayda gördüğün sanayi-i garibe ise, şu âlemde görünen
kudret-i İlâhiyenin mucizeleridir. Ve o sarayda gördüğün taamlar ise, şu âlemde,
hele yaz mevsiminde, hele Barla bahçelerinde rahmet-i İlâhiyenin semerât-ı
harikalarına işarettir. Ve oradaki ocak ve matbah ise, burada kalbinde ateş
olan arz ve sath-ı arzdır. Ve orada temsilde gördüğün gizli definelerin
cevherleri ise, şu hakikatte esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin cilvelerine misaldir.
Ve temsilde gördüğümüz nakışlar ve o nakışların remizleri ise, şu âlemi
süslendiren muntazam masnuat ve mevzun nukuş-u kalem-i kudrettir ki, Kadîr-i
Zülcelâlin esmâsına delâlet ederler. Ve o üstad ise, Seyyidimiz Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Sözler
On Dokuzuncu Sözde tarif edilen ve
kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve o Kur’ân-ı Kebirdeki ism-i âzamı ve o
şecere-i Kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi
ve âlem-i İslâmiyetin bedr-i münevveri ve rububiyet-i İlâhiyenin dellâl-ı
saltanatı ve tılsım-ı Kâinatın keşşâf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz
Muhammedü’l-Emin Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiyayı sâyesi altına alan
risalet cenâhı ve bütün âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla,
hakikatin tabakatında uçan ve bütün enbiya ve mürselîni, bütün evliya ve
sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkıkîni arkasına alıp, bütün kuvvetiyle
vahdâniyeti gösterip, arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiği iman-ı billâh ve
ispat ettiği vahdâniyet-i İlâhiyeye, hiç vehim ve şüphenin haddi var mı ki
kapatabilsin ve perde olabilsin? Sözler
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Sevgili Üstadım; evvelce arzettiğim
veçhile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum. O da, Üstadım olan
dellâl-ı Kur’ân’ın vazife-i memure-i mâneviyesini ifâda kendilerine pek cüz’î
bir yardım ve Kur’ân hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir. Orada bulunduğunuz
müddetçe Hazret-i Kur’ân’dan hakikat-i iman ve İslâm hesabına vaki olacak
istihraç ve tecelliyattan mahrum bırakılmamaklığımı hassaten istirham ediyorum.
İnşaallah, müstecap olan duanızla
Allahü Zülcelâl, Risale-i Nur hizmetinde ümit ve arzu ettiğim neticeye vasıl,
merhum ve mağfur Abdurrahman gibi âhir nefeste iman ve tevfik ve saadet-i
bâkiyede iki cihan serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammedeni’l-Mustafa (sallâllahu
teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimize ve siz muhterem Üstadımın arkasında ve
yakınında komşuluk vermek suretiyle âmâl-i hakikiyeye nâil buyurur.
Risale-i Nur gerçi zahiren sizin
eserinizdir. Fakat nasıl ki, Kur’ân-ı Mübîn Allah’ın kelâmı iken Seyyid-i
Kâinat, Eşref-i Mahlûkat Efendimiz nâsa tebliğe vasıta olmuştur; siz de bu
asırda yine o Furkan-ı Azîmin nurlarından bugünün karma karışık sarhoş
insanlarına emr-i Hak’la hitap ediyorsunuz. Öyleyse, O Hakîm-i Rahim, size bu
eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz. Elbette ve elbette
fânilerden, belki de hiç ümit edilmediklerden sahipler, hafızlar, ikinci,
üçüncü, hattâ onuncu derecede mübelliğler, naşirler halk buyurur itikadındayım.
Hulûsi R.H