4.5.18

ESMA VE SIFAT-I NEBİ NOTLARI - ( HATİB-İ KUDSÎ A.S.M )

“ Bismillâhirrahmânirrahim..”

157 - *HATİB-İ KUDSÎ* *(A.S.M)*

Anlamı: Muazzez bir hitap ile hak ve hakikati anlatan Hz. Muhammed (A.S.M.)

… İşte, mezkûr sıfatlarla muttasıf ve her cihetle sarsılmaz, kuvvetli istinad noktalarına dayanan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, âlem-i şehadete müteveccih olarak, âlem-i gayb namına, cin ve insin başları üzerine ilân ederek, istikbalde gelecek asırlar arkasında duran akvâma ve milletlere hitap edip öyle bir nidâ eder ki, umum cin ve inse, umum yerlere, umum asırlara işittiriyor. Evet, işitiyoruz.

… Hem öyle yüksek, kuvvetli hitap ediyor ki, bütün asırlar onu dinler. Evet, aks-i sadâsını herbir asır işitiyor. 

… Hem o zâtın gidişatında görünüyor ki: Görüyor, öyle haber veriyor. Çünkü en tehlikeli vakitlerde, kemâl-i metanetle, tereddütsüz, telâşsız söylüyor. Bazı olur, tek başıyla dünyaya meydan okuyor.

… Hem bütün kuvvetiyle, öyle kuvvetli davet edip çağırır ki, yarı yeri ve nev-i beşerin beşte birini, sesine karşı “Lebbeyk” dedirtti, “İşittik ve itaat ettik.” söylettirdi.      Mektubat


*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*

*Bismillâhirrahmânirrahîm*

… Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.

Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.

Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.

Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır.

Madem insan nev’iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kàbil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.  Mektubat

………*Mekke bir mihrap, Medine bir minber; o burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip*……………

*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*

… Bir vakit  “Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz.” deki nun-u mütekellim-i maalgayri (Birinci çoğul şahıs; biz. ) düşündüm ve mütekellim-i vahde ( Birinci tekil şahıs)  "ben". sıygasından ( tekli bildirimden) “Kulluk ederiz.” sıygasına ( çoklu bildirime ) intikalin (geçişin) sebebini kalbim aradı. Birden, namazdaki cemaatin fazileti ve sırrı, o nun’dan inkişaf etti.

Gördüm ki, namaz kıldığım o Bayezid Camiindeki cemaatle iştirakimi ve herbiri benim bir nevi şefaatçim hükmüne ve kıraatimde izhar ettiğim hükümlere ve dâvâlara birer şahit ve birer müeyyid ( destekleyici ) gördüm. Nâkıs ubûdiyetimi,( eksik ,noksan kulluğumu) o cemaatin büyük ve kesretli ibâdâtı ( çoklu ibadeti ) içinde dergâh-ı İlâhiyeye ( Allah’ın yüce makamına) takdime ( sunmaya ) cesaret geldi.

Onda dahi, rû-yi zemin mescidinde, Kâbe-i Mükerreme etrafında dairevî saflar içinde kendimi gördüm."Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur." Fâtihâ Sûresi, 1:2.  dedim, benim bu kadar şefaatçilerim var, benim namazda söylediğim herbir sözü aynen söylüyorlar, tasdik ediyorlar.

Madem hayalen bu perde açıldı, Kâbe-i Mükerreme mihrap hükmüne geçti. Ben bu fırsattan istifade ederek, o safları işhad edip, ( şahit gösterip) tahiyyatta getirdiğim Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah'ın Resûlüdür. olan imanın tercümanını mübarek Hacerü'l-Esvede tevdi edip emanet bırakıyorum derken, birden bir vaziyet daha açıldı. Gördüm ki, dahil olduğum cemaat üç daireye ayrıldı.

Birinci daire: Rû-yi zeminde mü'minler ve muvahhidîndeki cemaat-i uzmâ. ( Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine iman eetmiş,inanan büyük cemaat)

İkinci daire: Baktım, umum mevcudat, bir salât-ı kübrâda,( en büyük namaz ve duada) bir tesbihât-ı uzmâda, ( tüm varlıkların Allah’ı C.C tüm noksanlıklardan tenzih ederek ,azim bir tesbihatla yüceliğini zikretmeleri) her taife kendine mahsus salâvat ve tesbihatıyla meşgul bir cemaat içindeyim. "Vezâif-i eşya" tabir edilen hidemât-ı meşhude, ( görülen hizmetler ) onların ubûdiyetlerinin ünvanlarıdır. O halde Allahu ekber deyip hayretten başımı eğdim, nefsime baktım:

Üçüncü bir daire içinde, hayret-engiz, ( hayret verici ) zâhiren ve keyfiyeten ( nitelik ve özellik bakımından )  küçük, hakikaten ve vazifeten ( görevli olarak)  ve kemiyeten ( sayıca ve nicelik olarak ) büyük, bir küçük âlemi gördüm ki, zerrât-ı vücudiyemden tâ havâss-ı zâhiriyeme ( beş duyuya) kadar, taife taife vazife-i ubûdiyetle ve şükrâniye ile meşgul bir cemaat gördüm.

Bu dairede, kalbimdeki lâtife-i Rabbâniyem, ( ilahi hakikatleri hisseden ve manevi zevkleri alan duygum) "Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz." o cemaat namına diyor. Nasıl, evvelki iki cemaatte de lisanım o iki cemaat-i uzmâyı niyet ederek demişti.

Elhasıl, na’bu’nun nun’u ( kulluk ederiz)  şu üç cemaate işaret ediyor. İşte bu halette iken, birden Kur'ân-ı Hakîmin tercümanı ve mübelliği olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın—Medine-i Münevvere denilen mânevî minberinde—şahsiyet-i mâneviyesi haşmetiyle temessül ederek,

"Ey insanlar, Rabbinize kulluk edin." Bakara Sûresi, 2:21. hitabını, mânen herkes gibi ben de işitip, o üç cemaatte herkes benim gibiAncak Sana kulluk ederiz” ile  kabele ediyor tahayyül ettim. “ Birşey sabit olduğunda, bütün levazımatıyla (ona lâzım olan şeylerle) birlikte sabit olur.” kaidesince, şöyle bir hakikat fikre göründü ki:

Madem bütün âlemlerin Rabbi, insanları muhatap ittihaz edip umum mevcudatla konuşur; ve şu Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, o hitab-ı izzeti, nev-i beşere, belki umum zîruha ve zîşuura tebliğ ediyor. Elbette, bütün mâzi ve müstakbel, zaman-ı hazır hükmüne geçti; bütün nev-i beşer bir mecliste, safları muhtelif bir cemaat şeklinde olarak, o hitap, o suretle onlara ediliyor………………….

Mektubat