“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
141 - *İSM-İ A'ZAM'IN TECELLİ-İ
A'ZAMININ MAZHARI* *(A.S.M)*
Anlamı: Allah’ın bütün esmâ-i
hüsnasının mânâsını içinde toplayan isminin en kapsamlı en büyük tecellisinin mazharı
olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
…………..
• İnsan şu kâinat ağacının en son ve
en cemiyetli meyvesi,
• Ve hakikat-ı Muhammediye
Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi,
• Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i
kübrası,
• Ve İsm-i Âzamı taşıyan
âyetü’l-kürsîsi………………….. Şualar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*,
Madem şu kâinatın Hâlıkı, her nevide
bir ferd-i mümtaz ve mükemmel ve câmi halk edip, o nev’in medar-ı fahri ve
kemâli yapar. Elbette, esmâsındaki İsm-i Âzam tecellîsiyle, bütün kâinata nisbeten
mümtaz ve mükemmel bir ferdi halk edecek.
Esmâsında bir İsm-i Âzam olduğu
gibi, masnuatında da bir ferd-i ekmel bulunacak ve kâinata münteşir kemâlâtı o
fertte cem edip kendine medar-ı nazar edecek.
O fert, herhalde zîhayattan
olacaktır. Çünkü envâ-ı kâinatın en mükemmeli zîhayattır. Ve herhalde, zîhayat
içinde o fert zîşuurdan olacaktır.
Çünkü, zîhayatın envâı içinde en
mükemmeli zîşuurdur. Ve herhalde, o ferd-i ferid, insandan olacaktır. Çünkü,
zîşuur içinde hadsiz terakkiyâta müstaid, insandır.
Ve insanlar içinde, herhalde o fert
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olacaktır. Çünkü, zaman-ı Âdem’den şimdiye
kadar hiçbir tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez.
Zira, o zât, küre-i arzın yarısını
ve nev-i beşerin beşten birisini saltanat-ı mâneviyesi altına alarak, bin üç
yüz elli sene kemâl-i haşmetle saltanat-ı mâneviyesini devam ettirip, bütün
ehl-i kemâle, bütün envâ-ı hakaikte bir üstâd-ı küll hükmüne geçmiş.
Dost ve düşmanın ittifakıyla,
ahlâk-ı hasenenin en yüksek derecesine sahip olmuş; bidâyet-i emrinde, tek
başıyla bütün dünyaya meydan okumuş; her dakikada yüz milyondan ziyade
insanların vird-i zebânı olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânı göstermiş bir zât,
elbette o ferd-i mümtazdır, ondan başkası olamaz. Bu âlemin hem çekirdeği, hem
meyvesi odur.
*Kâinatın adedi ve mevcudatı
adedince salât ve selâm onun ve âl ve ashabının üzerine olsun.*
İşte böyle bir zâtın mevlid ve
miracını dinlemek, yani terakkiyâtının mebde’ ve müntehâsını işitmek, yani
tarihçe-i hayat-ı mâneviyesini bilmek, o zâtı kendine reis ve seyyid ve imam ve
şefî telâkki eden mü’minlere ne kadar zevkli, fahirli, nurlu, neş’eli, hayırlı
bir müsamere-i ulviye-i diniye olduğunu anla.
*Yâ Rab! Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm hürmetine ve İsm-i Âzam hakkına, şu risaleyi neşredenlerin ve
rüfekasının kalblerini envâr-ı imaniyeye mazhar ve kalemlerini esrar-ı
Kur’âniyeye naşir eyle ve onlara sırat-ı müstakimde istikamet ver*. Âmin. Mektubat
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİMDEN/SIFATTAN
HİSSEMİZ;*
Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir
amel-i uhrevî istersen; ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek
istersen; ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalb etmeyi seversen, Sünnet-i
Seniyyeye ittibâ et. Çünkü, bir muamele-i şer’iyeye tatbik-i amel ettiğin
vakit, bir nevi huzur veriyor, bir nevi ibadet oluyor, uhrevî çok meyveler
veriyor.
Meselâ birşeyi satın aldın. İcab ve
kabul-ü şer’îyi tatbik ettiğin dakikada, o âdi alışverişin bir ibadet hükmünü
alır. O tahattur-u hükm-ü şer’î, bir tasavvur-u vahiy verir. O dahi, Şârii
düşünmekle, bir teveccüh-ü İlâhî verir. O dahi bir huzur verir. Demek, Sünnet-i
Seniyyeye tatbik-i amel etmekle, bu fâni ömür, bâki meyveler verecek bir
hayat-ı ebediyeye medar olacak olan faideler elde edilir.
“Siz de Allah’a ve Resulüne iman
edin ki, o ümmî peygamber de Allah’a ve Onun sözlerine iman etmiştir. Ve ona
uyun-tâ ki doğru yolu bulmuş olasınız.” A’râf Sûresi, 7:158 fermanını dinle. Şeriat ve Sünnet-i
Seniyyenin ahkâmları içinde cilveleri intişar eden Esmâ-i Hüsnânın herbir
isminin feyz-i tecellîsine bir mazhar-ı câmi’ olmaya çalış. Sözler