“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
158 - *MÜRŞİD-İ KÂMİL* *(A.S.M)*
Anlamı: Tüm ahlâk-ı haseneye
câmi,Sırat-ı Müstakimi gösteren, dalaletten hidayete sevkeden Hz. Muhammed
(A.S.M.)
… Ve madem, binler mucizâtın
delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemâlâtının şehadetiyle ve
mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîmin hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel
bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Lem’alar
*Binaenaleyh, bu kadar garip, acip,
güzel kâinat için böyle tarifat ve teşrifatçı bir mürşid-i harika lâzımdır*.
Mesnevi-i Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… Arkadaş! Şu zât-ı nuranî (a.s.m.),
mürşid-i imânî, Resûl-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) bak, nasıl neşrettiği
hakikatin nuruyla, hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını
bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâp ile âlemin şeklini değiştirerek nuranî
bir şekle sokmuştur. Evet, o zâtın nuranî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa,
kâinat bir mâtem-i umumî içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı
ecnebî ve düşman durumunda bulunacaktı. Cemâdat, birer cenaze suretini
gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusundan
vâveylâlara düşeceklerdi. Ve kâinata, harekâtıyla, tenevvüüyle ve
tagayyüratıyla, nukuşuyla tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarıyla bakılacaktı.
Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı.
İşte, o zâtın telkin ettiği iman
nazarıyla kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir
şekilde görünecekti. Fakat o mürşid-i kâmilin gözüyle ve iman gözlüğüyle
bakılırsa, her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette
arz-ı dîdâr edecektir.
Evet, kâinat iman nuruyla mâtem-i
umumî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman
telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır. Cenaze ve ölü
şeklini gösteren cemâdat, ünsiyetli birer hayattar ve lisan-ı haliyle Hâlıkının
âyâtını nâtık birer musahhar memuru şekline giriyorlar. Ağlayan, müteşekkî ve
eytam kıyafetinde görünen insan, ibadetinde zâkir, Halıkına şâkir sıfatını
takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüat, tagayyürat ve nukuşu abesiyetten
kurtuluyor. Rabbânî mektuplar, âyat-ı tekviniyeye sahifeler, esmâ-i İlâhiyeye
ayineler suretine inkılâp ederler. Mesnevi-i
Nuriye
… O zât (a.s.m.) öyle bir şeriat ve
bir İslâmiyet ve bir ubûdiyet ve bir dua ve bir davet ve bir imanla meydana
çıkmış ki, onların ne misli var ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel, ne
bulunmuş ve ne de bulunur. Çünkü, ümmî bir zâtta (a.s.m.) zuhur eden o şeriat,
on dört asrı ve nev-i beşerin humsunu, âdilâne ve hakkaniyet üzere ve
müdakkikane hadsiz kanunlarıyla idare etmesi, emsal kabul etmez.
Hem, ümmî bir zâtın (a.s.m.) ef’âl
ve akvâl ve ahvâlinden çıkan İslâmiyet, her asırda, üç yüz milyon insanın
rehberi ve mercii ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin münevviri
ve musaffîsi ve nefislerinin mürebbîsi ve müzekkîsi ve ruhlarının medâr-ı
inkişafı ve maden-i terakkiyatı olması cihetiyle, misli olamaz ve olamamış. Şualar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
… Mesleğimiz ise ahlâk-ı Ahmediye (a.s.m.) ile tahallük ve Sünnet-i
Peygamberîyi ihya etmektir. Ve rehberimiz, Şeriat-ı Garra ve kılıncımız da,
berâhin-i kàtıa ve maksadımız Îlâ-yı, Kelimetullahtır. Cemaatimize herbir
mü’min mânen müntesibdir. Sûreten intisab ise, Sünnet-i Nebebiyeyi kendi
âleminde ihyaya azm-i kat’î iledir. Hutbe-i Şamiye