“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
153 - *ŞEFÎU'-L MÜZNİBÎN* *(A.S.M)*
Anlamı: Allah’ın C.C izniyle
günahkâr ümmetine şefaatçi olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
…o zât-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, dua neticesi olarak
öyle bir makam ve mertebededir ki, bütün ukul toplansa, bir akıl olsalar, o
makamın hakikatini tamamıyla ihata edemezler. İşte, ey Müslüman, senin rûz-i
mahşerde böyle bir şefîin var. Bu şefîin şefaatini kendine celb etmek için,
sünnetine ittibâ et. Mektubat
…Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, arşını taşıyan
meleklerini, şahit olarak gösteririz ki, O Hak ilâhtır, Ondan başka mabud
yoktur, birdir, tektir şeriki yoktur.
Yine şehadet ederiz ki, Muhammed (a.s.m) O’nun hem kulu, hem Resulüdür,
Cennet haktır, Cehennem haktır, Havuz haktır, şefaat haktır, Münker ve Nekir
haktır, bize verdiğin vaad haktır. Şüphesiz ki kıyamet kopacak, Allah
kabirdekileri yeniden diriltecektir. Biz bu inanç üzere yaşar ve bu inanç üzere
ölür ve bu inanç üzere yeniden yarın kıyamet günü diriliriz ve inşallah azap da
görmeyiz.
Allah’ım! Bizler nefsimize zulmettik. Sen bizim büyük ve küçük
günahlarımızı mağfiret et. Zira Senden başka onları bağışlayan kimse yoktur ve
olamaz. Bizi en güzel ahlâka yönlendir. Zira Senden başka en güzel ahlâka
yönlendirecek kimse yoktur ve olamaz. Evrâd-ı
Kudsiye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… Makam-ı Mahmud, bir uçtur. Pek
büyük ve binler Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatleri ihtiva eden bir hakikat-ı
âzamın bir dalıdır. Ve hilkat-i kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir.
Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise, dolayısıyla o hakikat-i
umumiye-i uzmânın tahakkukunu ve vücut bulmasını ve o şecere-i hilkatin en
büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük
neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını
istemektir.
Ve o istemekle, dâr-ı saadetin ve
Cennetin en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı
insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir
maksat için, bu hadsiz dualar dahi azdır.
Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâma Makam-ı Mahmud verilmesi, umum ümmete şefaat-i kübrasına işarettir.
Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat ve
rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir. Şualar
…Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve merhametini ifade ediyor.
Evet, rivayet-i sahiha ile, mahşerin
dehşetinden herkes, hattâ enbiya dahi nefsî, nefsî dedikleri zaman, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ümmetî, ümmetî diye refet ve şefkatini göstereceği gibi, yeni
dünyaya geldiği zaman, ehl-i
keşfin tasdikiyle,
validesi onun münâcâtından ümmetî, ümmetî işitmiş. Hem bütün tarih-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâk, kemâl-i şefkat ve refetini gösterdiği gibi, ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermekle, ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadar olduğunu
göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiş.
…İşte bu derece şefkatli ve
merhametli bir rehberin sünnet-i seniyyesine müraat etmemek ne derece nankörlük
ve vicdansızlık olduğunu kıyas eyle. Lem’alar
Evet, ey benim gibi ihtiyarlığını
hisseden muhterem ihtiyar ve ihtiyareler! Biz gidiyoruz, aldanmakta faide yok.
Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var.
Fakat gafletten ve kısmen de ehl-i
dalâletten gelen zulümat evhamlarıyla bize firaklı ve karanlıklı görünen berzah
memleketi, ahbapların mecmaıdır. Başta şefîimiz olan Habibullah Aleyhissalâtü
Vesselâm ile bütün dostlarımıza kavuşmak âlemidir.
Evet, bin üç yüz elli senede, her
sene üç yüz elli milyon insanların sultanı ve onların ruhlarının mürebbîsi ve
akıllarının muallimi ve kalblerinin mahbubu ve her günde, es-sebebü ke’l-fâil
sırrınca, bütün o ümmetinin işlediği hasenâtın bir misli, sahife-i hasenâtına
ilâve edilen ve şu kâinattaki makasıd-ı âliye-i İlâhiyenin medarı ve mevcudatın
kıymetlerinin teâlîsinin sebebi olan o zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm,
dünyaya geldiği dakikada “Ümmetî, ümmetî” rivayet-i sahiha ile ve keşf-i
sadıkla dediği gibi, mahşerde herkes “Nefsî, nefsî” dediği zaman, yine “Ümmetî,
ümmetî” diyerek en kudsî ve en yüksek bir fedakârlıkla, yine şefaatiyle
ümmetinin imdadına koşan bir zâtın gittiği âleme gidiyoruz. Ve o güneşin
etrafında hadsiz asfiya ve evliya yıldızlarıyla ışıklanan öyle bir âleme
gidiyoruz.
İşte o zâtın şefaati altına girip ve
nurundan istifade etmenin ve zulümat-ı berzahiyeden kurtulmanın çaresi,
sünnet-i seniyyeye ittibâdır. Lem’alar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr
içinde yuvarlanan biçare insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesile ve ne
kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki:
O rahmet, öyle bir Sultan-ı
Zülcelâle vesiledir ki, yıldızlarla zerrat beraber olarak, kemâl-i intizam ve
itaatle beraber ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı
Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir
cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlaktır. Ve
bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet
itaatte, celâline karşı tezellüldedir.
İşte rahmet seni, ey insan, o
Müstağnî-yi Ale’l-Itlak’ın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve O'na dost
yapar ve O'na muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir.
Fakat nasıl sen güneşe
yetişemiyorsun, çok uzaksın, hiçbir cihetle yanaşamıyorsun; fakat güneşin
ziyası, güneşin aksini, cilvesini, senin âyinen vasıtasıyla senin eline verir.
Öyle de, o Zât-ı Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız,
yanaşamayız. Fakat Onun ziya-yı rahmeti Onu bize yakın ediyor.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan,
ebedî, tükenmez bir hazine-i nur buluyor. O hazineyi bulmasının çaresi,
rahmetin en parlak bir misali ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisanı ve
dellâlı olan ve Rahmeten li’l-Âlemîn ünvanıyla Kur’ân’da tesmiye edilen Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebaiyetidir. Ve bu Rahmeten li’l-Âlemîn
olan rahmet-i mücessemeye vesile ise, salâvattır.
Evet, salâvatın mânâsı rahmettir. Ve
o zîhayat mücessem rahmete rahmet duası olan salâvat ise, o Rahmeten li’l-Âlemînin
vüsulüne vesiledir. Öyle ise, sen salâvatı kendine, o Rahmeten li’l-Âlemîne vesile
yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmân’a vesile ittihaz et. Umum ümmetin, Rahmeten
li’l-Âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir kesretle, rahmet
mânâsıyla salâvat getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhiye
ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir surette ispat eder.
Elhasıl: Hazine-i rahmetin en
kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu
gibi, en birinci anahtarı dahi Bismillâhirrahmânirrahîm’dir. Ve en kolay bir
anahtarı da salâvattır.
Allahım!
“Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin
zâta ve bütün âl ve ashabına, Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır bir
şekilde salât ve selâm et. Bize de, Senden gayrı, Senin mahlûkatından hiç
kimsenin merhametine muhtaç olmayacağımız bir rahmet ile merhamet et. Lem’alar